13 Nisan 2007 Sayı: 2007/14(14)

  Kızıl Bayrak'tan
   Burjuva gericiliği Kürt halkına düşmanlıkta sınır tanımıyor...
Şovenist kudurganlığa karşı Kürt halkıyla omuz omuza!
  Ordu-hükümet çatışması sertleşirken düzenin ipliği de pazara çıkıyor!
14 Nisan mitingi sadece cumhurbaşkanlığı için mi?
1 Mayıs çalışmalarından...
1 Mayıs 2007’yi kaybetmek herşeyi kaybetmek gibidir!.. - Yüksel Akkaya
 DİSK/Genel-İş Sendikası Anadolu Yakası 3 No’lu Bölge Başkanı Veysel Demir ile 1 Mayıs üzerine konuştuk…
  Tekstilde ihanet sözleşmesine geçit vermeyelim!
  “Büyüyen ekonomi” canımız ve kanımız
üzerinde yükseliyor!
  “Sözleşmeli köle olmayacağız!”
  NATO: Bir saldırı, savaş ve iç savaş örgütü - H. Fırat
  Gençlik hareketinden...
  İşçi-emekçi hareketinden...
  Türk ordusu bir kez daha Afganistan’daki işgal güçlerinin komutasını üstlendi!
  Siyonistlerin derdi barış değil yeni
toprak ilhakları!
  Dünyadan...
  GOP’ta cezalandırma!
  ÖSS’ye, paralı eğitime ve geleceksizliğe karşı 1 Mayıs’ta alanlarda olacağız!
  Bültenlerden...
  Ömer, Ramazan, Erdoğan ve Mehmet’in hikayesi
  13-14 Nisan’da gerçekleşecek “GATS, AB Uyum Sürecinde Meslekler Nereye?” sempozyumuna çağrı!
  Mücadele postası
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın


 

Cellâdın yanındaki melek…

Türk ordusu bir kez daha Afganistan’daki işgal güçlerinin komutasını üstlendi!

ABD emperyalizmi emriyle gerçekleştirilen Afganistan işgaline “Sürekli Özgürlük Harekâtı” adı uygun bulunmuştu. ‘90’lı yıllarda CIA-Pakistan istihbaratı işbirliği ile Afganistan’ın başına musallat edilen Taliban sürüleri, ülkeyi harabeye çevirip ortaçağ karanlığına sürükledikten sonra, NATO ordularının katliamları eşliğinde yönetimden uzaklaştırıldı. Türkiye’nin beslediği NATO’nun ikinci büyük ordusu da Afganistan’ı “özgürleştiren” işgalci güçler arasındaydı.

ABD ile suç ortaklarının beş yılı aşkın süreden beri devam eden “sürekli özgürlük harekâtı”nın Afganistan halklarına bahşettiği “kazanımlar”a bakıldığında, işgalcilerin “özgürlük” derken neyi kastettikleri kolayca anlaşılır. CIA yetiştirmesi Taliban yönetimini B-52 ağır bombardıman uçakları eşliğinde Kabil’den uzaklaştıran NATO orduları, savaş ağaları arasındaki çatışmalarla tahrip olan ülkeyi daha bir yakıp yıktılar. Böylece yıllardır devam edecek “özgürleştirme”nin ilk adımı enkaz yığınları üzerinde yükselmiş oldu. Yıkıma uğratılan Afganistan’da işsizlik, yoksulluk, açlık tehlikesi milyonlarca insanı içine çeken bir girdap halini aldı. “Yeniden yapılanma” için ayrıldığı söylenen kaynaklara, CIA fideliğinde yetiştirilen “başkan” Hamit Karzai ve çevresindeki soysuzlar tarafından el konulduğu için, yapılanma alanında bir arpa boyu yol alınmadı. Bu koşullarda Afganlılar’ın azımsanmayacak bir kısmı, hayatta kalmak için uyuşturucu baronlarının hizmetine girmek durumunda kaldı.

Ülkeyi boğulma noktasına getiren ortaçağ karanlığında da kayda değer bir değişiklik olmadı. Vahametin de ötesinde olan bu tabloyu, işgalcilerin hava bombardımanlarıyla sık sık yaptıkları katliamlar tamamlıyor.

İşgalin üzerinde yıllar geçti, ancak NATO orduları halen başkent Kabil’de dahi tam denetim sağlayabilmiş değiller. İşgalcileri hedef alan saldırılarda ise ciddi bir atış olduğunu NATO ordularının başındaki generaller itiraf ediyor.  Geçen hafta gerçekleştirilen tek saldırıda 7 NATO askerinin öldürülmesi, Afganistan’ın “Iraklaşma” süreci içinde olduğu kanısını daha da güçlendirdi.

Afganistan’ın tablosu bu kadar vahimken, Türk ordusu, “Uluslararası Güvenlik Gücü” (ISAF) adı verilen işgal güçlerinin Kabil bölgesindeki komutasını Fransız ordusundan devraldı. İşgal güçlerinin hizmetine 750 asker sunan NATO’nun ikinci büyük ordusu, ISAF komutanlığını devralınca bu sayıyı 1150’e çıkarttı.

Militarizm borazanlığı yapan malum yayın organları, Türk ordusunun 1150 askerle NATO’nun hizmetinde hareket etmesini, tam bir utanmazlıkla “Afgan halkına yardım eli uzatmak” şeklinde sunuyor. Bu iddiayı, Türk ordusunun çatışma bölgelerine gitmekten kaçınmasına dayandırıyorlar.

Ordunun doğrudan çatışmalara katılmaktan geri durduğu biliniyor. Zira Afganistan’dan gelecek tabutları izah etmek kolay değil. Ancak işgalci NATO’nun hizmetine giren orduların suç ortağı olması için çatışmalara girmesi gerekmiyor. Türk ordusu, Afganistan’da yıllardır “cellâdın yanındaki melek” rolünü oynuyor ve bu rol cellâtla dolaysız suç ortaklığından başka bir anlama gelmiyor.


ABD Temsilciler Meclisi Başkanı’nın Şam ziyareti...

Halkları köleleştirme saldırısında farklı yöntem ve araçlar arayışı!

Bush liderliğindeki savaş kundakçıları ile medyadaki uzantılarının, “Irak’ın işini bitirdikten” sonra sıranın Suriye’ye geleceğini ima eden küstahça söylemleri hatırlardadır. Ortadoğu’da Amerikan egemenliğini tesis etmek, bunun dolaysız sonucu olarak İsrail’in elini güçlendirmek için Suriye yönetimi “temizlenmesi gereken engeller”den biri ilan edilmişti. Irak-İran-Suriye üçlüsünün “dize getirilmesi”yle temel engellerin aşılacağı, böylece Büyük Ortadoğu Projesi’nin (BOP) halkların direnişiyle karşılaşmadan uygulanabileceği varsayılıyordu. Ancak hesaba bile katılmayan direnişin Irak’ı emperyalist ordular için bataklığa çevirmesi ile BOP fantezisi ölümcül bir darbe aldı.

Tüm zayıflıklarına karşın Irak direnişinin emperyalist saldırganların yeni cepheler açmasını engellediği sık sık dile getirilen bir gerçektir. Eğer Irak’ta direniş olmasaydı, büyük ihtimalle ilk cephe Suriye’ye karşı açılacaktı. Zira Suriye, yıllardan beri savaş kundakçılarının tacizlerine maruz kalıyor, dozu değişse de sürekli tehdit altında tutuluyor, Beşar Esad’ın ABD ile uzlaşmak için yaptığı sayısız girişim dikkate bile alınmıyordu. Bu tutum salt haydutbaşı Bush ve Cumhuriyetçi Parti’si değil, emperyalist saldırganlık ve savaşa itirazı olmayan Demokrat Parti için de geçerliydi.

ABD Temsilciler Meclisi Başkanı Demokrat Parti’li Nancy Pelosi’nin, Bush ve savaş kurmaylarının itirazlarına rağmen gerçekleştirdiği Şam ziyareti, BOP’ta işlerin planlandığı gibi gitmediğinin, bu projenin ıskartaya çıkmak üzere olduğunun yeni bir göstergesi oldu. Zira Amerikan devlet protokolünde başkan ve başkan yardımcısından sonraki üçüncü mevkiyi işgal eden görevlinin attığı bu adım, Beyaz Saray’daki önemli bir kesimin artık “büyük Ortadoğu/büyük İsrail projesi”nden umut kestiğine işaret ediyor.

Bu gelişme, sözkonusu projeyi uygulamak için ülkeleri yerle bir edecek kadar gözü dönmüş olan Bush ve şürekasının Amerikan rejimindeki etkisinin ciddi ölçüde aşındığını göstermesi açısından da bir ilk sayılıyor.

Suriye’nin yanısıra İsrail, Suudi Arabistan gibi ülkeleri de ziyaret eden temsilciler meclisi başkanının, meclis dış ilişkiler komitesi başkanı Tom Lantos’u da yanına alarak Ortadoğu turuna çıkması, Bush’la neo-faşist çete artıklarını fazla ciddiye almadığının göstergesi sayıldı. Nitekim Bush ve çetesi geziye sert tepki göstermiş, medyadaki borazanlarıyla birlikte meclis başkanına karşı saldırıya geçmiştir.

ABD emperyalizminin Ortadoğu politikasında meydana gelen bu “çift başlılık”, kuşkusuz ki, halkları köleleştirme saldırısından vazgeçileceği anlamına gelmiyor. Görünen o ki, bu girişim, aynı amaca farklı yöntem ve araçlarla ulaşma hazırlığının bir adımı olarak gündeme gelmiştir. Zira Demokratlar da, en az Cumhuriyetçiler kadar ABD’nin emperyalist projelerinin daimi uygulayıcısıdır.

“Teröre destek veren” ülkeler listesinin başında yer alan Suriye’ye karşı farklı bir yaklaşımın gündeme getirilmesi, Amerikan savaş makinesinin açtığı yollardan ilerleyerek Irak’la birlikte 6 ülkeyi işgal etme hayallerinin sönmek üzere olmasıyla da yakından bağlantılıdır. Varılan nokta, hesaba bile katılmayan halk direnişinin, dünyanın en güçlü, en yıkıcı savaş aygıtını acze düşürdüğünün bir başka kanıtıdır. Yine de unutmamak gerekir ki, hangi parti başa gelirse gelsin, hangi strateji uygulanırsa uygulansın, emperyalistlerle işbirlikçilerini bölgeden söküp atmadan Ortadoğu halklarının bedeli ağır musibetlerden kurtulması mümkün olmayacaktır.