28 Mart 2008 Sayı: SİKB 2008/13

  Kızıl Bayrak'tan
  Kızıl 1 Mayıs’ı kazanmak için birleşik devrimci mücadeleyi örelim!
  Birleşik, kitlesel ve devrimci 1 Mayıslar’ı yaratmaya hazırlanalım!
Sosyal yıkım yasasını
sokakta parçalamak için eyleme!
Düzenin efendilerinden düzen siyasetine müdahale!
Cheney geldi, aldı ve gitti!
Newroz’un gösterdikleri...
  Newroz eylemlerinden...
  Birleşik devrimci bir hareket için birleşik devrimci bir örgüt!
  Gençlikten Newroz kutlamaları...
  Gençlik hareketinden...
  İşçi ve emekçi hareketinden...
  İlbek işçilerinden direnme kararlılığı!
  SSGSS kadınlar üzerindeki çifte sömürü ve köleliği derinleştiriyor!
  Büyükçekmece 2. İşçi Kurultayı hazırlık çalışmalarından...
  Pakistan’da genel seçimler…
  Hristofya ile Talat’ın ilk görüşmesi gerçekleşti…
  Mücadele Postası.
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Türk-İş’in başındaki ihanet çetesinin “mutabakat oyunu” tutmadı!

Sosyal yıkım yasasını sokakta parçalamak için eyleme!

AKP hükümeti 14 Mart eylemlerinin hemen ardından SSGSS Yasa Tasarısı’nı yeniden tartışmaya açmış ve bu çerçevede Çalışma Bakanı Emek Platformu’nu oluşturan konfederasyon ve meslek örgütlerinin yöneticileriyle görüşmeler gerçekleştirmişti. Bu görüşmelerde hükümet yasa taslağının kimi maddelerinde değişiklik yapabilecekleri mesajını vermişti.

14 Mart’ta iş bırakarak alanlara çıkan işçi ve emekçilerin temel talebi SSGSS Yasa Tasarısı’nda bazı düzenlemeler yapılması, aşırılıkların törpülenmesi değil, tümüyle çöpe atılmasıydı. Eylemlerde yükseltilen “Herkese sağlık, güvenli gelecek” talebini yasada yapılacak makyajlarla karşılamanın olanağı yoktu. Çünkü maddelerde ne kadar oynanırsa oynansın, yıkım yasasının temel amacı emeklilik hakkının olabildiğince daraltılması ve sağlık hizmetlerinden yararlanma hakkının tümüyle paralı hale getirilmesi idi.

Bu görüşmeler üzerinden Emek Platformu 24 Mart Pazartesi günü bir toplantı gerçekleştirdi.

Ancak Emek Platformu Başkanlar Kurulu’nun 24 Mart Pazartesi günü gerçekleştirdiği toplantıdan yasanın tümüyle çöpe atılması yönünde bir karar çıkmadı. Bunun yerine hükümetin esneme sinyalleri de dikkate alınarak 19 maddelik bir talep listesi hazırlandı.

Aynı gün Emek Platformu’nu temsil eden bir heyet talepleri iletmek üzere Çalışma Bakanı ile görüşmeye gitti. Toplantı bittikten sonra merakla beklenen açıklamayı Çalışma Bakanı ile Türk-İş Genel Başkanı yaptılar. Açıklama tam da önden beklendiği gibi ihanet kokmaktaydı. Çalışma Bakanı, üzerinde anlaşılan kimi maddeleri sıralayarak bütün mesele hallolmuş havası vermeye özen gösterdi. Türk-İş Genel Başkanı da benzer bir eda ile tasarıda yapılan yeni düzenlemeler üzerinden hükümetle yüzde 80-90 oranında mutabık olduklarını, anlaşamadıkları birkaç şey kaldığını, onların da yasa mecliste görüşülürken çözülmesini beklediklerini ifade etti. Söylenenlere bakılırsa ortada sorun filan kalmamış her şey bir kalemde çözülmüştü.

Yasa tasarısının tümüyle çöpe atılmaması, Çalışma Bakanı’nın taslağın özüne dokunulmadığını vurgulaması aslında her şeyi anlamak için yeterliydi. Hükümet ve Türk-İş yönetimi göstermelik düzenlemelerle sosyal yıkım saldırısına karşı işçi ve emekçilerin ortaya koyduğu mücadeleyi boşa düşürmek için elele vermişler ve bu orta oyununu tezgahlamışlardı. EP bileşeni olarak toplantıya katılan diğer konfederasyon başkanları ise bu oyunun figüranı olarak sahnede yerlerini almışlardı.

Doğrusu ilk anda bu oyun pek çok kişi üzerinde etkili oldu. Fakat yapıldığı söylenen “değişiklik”lerin işçi sınıfı ve emekçiler için kayda değer hiçbir kazanım sağlamadığı birkaç gün içinde ortaya çıktı. Çalışma Bakanı ile Türk-İş Başkanı “uzlaşma” tabloları çizerek açıklama yaparken, figüran rolü oynayan DİSK, KESK ve TTB yöneticileri durum netleşmeye başladıktan sonra utangaç bir biçimde “aslında tam anlaşmamıştık” anlamına gelen açıklamalar yaptılar.

TTB Başkanı “işçi sendikalarının çeşitli taleplerinin kabul gördüğünü fakat kendileri açısından tam bir kazanımdan söz edilemeyeceğini” söylerken, KESK Genel Başkanı tam bir uzlaşma gerçekleşmediğini, “sürecin kendi açılarından bitmediğini” ifade etti. DİSK adına Süleyman Çelebi de bir açıklama yaparak toplantıda tam bir mutabakat sağlamadıkları, tasarıya dair itirazlarının sürdüğünü, mücadeleye devam edeceklerini bildirdi.

SSGSS Yasa Tasarısı ile ilgili sesler bunlarla sınırlı kalsaydı, hükümet için aslında hiçbir sorun kalmamış olacaktı. Ortak açıklamada figüran rolü oynayan DİSK, KESK ve TTB yöneticilerinin daha sonra cılız mücadele çağrıları yapmaları hiçbir biçimde inandırıcı ve etkili olmayacak, neticede de işçi ve emekçiler yasa tasarısının meclis gündeminde görüşülüp kabul edilmesini öfkeyle ancak boynu bükük bir biçimde izlemek durumunda kalacaklardı. Yani hükümet ile Türk-İş’in başındaki ihanet çetesinin planları tutacak, istedikleri olacaktı.


Yalan perdesi yırtıldı, eylem kararları alındı!

Ancak daha üzerinden bir gün bile geçmeden sermaye ile sendikal ihanet çetesinin sergilediği göz yaşartan “uzlaşma tablosu”nun sihiri bozuldu, büyüsü dağıldı. Çünkü geçmişteki benzer durumlardan farklı olarak bu kez “bu iş burada bitmez” diyenler, “Tadilata hayır, tasarı çöpe atılsın!” diye haykıranlar vardı.

Türk-İş’in başındaki ihanet çetesinin kabarık ihanet sicilini iyi bilen güçler, devrimciler ve ilericiler, mücadeleden yana sendikalar, şubeler daha başından itibaren Emek Platformu ile hükümet arasında yapılacak görüşmelere dair ham hayaller içinde değillerdi. Eğer tabandan bir basınç oluşturulmazsa hükümet ile Türk-İş yönetiminin gelişen mücadeleyi baltalamaya yelteneceklerini iyi-kötü biliyorlardı. Bu nedenle de mücadeleci güçlerin oluşturduğu Herkese Sağlık Güvenli Gelecek Platformu, EP ile hükümet arasında görüşmenin yapılacağı 24 Mart günü sokağa çıktılar. Eylemlerle “Tadilat değil, yasa tümden geri çekilsin!” talebini bir kez daha EP yönetimine hatırlattılar. AKP’nin manevrası yüzünden pek fazla dikkate alınmayan bu eylemler, 14 Mart öncesindeki eylemlerle kıyaslandığında hayli dar kaldı. Ancak gene de, tabandaki diri güçlerin irade ve kararlılığını ortaya koyması bakımından anlamlıydı. Aynı yaklaşımı gerek sınıf devrimcileri, gerekse diğer devrimci güçler yayınlarında, web sitelerinde dile getirdiler, muhtemel bir sendikal ihanete karşı mücadele güçlerini uyardılar.

Çalışma Bakanı ile Türk-İş Genel Başkanı’nın toplantı sonrasında yaptığı açıklamalar, mücadeleci güçler ve mücadeleden yana işçi ve emekçiler tarafından ihtiyatla karşılandı. Ancak aynı toplantıya katılan DİSK, KESK ve TTB gibi kurumların temsilcilerinin da sergilenen “uzlaşma” tablosu içinde yer almaları, ilk andan itibaren gerçek durumu ortaya koyan açıklamalar yapmaktan kaçınmaları bu ihtiyatlı tutumu zayıflattı, kafaları karıştırdı ve kimi iyimser beklentileri besledi. Üzerinde mutabık kalındığı söylenen yasa taslağının ayrıntıları ortaya çıkmaya başladıktan ve DİSK, KESK ve TTB’den konuyla ilgili açıklamalar yapıldıktan sonradır ki iyimserlik havası hızla dağılmaya başladı. Herkese Sağlık Güvenli Gelecek Platformu’nu oluşturan güçlere ait yayın organlarında sözkonusu “mutabakat”ın gerçek yüzüne ilişkin teşhir metinleri ve mücadele çağrıları yer almaya başladı. Diğer yandan da yasanın 27 Mart günü meclise geleceği, bu nedenle kaybedilecek zaman olmadığı düşüncesiyle derhal eyleme geçilmesi yönünde bir irade oluşturuldu.

Sonuçta yasanın mecliste görüşüleceği günden itibaren hayata geçirilmek üzere bir takım eylemler karar altına alındı. Buna göre “Yasayı sokakta parçalamak için!” 27 Mart’ta İstanbul Bakırköy’de bir basın açıklaması gerçekleştirilecek. Gene yasanın mecliste görüşüleceği gün olan 1 Nisan’da Okmeydanı ve Kadıköy’de eylemler yapılacak. 6 Nisan’da da Kadıköy’de büyük bir miting gerçekleştirilecek.

Bu arada öneminden dolayı ayrıca vurgulamak gerekir ki; DİSK yönetiminin hükümet ile Türk-İş tarafından tezgahlanan ihanet oyununda figüran olmasına ve toplamda EP yönetiminin tutumuna karşı en dikkate değer tepkilerden biri DİSK’e bağlı Birleşik Metal Sendikası’ndan geldi. Bir açıklama yayınlayan Birleşik Metal Merkez Yönetim Kurulu, Emek Platformu ve onu oluşturan bileşenlerin, eylem ve etkinlikler süresince söyledikleri sözlerin arkasında durmadıklarını söyledi ve tasarı görüşmelerini olumlu olarak değerlendiren platformu sert bir dille eleştirdi.

Açıklamada DİSK yönetiminin tutumuna ilişkin olarak da şunlar söylendi: “DİSK, hükümetin hazırladığı taslak üzerinden görüşme yapmayacaktı. Bu açıklamanın arkasında durulamamıştır. Ayrıca, Emek Platformu toplantısı öncesinde yapılan son DİSK Başkanlar Kurulu’nda yapılan değerlendirmeler dikkate alınmamıştır.” Açıklamanın devamında ise şunlar söyleniyor: “24 Mart 2008, işçi sınıfı ve sendikacılık hareketi tarihine kara bir leke olarak geçecektir. Verilen görüntü, işçilerin hafızasına kazınmıştır. Hükümetin işçilerin tepkisini soğutarak, tasarıyı en az tavizle meclisten geçirme girişimine ortak olanlar bunun hesabını vermek zorundadırlar. Eğer Emek Platformu bileşenleri bu adımı atmazlar ise, bu bileşenlere bağlı kuruluşlar, bu gidişe karşı durmanın ortak yollarını en hızlı biçimde bulmak zorundadırlar. Çağrımız, işçi sınıfının kazanılmış haklarını pazarlık etmemeyi kendisine ilke edinenleredir.”

Şimdilik şu kadarını belirtelim ki; bu açıklama DİSK’in son genel kurulunda ilk belirtileri görülen iç mücadelenin daha ileri boyutlar kazanmakta olduğunu, Süleyman Çelebi’nin temsil ettiği sendikal anlayışa karşı, mücadeleci olarak nitelenebilecek bir çizginin DİSK içerisinde daha belirginleştiğini göstermektedir.

Yasayı sokakta parçalamak için eyleme!

14 Mart eylemleri sınıf ve emekçi hareketinin mücadele potansiyelini, istek ve kararlılığını ortaya koymuştu. İlk anda bir tutukluk sergilenmesine rağmen hükümet ile Türk-İş yönetiminin birlikte tezgahladıkları “mutabakat oyunu”nun kısa zamanda deşifre edilmesi ve saldırıya karşı yeniden eylem kararlılığının ortaya konulması, önderlik planında da meydanın boş olmadığını, devrimci ve ilerici güçlerin bu konuda belli bir refleks kazandıklarını göstermektedir.

Şimdi yasa tasarısını geri çektirinceye kadar birleşik militan mücadeleyi yükseltme, genel grev-genel direnişi merkezine alan bir eylem programını örgütleme zamanıdır. Bilinmelidir ki bu mücadele, ihanetçi kimliği teşhir olan Türk-İş yönetiminin sınıfın önüne öreceği ihanet barikatlarını parçalama işini de kapsamaktadır.

Mücadeleyi tabandan örgütlemenin olağanüstü önem kazandığı, bunun için her türlü güç ve imkanın seferber edilmesine ihtiyaç duyulduğu bir dönemden geçilmektedir. Devrimci ve ilericilere, mücadeleden yana bütün güçlere bu konuda ağır sorumluluk düşmektedir. Hem sermayenin saldırılarının geriletilmesi için, hem de sınıf hareketi içindeki ihanet çetelerinin teşhiri ve ayrıştırılması için mücadele ateşinin ortalığı aydınlatması gerekmektedir. Newroz ateşi Kürt halkına dostunu düşmanını göstermiştir. Genel grev için yükseltilecek mücadelenin ateşi de işçi ve emekçilere dostunu düşmanını gösterecektir.

Emek Platformu görüşmesi hezimetle sonuçlandı!

Genel grev-genel direniş!” şiarıyla mücadeleye devam!

Aylardır emekçilerin gündeminde olan SSGSS Yasa Tasarısı’nı görüşmek üzere Emek Platformu bileşenleri ile hükümet biraraya geldiler. Yasaya karşı tepkilerini ortaya koyan emekçilerin görüşmelerin ön günlerinde kimi maddelerin revize edilmesi üzerine yapılan tartışmalara yanıtları “Tadilat yok, yasa geri çekilsin!” şiarı olmuştu. Başta Herkes Sağlık Güvenli Gelecek Platformu olmak üzere emekçiler, Emek Platformu’nu masa başındaki görüşmelerde dik durmaya, emekçilerin talepleri arkasında durmaya, 13-14 Mart eylemlerinin gücüne dayanarak yasanın tek tek maddelerini tartışmamaya ve yasanın tümden ruhuna karşı çıkmaya çağırmışlardı.

Dahası geçtiğimiz günlerde hükümetle görüşmelerde gündeme gelen 7 maddeye değil, 19 maddeye birden itiraz edilmesi gerektiğini hatırlatmışlar ve Emek Platformu da yaptığı açıklamalarda esas aldıklarının 19 madde olduğunu ifade etmişti.

Ancak görünen o ki, emekçiler günlerdir sokakta eylem yaparken, görüşmenin yapıldığı saatlerde de sokaklarda Emek Platformu’nu göreve çağırırken, görüşmelerde hükümet pervasızca tutumunu sürdürdü, sendikalar ise yine o uğursuz rollerini bir kez daha oynadı.

Görüşmelerden yansıyanlar...

Emek Platformu ile beş saat süren görüşmelerin sonrasında hükümet adına konuşan Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Faruk Çelik, yasanın kimi maddelerinde “anlaşma sağladıklarını”, görüşmenin olumlu geçtiğini söylerken; ihanetçi sendika bürokratı Türk-İş Başkanı Mustafa Kumlu da, yasa orta yerde duruyorken, anlaşma sağladıklarını “sorumlu sendikacılık yaptıklarını”, itiraz ettikleri maddelerin %80-90’ını elde ettiklerini söyleyebilmiştir. Geride kalanların da görüşmelerde çözülebileceği vaadinde bulunmuştur. Kumlu’ya göre sorun yoktur, masa başında herşey çözülmüştür.

Görüşmelerde Emek Platformu’nun diğer bileşenleri de kötü bir sınav vermiştir. ortadadır. Görüşmecilerin bir kısmı ise görüşmelerin hemen ardından yapılan basın toplantısında ve peşisıra yapılan açıklamalarda “suskunluğu” tercih ettiler.

Bir gün sonrasında “biz anlaşmadık, mücadelemiz devam edecek” diyenler, görüşmeler sonrasında ağızlarını açmamışlar ve iki tarafın söylediklerine tek söz yanıt vermemişler, dolayısıyla milyonların gözü önünde yapılan açıklamaların onaylayıcıları olmuşlardır. Yine “biz görüşmelerde konuşturulmadık” diyenlere beş saat boyunca o masada ne aradıklarını da sormak gerekiyor.

Sonuçta, görüşmenin ardından tabanın isteği ve basıncıyla Emek Platformu’nun kimi bileşenleri görüşmelerde anlaşma sağlamadıklarını, mücadeleyi bu aşamadan sonra sürdüreceklerini ifade etmişlerdir.

“Uzlaştık” denilen maddeler emekçiler için ne ifade ediyor?

Görüşmeler sonrasında, prim gün sayısının tasarıdaki haliyle 9 bin günden 7200 prim gününe indirilmesine, 7200 prim gün sayısının ise kademeli değil yasa yürürlüğe girer girmez tek seferde uygulanmasına karar verildi. Emzirme ve cenaze yardımı konusundaki bölümde de, ilgili maddelerin SGK Yönetim Kurulu kararıyla Bakanlar Kurulu’nca belirlenmesi noktasında anlaşma sağlandı. Halen çalışan ve şu anda 10 yıl prim ödeme gün sayısını doldurmamış olan sigortalılar için aylık bağlama oranının yüzde 3, 10 yıldan sonraki süreçte ise yüzde 2 olarak belirlendi. Diş proteziyle ilgili 18 ve 45 yaş sınırlarında olanların yüzde 50’sinin kurum tarafından ödenmesi uygulamasının sosyal taraflarla yapılan önceki görüşmelerde varılan mutabakat çerçevesinde tasarıdan çıkartılmasına karar verildi.

Bu sözde kısmi tavizler verilirken 65 yaş, yıpranma payı, güncelleme katsayısı, daha da ötesi SSGSS’nin GSS bölümünde sağlığın ticarileştirilmesi ve “paran kadar sağlık” anlayışını içeren hükümler aynen geçerliliğini korumaktadır.

Dolasıyla, yapılacağı ifade edilen düzenlemeler emekçiler için kazanım anlamına gelmemektedir. Emeklilik için 65 yaş maddesi durduğu sürece prim gün sayısının 7200’ye inmesi, sağlıkta yıkımı içeren maddeler olduğu sürece diş proteziyle ilgili düzenlemelerin yapılması hiçbir şey ifade etmemektedir. “Kazanıldığı” iddia edilen maddelere rağmen yasa tümüyle geçerliliğini korumaktadır.

Genel grev-genel direniş şiarıyla mücadeleye!

Bugün SSGSS karşıtı mücadele kritik bir aşamadadır. İşçi ve emekçilerin önünde tek seçenek vardır. Yasa orta yerde durmaktadır. Özünde bir değişiklik yoktur ve uğruna mücadele edilmesi ise kaçınılmazdır. Ancak işçi ve emekçilerin omuzlarındaki görevler düne göre daha da ağırlaşmıştır. Görüşme süreci ve ardından yansıyanlar emekçilerde bilinç bulanıklığı yaratmıştır. Keza aynı şekilde sendika bürokrasinin ihanetçi tutumu emekçilerin bölünmesi ve belli bir kesimin mücadelenin dışına tutulması sonucuna da yol açabilecektir.

Ancak bugün yeniden tabandan doğru mücadelenin yükseltilmesi kaçınılmazdır.

Nasıl ki dün yürütülen çalışmalar ve yükseltilen mücadele Emek Platformu’nu ve özelde Türk-İş’i harekete geçirilebilmiştir. “Yasa bizi etkilemiyor, nasıl olsa 2036 yılında yürürlüğe girecek” diyerek gelecek kuşaklara ihanet edenler, tabanın basıncı karşısında yasaya karşı adım atmak zorunda kalmışlardır. 14 Mart günü sendika bürokratlarının tüm engellemelerine rağmen onbinlerce kişinin alanlara akması, yasanın yeniden tartışılmasını gündeme getirmiştir.

Şimdi de yine tabanın gücüne dayanak mücadeleyi yükseltme zamanıdır.

SSGSS karşıtı mücadeleyle yaratılan birikimi, 13-14 Mart eylemlerinin gücünü, toplum nezdinde yaratılan meşruluğu da arkamıza alarak mücadeleyi yükseltmenin zamanıdır.

Doğabilecek kırılmaları ve parçalanmaları geride bırakmanın, yükseltilen mücadelenin ivmesinin düşürülmesini engellemenin tek yolu genel grev genel direniş hedefine bağlanmış sistemli bir eylem programı ile yola devam edebilmektir.

İşçi ve emekçilerin başka bir seçeneği yoktur!