13 Nisan 2007 Sayı: 2007/14(14)

  Kızıl Bayrak'tan
   Burjuva gericiliği Kürt halkına düşmanlıkta sınır tanımıyor...
Şovenist kudurganlığa karşı Kürt halkıyla omuz omuza!
  Ordu-hükümet çatışması sertleşirken düzenin ipliği de pazara çıkıyor!
14 Nisan mitingi sadece cumhurbaşkanlığı için mi?
1 Mayıs çalışmalarından...
1 Mayıs 2007’yi kaybetmek herşeyi kaybetmek gibidir!.. - Yüksel Akkaya
 DİSK/Genel-İş Sendikası Anadolu Yakası 3 No’lu Bölge Başkanı Veysel Demir ile 1 Mayıs üzerine konuştuk…
  Tekstilde ihanet sözleşmesine geçit vermeyelim!
  “Büyüyen ekonomi” canımız ve kanımız
üzerinde yükseliyor!
  “Sözleşmeli köle olmayacağız!”
  NATO: Bir saldırı, savaş ve iç savaş örgütü - H. Fırat
  Gençlik hareketinden...
  İşçi-emekçi hareketinden...
  Türk ordusu bir kez daha Afganistan’daki işgal güçlerinin komutasını üstlendi!
  Siyonistlerin derdi barış değil yeni
toprak ilhakları!
  Dünyadan...
  GOP’ta cezalandırma!
  ÖSS’ye, paralı eğitime ve geleceksizliğe karşı 1 Mayıs’ta alanlarda olacağız!
  Bültenlerden...
  Ömer, Ramazan, Erdoğan ve Mehmet’in hikayesi
  13-14 Nisan’da gerçekleşecek “GATS, AB Uyum Sürecinde Meslekler Nereye?” sempozyumuna çağrı!
  Mücadele postası
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın


 

“Büyüyen ekonomi” canımız ve kanımız üzerinde yükseliyor!

Ne mutlu ki artık “büyüyen bir ekonomiye” sahibiz! 2001 krizinden bu yana “ekonomimiz” ortalama yüzde 6’lık bir büyüme başarısı sergilemiş. Büyük sermaye temsilcilerinin en büyük temennisi, seçimle gelecek yeni hükümetin aynı başarılara imza atması.

Ama sadece ekonomide mi büyüdük? “Büyüyen ekonomimizin büyüyen sonuçları”ndan bahsedilmezse, bu icraatların gerçekleşmesinde büyük katkısı bulunan hükümete karşı da haksızlık edilmiş olunur!

Uluslararası çalışma Örgütü’nün (ILO) verilerine göre, her yıl dünyada 1 milyon 200 bin işçi iş kazaları (iş cinayeti) ve meslek hastalıkları nedeniyle hayatını kaybediyor. Yine 250 milyon kişi iş kazaları,160 milyon kişi ise meslek hastalıkları sonucunda sakat kalıyor. Türkiye’de ise sadece 2001-2005 yılları arasında iş kazası ve meslek hastalıkları nedeniyle ölen işçi sayısı 4 bin 636’dır. 2005 yılında iş kazasında ölen işçi sayısı ise bini aşıyor. Bu rakamlar SSK kayıtları ile sınırlı olduğu için gerçeğin sadece küçük bir kesiti.

TMMOB, Türkiye’nin iş kazalarında “Avrupa şampiyonu” olduğunu, dünyada ise üçüncü sırada yer aldığını belirtiyor. Yine bu verilerden yola çıkan “yetkililer” ise, iş kazalarının “büyüyen ekonomiye” zararının en iyimser tahminle 4 milyar YTL’ye ulaştığını bildirerek, konunun sadece kendilerini “ilgilendiren” yanına dikkat çekiyorlar.

Kriz sonrası dönemde AKP hükümetinin sermayeye sağladığı olanaklarla birlikte işçi ve emekçiler üzerindeki sömürü çarkı daha da ağırlaştı. Bunun sonucunda yaşanan “iş kazaları” her yıl biraz daha artış gösterdi. Ölümle sonuçlanan “iş kazaları” resmi rakamlarla aynı düzeyde seyrederken 2005 yılında bini aşarak yeniden kriz dönemindeki rakamlara yaklaşmış oldu. Yine “SSK kayıtlarına yansıdığı” kadarıyla, 2005 yılında iş kazaları ve meslek hastalıkları sonucunda kaybedilen işgünü sayısı 1 milyon 797 bin 917. Türkiye, “iş kazaları” bakımından AB’nin en yüksek rakamlarına sahip ülke konumundayken, ekonomik ve istihdam kapasitesiyle kendisini üstün gördüğü Bulgaristan ve Estonya gibi eski Doğu Bloku ülkelerinden daha kötü bir durumda.

Türk-İş’in her yıl açıklanan resmi rakamlara dayanarak yaptığı araştırmaya göre ise, 1965 yılından 2000 yılına kadar Türkiye’de 4 milyon 645 bin iş kazası gerçekleşmiş. Bu dönemde 111 bin işçi sakat kalmış, 41 bin işçi hayatını kaybetmiş. Yine onbinlerce işçi meslek hastalığına yakalanmış. ILO vb. kuruluşlar tarafından iş güvenliği ve işçi sağlığı bakımından yükümlülüklerini yerine getirmeyen ülkeler tanımlamasında Türkiye, sicili en bozuk ülkelerin başında gelmektedir.

Türkiye’nin de altına imza attığı ILO sözleşmeleri ile Dünya Sağlık Örgütü’nün (WHO) işçi sağlığı ve iş güvenliği ortak komisyonunda işçi sağlığının esasları şöyle belirlenmiştir: Bütün işkollarında işçinin fiziksel, ruhsal ve sosyo-ekonomik bakımdan sağlığını en üst düzeye çıkarmak ve bunun devamını sağlamak; Çalışma şartları ve kullanılan zararlı maddeler nedeni ile işçi sağlığının bozulmasını engellemek; Her işçiyi kendi fiziksel ve ruhsal yapısına uygun işte çalıştırmak; Özet olarak işin işçiye ve işçinin işe uyumunu sağlamak.

Türkiye’de bu en basit kurallara dahi uyulmazken, kısmen uyulan büyük işletmelerde de bu durum işçi ve emekçilere bir lütufmuş gibi sunuluyor.

İş güvenliği ve işçi sağlığı alanındaki bu “başarı”, “büyüyen ekonominin” en önemli sonuçları arasındadır. Zira büyüyen ekonomi sermayenindir. Bu büyüme işçi ve emekçiler üzerindeki sömürünün azgınlaşması, çalışma koşullarının ağırlaşması anlamına gelmektedir.

Büyüyen ekonomi sermayenin ekonomisi olduğuna göre, küçülen ekonomi de işçi ve emekçilerinkidir. Bunu ekonomik ve sosyal durumumuza ilişkin göstergeler üzerinden de görebiliriz. Bunun için sendikaların kamuoyuna açıkladığı verilere şöyle bir göz atmak yeterli olacaktır.

Sermayenin “büyüyen ekonomisi”, işçi ve emekçilerin azgın sömürüsü, canı ve kanı üzerinden yükselmektedir. Her gün yeni iş cinayetlerine kurban gitmek, meslek hastalıklarıyla yaşamımızı tüketmek kaderimiz değildir. Bize azgın bir sömürüyü ve insanlık dışı çalışma koşullarını dayatan, yaşamımıza kasteden kapitalist patronlara ve onların düzenine karşı mücadele yolunu tutmak dışında bir seçeneğimiz yoktur.

 


 

İzmir Eğitim-Sen mitingine üçbin emekçi katıldı...

Zafer direnen emekçinin olacak!

Eğitim-Sen tarafından daha önce iki kez ertelenen Ege bölge mitingi 7 Nisan günü gerçekleşti. Sadece Eğitim-Sen pankart ve flamalarının taşındığı eylemde öne çıkan temel talepler şunlardı: “Sözleşmeli, geçici değil kadrolu istihdam istiyoruz!”, “Piyasa işletmeciliği değil kamu hizmeti istiyoruz!”, “Parasız eğitim, sağlık ve sosyal güvenlik istiyoruz!”, “Gelir dağılımında adalet istiyoruz!”, “İnsanca yaşanabilir ücret istiyoruz!”, “Uzman, baş öğretmen değil ücrette eşitlik istiyoruz!”, “Özgür bilim, özerk, demokratik üniversite istiyoruz!”, “Demokratik, özgürlükçü anayasa, yasaksız siyaset hakkı istiyoruz!”, “Şiddete, savaşa, ırkçılığa, gericiliğe karşı barış, kardeşlik ve demokrasi istiyoruz!”

Bornova stadı önünde toplanan eğitim emekçileri diğer il ve ilçelerden eğitim emekçilerinin gelmesiyle kortejler oluşturdular. Bornova Cumhuriyet Meydanı’na doğru yürüyüşe geçildi. Taşınan pankartlarda ek ders ücreti, parasız eğitim-parasız sağlık, toplu sözleşmeli grevli sendika hakkı ve örgütlenme özgürlüğü, insanca yaşanır bir ücret talepleri öne çıktı.

Mitinge katılımı ağırlıklı olarak Ege bölgesinden ve ilçe şubelerden gelen eğitim emekçileri oluşturmaktaydı. Bergama, Tire, Kütahya, Manisa, Salihli, Uşak, Eşme, Balıkesir, Aydın, Kuşadası, Söke, Muğla Eğitim-Sen şubeleri katılımlarıyla dikkat çekti.

Mitingde ilk konuşmayı Eğitim-Sen Genel Örgütlenme Sekreteri Ali Berberoğlu yaptı. Gerici-faşist eğitim sistemi, ABD’nin Ortadoğu’daki emperyalist politikaları, özelleştirmeler, eğitim ve sağlık hakkına yönelik saldırılardan bahsetti. Son dönemlerde kışkırtılan linç kültürüne de değinerek Sakarya Şubesi’ne yönelik saldırının da bunun bir parçası olduğunu ifade etti ve eğitim emekçilerini mücadeleye çağırdı.

KESK Genel Sekreteri Abdurrahman Daşdemir konuşmasında, katıldığı eylemlerden kaynaklı ceza alan KESK yöneticilerine atfen “biz de aynı suçu işliyoruz, gereği yapılsın” çağrısını alandaki eğitim emekçilerinin de onayıyla dile getirdi. Devamında Hrant Dink’in eşinin yapmış olduğu konuşmayı anımsatarak  “Karanlık katil üretmeye, katiller cinayet işlemeye devam ediyor” dedi. Daha sonra “‘77 1 Mayıs’ında işçileri ve yoldaşlarımızı katledenlere karşı 1 Mayıs’ta KESK olarak Taksim’de olacağız” dedi ve diğer illerde de KESK’in 1 Mayıs mitinglerinde olacağını ifade etti.

Miting Grup Umuda Ezgi tarafından söylenen türkülerle son buldu. İranlı eğitim emekçileri mitinge gönderdikleri mesajlarında, eşit işe eşit ücret için 10 günlük açlık grevi yapacaklarını belirttiler.

Eylemde “AKP’nin/İMF’nin imamı kaça sattın vatanı!”, “Bu ülke, bu halk satılık değil!”, “Yaşasın halkların kardeşliği!”, “Faşizme karşı omuz omuza!”, “Zafer direnen emekçinin olacak!”, “Susma sustukça sıra sana gelecek!”, “Kurtuluş yok tek başına, ya hep beraber ya hiçbirimiz!”, “İMF defol bu memleket bizim!”, “Katil ABD işbirlikçi AKP!”, “Biz çocuklarımıza onurlu bir gelecek bırakmak istiyoruz, ya siz!” sloganları sıklıkla atıldı. Eyleme yaklaşık 3 bin emekçi katıldı.

Kızıl Bayrak/İzmir