22 Haziran 2007 Sayı: 2007/24(24)

  Kızıl Bayrak'tan
   Halkları düşmanlaştırma
oyununu bozalım!
  Düzen güçlerinin dalaşında değişen bir şey yok…
Darbe ve savaş senaryoları
CHP’nin vaadleri ya da yalandan
kim ölmüş!
Seçim bürosu açılışlarından...
BDSP’nin seçim faaliyetinden...
  İzmir’de seçim faaliyetlerinden...
  Adana’da seçim çalışmalarından...
  Ankara seçim çalışmalarından...
  22 Temmuz seçimleri üzerine BDSP temsilcisi İstanbul 1. Bölge Bağımsız Sosyalist Milletvekili adayı N. Şafak Özdoğan ile konuştuk...
  15-16 Haziran etkinliklerinden...
  Ya istikrar ya ölüm (mü?)- Yüksel Akkaya
  Özgürlükler için devrimci mücadele!
  BMİS 1 No’lu Şube Genel Kurulu gerçekleşti...
  İşçi-emekçi hareketinden...
  23 Temmuz Tüsiap-c’nin zaferinin tescili veya
devrimi/sosyalizmi yeniden düşünmek
Yüksel Akkaya
  Mercan’da katledilenler anıldı...
  Direnen Filistin halkı er geç kazanacak!
  İsrail’in 16 yıllık planı ve 80 dakikalık kararı
Abu Şehmuz Demir
  Komünist kadın önder
Clara Zetkin!
  Fikret Başkaya ile konuştuk...
  Mücadele Postası.
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Binali Soydan derhal serbest bırakılsın!

Basına ve kamuoyuna!

Binali Soydan adlı devrimci, 19 Haziran 2007 tarihinde, biten oturum süresini uzatmak için gittiği Yabancılar Dairesi’nde tutuklanarak, Köln-Ossendorf Cezaevi’ne konulmuştur.

Davasına bakan avukatının verdiği bilgiye göre, Binali Soydan, Türk devletinin, Türkiye’de terör suçu işlediği gerekçesine dayandırarak hazırlanan bir iade istemi ve Alman Yüksek Mahkemesi’nin bu iade istemini gözeterek aldığı karar üzerine tutuklanmış bulunmaktadır.

Türk devleti dünyanın en terörist devletlerinden biridir. O, yalnızca bulunduğu bölgede değil, dünyada, demokrasi ve insan hakları ihlallerinde başı çeken ülkelerin en ön sıralarında yer almaktadır. O kadar ki, tam da bu sicili yüzünden, Avrupa İnsan Hakları Mahkemeleri’nde, hakkında dava açılan devletlerin başında yer almaktadır. Pek çok davadan mahkum olduğu da bir gerçektir.

Faşist Türk devleti, başta ilerici ve devrimciler olmak üzere, her rejim muhalifini terörist olarak görmekte, en küçük bir hak arama girişimini dahi terörizm olarak suçlamakta, tümüyle asılsız gerekçelere dayanarak insanları gözaltına almakta, ağır işkencelerden geçirmekte ve adına Devlet Güvenlik Mahkemeleri (DGM) denilen mahkemelerin, yargısız infaz niteliğindeki kararlarıyla ağır biçimde cezalandırmaktadır. Türkiye cezaevlerinde, bu mahkemelerin haksız kararlarına dayanılarak ağır koşullarda yaşmaya mahkum edilen binlerce rejim muhalifi ilerici ve devrimci vardır.

Binali Soydan arkadaşımız da, Türkiye’de iken rejim muhalifi devrimci kimliğinden dolayı gözaltına alınmış, ağır işkencelerden geçirilmiş, uzun denilebilecek bir süre cezaevinde yatmıştır.

İade istemi adı altında yurtdışındaki göçmen ilerici ve devrimcilere dönük saldırılar son dönemlerde iyice yoğunlaşmıştır. Gerçek şu ki, düşünce özgürlüğü başta gelmek üzere, demokratik hak ve özgürlüklerin azılı bir düşmanı olan faşist Türk rejimi, neredeyse, yurtdışında yaşamakta olan tüm rejim muhaliflerinin iadesini istemektedir. Binali Soydan arkadaşımıza dünük iade istemi de yalnızca buna yeni bir örnektir ve hiç şaşırtıcı da değildir.

Binali Soydan bir devrimcidir ve bir rejim muhalifidir. Fakat onun hakkında ileri sürülen terörist suçlaması, tüm rejim muhalifleri için kullandığı türden, tümüyle düzmece yalanlardan ibarettir.

Tümüyle keyfi ve asılsız nedenlere dayalı ve tam anlamı ile faşizan bir uygulama olan bu iade istemlerinin ciddiye alınıp, yurtdışında yaşayan rejim muhaliflerinin tutuklanması, onunla tam bir suç ortaklığı yapmaktır. Alman devleti de açıkça bunu yapmaktadır. Alman devleti ve Yüksek Mahkemesi’nin, Binali Soydan’a yönelik karar ve uygulama da bu suç ortaklığının yeni bir kanıtıdır ve onun, demokrasi ve insan hakları, düşünce özgürlüğü üzerine ettiği tüm sözlerin tam bir iki yüzlülük olduğunu göstermektedir.

Öte yandan, Binali Soydan, hala, Kızıl Bayrak adlı haftalık politik bir yayına yazdığı yazılardan dolayı hakkında açılan davalardan yargılanmaktadır. Bu nedenle, iade edilmesi durumunda, bir kez daha, gözaltına alınacağı, işkencelerden geçirileceği ve tutuklanıp-cezaevine konacağı kesindir. Dolayısıyla Binali Soydan’ın iadesi durumunda karşılacağı her türlü baskı ve işkenceden Türk devleti kadar Alman devleti de sorumlu olacaktır.

Binali Soydan’a dönük tümüyle haksız ve faşizan iade istemi uygulamasını şiddetle protesto ediyoruz.

Avrupa’nın yerli ve göçmen tüm ilerici kişi, kurum ve kuruluşlarını, bu tümüyle keyfi ve haksız uygulamayı protesto etmeye, Binali Soydan’ın derhal serbest bırakılması için ortaya koyacağımız tüm çabalarda bizimle omuz omuza olmaya ve aynı amaçla gerçekleştireceğimiz eylemleri aktif biçimde desteklemeye ve bizimle tam dayanışmaya çağırıyoruz.

Kahrolsun faşist Türk devleti!

Binali Soydan derhal serbest bırakılsın!

Yaşasın enternasyonal dayanışma!

20 Haziran 2007

BİR-KAR ( İşçilerin Birliği Halkların Kardeşliği Platformu)


 

Köln’de anti-faşist gösteri

Almanya’da Naziler 16 Haziran günü Köln’de yapılacak minareli camiyi bahane ederek bir gösteri yapmak istediler.

Türk devletinin yurtdışındaki örgütlü gerici odaklarından biri olan Diyanet İşleri Türk İslam Birliği uzun süredir Köln’de var olan eski merkezi camileri yıkarak yerine çifte minareli büyük cami yapmak için izin istiyordu. Bekledikleri izni yakın zamanda kopardılar ve Köln Belediyesi caminin inşasına izin verdi.

Köln’ün anti-faşist geleneği güçlü semtlerinden biri olan Eherenfeld semtinde Naziler’in bir gösteri yapacağını haber alan çeşitli demokratik kurumlar ile anti-faşist otonom gruplar da karşı bir gösteri için harekete geçtiler.

17 Haziran Cumartesi günü Köln’de iki ayrı karşı gösteri yapıldı. Biri, Alman Sendikalar Birliği, SPD, Yeşiller, DİTİB vb. sosyal demokrat ve dinci kurumların yer aldığı “Dinlerin eşitliği ve din özgürlüğü!” isimli gösteri, diğeri ise anti-faşist grupların düzenlediği “Irkçılığa karşı kırmızı kart!” başlıklı eylemdi.

Eylem, sıkı polis ablukası altında saat 11.00’de kitlenin iki ayrı noktada toplanması ile başladı. Sosyal demokratlar ve dinciler yürüyüş yapmadan sadece basın açıklaması ve kısa bir etkinlik yapmakla yetindiler. Bizim de içerisinde yer aldığımız anti-faşist gruplar ise Ehrenfeld’in ana caddesi boyunca yürüyüş yaparak diğer grupların toplandıkları alana yakın bir yerde toplandılar. Yol boyunca Nazileri teşhir eden çeşitli konuşmalar yapıldı. “Faşizme her yerde ölüm!”, “Yaşasın uluslararası dayanışma!”, “Naziler dışarı!” sloganları coşkuyla atıldı.

Daha sonra Naziler’in yürüyüş yapacakları yeri tespit etmek için cadde boyunca sürekli hareket eden kitle ile polis arasında kimi zaman arbedeye varan gerilimler yaşandı. Naziler’in toplandığı caddeye yakın bir yerde polis barikatını aşmaya çalışan kitleye polis azgınca saldırdı, özellikle kitleyi yönlendiren kişileri gözaltına aldı.

Köln’ün Ehrenfeld semti, Türkiyeli islamcı kesimin yoğun oturduğu bir yer olmasına rağmen islami kesim eyleme 300 kişilik sınırlı bir kitle katıldı. Bizim de içinde yeraldığımız anti-faşist eyleme ise 1000 kişi katıldı. Naziler’in yürüyüş sebebinin cami olması toplamda eyleme katılımı zayıflatan bir etken oldu.

Polis desteğini arkasına alan 200 kadar Nazi, karşı göstericilerin tüm engelleme çabalarına rağmen yürüyüşlerini gerçekleştirdi. Böylece Alman devletinin Nazileri destekleyip kolladığı bir kez daha kanıtlandı.

Bir-Kar olarak eyleme “Faşizme karşı omuz omuza!/Bir-Kar” imzalı Almanca yazılı pankart ile katıldık.

Bir-Kar/Köln



Hamas-El Fetih çatışmaları Filistin’i fiilen bölüyor…

Direnen Filistin halkı er geç kazanacak!

Siyonist İsrail devletinin emperyalistler tarafından kurdurulmasıyla ilk felaketini yaşayan Filistin halkı, yine emperyalistlerin çok yönlü desteğiyle 1967 Haziran savaşından galip çıkan İsrail’in Doğu Kudüs dahil Batı Şeria ve Gazze Şeridi’ni işgal etmesiyle ikinci felaketini yaşamıştı. İkinci felaketin 40. yılını geride bıraktığı şu günlerde üçüncü felaketin kapısını aralayanlar, yazık ki bu defa iktidar savaşına tutuşan Hamas ile El Fetih oldu.

Filistin hareketine büyük ölçüde hakim olan bu iki akım, emperyalist/siyonist güçlere, Filistinlilerin birbirini kırmasını keyifle izleme olanağı sağladıkları için, direnişçi Filistin halkı tarafından muhakkak ki, mahkum edileceklerdir.

Sayısız çatışma ve bunları izleyen sayısız ateşkese rağmen sorunun iç savaş boyutuna varmasını engelleme yeteneği gösteremeyen El Fetih’le Hamas, gelinen yerde Filistin’i fiilen iki parçaya ayırmış durumdalar.

İsrail’in istediği zaman yeniden işgal etme pervasızlığını saklı tutarak Gazze Şeridi’nden çekilmesinden sonra, işgal karşıtı direnişi bir yana bırakan bu iki parti, işgali hedef alması gereken enerjilerini Gazze şeridini çatışma bölgesine çevirmek için harcadılar.

Çatışmaların doruğa çıktığı son günlerde camilerden duyurular yapan Hamas, iki saat içinde terk edilmemeleri halinde, Gazze’de Filistin Yönetimi Lideri Mahmud Abbas’ınki de dahil tüm El Fetih karargahlarına saldıracağı tehditlerini savurmaya başladı. Tehditlerin ardından yüzlerce silahlı Hamas militanı, Gazze’nin kuzeyinde bulunan El Fetih’e yakın güvenlik güçlerini kuşattı. Yüzü aşkı kişinin ölümüne yol açan çatışmalar sonucunda Gazze “iç savaşı”nı kazanan Hamas, bu bölgede El Fetih’e bağlı tüm kurumları silah zoruyla işgal ederek, “zaferi”ni ilan etti.

Hastanelerin saldırıya uğradığı, evlerin yakıldığı, “Yeter artık, Filistin için savaşın, birbirinizle değil” sloganlarıyla çatışmaları protesto eden kadın ve çocuklara ateş açıldığı, adam kaçırmaların, infazların meydana geldiği çatışmalara, İsrail saldırılarının da eşlik etmesi, olayın akıl almaz boyutlara varan vahametini gösteriyor.

Filistin direnişini baltalayan bu utanç verici çatışmalar devam ederken, Filistin Ulusal Yönetimi’nin ana sembollerinden biri olarak bilinen özel tim karargahının Hamas güçlerince işgal edilmesi, Hamas’a bağlı TV ve radyolarda, “İslam devletinin kuruluşunun ilk adımı” olarak nitelendirildi. Hamas Sözcüsü Sami Ebu Zühri ise, özel timlerin karargahının Hamaslıların eline geçmesinin, “Mekke’nin, Hz. Muhammed’in eline geçmesiyle eşdeğer olduğunu” iddia edecek kadar zıvanadan çıkmış durumdaydı. Tüm enerjisini Filistin’i siyonist işgalcilerden kurtarmak için harcamak yerine, İsrail’in her an işgal edebileceği Gazze’de “İslam devleti” kurma hayalleriyle sersemlemiş bu zihniyetin temsilcilerinin, bu aşamadan sonra Filistin halkının özgürleşmesine katkı sunması pek olası görünmüyor.

Çatışmaların bu vahim noktaya taşınmasının bir diğer sorumlusu El Fetih ise, Gazze’yi Hamas’a kaptırınca, Batı Şeria’daki kontrolünü attırmaya, buradaki Hamas güçlerini etkisizleştirmeye başladı. Nitekim çatışmaların şimdiye değin sakin olan Batı Şeria’ya da sıçramaya başlaması El Fetih’in Gazze’deki kayıplarının ardından Hamas’a karşı misilleme saldırıları düzenlemeye başladığına işaret ediyor. Bu arada Batı Şeria’daki Hamaslıların kitlesel şekilde tutuklandığına dair iddialar da ortalıkta dolaşmaya başladı.

Filistin’in en yüksek karar organı olan Filistin Kurtuluş Örgütü (FKÖ) ise, Mahmud Abbas’tan, “hükümeti feshetmesini ve olağanüstü hal ilan ederek bir an önce seçime gitmesini” istedi. Hükümeti feshettiğini ilan Mahmut Abbas ise, 2001 yılına kadar da Uluslararası Para Fonu IMF’nin Filistin temsilciliğini yapan maliye bakanı Selam Fayyad’ı başbakanlığa atadı. “Bağımsız” olan Fayyad’ın başbakanlığını tanımayacağını ilan eden Hamas, “ulusal birlik hükümeti”nin başbakanı olan İsmail Haniye’nin hala görevinin başında olduğunu öne sürdü.

Ocak 2006’da gerçekleşen seçimleri kazanan Hamas’ın tek başına hükümet kurmasıyla harekete geçen emperyalist/siyonist güçlerle gerici Arap rejimleri, Filistin halkını açlıkla terbiye etmek için vahşi bir ambargo başlattılar. “Uluslararası toplum”un iğrençliğini tüm çıplaklığıyla gözler önüne seren bu ambargonun hedeflerinden biri, Hamas-El Fetih çatışmasını körüklemek, başka bir ifadeyle direnişçi Filistin halkını birbirine kırdırtmaktı. Gelinen yerde, siyonistlerin de tarihsel düşü olan bu kirli amaca ulaşmada mesafe kaydedilmiş görünüyor.

Buna karşın çatışmayı salt emperyalist/siyonist güçlerin müdahale ve kışkırtmalarıyla açıklamak yanıltıcı olur. Burada asıl sorun bu kışkırtmaların karşılık bulmasına zemin hazırlayan Hamas-El Fetih ikilisinin gerici bir çatışmaya tutuşmuş olmasıdır. Yoksa saldırı ve kışkırtmaları direnişin birliğini perçinleyerek yanıtlamak da mümkündür. Dahası işgale karşı direnen bir halk için yegâne doğru yol da, her tür kuşatma, kışkırtma ve saldırıyı birleşik direnişle yanıtlamaktır. Ancak Filistin’deki direnişçi devrimci akımların verili durumdaki güçsüzlüğü, yazık ki, Filistin halkının bir kez daha felakete sürüklenmesi önündeki engelleri etkisizleştirmiştir.

Filistin’deki vahim tablo, bu direnişçi halkla dayanışmanın önemini her zamankinden bir kat daha arttırmaktadır. Filistin direnişiyle dayanışma, Hamas-El Fetih arasındaki gerici çatışmaları da mutlaka mahkum etmelidir. Zira bu çatışmalar sona erdirilmeden Filistin direnişinin eski görkemine kavuşması mümkün değildir.


 

İsviçre’de İlticacılar Günü’nde yürüyüş

Geleneksel hale gelen İlticacılar Günü İsviçre’de her yıl değişik eylem ve etkinliklerle kutlanıyor. Bu etkinliklerin en önemlisi Bern kentinde 16 Haziran günü gerçekleştirilen yürüyüş oldu. Çeşitli sol grupların ve demokratik örgütlerin düzenlediği yürüyüşe bu yıl da anlamlı bir katılım oldu. Yürüyüşe daha çok İsviçreliler ilgi gösterdi. Türkiyeliler’in ve Türkiyeli sol grupların sınırlı bir katılımı gerçekleşti. Katılımcılar arasında, yardım kuruluşları, bazı sendikalar, Devrimci İnşa, Sosyalist Parti, Devrim, Hiçbir İnsan İllegal Değil Grubu, Dayanışma, İran Sosyalist Partisi, İtalyan Komünist Partisi bulunuyordu. Yürüyüş yaklaşık 1500 kişinin katılımıyla gerçekleşti.

Bir-Kar olarak bizler de her yıl olduğu gibi yürüyüşe katıldık. Yabancı düşmanlığına ve ırkçılığa karşı yürüttüğümüz kampanyamızın afiş ve bildirileriyle alandaki yerimizi aldık. Afişlerimizi birleştirerek yaptığımız pankart gerek görselliğiyle, gerekse de içeriğiyle ilgi çekti. Bildiri dağıtımı sırasında Bir-Kar’ın ismini söyleyen ve yumruklarıyla selam veren İsviçreli devrimciler bizleri sevindirdi.

Yürüyüş boyunca taşınan pankartlarda “Biz anti kapitalistiz!”, “İnsanlık onurunun kağıda ihtiyacı yok!”, “Modern köleliğe karşı ırkçılığa hayır!”, “Bütün insanlar özgür, onurlu ve aynı haklara sahip olarak doğarlar!” şiarları öne çıktı. Atılan sloganlar arasında “Politik tutsaklara özgürlük!” ve “Biz antikapitalistiz!” şiarı dikkat çekti. Yürüyüş yaklaşık 5 kilometrelik bir güzergah sonrasında konser ve diğer etkinliklerle devam etti.

Bir-Kar/İsviçre