1 Haziran 2007 Sayı: 2007/21(21)

  Kızıl Bayrak'tan
   Seçim aldatmacasına, gerici-saldırgan politikalara karşı devrimci sınıf mücadelesi!
  Ordu savaş çığırtkanlığı ile düzen içi çatışmada yol almaya çalışıyor!
Komünistler seçimlere sınıfının bağımsız devrimci adayları ile katılıyor!
Düzen cephesi, “üçüncü cephe” ve devrim cephesi
Çamurdan“orta direk/sınıf” ve siyaseti üzerine... Yüksel Akkaya
Ülkeyi sınırsızca ABD emperyalizminin kullanımına açanların ikiyüzlülüğü
  Mitinglerde kadın rengi!
  İşçi-emekçi hareketinden.
  Sendikal anlayış tartışmaları ve Birleşik Metal seçimleri üzerine
  Seçimler, sol hareket ve devrimci sınıf çizgisi
  BDSP’nin seçim çalışmalarından.
  “Öğrenci Sömürü Sınavı Kaldırılsın!”
  Sendikal hakları için işten atılan ve direnişe geçen Esen Plastik işçilerine…
  Gençlik hareketinden...
  Dünya işçi-emekçi hareketinden...
  Seçimler ve devrimci yurtsever tavır / II - M. Can Yüce
  Sermayenin seçim oyununu bozalım
  Mücadele postası
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın


 

Ülkeyi sınırsızca ABD emperyalizminin kullanımına açanların ikiyüzlülüğü

Genelkurmay Başkanlığı’nın internet sitesinde, iki ABD F-16’sının 24 Mayıs’ta ülke hava sahasını dört dakika boyunca ihlal ettiğine dair bir haber yayınlandı. Bunun üzerine hükümet tarafından yapılan açıklama; ilgili raporun Genelkurmay’dan kendilerine ulaştırıldığı takdirde gerekli girişimlerde bulunacakları yönündeydi. Nitekim kısa bir süre sonra da Dışişleri Bakanlığı nezdinde ABD’ye hava ihlali üzerine “nota verildiği” bilgisi medyadan zafer edasıyla yansıtıldı.

Yaşanan olayın sermaye devleti için tamamen bir iç siyaset malzemesi olarak kullanıldığı su götürmez bir gerçekliktir. Zira olay tam da sınır ötesi operasyon tartışmalarının yoğunlaştığı bir dönemde gündeme gelmiştir. Önce Genelkurmay’ın internet sitesi, daha sonra da medya üzerinden servis edilen bu haberle, ABD emperyalizminin sadık bir uşağı olan sermaye devleti, son dönemde iyice açığa çıkan uşaklık görüntüsünü kurtarabileceğini umuyor olmalıdır.

Böyle bir ihtiyacın yakıcı bir hal aldığı, son yaşanan siyasal gelişmelerle bir kez daha açığa çıkmıştır. Zira Cumhurbaşkanlığı seçimleri ekseninde bir süredir kendi aralarında sürdürdükleri kavgada bile tarafların her durumda kafalarını kaldırıp ilk baktıkları yer ABD olmakta, Washington’un bu konuda neler söylediği dikkate alınmaktadır. Hükümeti ve ordusuyla sermaye devletinin Amerika’yla bağımlılık ilişkilerinin iyice teşhir olduğu bir süreçte, normal koşullarda gündeme dahi gelmeyecek böyle bir olayın, “ABD’ye nota verilerek” kamuoyuna yansıtılmış olması, teşhir olan bu imaja bir çeki düzen verme ihtiyacından başka bir şey değildir. Zamanlama açısından da yine bir iç siyaset malzemesi olarak kullanılan “Amerika’ya rağmen sınır ötesi operasyon” tartışmalarının revaçta olduğu bir döneme rastgelmesi, sahte bir “bağımsızlık” iddiasının bedelinin en düşük ve en az risk taşıyacağı bir konu üzerinden pratiğe geçirilmesine vesile olmuştur.

Elbette bu durum sermaye devleti açısından böyle değerlendirilirken, efendisi ABD tarafından olaya hiç de aynı şekilde yaklaşılmadığı hemen ardından yapılan açıklamalardan görülmüştür. Olayın duyulmasının ardında ABD’li yetkililerin yaptığı ilk açıklama; güçlü ve hızlı iletişim kanallarının bulunmasına rağmen Genelkurmay’ın olayı internet sitesinden duyurmasına hiçbir anlam veremedikleri yönünde olmuştur. Öte yandan ABD’nin Ankara Büyükelçisi Ross Wilson; durumun pilotaj hatasından kaynaklandığını ifade ederek, gündemden düşürülmesi yönünde de gerekli mesajı sermaye devletine iletmiştir. Bu açıklama, sermaye devletinin bu konuyu düzenin iç siyaset malzemesi olarak kullanılmasına ABD tarafından izin verilmediğini göstermektedir.

Her ne kadar sermaye devleti bu olayı bir iç siyaset malzemesi olarak kullanmak istese de, efendisi ABD’nin öfkesine uğramamak için oldukça temkinli hareket etmeye çalışmıştır. Örneğin hava ihlalinin yaşandığı süre boyunca Türk uçaklarınca önlem uçuşunun yapılmadığı açıklanmıştır. Bunun gerekçesi olarak da, NATO uyumlu, dost ve düşman uçaklarının ayırt edilmesinde kullanılan IFF kodlarının işlevselliği öne sürülmüştür. Oysa söz konusu olay Hakkari’de değil Ege’de yaşanmış olsaydı ve de ABD’nin yerine Yunan F-16’ları tarafından gerçekleştirilmiş olsaydı, günlerce propagandası yapılacaktı.

Hükümet de bu olayın sorumluluğunun kendilerine yıkılmasını engellemek için durumu geçiştirmeye çalıştı. Konunun gündeme taşınmasından sonra formalite icabı “nota” vermek zorunda kaldı. Ama “nota”, ABD’nin öfkesini çekmemek için, Büyükelçi Ross Wilson yerine alt düzey bir ABD’li diplomata iletildi.

Sermaye devleti bu tür haberler üzerinden toplumu manipüle etmeye çalışsa da, onun bir bütün olarak tüm kurumlarıyla ABD’nin emrinde ve hizmetinde olduğu apaçık ortadadır. Dört dakikalık hava ihlali üzerinden fırtına kopartanlar ve bunu “siyasal bağımsızlığın” vazgeçilemez bir unsuru olarak sunanlar, CİA uçaklarının her zaman Türk hava sahasını kullandığını, birçok havalimanında ikmal yaptığını, bunların ne tür gizli anlaşmalar ve pazarlıklar sonucunda yapıldığını çok çabuk unutuyorlar. Yaşanan tezkere kazasından sonra efendileri ABD’ye kendilerini affettirebilmek için kırk takla atanların aklına, hava sahasının, her türlü liman ve üslerin kullanıma açılması söz konusu olduğunda nedense “siyasal bağımsızlık” gelmiyor. Hatta ordunun en tepesindeki kişi zamanında, İncirlik Üssü’nden kalkan ABD uçaklarının yaptığı sortileri dile getirdikten sonra, en rezil bir şekilde efendisinin huzurunda af dileyebilmişti. O İncirlik Üssü ki, kendi ülkelerinde kendi askerlerinin ABD’li askerler tarafından her türlü aşağılamaya maruz kaldığı bir üstür. Bir pilot binbaşısı eşiyle birlikte İncirlik Üssü’nde ABD askerlerince yerlerde sürüklenerek, üstleri köpeklere aratılırken, “bağımsızlığın teminatı ordu” kendi binbaşısına bile sahip çıkamadığı için olayın üstünü örtmeye çalışmıştır. Ama bu aynı ordu, İncirlik Üssü’nün kapatılması için eylem yapanlara azgınca saldırarak, ABD’ye kölece bağımlı olduğunu sergilemekten hiçbir zaman çekinmemiştir.

Tek başına bu örnekler bile sermaye devletinin tüm kurumlarıyla ABD emperyalizminin sadık bir uşağı olduğunu ispatlamaya yeter de artar bile. ABD uçaklarının hava sahasını ihlal ettiğine ve de buna karşı gösterilen “tepkilere” dair haberler ise, bu utanç verici uşaklığın toplum tarafından görülmesini engellemek için yapılan maksatlı haberlerdir. Bağımsızlık ancak ABD emperyalizmine ve içerdeki dayanaklarına karşı mücadeleyle mümkündür.


Amerikan uşağı ordunun“hava sahası ihlali” komedisi

ABD uçaklarının Türkiye hava sahasını ihlal ettiği haberi ilk olarak Genelkurmay’ın sitesinde yer almıştı. Bu habere göre ABD F-16 savaş uçakları Türk hava sahasını geçerek 4 dakika kadar ihlal etmişti. Olay “flaş” haber burjuva medyada yer alırken, Dışişleri Bakanlığı da ABD elçiliği ile temasa geçerek bilgi istedi. Bununla da yetinilmedi, ABD’ye nota verildiği duyuruldu. ABD cephesinden olaya ilişkin yapılan açıklamalarda, hava sahası ihlalinin bir pilot hatasından kaynaklandığı ve durumun araştırıldığı söylendi. Bununla birlikte, daha dolaylı yollardan, olayın sık sık yaşanan sıradan bir olay olduğunu ve konunun Genelkurmay’ın sitesinden kamuoyuna açıklanmasını şaşkınlıkla karşıladıklarını duyurdular.

Doğrusu ABD’nin bu tavır karşısında şaşkınlığına söylenecek bir şey yok. Çünkü bu ülkede ordu ABD egemenliğinin stratejik dayanağı durumundadır. Bu ordu, uzun yıllardır NATO üzerinden ABD’nin kumandası altındadır ve ülkenin Amerikan boyunduruğu altında tutulmasının ana güvencesi olarak hareket etmektedir.

Elbette ordunun durup dururken efendisine karşı böyle bir tavır almasının bir nedeni vardır. Böyle davranarak AKP hükümetine karşı mücadelede efendisinin desteğini almak istemekte, ABD’nin AKP’ye arka çıkan söylemleri karşısındaki rahatsızlığını ifade etmektedir. Yani Genelkurmay’ın tepkisi efendisinden vefa bekleyen bir uşağın davranışından başka bir şey değildir.

Tüm bunlar bir yana, ordunun hava sahası konusundaki bu titizliği, mevcut durumda Amerikan uşaklığının almış olduğu düzey ile birlikte düşünüldüğünde, trajikomik bir durumu ifade etmektedir. Zira, bırakınız 4 dakikalık hava sahası ihlalini, ABD yıllardır bu ülkenin topraklarını, karasularını, havalimanlarını, kaynaklarını bizzat başında Genelkurmay’ın olduğu ülke yönetenlerinin onayı ile kullanmaktadır. Irak halkının başına inen bombaların önemli bir bölümü Türkiye üzerinden gitmektedir. Hava sahası konusunda pek titiz olan ordu ve diğer düzen güçlerinin tüm bunlara diyecekleri bir şey yoktur, olamaz da. Çünkü, Amerikan emperyalizmine bu hizmetin sağlanmasında hepsinin imzası bulunmaktadır. Nitekim, emekçi halkın gösterdiği büyük tepki karşısında geçirilemeyen 1 Mart tezkeresinin ardından ordu ve AKP el ele vererek, jet hızıyla yeni tezkereler çıkararak, Amerika’nın Irak işgali için ülke topraklarını ve hava sahasını açmışlardır. Tüm bunlar yanında İncirlik gibi Amerikan üsleri ortada duruyorken, ordu ve hükümetin hava sahasının ihlali üzerinden gösterdikleri tavır onlar payına tek kelimeyle acınası bir durumdur.

Eğer Genelkurmay bir parça onur sahibi ise, öncelikle İncirlik Üssü’nü kapatmakla işe başlamalı ve hemen Türk hava sahasını Amerikan ordusuna kapatmalıdır. Elbette bunun lafı dahi edilmemektedir, edilmesi de mümkün değildir. Çünkü generaller sadık Amerikan uşaklarıdır ve bu uşaklıktan vazgeçmeleri mümkün değildir. Kitleler karşısında “ABD’den bağımsızlık” görüntüsü çizme ihtiyacı, onları böyle gülünç oyunlara başvurmaya itmektedir.

Türkiye işçi ve emekçileri, bu gerçeklerin bilinciyle, Amerikan uşaklarının tam bir ikiyüzlülükle sahneledikleri oyunlara prim vermemelidir. Bu ülkede Amerikan emperyalizmine ve onun ülkedeki dayanaklarına karşı mücadele bayrağını devrimciler taşımaktadır. Bundan dolayı da yıllardır ordunun başında olduğu devletin terörüne hedef olmakta, Amerikan patentli darbelere maruz kalmaktadırlar. İşçi ve emekçiler bu nedenle her türlü emperyalist kölelik ilişkisini kesip atmak üzere devrimci mücadele bayrağı altında toplanmalıdırlar.