13 Nisan 2007 Sayı: 2007/14(14)

  Kızıl Bayrak'tan
   Burjuva gericiliği Kürt halkına düşmanlıkta sınır tanımıyor...
Şovenist kudurganlığa karşı Kürt halkıyla omuz omuza!
  Ordu-hükümet çatışması sertleşirken düzenin ipliği de pazara çıkıyor!
14 Nisan mitingi sadece cumhurbaşkanlığı için mi?
1 Mayıs çalışmalarından...
1 Mayıs 2007’yi kaybetmek herşeyi kaybetmek gibidir!.. - Yüksel Akkaya
 DİSK/Genel-İş Sendikası Anadolu Yakası 3 No’lu Bölge Başkanı Veysel Demir ile 1 Mayıs üzerine konuştuk…
  Tekstilde ihanet sözleşmesine geçit vermeyelim!
  “Büyüyen ekonomi” canımız ve kanımız
üzerinde yükseliyor!
  “Sözleşmeli köle olmayacağız!”
  NATO: Bir saldırı, savaş ve iç savaş örgütü - H. Fırat
  Gençlik hareketinden...
  İşçi-emekçi hareketinden...
  Türk ordusu bir kez daha Afganistan’daki işgal güçlerinin komutasını üstlendi!
  Siyonistlerin derdi barış değil yeni
toprak ilhakları!
  Dünyadan...
  GOP’ta cezalandırma!
  ÖSS’ye, paralı eğitime ve geleceksizliğe karşı 1 Mayıs’ta alanlarda olacağız!
  Bültenlerden...
  Ömer, Ramazan, Erdoğan ve Mehmet’in hikayesi
  13-14 Nisan’da gerçekleşecek “GATS, AB Uyum Sürecinde Meslekler Nereye?” sempozyumuna çağrı!
  Mücadele postası
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın


 

1 Mayıs 2007’yi kaybetmek herşeyi kaybetmek gibidir!..

Yüksel Akkaya

Benim 1984 yılından itibaren okumama kararı aldığım Cumhuriyet gazetesi, İlhan Selçuk kafası ile bir soru sordu, reklamını yaptı: Tehlikenin farkında mısınız? Kendi adıma 1984 yılı itibari ile Cumhuriyet ekolünün tehlikesinin farkında idim, o günler itibari ile okumayarak aklımı korudum. Ancak, bugün 1984 sonrasının günahını çıkaran bu soru beni “kaşıyor”. Bir tehlike var da, nerede? Bu anlamda, Cumhuriyet gazetesinin “tehlikenin farkında mısınız?” sorusunu, gariban sosyal demokrat olmayı bile içine sindirememiş bir halka sormanın anlamı yok. “Ektiğin darı, biçtiğin darı” da, soru sadece ekilen ve biçilen darılara yönelik olmasa gerek.

Cumhuriyet gazetesi tarihsel açıdan çok büyük bir sorumluluk sahibi olsa da, geç de olsa bir “akil” soru sordu. Ancak, soru eksik! Zira tehlikede olan Cumhuriyet değil, halk, emekçiler… Cumhuriyet gazetesinin aklı evvellerinin de algılamadığı bu. Ancak, bizim radikal sol ve devrimcilerin de burada göremediği bir şey var (gibi).

Türkiye, tam da Netekim Paşa ve onun akıl babası olan ABD’nin bir yönetim biçimine dört dörtlük uyacak bir noktaya gelmiş bulunuyor. Aslında, kazaran A. N. Sezer değil de B. Arınç Cumhurbaşkanı olsa idi bu süreç çoktan tamamlanmış olurdu. Ve fakat, felek bir gün sakat ve salakken, en sakat, ama en hasta yönetici olan B. Ecevit’in ısrarı ile Cumhuriyet döneminin akil bir insanını Cumhurbaşkanı yaptılar. Hoş, bu Cumhurbaşkanı, grev ertelemeleri konusu önüne geldiğinde her seferinde sermaye cephesinde yer alarak, bir hukukçuya uymayan, kararların altına imza attı. Ancak bu zararlara rağmen, kamu yönetiminde, sosyal güvenlikte reform adında yapılan saldırılara da ne sendikaların ne de bundan zarar gören halkın etkili olmadığı bir dönemde, İTİRAZ hakkını kullandı. Halkımız olmasa da onun örgütlü temsilcileri Cumhurbaşkanı’nın bu tavrı üzerinden bir pasif eylem planına kendilerini teslim ettiler. Nitekim, A. N. Sezer kamu yönetimi ve sosyal güvenlik konularında toplumdan daha etkili bir muhalefet yaparak bu yasaları ya erteledi, ya da bir yargı sürecine bıraktı. Bu tavrı ile bulunduğu mevkiinin atıl bir muhaliflik döneminde anlamını bize gösterdi. Şimdi keskin devrimci bir söylem ile bu cumhurbaşkanı “mahkum” edilebilir. Ancak, tek bir koşul ile, sol adına hareket eden DİSK ve CHP’den ne kadar gerici olduğu koşulu ile.

Türkiye’de, Kasımpaşa jargonuna sahip çıkamamış, para ile ilk tanıştığı anda bozulmuş, dağılmış, gariban bir o kadar zavallı, kendisine bu kapıları açan CHP’nin kadirşinaslığına bir Brütüs gibi saldıran, gariban, zavallı sıfatını bile hak etmeyen, Brütüs’ten daha hain, kaypak, onursuz, kimliksiz, biat ettikçe alçalan bir insan olan RTE ile hem Cunhurbaşkanlığı seçimlerine, hem de Meclis seçimlerine giriliyor.

Tarih mi şaşkın, CHP denen parti, hakikaten RTE gibi geri kafalı ve zekalı bir insan tarafından aşağılanacak bir şeyi hak eden bir yerde mi duruyor? Siirt’te her şeyi zorlayarak RTE’ye Başbakanlık yolunu açanlar, acaba bu adamın Cumhurbaşkanı olmayı isteyeceğini düşünmeyecek kadar geri kafalı mı idiler?

Soru basit: Hem RTE hem de “aslan sosyal” demokrat genç jigolo Denis Baykol (Deniz Baykal) Fetullah efendinin müridi olabilir mi? Eh, Genelkurmay başkanı Hilimi Özkök burada durabilmişse geri kalanı da orada duracaktır. O zaman şimdiki zamanlarda yaşadığımız bir tuluat! Genelkurmay Başkanı RTE’ye Cumhurbaşkanım diyorsa gerisi hikayedir de, geriye kalan nedir?

Geriye ağır bir saldırı kalıyor. Tek başına iktidar olacak olan bir AKP iktidarının başı olacak olan Cumhurbaşkanı RTE emperyalist ve kapitalist dünyaya uygun davranacak, ara sıra şımarıklıklar yapacak, ama Türkiye, 12 Eylül 1980-12 Eylül 1983’te yaşadığı zulmü bu dönemde yaşamayacak! Ve, fakat, bir dört yıl sonra işçiler, emekçiler, işsizler kendi hayatlarına baktıklarında çok büyük bir düş kırıklığına uğrayacak.

Tarih bir birikim ise, 2007 1 Mayıs’ında çok şey olması için bir neden olmasa da, 2010, 2011, 2012 1 Mayısları’nda çok şey olması için çok neden olacak. Umar ve dilerim ki 2011 ya da 2012 Mayısları yeni bir Bahar Eylemliğini müjdeler!

Bu yazı hem çok karamsar, ama bir o kadar gerçekçi olma iddiasını taşır: Hem 2007 1 Mayıs’ı hem de 2010 veya 2011 1 Mayıs’ı itibari ile. Bilim ve siyaset arasında bir ilişki var ise, bu yazı da onun sorgulandığı, denendiği bir yazı olmalıdır. Tarih bize bugünden yarına bakma “zenginliğini” tarih dışı olarak tanırken, aslında kendisini tam da bir bilim dalına dönüştürüyor. Dört ya da beş yıl sonra bu yazıyı bir başka yazı ile birlikte okumak dileği ile…