1 Haziran 2007 Sayı: 2007/21(21)

  Kızıl Bayrak'tan
   Seçim aldatmacasına, gerici-saldırgan politikalara karşı devrimci sınıf mücadelesi!
  Ordu savaş çığırtkanlığı ile düzen içi çatışmada yol almaya çalışıyor!
Komünistler seçimlere sınıfının bağımsız devrimci adayları ile katılıyor!
Düzen cephesi, “üçüncü cephe” ve devrim cephesi
Çamurdan“orta direk/sınıf” ve siyaseti üzerine... Yüksel Akkaya
Ülkeyi sınırsızca ABD emperyalizminin kullanımına açanların ikiyüzlülüğü
  Mitinglerde kadın rengi!
  İşçi-emekçi hareketinden.
  Sendikal anlayış tartışmaları ve Birleşik Metal seçimleri üzerine
  Seçimler, sol hareket ve devrimci sınıf çizgisi
  BDSP’nin seçim çalışmalarından.
  “Öğrenci Sömürü Sınavı Kaldırılsın!”
  Sendikal hakları için işten atılan ve direnişe geçen Esen Plastik işçilerine…
  Gençlik hareketinden...
  Dünya işçi-emekçi hareketinden...
  Seçimler ve devrimci yurtsever tavır / II - M. Can Yüce
  Sermayenin seçim oyununu bozalım
  Mücadele postası
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın


 

Sendikal anlayış tartışmaları ve Birleşik Metal seçimleri üzerine

Türkiye sendikal hareketi içerisinde kökleşmiş olan bürokratik anlayış işçi sınıfını bir adım ileri götürme niyet ve iddiasından yoksundur. Çürümüş yönetici kimlikleri, icazetçi ve teslimiyetçi mücadelesizlik anlayışı, işçi sınıfının tarihsel-maddi gücüne ve haklılığına olan inançsızlık, birkaç şube dışında bütün bir sendikal hareketi boydan boya kesen karakteristik bir özelliktir. En can alıcı sorunlarda bile mücadeleden kaçış, en iyi mücadele olarak patronlardan ve düzen politikacılarından medet umma, sendikacı takımının gündelik refleksleri halini almış bulunuyor. Bu öylesine kökleşmiştir ki, kimi zaman işçileri aptal yerine koyarak ve gözünün içine baka baka satabilmekte, adeta bizlerle dalga geçmektedirler.

Sendikamız Birleşik Metal sonbahar aylarına kadar uzanan bir seçim sürecine giriyor. Yeni bir gelişme olmazsa, bu süreç bu yılın sonlarında veya önümüzdeki yılın başlarında DİSK Genel Kurulu’nun toplanması ile son bulacaktır. Genel kurul sürecine girmiş olmanın doğal bir sonucu olarak bir dizi işyerinde çeşitli tartışmalar başlamış bulunuyor. Hemen belirtmeliyiz ki, tartışmaların odağında kimin seçileceği veya kimin seçilemeyeceği bulunuyor. Her dönem olduğu gibi bu dönemde de ayak oyunlarını ve koltuk hesaplarını iyi kıvıranın kazanacağı bir seçim süreci yaşayacağımız üzerine bugünden tartışmalar yapılıyor. Halihazırda şube yöneticileri ve yönetime aday olacağını resmen açıklamamış olsalar bile aday olmak isteyenler, oy avcılığına ve hayal yayıcılığına girişmiş bulunuyorlar. Deyim yerindeyse, burjuva siyasal partilerin seçim sürecindeki kirli pratiklerinin daha karikatürize edilmiş bir hali sendikamız seçimlerinde sahnelenmeye başlandı. Bizim kabul edemeyeceğimiz bu durum sendika tabanında kimi zaman tepkilere ya da eleştirilere konu olsa da, bu tür pratikler karşısında anlamlı bir tepki ortaya konulamadı. Ya da koyanlar diğerleri tarafından yalnız bırakıldı. Dışarıdan bakıldığında, sendikamız mücadele ve sendikal anlayış açısından diğer sendikalardan pratik planda temelden farklılıklar taşımasa da yine de ayrı bir yere konuluyor. Sendikamızın üyeleri arasında da Birleşik Metal’in diğerlerinden farklı olduğuna dair güçlü bir inanç bulunuyor. Ancak diğer sendikaların anlayışlarından ve pratiklerinden farkının (kısmi bir demokratik iç işleyişin dışında) ne olduğuna dair bir tespiti açık açık ortaya koyanını da henüz göremedik.

Başta da belirttiğimiz gibi, sendikamız Genel Kurul girmiş bulunuyor. Bizler de bu vesileyle sendikamızın gerçek tablosu hakkında düşüncelerimizi ifade etmek ve seçim sürecini ortaya koyduğumuz düşünceler çerçevesinde değerlendirmek istiyoruz. Bizler için seçimler; sendikamızın örgütlülük düzeyi ve taban bilincinin gelişimi, sendikal anlayışın ne yönde seyrettiği vb. açılardan seçilen yönetimler şahsında bir sınanmasıdır.

Son birkaç yıldır 4857 sayılı yasanın ürettiği sonuçlar, genel olarak ülkedeki yoksullaşmanın varmış olduğu boyut ve perişan edici yaşam şartlarından dolayı işçilerin genel olarak bir sendikalaşma eğilimine girdikleri çokça ifade ediliyor. BMİS’in %35’lik büyüme iddiası da bu tespitleri başka bir yönden doğruluyor. Hemen belirtelim ki, genel olarak bakıldığında %35 fena sayılmayacak bir oranı ifade etse de, toplam üye sayısının düşüklüğü bize başka bir tabloyu gösteriyor. Herşeye rağmen bu artış bir gelişmedir ve bu haliyle bile olumludur kuşkusuz. Gelgelelim ki bir de örgütlenememe gibi bir sorun var sendikamızda. Şube yöneticileri “siyasi çevreler” tarafından altının oyulduğu düşüncesi ve koltuğunu kaybetme korkusuyla devrimci işçilerin öncülüğünde örgütlenen işyerlerini ya bin türlü bürokratik ve hukuksal bahane bularak örgütlemeyi kabul etmiyorlar ya da çıkar yolu yoksa öncü devrimci işçileri budayarak örgütleme yolunu gidiyorlar.

Örgütlenme süreçlerinin yaşandığı yerlerde inisiyatif eğer şube yöneticilerinin elindeyse, işler (hiç değilse prosedürün gerektirdiği işler) yürüyor. Fakat patron dişli çıkmış ve örgütlenmek için çetin bir mücadele gerekiyorsa, herhangi bir yöneticiyi kendilerinin ihtiyaç duyması dışında işçilerin yanında ya da arasında görmek neredeyse imkansız hale gelmiştir. Bildiğimiz kadarıyla son yıllarda örgütlenen ne kadar işyeri varsa, işçilerin bizzat kendileri sendikaya gelip örgütlenme taleplerini iletmişlerdir. Bunun dışında sendikacıların çabasıyla ortaya çıkarılmış ve örgütlenmiş hiçbir işyeri yok gibidir. Kaldı ki örgütlenmenin keskin bir mücadele gerektirdiği hiçbir yerde de başarı sağlanamamıştır. Başarılı olan yerler ancak uluslararası bağlantının olduğu ve böylece kimi Avrupa sendikalarının basınç yapma şansının bulunduğu yerlerdir.

Bu olumsuz pratikleri daha da uzatmak ve daha kötü olanları da somut olarak ortaya koymak mümkündür. Zaten sendikal süreçleri takip eden duyarlı üyeler ve başka güçler bu süreçleri bütün açıklığıyla biliyorlar. Bu nedenle işin bu kısmını uzatma niyetinde değiliz. Ancak bundan da önemlisi, bu pratiklerin yaşanmasına neden olan anlayış ve tutumların yanısıra bunlardan rahatsız olanların tüm bu gelişmelere duyarsız ve tepkisiz kalmalarıdır. Elbette suçu tek başına şu ya da bu kişiye hatta bu pratiklerin asıl sahibi olan yöneticilere atmak niyetinde değiliz. Ne olursa olsun, gelinen aşamada genel olarak sendikal harekette olduğu gibi sendikamızda da bir tıkanma yaşanmaktadır. Bu tıkanıklığın işçi sınıfının bugünü ve geleceği açısından aşılması zorunludur. Bunun için ise bir sorgulama ve hesaplaşma artık kimsenin kaçamayacağı bir sorumluluktur.

Nasıl bir seçim, nasıl bir sendikal anlayış?

Şu sıralar bizlerin de üyesi olduğu şubelerde seçim hazırlıkları hız kazanmış bulunuyor. Geçmiş dönemin yukarıda ana hatları verilen tablosu tabanda önemli bir rahatsızlık yaratmıştır. Bu rahatsızlıklar TİS döneminde ve TİS’i izleyen sonraki süreçlerde daha açıktan hissedildi. Kimi fabrikalarda ise bu tepkiler oldukça sert tartışmalara yolaçtı. Gelinen aşamada şube üyesi işçilerin önemli bir bölümü bu tablonun sorumlusu olan yönetimden kurtulmak istemektedir. Fakat bu istemin kendini nasıl ifade edeceği henüz belirsizdir. Belirsiz olması bir yana, halihazırdaki tabloda ölümden korkup sıtmaya razı olma eğilimi belirgindir. Mevcut hali ile bu eğilim bizim altını çizdiğimiz sorgulama ya da hesaplaşma ihtiyacını karşılamaktan uzaktır.

Alacağımız tutumun ne sonuç vereceğinden bağımsız olarak, kendi adımıza ölümden korkup sıtmaya razı olmayacağız. Kötünün iyisini seçmek durumunda değiliz. Esas olan tek başına kötü olandan ve hainlerden kurtulmak değil, aynı zamanda nasıl bir sendika ve sendikal anlayış istediğimizi de ortaya koymaktır. Bu çerçevede en sıradan ve sendikal süreçlerimize ilgisiz işçilerin bile mevcut pratiğin tersi bir düşünceyi ortaya koyması, bu en geri sınırlar bile sıtmaya razı olmaktan daha iyidir. Ancak bu bir çıkış arayışında olanlar için hiç de yeterli değildir. İlkeli ve mücadeleci bir çizgi ortaya koyabilmek için öncelikle mevcut pratiklere yön veren anlayışın ciddi bir sorgulanmaya ihtiyacı vardır. Bu sorgulamayı en genel hatlarıyla ifade edecek olursak;

* İşçi sınıfının üretimden gelen gücüne, tarihsel haklılığına olan inançsızlık,

* Mücadeleci değil müzakereci bir anlayışla gelişmelerin ele alınması,

* Elde olanla yetinmek ve yeni mevziler kazanmaktan kaçınmak ve böylece mevcut statükoyu korumak,

* Grev ve direnişlerden kaçınmak, kendilerine rağmen ve bizzat işçilerin çabasıyla gelişen direnişleri sahipsiz bırakıp yalnızlığa terketmek,

* Kendi denetimi ve yönlendirmesi dışında olan öncü işçilerin tırpanlanması, kimi işyerlerinde bunun bizzat sendikacı ve patron işbirliğiyle yapılması,

* En iyi durumda ücret sendikacılığı yapmak...

Bu saydıklarımız ve bunlara eklenebilecek olanlar, mevcut yöneticilerin davranış çizgisidir. Bu pratikler ise bizzat bu yöneticilerin kendi ayrıcalıklarını ve koltuklarını kaybetmemek adına sergilenmektedir. Kimi yerde bu gerçeğin üstünün kapatılması için patronlarla karşı karşıya gelmek, grev ve direnişlere başvurmak, nasıl oluyorsa bu beylere göre sendikaya güç kaybettiriyor ve sendikayı var olma sorunuyla başbaşa bırakıyor. Onlardaki egemen düşünce patronlarla karşı karşıya gelmemektir. İşçilerin ya da temsilcilerin patronlarla arası iyi olmalı ki işyerlerinde sorun yaşanmasın ya da yaşanan sorunlar, arası iyi olanlar aracılığıyla çözülebilsin. İşçilerin üretimden gelen gücünün kullanılması, grev ve direnişler bunlar tarafından unutulmuş, yeni üye işçilere sendikanın geçmişini anlatırken dile getirilen anılara dönüşmüş bulunuyor.

Biz mücadeleci bir sendikal çizgi ve mücadeleci bir sendikal anlayışını savunuyoruz. İcazetçi, bürokratik ve işbirlikçi anlayışın kesinlikle sendikamızdan silinip atılmasını savunuyoruz. Seçim süreçlerinin, geçtiğimiz seçimlerde olduğu gibi, oldu bittiye getirilmesine, yangından mal kaçırırcasına yapılmasına göz yumulmamalıdır. Sürekli demokratik bir iç işleyişe sahip olduğu söylenen sendikamızda, delege seçimleri kimi yerlerde işçilerin zoruyla gerçekleştirildi, kimi yerde ise aday olmak isteyen işçilerin önü kesilerek ya da ayak oyunlarıyla önüne geçilerek engellendi. Sınırlı bu örnekler bile sendikamızın ne halde bulunduğuna dair yeterli bir açıklık getirmektedir.

Oysa bizim ihtiyacımız olan gerçek bir sendikal demokrasi, yani işçi demokrasisidir. Delegelerin oy deposu olarak gürülmediği, seçimler vesilesiyle tabanın sendikal sorunlara duyarlı hale getirildiği ve bizzat işçilerin söz söyleyebileceği zeminlerin yaratıldığı bir sendikal anlayıştır.

Şimdiye kadar söylediklerimizi özetleyecek ve somutlayacak olursak; seçimler sürecinde bir taraflaşma yaşanmaktadır. Ancak bu taraflaşma bugünkü haliyle ne sağlılıklıdır ne de sendikamızın ve işçilerin geleceği açısından ilerici bir yan taşımaktadır. Gerçekten bir taraflaşma olacaksa, hakim anlayışa ve bu anlayışın sürdürücüsü olan kesimlere karşı bütünlüklü bir mücadele programına sahip, devrimci sınıf mücadelesine inanan anlayışların arasında yaşanacak bir taraflaşma olmalıdır. Yoksa geçtiğimiz iki-üç seçim sürecinde olduğu gibi bir kez daha tepkili delegelerin kurula katılmadığı, herhangi bir listeyi destekleyenin niçin desteklediğini bilmediği ya da karşılıklı kişisel çıkarlara dayalı bir seçim süreci bizlere bir dönemi daha kaybettirecektir.

Önümüzde yukarda sıraladığımız kangrenleşmiş sorunlardan kurtulmak ve başka bir süreç başlatmak için bir fırsat bulunmaktadır. Bu fırsatın nasıl değerlendirileceğinin sorumluluğu Birleşik Metal’e üye işçilerin omuzlarındadır. Bütün üye ve delege arkadaşlarımız bu sorumluluğun kendi omuzlarında olduğunun bilincinde olmalı, süreci bir kez de bu gözle değerlendirmelidir. Deyim yerindeyse artık, sendikal alanda ayak oyunlarında kaşarlanmış bürokratların oyunlarından sıyrılmalı, kişisel hiçbir hesap ya da koltuk peşinde koşmadan sendikamızı yenilemeye tabandan başlanmalıdır.

Anadolu Yakası’ndan BMİS üyesi BDSP’li metal işçileri


Deri-İş’ten eylem

Deri-İş Sendikası Tuzla Şubesi, 15 Mayıs’ta yaşanan iş kazası sonucu Hüseyin Güneri’nin yaşamını kaybetmesi ve sonuçlanan toplu sözleşmelere ilişkin 24 Mayıs günü Tuzla Organize Deri Sanayi’nde Eski Traktörcüler Durağı’nda bir açıklama gerçekleştirdi.

Burada toplanan sendika üyesi işçiler 15 Mayıs’ta iş kazası sonucu yaşamını yitiren Hüseyin Güneri için eylem yaptılar, sendika yetkilileri toplu iş sözleşmeleri hakkında bilgi verdiler. Ada Deri’de gece bekçiliği yapan fakat patron tarafından üretimde çalıştırılan Güneri, geçirdiği kaza sonucu yaşamını yitirirken, sendika yetkilileri, işverenlerin yasadışı davrandığını belirterek olayı kınadılar.

Eylemde konuşan Deri-İş Tuzla Şube Başkanı Binali Tay, sermaye sınıfının gücüne güç katmak için her yolu denediğini söyledi. Alkoç ve Şarteks Deri’de direnişin sürdüğünü, işverenin çeşitli oyunlarla işçileri kandırmaya çalıştığını belirten Tay, sözleşmelere ilişkin “Pek tatmin edici değil fakat bugün Türkiye’de imzalanan toplu iş sözleşmelerinin en iyisi olduğunu söylemek istiyorum” dedi.

Deri-İş Genel Başkan Vekili Musa Servi de bir konuşma yaptı. İşçilerin ve bekçilerin günde 7.5 saatten fazla çalıştırılması ile bekçilerin üretimde çalıştırılmasına karşı işçileri dikkatli olmaya çağırdı. Servi, “İmzaladığımız sözleşme, içinde bulunduğumuz duruma göre iyi bir sözleşmedir ancak bizi tatmin edecek düzeyde değildir. Ama biz bu şekilde sermayenin saldırılarını boşa çıkarttık” diye konuştu. Servi, Ankara’daki bombalı eylemi de kınayarak, eylemin ülkedeki insanların birarada yaşamasını engellemeye dönük provokatif bir eylem olduğunu dile getirdi. İşçilerin, işveren sınıfının yasadışı uygulamalarına karşı, işyerlerinde mücadele etmesi, sözleşmenin uygulanması için çaba göstermeleri gerektiğini sözlerine ekledi.

Eylemde “İşçilerin katili patron-ağa devleti!”, “Birlik, mücadele, zafer!”, “Bedel ödedik, bedel ödeteceğiz!” sloganları atıldı.

Kızıl Bayrak/İstanbul


Esen Plastik direnişi sürüyor!

5 Nisan’dan bu yana eylemde olan Esen Plastik işçileri olumsuz hava koşullarına rağmen 28 Mayıs günü de fabrika önünde direnişlerine devam ettiler.

Çiğli İşçi Platformu olarak düzenli biçimde fabrika önünde bekleyen Esen Plastik işçilerini ziyaret ettik. Esen Plastik işçilerinin kararlı ve coşkulu olmaları organizede çalışan işçilere moral veriyor. Çevredeki fabrikalardan büyük destek görüyorlar. Esen Plastik işçilerinin kazanımı organizedeki birçok fabrikada kıvılcım etkisi yaratacak. Direnen işçiler bunu bildikleri için mücadelelerinde kararlılar. Direnişçi işçiler vardiya değişimi sırasında protesto eylemi yapıyorlar. İçeride direnişe destek vermeyen işçilere ve patrona yönelik “İzmir Esen’den hesap soracak!”, “Sendika buraya mutlak girecek!”, “İşçi arkadaş sendikalı ol!” “Kahrolsun işçi düşmanları!”, “Her gün burada direnişteyiz!”, “Kahrolsun patron yalakaları!” sloganlarını haykırıyorlar. Direnişlerine duydukları güvenle kararlılıklarını “Direne direne kazanacağız!”, “Kurtuluş yok tek başına, ya hep beraber ya hiçbirimiz!”, “Yaşasın işçilerin birliği!” sloganlarıyla ifade ediyorlar.

Çiğli İşçi Platformu işçileri olarak bulunduğumuz her fabrikada Esen Plastik işçilerine destek çalışmaları yürütüyoruz. Ama en büyük desteğin kendi fabrikalarımızda örgütlenmek olduğunu biliyoruz. Bu bilinçle iddia ediyoruz ki, Çiğli Organize’de örgütsüz işçi sendikasız fabrika kalmayacak!

Çiğli İşçi Plaftormu