1 Haziran 2007 Sayı: 2007/21(21)

  Kızıl Bayrak'tan
   Seçim aldatmacasına, gerici-saldırgan politikalara karşı devrimci sınıf mücadelesi!
  Ordu savaş çığırtkanlığı ile düzen içi çatışmada yol almaya çalışıyor!
Komünistler seçimlere sınıfının bağımsız devrimci adayları ile katılıyor!
Düzen cephesi, “üçüncü cephe” ve devrim cephesi
Çamurdan“orta direk/sınıf” ve siyaseti üzerine... Yüksel Akkaya
Ülkeyi sınırsızca ABD emperyalizminin kullanımına açanların ikiyüzlülüğü
  Mitinglerde kadın rengi!
  İşçi-emekçi hareketinden.
  Sendikal anlayış tartışmaları ve Birleşik Metal seçimleri üzerine
  Seçimler, sol hareket ve devrimci sınıf çizgisi
  BDSP’nin seçim çalışmalarından.
  “Öğrenci Sömürü Sınavı Kaldırılsın!”
  Sendikal hakları için işten atılan ve direnişe geçen Esen Plastik işçilerine…
  Gençlik hareketinden...
  Dünya işçi-emekçi hareketinden...
  Seçimler ve devrimci yurtsever tavır / II - M. Can Yüce
  Sermayenin seçim oyununu bozalım
  Mücadele postası
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın


 

Sermayenin seçim oyununu boşa düşürmek için işçi sınıfının programı etrafında birleşelim!

23 Mayıs’ta patlatılan bombayı nasıl değerlendirmek gerekiyor dersiniz? Komünistlerin yılın başında yaptığı “Sermaye düzeninin zorlu yılı” başlıklı değerlendirme önümüzdeki döneme ışık tutar nitelikte: “Bugünün Türkiye’sinin genel durumunu sermaye düzeni yönünden en özlü ama aynı ölçüde en kapsayıcı biçimde ifade eden kavram krizdir. Bu ekonomik, sosyal, siyasal ve kültürel yaşam alanlarını kapsayan, birarada kesen, çok yönlü ve çok boyutlu bir krizdir. Uzun yılların ürünü ve uzantısı olan bu kriz güncel görünümler içinde halen de sürmektedir ve ortada aşılabileceğine ilişkin herhangi bir belirti de görünmemektedir. Tersine, özellikle dış gelişmelerin de bunaltıcı etkisi altında, durum gitgide daha karmaşık, içinden daha zor çıkılır bir hal almaktadır.”

Yazının girişinde değinilen düzenin debelendiği kriz bugün kendini seçimler öncesinde tırmandırılan faşist dalga ile ortaya koymaktadır. Sosyal yıkım programlarını harfiyen uygulayan düzen partileri emekçilere dönük ekonomik bir vaatte bulunamadığı için siyasal atmosfer buna göre şekillendirilmektedir.

Her ne kadar cumhuriyet mitinglerine katılanlar daha çok orta katmanlar olsa da, yine de tırmandırılan faşist kudurganlık esasta işçi-emekçileri zehirlemekte ve tıkanan düzen kanallarının önünün açılmasını hedeflemektedir. Şimdilerde artık “cumhuriyet” mitingleri bir kenara bırakıldı ve Güney Kürdistan’a saldırı söylemleri öne çıkmaya başladı. Faşist TC ordusu zaten uzun bir süredir Kürdistan topraklarına askeri yığınak yapmakta idi. Artık bu saldırının toplum nezdinde daha çok meşrulaştırılması hedeflenmektedir. İşte Ankara’nın göbeğindeki kontrgerilla provokasyonu da bu amaca hizmet etmektedir.

Bu provokasyon eyleminin hemen arkasından polisin elini güçlendirmek için hazırlanan yasa tasarısı mecliste hızla görüşülüp onaylandıktan sonra cumhurbaşkanlığına gönderildi.

Seçimler öncesinde emekçilere dönük başlatılan bilinç bulanıklığını boşa düşürmeliyiz. Bu saldırıların bir yönünü de reformizmin emekçiler üzerindeki etkisi oluşturmaktadır. Kendilerinin meclisi aşamayan ufuklarını emekçilere çözüm platformu olarak sunan reformist çevreler de bazı sorunların düzen sınırlar içinde çözülebileceğini söylemekte, mevcut iktidar aygıtını meclisten ibaret göstermekte ve insanların düzenin dışına çıkmalarını engellemektedirler. Bu anlamda sermayeye hizmet etmektedirler. Bu partilerin programlarını da sert bir şekilde eleştirmeli ve teşhir faaliyetimizin bir parçası haline getirebilmeliyiz.

Bu anlamda seçimlere çok kısa bir süre kalmışken tüm çabamızla emekçilere yönelmeli, esasında düzen partileri ve tüm düzen kurumlarının sömürü ve baskı sisteminin devam etmesi için çabaladığını anlatmalıyız. Düzenin tüm kurumları ile ortadan kaldırılmasını hedefleyen devrimin ve sosyalizmin gerçek kurtuluş yolu olduğunu döne döne anlatabilmeliyiz. Bu süreçte ne kadar çok emekçiye politikalarımızı taşır ve bu politikalarımız etrafında kenetlenmelerini sağlayabilirsek, seçimler sonrasındaki süreçte de birçok alanda kazanımla çıkabiliriz. Hem yeni çalışma alanları açabilir, hem de faaliyet içerisindeki güçlerimizi politik, teorik ve pratik olarak geliştirebiliriz.

Düzen partilerine oy vermeyelim, hesap soralım!

Mamak’tan Kızıl Bayrak okuru


Yine yeni bir seçim oyunu

Bir kez daha düzenin seçim oyunu ile karşı karşıyayız. Her seçim dönemi sermaye devleti ve onun uşağı düzen partileri karşımıza çıkıyorlar. Bu çıkmaz içerisinde biz işçi-emekçileri kendi oyunlarına yedeklemeye çalışıyorlar. Bu seçimlerde de bizleri kendi oyunlarının bir parçası yapmaya çalışıyorlar. Sınıfsal olarak baktığımızda, bizi hiç ilgilendirmeyen “laik-şeriat” tartışmasına çekmek istiyorlar. Bu düzenin laikliğe nasıl baktığı ortada iken, bunun düpedüz işçi ve emekçilerin kafasının karıştırmak ve asıl sorunlarından uzaklaştırmak için bir oyun olduğunu görebiliriz. Kapitalist sistemin işçi ve emekçilerin sorunlarını çözmek gibi bir dertlerinin olmadığı/olamayacağı aşikar.

Asıl önemli olan biz işçi-emekçilerin bu oyunlara kanmamasıdır. Biz bu tür oyunlara kandığımızda, bunun en büyük bedelini çalıştığımız işyerlerinde yaşıyoruz. Gündemimizi bu türden yapay ayrımlar meşgul ettiği oranda, bölünüyor ve patronlar sınıfının saldırılarına tok bir cevap veremiyoruz. Tekil örnek vermek gerekir ise, çalıştığımız fabrikada bizler bu suni ayrımlarla meşgul olurken ya çalışma koşullarımız ağırlaşıyor ya da ücretlerimiz, mesailerimiz geç ödeniyor.

Bizler, kapitalist sistemin ne menem bir pislik olduğunun farkındaysak (ki farkında olmamak için yaşamımızın her anında 3 maymunu oynamamız gerek), yapmamız gereken en temel şey yaşadığımız bütün sorunların kaynağının kapitalist sistem olduğu göz önünde bulundurarak, kendi sınıf çıkarlarını savunan, devrimci bir program ekseninde hareket etmektir. “Çözümün ne seçimde, ne mecliste, çözümün devrimde ve kurtuluşun sosyalizmde” olduğunu anlatmaktır.

Ya her zaman ki gibi gözümüzü kapatıp “O olmadı, bu olsun. Onu denedik, bu seferde bunu deneyelim” tarzında şans oyunu oynar gibi davranacağız. Ya herbiri İMF’ye, ABD’ye, hizmette sınır tanımayan kokuşmuş düzen partilerinin peşinden sürekleneceğiz ya da sınıf bilinciyle hareket ederek, “yeter artık bu oyuna bir son vermek gerekir” diyerek “sınıfa karşı sınıf” perspektifiyle kapitalistlerin seçim oyununu bozacağız.

Ümraniye’den bir işçi


Çözüm mücadelede!

Düzen içi iktidar dalaşmaları cumhurbaşkanlığı seçimiyle alevlenmişti. AKP’nin hizmetlerinden dolayı arkasına aldığı ABD ve TÜSİAD desteğiyle cumhurbaşkanlığında ısrarcı olması ordunun muhtıra vermesiyle sonuçlandı. Böylece ipler iyice gerildi ve iktidarın asıl sahipleri olan büyük patronların her iki tarafı “tatlı dil”le uyarması sonucu erken seçime gidildi.

Erken seçim kararıyla tüm düzen partileri bu sürece hazırlanmaya başladılar. Kimileri birleşti, kimileri ittifak yaparak seçim hesapları yapmaya başladı. Ama düzen, medyasıyla işçi-emekçileri kendi saflarına yedeklemek için iki sermaye partisini öne çıkarıyor: AKP ve CHP.

Sonuçta kendilerince bizlerin karşısına iki seçenek koydular. Bir tarafta başa geldiğinden beri tüm İMF-TÜSİAD programlarını azgınca uygulayan, özelleştirmelerde büyük mesafe kateden, emperyalistlerin bir dediğini iki etmeyen AKP; diğer tarafta her defasında AKP’den aşağı kalmayacağını yenileyen ve daha uşak olacağını söyleyen CHP. Neticede onlar bir bütün olarak İMF-TÜSİAD programını uygulayacak, yine savaşlarda masum halkların katledilmesine ortak olacak, bizleri açlığa, yoksulluğa, sefalete mahkum edecekler.

İşçi-emekçiler olarak bu oyuna gelmemeliyiz. Çözümü mecliste aramamalıyız. Zaten bizleri bu kötü yaşam koşullarına mahkum edenler sermayenin partileri değil mi? Bizlere açlığı, işsizliği, sefaleti, yozlaşmayı dayatanlar, köleliğe mahkum edenler oy isteyecekler. Bizleri sadece seçimlerde hatırlayanlara verecek oyumuz yok!

Kendi sınıf çıkarlarımız doğrultusunda bunun bilincine olmalı ve buna göre hareket etmeliyiz. Bizlerin umut ettiği güzel günler ne seçimle ne de meclisle gelebilir. Onların düzeninin yıkılmasıyla, işçi-emekçilerin hakları için mücadele sahnesine çıkmasıyla, kendi iktidarlarını kurmasıyla mümkün olur.

Küçükçekmece’den bir işçi


Yalan değil de ne?

22 Mayıs tarihli Milliyet gazetesinde Hasan Cemal’in yazısı ilişti gözüme. Ve yazının bütününde de söylenenlerin doğruluğu. Yazının başlığı “Bizde siyaset yalanla yaşamak mı?” Cemal, yazı boyunca düzen solunda CHP-DSP birleşmesini, sağda ise ANAP ve DYP birleşmesini değerlendiriyor. Bunun Türkiye’ye bir yenilik getirmeyeceğini söyleyerek yazının başlığında sorduğu “mı” ekini kaldırarak sorusunu kendisi cevaplıyor.

Ama asıl mesele Doğan Grubu’na ait bir gazetede böyle bir yazının yer alması değil. Hoş, haberin içerisinde ait olduğu zümrenin burjuva basın olduğunu düşünürsek bu, gazeteci için ileri bir adım. Ama asıl önemlisi burjuva medyanın kalemşörlerinin bile seçimlerden artık bir şey beklemediğini dolaysız olarak yazması.

Bu yazının devamını biz tamamlayacak olursak; tabii ki kapitalist bir ülkede kapitalistlerin yaptığı siyaset yalan olacak. Başka türlüsü düşünülemez. Ötesi burjuva kimliklerine ihanet olur ki, bunu da hiçbir zaman yapmazlar.

Bu birleşmelerle kitle karşısına çıkan düzen partileri, düzenlerini ayakta tutmak söz konusu olduğunda sağı, “solu” ve kendi aralarındaki it dalaşını bir kenara bırakmaktadırlar. İşçi ve emekçilere topyekûn saldırıda hem fikir olmaktadırlar. Bu birleşmelerin temel sebebi düzen içinde var olan partilerin hiçbirinin işçi ve emekçilerin sorununu çözemeyeceğini kendilerinin de bilmesidir. Böylece emekçi kitleleri, sağ-sol, laiklik-şeriat ekseninde bölerek hem kendi iktidarlarını garantiye almış, hem de emekçiler arasında suni gündemler yaratarak işçi ve emekçilerin kendi sorunları çerçevesinde örgütlenmesinin önüne geçmiş oluyorlar. Ta ki bizler bunların oyununu bozmak için sınıf kardeşlerimizle bir araya gelerek örgütlenene, “Sınıfa karşı sınıf, düzene karşı devrim, kapitalizme karşı sosyalizm!” şiarını yükseltene kadar. Diğer türlü biz de bu yalanların bir parçası oluruz.

Ümraniye’den bir sınıf devrimcisi