6 Nisan 2007 Sayı: 2007/13(13)

  Kızıl Bayrak'tan
   Emperyalizme, faşizme, şovenizme ve kölece yaşam koşullarına karşı
1 Mayıs’ta alanlara!
  Liberal aydınların meclis düşleri
Sermaye oligarkları aylar sonra seçilecek hükümetin “yol haritasını” bugünden çizdi…
TÜİK’in 2006 yılına ait ekonomik verileri üzerine...
1 Mayıs tarihi ve “ruhu” üzerine... - Yüksel Akkaya...
 Sömürü ve kölelikten kurtulmak için
1 Mayıs’ta alanlara!
  1 Mayıs üzerine DİSK/Birleşik Metal İşçileri Sendikası Genel Örgütlenme Sekreteri Özkan Atar ile konuştuk….
  1 Mayıs ‘77 katliamını yaşayan devrimci bir işçi anlatıyor…
  İşçi-emekçi hareketinden...
  Büyükanıt’ın Harp Akademilerindeki konuşması ve düzenin dış politikası...
  ABD’nin desteklediği “barış”tan Ortadoğu’ya hayır gelmez
  ABD, İsrail ve İran - Abu Şehmuz Demir
  İran’a yönelik kuşatma halkları köleleştirme saldırısının devamıdır...
  Filipin devleti ve emperyalist suç ortakları Daimi Halk Mahkemesi’nde yargılandılar!
  Gençlik hareketinden...
  Kızıldere anmalarından...
  Traji-komik oyun, “yeni” perdelerle oynanmaya devam ediyor..- M. Can Yüce
  Sosyal yıkım saldırılarına karşı mücadeleye!
  Günlük Kızıl Bayrak sitesi Mart ayı rakamları...
  Demirel’in çağrısına yanıt:
  Mücadele postası
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın


 

Emperyalizmin ve işbirlikçilerinin konferansı...

Son sözü direnen halklar söyleyecek!

Türk-Amerikan Konseyi (ATC), Türk-Amerikan İş Konseyi (TAİK), Dış Ekonomik İlişkiler Konseyi (DEİK) ve Türkiye’nin Amerikalı Dostları (AFOT) gibi sermaye kuruluşları tarafından ortaklaşa gerekleştirilen konferans bu sene, 26 Mart günü Washington’da yapıldı.

Bu yılki konferansa Amerikan emperyalizminin temsilcileri olarak, Savunma Bakanı Robert Gates, Amerika Genelkurmay Başkan Yardımcısı Amiral Edmund Giambastianiç, Dışişleri Bakan Yardımcısı John Negroponte, ABD Avrupa Kuvvetleri Komutanı General James Jones, Amerika’nın Ankara Büyükelçisi Ross Wilson katılırken, Türkiye’den ise Genelkurmay İkinci Başkanı Orgeneral Ergin Saygun, Devlet Bakanı ve Avrupa Birliği Başmüzakerecisi Ali Babacan, Türkiye’nin Washington Büyükelçisi Nabi Şensoy, Koç Holding Yönetim Kurulu Başkanı Mustafa Koç ve Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği Başkanı Rifat Hisarcıklıoğlu katıldı.

Konferansta Türkiye ile Amerika arasındaki siyasi, askeri ve ekonomik ilişkilerin yanısıra, Kerkük, Kıbrıs, ABD senatosunda görüşülecek olan Ermeni Soykırımı Yasa Tasarısı, İran ve PKK’ye karşı alınacak tavırlar görüşüldü. Sermaye medyası, ATC toplatılarıyla ilgili verdiği haberlerde, uşak-efendi ilişkisini gizlemeye özen gösterdi. Türk burjuvazisinin pembeleşen çizgilerine rağmen, bilinen “vatan, millet, sakarya” teranelerini manşetlere taşıdı.

“Pazar gözüyle değil, ortak gözüyle bakın”!

ABD işbirlikçilerinin rütbeli sözcüsü Genelkurmay İkinci Başkanı Orgeneral Ergin Saygun, ABD-TC ilişkileri konusunda, “Bize pazar gözüyle değil, ortak gözüyle bakın“ ifadelerini kullandı. Türkiye’nin dünyanın dört bir yanındaki “barış” operasyonlarına katıldığını, NATO kuvvetlerine zaman zaman liderlik ettiğini hatırlatma gereği duydu. Sermaye düzeninin paşası böylece, Türkiye’nin emperyalist efendi için bir pazar olmaktan öteye emperyalist müdahale ve işgaller için sadık bir uşak ve taşeron da olduğunu vurgulamış oldu.

Genelkurmay Başkan Yardımcısı, F-16’ların alımında bazı sıkıntılar yaşandığına ilişkin bir soruya verdiği yanıtta ise şu ifadeleri kullandı: “Bu benim dışımda bir konu, siyasi bir konu varsa Savunma Bakanlığı gerekeni yapacak. Biz Hava Kuvvetleri’nin ihtiyacının bir an önce karşılanmasını istiyoruz, pürüz varsa umarım görüşülerek çözümlenir.”

Bu sözler de gösteriyor ki, silah alım-satımı bile ABD emperyalizminin taahhütleri yerine getirilmeden gerçekleşemiyor. Çünkü emperyalizme savaş taşeronluğu yapan işbirlikçilerin, emperyalizme sunacağı bu hizmetin karşılığında bile talep edeceği bir şey yoktur. Sadece önüne atılacak kırıntılarla yetinmek zorundadır. Bu da efendi-uşak ilişkisinin doğasına uygundur.

Irak işgalinden gerekli dersleri çıkaran generaller, ilişkilerin gerilmemesi için bundan sonraki süreçte en ufak sürprizlerle dahi karşılaşılmaması gerektiğinin bilinciyle hareket ediyorlar. Tezkere öncesinde asker gönderme yetkisini meclise havale etmeden çözmeye, böylece kazaların önüne geçmeye çalıştılar. Bir kez daha emperyalizme hizmette hiçbir engel tanımayacaklarını göstermiş oldular.

Hükümet cephesinden Devlet Bakanı Ali Babacan daha açık konuşarak, “Çok yanlı ilişkilerimiz güçlü ve bu ortaklığa bağlıyız” ifadesini kullandıktan sonra, iki ülke arasında pek çok alanda işbirliği içinde olunduğunu, Türkiye’yle Amerika’nın enerji nakli, “terör”le mücadele ve bölgesel güvenlik konuları gibi alanlarda işbirliği yaptığını belirtti.

Cumhurbaşkanı Ahmet Sezer ise, demokrasi, özgürlük, insan hakları, hukukun üstünlüğü ve serbest piyasa ekonomisi ilkelerinin Türkiye ile ABD’yi birbirine yaklaştırdığını, bu ortak evrensel değerlere dayalı olarak ülkeler arasında mevcut işbirliğinin anlamlı ve önemli olduğunu vurgulayarak, aradaki kopmaz bağa işaret etti. İleriki süreçlerde izlenecek yola işaret ederek, hizmetlerinin “büyüyeceğini” ifade etti.

Bush da toplantıya gönderdiği mesajda, ABD ile Türkiye’nin, ortak menfaatleri yansıtan, küresel refahı geliştiren ve barış davasını ilerleten bir ilişkiye sahip olduğunu, uluslararası işbirliğini daha da artırarak ticaret imkanlarının genişletilebilir olduğunu ifade etti.

Bu çok yönlü kölelik ilişkisi yeni değildir; sözkonusu olan 60 yıllık bir efendi-uşak ilişkisidir. Emperyalizme göbekten bağımlı Türk burjuvazisi tüm geleceğini ABD emperyalizmine uşaklığa bağlamış bulunmaktadır.

Emperyalizme hizmet, emekçilere ve ezilen halklara savaş!

Efendisine hizmette sınır tanımayanlar, ABD emperyalizminin işgal ettiği ülkelerde savaş ganimetlerinden kırıntı koparabilmek için canla başla çalışırken, içeride işçi sınıfına, Kürt halkına, devrimcilere, her türden hak arama eylemine ve toplumsal muhalefete azgınca saldırmaktadır. Mücadele dinamiklerini bastırıp emekçileri sindiremediğinde ise şovenizmi tırmandırarak halklar arasında kin tohumları ekmeye çalışmakta, kirli savaş taktiklerine başvurmaktadır.

Ancak, baskı ve terör emperyalizme ve işbirlikçilerine yenilgiyi tattırmayı engelleyemeyecektir. Emperyalizme ve işbirlikçilerine gereken yanıtı direnen halklar verecektir.


Trabzon halkı nükleer santral istemiyor!

21 yıl önce Ukrayna’da gerçekleşen Çernobil felaketi dünya ölçeğinde 16 bin insanın ölümüne neden olurken şu an bile binlerce insanı ölümle tehdit etmektedir. Ülkemizde etkisini en fazla Karadeniz’de gösteren nükleer ölüm bugün Sinop’a yerleştirilmeye çalışılıyor. “Enerji ihtiyacımız var” adı altında Sinop’ta, Akkuyu’da nükleer santraller kurulmak isteniyor.

Türkiye’de birçok politikacı ve akademisyen nükleer enerji ile ilgili doğruları gizlemeye çalışıyorlar. O dönemde Doğu Karadeniz’de yetişen ve ihraç edilen çaylar ve fındıklar gümrükten radyasyon içerdiği gerekçesiyle talep eden ülkeler tarafından geri gönderilmiştir. O dönemde okullarda beşer onar paketlerle dağıtılan ve çocuklara yedirilen radyasyonlu fındıklar da, Doğu Karadeniz’in topraklarına gömülen o canlar da, bugün hala hastanelerin onkoloji servisleri önünde oluşan o uzun kuyruklar da insan canına değer vermeyen sermaye devletinin gerçeğini göstermektedir. Üzerine radyasyonlu yağmurlar yağmış bir coğrafyanın çocukları olarak, bugün Sinop’ta yapılmaya çalışılan nükleer santralin hep beraber karşısında duracağız.

“Dünün Çernobil suçluları bugün ülkemize nükleer santral pazarlıyor. Onlara hala güveniyor musunuz?” sorusuna Trabzon halkından bir yanıt almak ve nükleere karşı taraf oluşturmak için, 26 Mart günü Meydan Park’ta, nükleer karşıtı öğrenciler olarak bir referandum standı açtık. 1 Nisan günü oyları açıklayıp basın açıklamasıyla referandumu sonlandırdık. Bir hafta boyunca Trabzon halkı ile nükleer santral projesini tartıştık, nükleer politikaya karşı ajitatif konuşmalarımızı ve propagandamızı yaptık. Çernobil’i hücrelerine kadar yaşamış ve birçok can vermiş olan Trabzon halkının geneli nükleer santral kurulmasına karşı çıkıyor ve çalışmamızı destekliyordu. Ancak medyadan yükseltilen “enerji açığımız var, nükleer güce sahip olmamız şart” safsatasının bazı insanlar üzerinde etkili olduğunu gördük. Bizler de emekçi halkımızı nükleer santrallerin kime hizmet ettiğini, sermaye için silah üretecek ve aynı zamanda yeni canlar alacak bir tehdit olduğunu anlatarak ikna etmeye çalıştık.

Nükleer karşıtı faaliyetimiz sırasında Trabzon halkı içinde bir taraflaşma yarattık. Stand çalışmasının halk üzerindeki olumlu etkisinden rahatsız olanlar önce halktan biri olarak oy kullanmak bahanesiyle standımıza geldiler. Daha sonra tartışmayı linç girişimlerine, devlet düşmanlığına bağlayarak ortamı terörize etmeye çalıştılar. Tok tutumuzu gören Trabzon halkı provokatörleri standdan kovarak çalışmayı sahiplendi. Aynı provokatörlerin her müdahalesinde halkın da cevabı net oldu ve standı dağıtmak isteyenlerin emelleri boşa çıktı.

1 Nisan günü saat 16:00’da Meydan Park’ta standımızın önünde bir basın açıklaması gerçekleştirdik. Halkın ilgisi yoğundu. Ayrıca devrimci kurumlar ve kitle örgütleri de basın açıklamasına destek verdi. Açıklamadan sonra oyları basına ve Trabzon halkına deklare ettik. 196 “evet” oyuna karşı 1418 “hayır” oyu ile Trabzon halkı nükleer santrallere karşı çıktı. Nükleer Karşıtı Öğrenciler olarak kampanyamızı etkin araç ve yöntemlerle sürdüreceğiz.

Trabzon Ekim Gençliği