28 Mart 2008 Sayı: SİKB 2008/13

  Kızıl Bayrak'tan
  Kızıl 1 Mayıs’ı kazanmak için birleşik devrimci mücadeleyi örelim!
  Birleşik, kitlesel ve devrimci 1 Mayıslar’ı yaratmaya hazırlanalım!
Sosyal yıkım yasasını
sokakta parçalamak için eyleme!
Düzenin efendilerinden düzen siyasetine müdahale!
Cheney geldi, aldı ve gitti!
Newroz’un gösterdikleri...
  Newroz eylemlerinden...
  Birleşik devrimci bir hareket için birleşik devrimci bir örgüt!
  Gençlikten Newroz kutlamaları...
  Gençlik hareketinden...
  İşçi ve emekçi hareketinden...
  İlbek işçilerinden direnme kararlılığı!
  SSGSS kadınlar üzerindeki çifte sömürü ve köleliği derinleştiriyor!
  Büyükçekmece 2. İşçi Kurultayı hazırlık çalışmalarından...
  Pakistan’da genel seçimler…
  Hristofya ile Talat’ın ilk görüşmesi gerçekleşti…
  Mücadele Postası.
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Newroz’un gösterdikleri...

Son yılların en kitlesel ve en coşkulu Newroz gösterileri

Newroz bu yıl oldukça yaygın, militan ve kitlesel gösterilerle kutlandı. Günlere yayılan gösterilere belirgin biçimde isyan ruhu egemendi. Militan çatışmalar biçiminde ifade bulan bu ruh, gösterilere katılan yüzbinlerce kişi tarafından paylaşılmaktaydı. Devletin dizginsiz bir faşist zorbalıkla kolluk kuvvetlerini üzerine saldığı emekçi halk, bu terör silahını militan kararlılığıyla etkisiz hale getirirken, kimliğine ve onuruna sahip çıktığını bir kez daha göstermiş oldu.

Devletin yoğun terörü altında geçen bir Newroz!

Bu yılın Newroz gösterileri son yıllarda gerçekleştirilen Newroz gösterilerinde görülmeyen yaygınlık ve yoğunlukta bir devlet terörüyle bastırılmaya çalışıldı. Öyle ki; Van’dan Yüksekova’ya, Siirt’ten İzmir’e ve Antalya’ya kadar birçok kent ve kasaba merkezinde kolluk güçleri tam bir zorbalıkla terör estirdiler. Birçok kentte Newroz gösterileri alan ya da gün seçimi gerekçe gösterilerek yasaklandı. Bu yasaklama kararı boşa çıkarıldığı ölçüde, devlet terörü zincirlerinden boşanmışcasına halkın üzerine yöneltildi. İki kişi devlet terörünün sonucunda ölürken yüzlerce insan da ağır biçimde yaralandı. Yine yüzlerce kişi vahşice dövülerek gözaltına alındı.

Devlet terörünün bu düzeyde gösterilmesi, açıktır ki devletin yönetici karargahlarından alınmış bir kararın sonucudur. Kasabalardaki yerel devlet görevlilerinin büyük kent merkezleriyle aynı biçimde kararlar alıp uygulaması bunu açıkça kanıtlamaktadır. Belli ki, sömürgeci sermaye devleti, fiyaskoya dönüşen sınır ötesi kirli savaşını Newroz vesilesiyle kentlere ve kasabalara taşımak istemiştir. Böylelikle halkın kanını dökerek ve sırtında sopa kırarak hedefe ulaşılmaya çalışmıştır. Yani bir yandan Kürt burjuvazisinin sınıf çıkarlarını tatmin etmek dışında bir anlamı olmayan içi boş “paket”lerle bir tuzak hazırlanırken, diğer taraftan şiddetin dozu arttırılarak Kürt halkı bu tuzağa itilmeye çalışılmıştır. Sermaye devleti, sokaklarde terör estirip, Newroz alanları üzerinde savaş uçakları uçururken bunu hedeflemiştir. Fakat, devletin bu politikası, Kürt halkı tarafından militan bir kararlılıkla yanıtlanmış, boşa çıkarılmıştır.

Militan çatışmalarla gösterilen kararlılığın damgasını vurduğu bir Newroz!

Bu yılın Newroz’u son yıllardaki Newroz’lar içerisinde militan ruhun en üst düzeyde olduğu bir Newroz oldu. Devletin alan yasaklamalarına karşın bir araya gelen onbinler polis ablukası altında Newroz’u kutladılar. Gaz bombalı, tabancalı-tüfekli saldırılara karşı militanca çatıştılar. Saatlerce süren militan çatışmaların etkileri diğer kentlere de hızla yayıldı. Devlet terörü sadece halkı daha da tetikleyerek, çok daha kararlıca alanlara çıkmasını sağladı.

Diğer taraftan, Kürt halkının günlere yayılan Newroz kararlılığı, sadece devlet terörüne karşı bir savunma eylemi olarak gelişmedi. Öyle ki, yasaklama kararının olmadığı İstanbul gibi kentlerde de bu kararlılık birçok biçimde kendisini gösterdi. Newroz alanlarına varmadan yollara taşan coşkulu gösteriler, alanlarda saatler boyunca bu coşkunun dozunun sürekli üst düzeyde kalması, sloganlara yoğun katılım bunun ifadesiydi.

Son yılların en kitlesel Newroz’u!

Coşku ve kararlılığın militanca dışavurulması kadar, bu yılın Newroz’u aynı zamanda son yılların en kitlesel Newroz’u görünümündeydi. Yasaklamaların olduğu illerde bu farklılık belirgin biçimde görünmese de, saldırı ihtimalinin açık olduğu bu eylemlere katılım, barışçıl Newroz gösterilerindeki kitle katılımıyla karşılaştırıldığında oldukça anlamlı bir düzeyi ifade etmektedir.

Diğer taraftan İstanbul ve Diyarbakır gibi en büyük Kürt nüfusunun yaşadığı kentlerde bu yılki katılımlar bariz biçimde yükselmişti. İstanbul’daki katılımın geçtiğimiz yılın Newroz’una göre iki-üç katı bir fazlalığı ifade ettiğini söylemek abartı olmayacaktır. Öyle ki, geçtiğimiz yıl Newroz alanında önemli boşluklar görülebilirken, bu yıl kitle arama noktalarına kadar uzanan geniş bir alanı doldurmuştu. Buna rağmen yine de alanda hareket etmek oldukça güçtü.

Katılımcı kitlenin önemli bir bölümünü Kürt gençliği oluşturmaktaydı. Orta yaşlı kitlenin de belli bir ağırlık oluşturduğu kitle içerisinde yöresel kıyafetleriyle katılan Kürt emekçi kadınları coşkularıyla dikkat çekmekteydi.

Devrimci ve sol güçlere yakın, düzene uzak bir Newroz!

Bu yılın Newroz gösterilerinde dikkat çekici bir diğer olgu ise, devrimci ve sol güçlerin katılımıydı. Son yıllardaki Newrozlar’la karşılaştırıldığında bu yılın Newroz’unda devrimci ve sol parti ve örgütlerin katılımlarında ciddi bir artış gözlemlenmekteydi.

Fakat, devrimci ve sol güçler sözkonusu olduğunda, bu yılın Newroz’unun en dikkate değer olgusu, Kürt emekçi halkının bu güçlere karşı tutumundaki farklılaşmaydı. Öyle ki, geçtiğimiz yıllarda bazen düşmanca saldırılara varan bir soğukluk görülebilmekteyken, bu yıl Kürt emekçi kitleleri devrimci ve sol güçlerin kortejlerine büyük bir sempati ve sıcaklıkla yaklaşmaktaydı. Bu olgu, hem kortejler alana girdiğinde gösterilen alkışlı karşılamadan hem de alandaki kaynaşmadan görülebilmekteydi.

Açıktır ki, Kürt halkının bu bariz tutum değişikliği, büyük ölçüde kara harekâtıyla tepe noktasına ulaşan saldırılar ve özelde de ABD emperyalizminin Kürt halkına ihaneti karşısında Kürt halkının yegane dayanağının ve samimi dostunun devrimci ve sol güçler olduğu gerçeğinin kanıtlanmasından kaynaklanmaktadır. Belli ki, Kürt emekçi halkı son dönemin gelişmeleriyle kendisine karşı düşman bir cephede buluşan ABD emperyalizmi ve sömürgeci sermaye devleti ile birlikte Kürt işbirlikçi burjuva sınıfı karşısında yüzünü Türkiye’nin devrimci güçlerine dönmüştür. Bu güçleri yanında görüyor olmaktan da büyük bir coşku ve heyecan duyduğunu Newroz’da ortaya koymuş ve sahiplenmiştir.


Newroz’un isyan ruhunu

1 Mayıs’a taşıyalım!


Bu yılın Newroz’u, tartışmasız biçimde devrimci özüne yakışır bir Newroz olmuştur. Newroz alanlarında isyan ateşleri yakılmış, düzenin faşist terör ablukası kitlesel ve militan gösterilerle yanıtlanmıştır. Bu haliyle 2008 Newroz’unun öncelikle, emperyalistler ve sermaye iktidarınca Kürt emekçi kitlelerine kurulan tuzağa karşı verilmiş anlamlı bir yanıt olduğunu söylemek gerekir. Kürt emekçileri, kan ve can pahasına onuruna sahip çıkarak bu Newroz’u kazanmıştır.

Fakat, bu kazanımın geleceğe taşınması, Kürt emekçi halkıyla öteki milliyetlerden işçi ve emekçilerin bir mücadele cephesinde buluşmalarına bağlıdır. Bu nedenle devrimci baharın güzergahında Newroz’un arkasından gelen 1 Mayıs, bu ihtiyacı karşılamak için önemli bir fırsat olacaktır. Bu bakış ve sorumluluk bilinciyle, düzene karşı anlamlı bir yanıt olan Newroz’un isyan ruhunu devrimci 1 Mayıs’a taşımak ve “İşçilerin birliği, halkların kardeşliği” şiarını yükseltmek için seferber olmalıyız.

 

 

Newroz ateşine karşı düzenin nevroz nöbeti!

Tıpta nevroz “toplumsal tavır ve davranışları tutuklayan, ruhsal iç çatışmalarla belirginleşen” psikolojik bir hastalık olarak tanımlanıyor. Sömürücü egemen sınıfların bekçiliğini yapan devletlerin yakalandığı bir hastalıktır bu. Onlarca yıldır bu hastalığın pençesindeki sömürgeci Türk sermaye devleti, her yıl Mart ayında “nevroz nöbetleri” geçiriyor. Newroz yaklaşırken Kürtler üzerindeki devlet terörü yoğunlaştırılıyor. Newroz’u kutlamak isteyen kadın-erkek, genç-yaşlı yüzbinlerce Kürt, karşılarında jandarmayı, polisi ve panzerleri buluyor. Bu yüzden sermaye egemenliği altındaki ülkemizde Newrozlar bayramdan çok katliam günlerine dönüşmüş bulunuyor.

Hatırlanacağı üzere, 1991 Newroz’unda 31, 1992 Newroz’unda ise 94 kişi katledilmişti. 2005 Newroz’unda Mersin’deki bayrak provokasyonuyla ülke çapında Kürtler’e karşı bir linç kampanyası başlatılmıştı. 2006 Newroz’undan sonra Diyarbakır’da yaşananlar da bir kez daha bayramı katliama çevirmişti. Katledilen PKK gerillalarının cenazelerini almak isteyen kalabalığa ateş açılmasıyla başlayan olaylar diğer Kürt illerine de sıçramış ve kitlesel bir serhıldana dönüşmüştü. Azgın yüzünü bir kez daha gösteren sömürgeci Türk sermaye devleti, aralarında üç çocuğun da bulunduğu 15 kişiyi katletmişti.

Her yıl olduğu gibi bu yıl da, Kürt halkının ulusal özgürlük istemini hazmedemeyen Türk sermaye devleti Newroz’u kana buladı. Sınır ötesi operasyon fiyaskosu ve 13 Mart’tan itibaren başlayan Newroz kutlamalarının 21 Mart’ta Diyarbakır ile ulaştığı boyut, sömürgeci sermaye devletini çılgına çevirdi. Kutlamaların yapıldığı tüm kentlerde gözaltına alınanlar ve yaralananlar oldu. Gözaltıların bine ulaştığı bildiriliyor. Planlı bir şekilde Van, Hakkâri, Yüksekova ve Siirt’te kutlamalara izin vermeyen devlet, dizginsiz saldırganlığın önünü açarak “Newroz yasaklanamaz!” diye alanlara çıkan Kürt halkına saldırdı. Devlet terörü Van ve Yüksekova’da iki can aldı.

Kürt hareketine yakın kaynaklara göre, Newroz’a yönelik devlet terörünün kaba bir bilançosu şöyle:

Şırnak’ın Cizre İlçesi’nde korucular, Newroz kutlaması yapan halkın üzerine ateş açtı. Olayda 6 kişi yaralandı. Silopi ilçesinde ise polis, gaz bombaları ve panzerlerle müdahale etti. Olayda bir kişi gaz bombasından, onlarca kişi de arbede sırasında yaralandı.

Urfa’nın Viranşehir İlçesi’nde Newroz kutlaması sonrası meydana gelen saldırıda 11 kişi yaralandı. Mardin’in Nusaybin İlçesi’nde yapılan Newroz kutlamaları sonrası yürüyüş yapan yüzlerce kişiye polis panzer, gaz bombaları ve silahla saldırdı. Olaylarda 23 yaşındaki Kadri Bilen ağır yaralandı. Gaz bombasından etkilenen birçok kişi Nusaybin Devlet Hastanesi’ne kaldırıldı.

Van’daki gösterilere yönelik müdahalede 65 kişi yaralandı. Durumu ağır olan 4 kişi Van Araştırma ve Devlet Hastanesi’nde yoğun bakıma alındı. 35 yaşındaki Zeki Erinç ise hayatını kaybetti.

Hakkâri’de DTP İl binası önünde yapılan basın açıklamasına polisin saldırması sonucu, Hakkâri eski Belediye Başkanı Metin Tekçe’nin de aralarında bulunduğu 23 kişi yaralandı. Hakkâri’nin Yüksekova ilçesindeki gösterilerde vücutlarına kurşun isabet eden üç kişi hastaneye kaldırıldı. Göğsüne kurşun isabet eden 20 yaşındaki İkbal Yaşar yaşamını yitirdi.

Siirt’te çıkan çatışmada iki kişi, aldıkları kurşun yarası sonucu Dicle Üniversitesi Tıp Fakültesi’ne sevk edildi.

İzmir’in Narlıdere İlçesi’nde düzenlenen Newroz kutlamalarına polisin müdahalesinde 4 kişi yaralandı.

Newroz kutlamalarında devletin kolluk güçleri, tüm araç ve yöntemleri kullandılar. Özel timler ve robokoplar eşliğinde silahlar, panzerler, gaz bombaları, su konteynırları, helikopterler, uçaklar, coplar, sopalar, sapanlar sınırsızca kullanıldı.

Güneybatı Kürdistan’da da binlerin katıldığı kutlamalar kanlı gerçekleşti. Sömürgeci Suriye devleti de, kutlamalara tahammül edemeyerek, Kürt halkı üzerine kurşun yağdırdı. Kamışlo’da bir grup genç, 20 Mart akşamı Newroz’u kutlarken devlet terörüne maruz kaldı. Saldırıda 3 kişi hayatını kaybetti, en az 5 kişi yaralandı. 

Kısacası, Kürtler’i katletmeyi “konsept” haline getiren, imha ve inkarı temel politikaları olarak benimseyen sömürgeci Türk ve Suriye devletleri Newroz’u kana bulamaktan geri kalmadılar. Suriye devleti, Kamışlo’da Newroz Bayramı’nı barış ve büyük bir coşku içinde kutlayan Kürt halkını kurşun yağmuruna tutarken, Türk sermaye devleti ise Yüksekova, Van, Siirt, İzmir, Kocaeli, Adana, Şemdinli ve daha birçok yerde Kürt halkına saldırarak iki Kürdü katletmiş, yüzlercesini yaralamıştır.

Newroz’da kendini açığa vuran Kürt halkına yönelik inkâr ve imha politikaları hiç de yeni değildir. Bunlar, sermaye devleti ile yaşıt politikalardır. Kürtleri vatanın “bölünmez bütünlüğü” için tehdit olarak gören sömürgeci sermaye devleti, 3 Mart 1925’te çıkardığı Takrir-i Sükûn Kanunu ile hükümete olağanüstü yetkiler tanımış, böylece Şeyh Sait ayaklanması hunharca bastırılmıştı. Kurulan Şark İstiklal Mahkemesi ile Meclisin onay şartı dahi olmadan Kürt liderlerinin idamları infaz edilmişti. Daha Cumhuriyetin kuruluş yıllarından itibaren Kürt halkı, en sıradan demokratik hakları için mücadeleye atıldığında bile katliamlarla karşılaşmıştır.

1930 yılında çıkarılan bir kanunla o dönemde patlak veren Kürt isyanını bastırmak amacıyla işlenen cinayetlerin suç olarak görülmeyeceği açıklanıyordu. Sözkonusu yasanın ilk maddesi şöyleydi: “20 Haziran 1930’dan 10 Aralık 1930’a kadar, devlet ya da vilayet temsilcileri, askeri ya da sivil yetkililer, jandarma ya da korucular ya da üst makamlara yardım eden veya tek başlarına hareket eden siviller tarafından, Erzincan Vilayetindeki Pülümür ve Birinci Müfettişlik bölgesi dahil olmak üzere, Erciş, Zilan, Ağrı Dağı ve çevreleyen bölgelerde meydana gelen isyanların takibi ve bastırılması sırasında tek başına ya da topluca işlenen cinayetler ve diğer eylemler suç olarak görülmeyecektir.”

İsmet İnönü’nün “Bu ülkede sadece Türk ulusu etnik ve ırksal haklar talep etme hakkına sahiptir. Başka hiç kimsenin böyle bir hakkı yoktur” (Milliyet, 31 Ağustos 1930) sözleri, bugünkü inkâr ve imha politikalarının köklerini anlamamıza yardımcı olacak niteliktedir.

Kürt halkına yönelik katliam ve cinayetleri “suç olarak görmeyen” imhacı anlayış ile İsmet İnönü’de veciz bir şekilde ifadesini bulan inkârcı anlayış Cumhuriyet tarihi boyunca egemenliğini korumuştur. 2008 Newroz’unda karşı karşıya kaldığımız vahşet tablosu, kökleri böylesi derinde ve kaynağı sermaye iktidarı olan bu anlayışın bir ürünüdür.

Fakat sermaye devletinin zorbalığı da, Kürt halkının mücadelesi de sürüyor. Son olaylar, sermaye devletinin Kürt halkına en küçük bir hakkı bile vermeye yanaşmayacağını göstermiştir. Kürt halkının özgürlük ve eşitlik mücadelesinin gerçek ihtiyacı, devletle ve kurulu düzenle değil, Türkiye’nin işçi ve emekçileriyle birleşmek ve bütünleşmektir. Ulusal özgürlük ve eşitlik istemlerini boğmakta kararlı olduğunu her vesileyle kanıtlayan sermaye devletine karşı birlikte omuz omuza savaşmaktır. Bunun dışında bir çıkış yolu yoktur.