1 Haziran 2007 Sayı: 2007/21(21)

  Kızıl Bayrak'tan
   Seçim aldatmacasına, gerici-saldırgan politikalara karşı devrimci sınıf mücadelesi!
  Ordu savaş çığırtkanlığı ile düzen içi çatışmada yol almaya çalışıyor!
Komünistler seçimlere sınıfının bağımsız devrimci adayları ile katılıyor!
Düzen cephesi, “üçüncü cephe” ve devrim cephesi
Çamurdan“orta direk/sınıf” ve siyaseti üzerine... Yüksel Akkaya
Ülkeyi sınırsızca ABD emperyalizminin kullanımına açanların ikiyüzlülüğü
  Mitinglerde kadın rengi!
  İşçi-emekçi hareketinden.
  Sendikal anlayış tartışmaları ve Birleşik Metal seçimleri üzerine
  Seçimler, sol hareket ve devrimci sınıf çizgisi
  BDSP’nin seçim çalışmalarından.
  “Öğrenci Sömürü Sınavı Kaldırılsın!”
  Sendikal hakları için işten atılan ve direnişe geçen Esen Plastik işçilerine…
  Gençlik hareketinden...
  Dünya işçi-emekçi hareketinden...
  Seçimler ve devrimci yurtsever tavır / II - M. Can Yüce
  Sermayenin seçim oyununu bozalım
  Mücadele postası
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın


 

Cumhuriyet mitinglerinin ardından...

Mitinglerde kadın rengi!..

Geçtiğimiz ay, cumhurbaşkanlığı krizinin yaşanmasının ardından, Tandoğan, Çağlayan, ve İzmir, Samsun ve Manisa’da Cumhuriyet mitingleri gerçekleşti. Sözde “sivil kuruluşlar” tarafından yapılan mitinglerin ordunun yönlendirmesi ile gerçekleştirdiği tümüyle ortadaydı. Düzenin kendi kliklerinin çatışmasında, ordu destekçisi-AKP karşıtı kürsüye dönüşen mitingler, yine seçimin yaklaşmasıyla ilerleyen günlerde, İzmir’de yaşandığı üzere, CHP’nin seçim mitinglerine dönüştü.

Gerçekleşen mitinglerin özünde düzen içi çatışmalar ve iç hesaplar, yanısıra ordu ve devletin yüceltilmesi vardı. Ama en tehlikelisi de, sözde şeriat karşıtlığı için (hatta emperyalizm, ABD, AB karşıtlığı vb.) meydanlara dökülen milyonların varlığı idi.

Medyanın, gerisinde ordunun ve düzenin tüm kurumlarının seferberliğiyle, hemen hemen her ilde mitinge genciyle-yaşlısıyla, kadınıyla-erkeğiyle yüzbinlerce insan katıldı.

Kadınlar neden ağırlıkta?

Mitinglerin kendinden en fazla söz ettiren yanlardan biri, gerek kürsüde gerekse de katılım planında kadınların ağırlığı olmuştur. Bunun birkaç nedeni var.

İlkin, 4. kuvvet olarak tanımladığımız medyanın gücü. Medya günler boyunca kadınların katılımına işaret etmiş, kadınların örgütlediği, kadınların sürüklediği vurgusunu tekrarlamıştır. Aynı şekilde, son süreçte daha da yoğunlaşan “türban” tartışmalarıyla birlikte kadınların gericilikten etkilenen yanlarını öne çıkarmıştır. Böylesi vurgular kadınların katılımını etkilemiştir.

İkincisi ise mitingin talepleridir. Miting AKP ve şeriat karşıtlığı temelinde şekillenmiştir. Dolayısıyla şeriattan öncelikle etkilenecek olanlar kadınlardır. Mitingi düzenleyenlerin öne çıkardıkları, mitinge katılan kadınların sahip çıktığı nokta da burasıdır. Temelde yaşam anlayışlarına, değerlerine ve kültürlerine yönelmesi, giyim-kuşam türü özgürlüklerine müdahale edilecek olmasıdır.

Üçüncüsünü ise, taleplerle bağlantılı tarzda mitinge katılan kadınların sınıfsal karakterinde aramak gerekir. Ağırlıklı olarak orta katmanlardan kadınların yer aldığını, bu kadınların burjuva yaşam sınırları içinde “standartlara” sahip olduğunu, “şeriat” tehlikesine karşı tepkiyi geliştirenin de en çok da yaşam alışkanlıkları olduğunu görmek gerekir.

Kuşkusuz mitinglere katılanlar içinde emekçi kadınlar da vardır. Ama katılımcılara asıl rengini veren bu sınıfsal kesimdir.

Ordunun mayın temizleyicisi kadınlar!

Mitinglerde kadın renginden bahsedildiğinde, söz konusu edilen yalnızca kürsünün önündeki kadınlar değildi kuşkusuz. Bir diğer nokta da kürsünün başını tutan kadınlar... En az katılımcı kadınlar kadar öne çıkarılan, mitingte kürsüyü kullanan, konuşan, mitingi sürükleyen kadınlar...

Şunu öncelikle belirtelim ki, mitingin muhtevası, kadınların bu toplumdaki yaşadığı sorunlar, ezilmişlik, baskılar vb. değildir. Hele de asıl düzenleyenin, konuşmacıların savunuculuğunu yaptıkları ordunun kendisi olduğu düşünüldüğünde, bu kadınların rolü ne diye sormak gerekiyor.

Kürsüdeki bu kadınlar ordu şakşakçılığı için oradaydılar. Bu kadınlar, kadın kimlikleriyle vitrin oluşturmak için yerlerini aldılar. Darbecilerin üstünü örten, onlara kadın kimlikleriyle “sivil” görünüm veren, yanısıra da bir nevi ordunun “mayın temizleyicileri” işlevini üstlenen bir rol oynadılar. Sonuçta, bilinçli bir politikanın ürünü olarak kadın kimliği politik bir araca dönüştürüldü.

Peki, kimdir bu kadınlar? Birkaç bildiğimiz isim… Nur Serter, Türkan Saylan, Necla Arat...

Bu kadınlar, hiç de oraya akan yüzbinler gibi, şeriata karşı kadın duyarlılığını taşımıyorlardı. Bu kadınlar, bu iç çatışmaların, bu çatışmada ordu şakşakçılığının, burjuva devlet savunuculuğunun bilinçli aktörleri olarak yer aldılar. Onların kitabında emekçi kadınlar başta olmak üzere (ki kadın sorunu ile ilgili çalışmaları mevcuttur bu kadınların) emekçi kitlelerin gerçek sorun ve talepleri yer almaz. Onlar çatışmanın gerisindeki sermaye güçlerine tek söz söylemezler. Emperyalistlere toz kondurmazlar. Onlar kendi deyimleriyle “devleti savunmak ve orduyu yüceltmek” için o kürsüdedirler. Ve kuşkusuz oynadıkları bu talihsiz rolün karşılığını almak için de sırada beklemektedirler. Yaptıklarının ödülü milletvekili adaylığıdır. Bugünden CHP listelerinden baş sıralarda aday gösterilmektedirler. Sahte kutuplaşmalarda safları çok açık ve nettir. Yerleri de savundukları burjuva düzenleri gibi, çöplüğün kendisi olacaktır.


 

Kadınların AKP’den görebileceği tek şey ezilme ve aşağılanmadır!

Seçime iki ay gibi bir süre kala burjuva partiler hazırlıklarını hararetli bir şekilde sürdürüyor. Hazırlıklarının en önemli yanını milletvekili adaylarının belirlenmesi oluşturuyor.

Hükümet olma ve yerel yönetimleri elinde tutma avantajlarına sahip olan AKP’nin “aday adayları” günlerdir burjuva basında boy gösteriyor.

Bu adayların bir kısmını kadınlar oluşturuyor. Türbansız “vizyon sahibi”, orta katmanların temsilcisi kadın adaylar AKP’nin vitrinine çıkartılmış durumda. Kadınların siyasette aktif bir şekilde yer alması gerektiğini söyleyen AKP, bu seçimlerde 25 kadın milletvekilini meclise sokmayı hedefliyor. Bu oranı kadına verdiği değerin göstergesi olarak lanse ediyor.

Programlarında da, kadına yönelik şiddetin, cinsel ve ekonomik istismarın önlenmesini, ev kadınlarına sosyal güvence sağlanmasını, ev içi emeğin saygınlığını koruyarak kadınlar için istihdam alanları açılmasını öncelikli politikaları olarak ifade ediyorlar.

AKP, kadınlara ne denli değer atfettiğini söylerse söylesin, kadınların “yılların ihmali sonucu biriken” sorunlarına çözüm olacağını ne kadar iddia ederse etsin, ait olduğu burjuva düzen gibi gericidir ve emekçi kadına verebileceği hiçbir şey yoktur. 5 yıllık AKP iktidarının uygulamalarında bunu gösteren yeterince veri vardır.

Gericilik yaşamın her alanında!

AKP hükümete geldiği andan itibaren sermayenin politikalarına harfiyen uyguladı. Bu zaman diliminde çıkartılan iş yasasının barındırdığı kölelik hükümlerinden ise en fazla kadınlar etkilendi. Kadınların istihdam oranları düşerken, çalışanlar ise geleceksiz ve güvencesiz çalışmaya mahkum edildi.

Gericilik toplumun en geniş kesimlerine nüfuz ederken, bundan önce kadınlar etkilendi. Artan türban oranı, çoğalan Kur’an kursları, yerel yönetimlerin çıkarttığı gerici yayınlarda dile getirenler, bu gerici takımının kadını ikinci sınıf olarak gördüklerinin somut göstergesidir.

Tüm bunlar bir yana, son dönemde AKP’lilerin sarfettiği sözler bile bu gerici partinin kadına nasıl yaklaştığını göstermeye yeter.

“Kadın mal mı ki kota konsun!”

Sorulan sorulara pervasızca yanıt vermeyi alışkanlık haline getiren Tayyip Erdoğan’ın, KA-DER’in (Kadın Adayları Destekleme Derneği) geçtiğimiz ay yürüttüğü kampanyaya ile ilgili sorulara verdiği yanıt, bilinç altında saklananların kaba bir dışavurumu oldu. Siyasete kadınların katılımının arttırılması için siyasal partilerin kota uygulaması gerektiğini söyleyenlere Tayyip’in yanıtı “Kadın mal mı ki kota konsun” oldu. Böylelikle bir yandan “kota”ya bakışını, öbür yandan “kadına” bakışını veciz bir ifadeyle ortaya koydu. Gelen tepkiler karşısında Tayyip’in desteğine koşan AKP’nin kadın milletvekillerinin kıvırma çabaları ise evlere şenlikti. Tayyip, sözleriyle kadını yüceltmiş, o kota, ticari metalar için konulan bir terim imiş…

Anlaşılan o ki, kadını değersiz bir varlık olarak görmek, ne Tayyip’e ne de AKP’deki erkek millevekilerine has bir durum.

“Kadınlar ve kitleler yoktan anlamazlar”

Bir diğer aşağılayıcı sözün sahibi ise Erol Olçak oldu. 7 yıldır AKP’nin danışmanlığını yapan bu şahıs, kadınları ve kitleleri birbirine benzeterek şunları söylüyor.

“Kitlelerin ve kadınların davranışları ortaktır. Şunun gibi, kadınlara her gün iltifat etseniz, her gün isterler. Topluma her gün bir şey verirseniz, her gün isterler. Kadınlar yoktan anlamaz, kitleler de yoktan anlamaz!”

Erol Olçak’ın sözü, kendisine ait değil. Olçak’ın ifadesi ufak-tefek nüans farklarıyla Hitler’e ait. Dolayısıyla kendilerine referans aldıkları kişinin dünyayı kana bulamış, kitlelere en ağır faşizm uygulamaları ile hükmetmiş olan Hitler olması, bu gericilerin kimlikleri düşünüldüğünde şaşırtıcı değil,

AKP bu seçimlerde, modern kadın adaylarla kadın emekçilere gidecek. Onlara verdiği değeri anlatacak, vaatlerde bulunacak. Ama bu gerici partinin kadınlara verebileceği tek şey, yoksulluk, sefalet, aşağılanma ve eşitsizlikten başka bir şey olmayacak...