8 Aralık 2006 Sayı: 2006/48 (48)
  Kızıl Bayrak'tan
   Emekçilerin ve halkların direnişini zorbalıkla bastıramazsınız!
  Demokrat” maskeli Ağar’ın yayılmacı emelleri
  Asgari ücretin belirlenmesinde bildik oyun bir kez daha sahneleniyor...
  Sermayenin sinsi tuzağı...
Sömürü ve soygun bütçesine karşı kamu emekçileri 14 Aralık’ta iş bırakıyor…
Yapı Yol-Sen Eğitim ve Basın Yayın Sekreteri Halil Tümtürk ile iş yavaşlatma eylemi üzerine konuştuk...
Asgari ücret üzerine işçilerle konuştuk...
 Gençlik faşist saldırganlığa boyun eğmeyecek!
  Trabzon’da çalışmalarımız sürüyor...
  Ortadoğu'yu Balkanlaştırma planı!..
  İşçilerin ve devrimci öncü işçilerin birliği sorunu
  Sınıf çalışmamızın ulaştığı yeni aşamanın özlü bir ifadesi!
  Volkan Yaraşır’ın İstanbul İşçi Kurultayı’nda yaptığı konuşma...
  Komanteks'te sendikasızlaştırma saldırısı
  MHP: Değişen ya da değişmeyen ne?/3 - Yüksel Akkaya
  Zaferi üçüncü kez Hugo Chavez’in!
  Seçimlerin kıskacında ümitsiz aşk: Avrupa Birliği üyeliği - Yüksel Akkaya
  Lübnan karanlık bir sürece çekiliyor - Abu Şehmuz Demir
  “Beterin beteri var” tesellisi ve tecrit güzellemesi…
  Proletaryanın ilk isyan çığlığı... “Çalışarak yaşamak ya da savaşarak ölmek!”
  Mücadele postası
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın


 

Emperyalist haydutlar NATO Zirvesi’nde diş biledi, hedef büyüttü...

Emekçilerin ve halkların direnişini zorbalıkla bastıramazsınız!

19. NATO Zirvesi, geçen hafta Letonya’nın başkenti Riga’da gerçekleşti. Zirve için Letonya’da karar kılınması, ortaya ironik bir durum çıkardı. Zira sözkonusu olan, zirvenin güvenliğini bile alamayacak kadar küçük bir askeri birime, yalnızca 5 bin kişilik bir orduya sahip küçük ülkeydi. “Güvenlik”lerini nasıl garanti alacaklarını tartışmak için toplanan haydutlar, koruyucu katillerini de beraberlerinde götürmek zorunda kaldılar. Böylece bir NATO Zirvesi’ni daha kazasız belasız atlattılar.

NATO’nun savaş, böylesine bir gündemle toplanmanın ise yeni bir saldırı dalgası anlamına geldiği, artık herkesin malumudur. Bu yüzden de NATO Zirvesi’nin, aylardır hazırlığı yapılan yeni bir kapsamlı saldırı programıyla gündeme gelmesi şaşırtıcı olmadı. Bir kez daha direnen halklara karşı diş bilendi, kanlı saldırılar için savaş düzenine geçmenin önemi ve aciliyeti üzerinde duruldu. Zirvede alınan kararların ayrıntılarını ve NATO’nun yeni saldırı dönemini birazdan ele alacağız. Fakat önce emperyalist haydutları bu kararları almaya iten gelişmelere kısaca da olsa göz atmakta fayda var.

Emperyalistler arası yeni bir işbirliği dönemi ve NATO’nun yeni misyonu

Hatırlanacağı gibi Sovyetler Birliği’nin çöküşünün hemen ardından ortalığı bir süreliğine de olsa NATO’nun gereksizleşeceği, giderek ortadan kalkacağı yönünde tartışmalar kaplamıştı. Çok geçmeden, bu tartışmaların ne kadar boş olduğu görüldü. “Tek kutuplu dünya”da NATO’ya nasıl bir biçim verileceği, misyonunun ne olacağı yine bizzat tek kutuplu dünyanın hakimi ABD tarafından adım adım belirlenmeye başlandı. Yugoslavya’nın parçalanması, emperyalist haydutların bu vurucu gücü nasıl ve ne yönde kullanacaklarının ilk canlı ve kanlı örneği oldu. Bir anlamda nerdeyse hiçbir kayıp vermeden kazandıkları bu zafer, haydut takımının iştahını daha da kabarttı. Fakat beri taraftan bu kanlı deneyim, AB’nin askeri açıdan ABD ile boy ölçüşemeyeceğini, böylesi projeler için ABD’ye ihtiyacı olduğu da gösterdi. Böylece NATO içinde Riga Zirvesi’ne kadar bir biçimde süren -kısmen de olsa halen sürmekte olan- bir tartışma ve çekişme süreci başladı.

Tartışmaların odak noktasını NATO’nun genişletilmesi ve daha etkili bir vurucu güç haline getirilmesi, çekişmelerin kaynağını ise NATO üzerinde kimin borusunun öteceği oluşturuyordu. Bir dizi konuda bazı ortak kararlar alınmasına rağmen, çekişmeler sürdüğü için şimdiye kadar alınan kararların önemli bir kısmı kağıt üstünde kaldı. Örneğin haydut takımı, Prag Zirvesi’nde, Acil Mukabele Gücü (NRF) adı altında oluşturulan özel savaş birliğini güçlendirmeyi karar altına almıştı. NATO’nun genişletilmesi hedefinin tartışıldığı, AB ile ABD arasındaki gerilimlerin bir ölçüde giderildiği İstanbul Zirvesi’nin (2004) ardından NATO’ya üye ülkelerin asker katkısını artırmaları ve NATO’nun etkili bir tarzda devreye sokulması bekleniyordu. Oysa AB’nin Afganistan’a daha fazla asker gönderme ve NATO’yu etkili bir tarzda ve farklı bölgelerde devreye sokma konusunda işi ağırdan alması, ayak diremesi nedeniyle her iki zirvede alınan kararlar da şimdiye kadar tam olarak uygulanamadı. AB’nin bu tutumunun gerisinde ise ABD’nin NATO’yu yalnızca kendi stratejik hedef ve çıkarları doğrultusunda kullanmak konusunda dayatmacı tutumunu sürdürmesi bulunuyordu. Afganistan’da beklenenden daha güçlü bir direnişle karşılaşmalarının da bunda pay sahibi olduğunu ayrıca belirtmeye gerek yok.

Gerek Afganistan’da direnişin yeniden boy vermesi ve işgal faturasının kabarması, gerekse Irak’ta savaş bataklığına saplandığının kesinleşmesi ve İsrail’in Lübnan saldırısında açık biçimde başarısızlığa uğramasıyla ABD, bu küstahça tutumunu gözden geçirmek, belli tavizler karşılığında kadim müttefiklerini daha fazla işin içine katacak adımları atmak zorunda kaldı. 1701 sayılı BM kararıyla oluşturulan UNİFİL adı altında AB’nin Lübnan’a giriş yapmasıyla birlikte, emperyalistler için Ortadoğu’da yeni kapsamda bir işbirliği dönemi fiilen başlamış oldu. Böylece ABD’nin tek başına altından kalkamayacağı Kuzey Afrika ve Genişletilmiş Ortadoğu Projesi’ne AB’nin de bir ucundan dahil edildi. Bir başka anlamda ise, ABD ve AB emperyalizminin Ortadoğu ve Asya’daki halkların ve tüm dünyadaki direnişlerin üzerine birlikte çullanması için gerekli mutabakat sağlanmış oldu.

İşte Riga Zirvesi’nde bu mutabakat resmi bir çerçeveye oturtuldu. Haydutlar, ortak çıkarları için halklara karşı daha ilerden işbirliğine girileceği ilan ettiler. Jacques Chirac, zirvenin ilk gününde AB ile ABD arasında daha ilerden bir işbirliğiyle önü açılan kanlı süreci şu sözlerle müjdeliyordu:

“Avrupa, Atlantik’in iki yakasının da güvenliği için kurulan NATO’da ABD’yi uzun süredir yalnız bırakıyor. AB’nin, savunma alanında kaydettiği ilerlemeler aracılığıyla NATO’da daha fazla rol oynayarak yükün daha büyük kısmını ABD’nin üzerinden alma vakti geldi”.

Bu sözler aynı zamanda NATO’nun tüm emperyalistler için küresel bir vurucu güç haline geldiğinin ilanıdır.

Hedef büyüten emperyalist haydutlara daha vurucu,
daha kıyıcı bir NATO lazım!

Halen de süren bazı pürüzler ve belirsizlikler bir yana bırakılacak olursa (*), emperyalist haydutlar Riga Zirvesi’nde bir dizi noktada anlaşmış, 15 yıl boyuca geçerli olacak bir strateji belirlemiş bulunuyorlar. Aylardır süren yoğun tartışmalar ve pazarlıklar sonucunda son hali verilen “Kapsamlı Siyasi Yönerge”de NATO’nun çok daha etkili bir vurucu güce dönüştürülmesi hedefi en önemli başlıklardan ilkini oluşturuyor. Diğerlerini ise NATO’nun genişletilmesi, “tehdit unsurları”nın yeniden tanımlanarak hedef kapsamının genişletilmesi ve nihayet karar süreçlerin nasıl işletileceği gibi konular oluşturuyor. “Terörizmle mücadele” altında hedef büyüten emperyalist haydutlar Riga Zirvesi’nde şu kararları aldılar.

* NATO, önüne dünyanın tüm köşelerine, uzun süreler için olağanüstü kuvvetler gönderebilecek bir şekilde yapılandırılacaktır. Bu amaç için kurulan Acil Mukabele Gücü’ne (NRF) bağlı asker sayısı 25 bine çıkarılacak, Türkiye bu güce 3 bin asker verecektir. Türkiye ayrıca 2007’den itibaren altı ay süre ile NRF’nin kara kuvvetleri komutanlığını üstlenecek, 300 askerini ise sürekli olarak NRF’nin hizmetine sunacaktır. Kuşkusuz Türkiye’ye biçilen misyon bu kadarla da sınırlı değil. Zirveden döner dönmez önce İran’ı daha sonra Suriye’yi ziyaret eden Erdoğan ziyaretleriyle birlikte bu konuyu daha sonra ayrıca ele alcağız.

* “Terörizm”, “bölgesel çatışma ve krizler”, “istikrarsız ülkeler”, “konvansiyonel silahlanma” gibi tehditlere karşı NATO, “nükleer ve konvansiyonel silahlarıyla hazır olacak”tır. Belirtmeye gerek yok ki emperyalist haydutlar “terörizm”, “istikrarsız ülkeler” ve “bölgesel çatışmalar ve krizler” tanımının içini istedikleri gibi doldurabileceklerdir. Öteden beri dünyanın herhangi bir yerinde işçi ve emekçilerin sermayeye karşı ayaklanmasını, emperyalist boyunduruğa karşı direnişi terörizm, istikrarsızlı olarak adlandıran emperyalistler Riga Zirvesi’nin ardından bu türden durumlara anında müdahale etme hakkını kendilerinde gördüklerini, aldıkları kararla tüm dünyaya ilan ediyorlar.

* Daha da önemlisi, emperyalist haydutların bundan böyle bu türden müdahaleler için BM’den karar çıkmasını bile beklemeyecek olmasıdır. Zira, NRF ya da NATO ordularının herhangi bir yere müdahale etmesi için, NATO’ya üye ülkelerin karar alması yeterli olacaktır. Riga Zirvesi’nden çıkan en kritik kararlardan biri de budur. Böylece ABD, öteden beridir gereksiz olarak tanımladığı BM’yi resmen olmasa da fiilen devre dışı bırakabileceği bir çözüm bulmuş oldu. Şimdilik bu çözümün kendisine çıkardığı tek fatura ise, istediği kararları NATO’dan çıkartabilmek için Avrupalı müttefiklerine daha fazla taviz verecek olmasıdır. Afganistan, Irak ve Lübnan’daki son açılımlarıyla buna zaten razı olduğunu da göstermiş bulunmaktadır.

* Son olarak üzerinde durulmaya değer bir diğer başlık ise NATO’nun genişletilmesi çerçevesinde alınan kararlardır. Zirvede, NATO’ya katılıma aday olarak gösterilen Arnavutluk, Hırvatistan ve Makedonya’ya 2008 yılı için söz kesildi. Sırbistan, Karadağ ve Bosna Hersek’le işbirliğini geliştirme kararı alındı. Gürcistan ve Ukrayna’ya gelecek için vaadlerde bulunuldu. On yıl kadar önce ilk adımları atılan Akdeniz ülkeleriyle yakınlaşma sürecinin daha da pekiştirilmesi de bu zirvede karar altına alındı. “Akdeniz Diyaloğu” çerçevesinde ilişki kurulan Fas, Tunus, Cezayir, Moritanya, Ürdün, İsrail ve Mısır ile temaslarını yoğunlaştıracağı ilan edildi. Öte taraftan Güney Kore, Japonya, Avustralya ve Yeni Zelanda ile yakınlaşmanın süreceği mesajları verildi.

Emperyalist haydutlar, Riga Zirvesi’nde kendi aralarında vardıkları mutabakat sonucunda aldıkları kararlarla işçi ve emekçilere, halklara karşı yeni bir saldırı seferberliği içinde olduklarını en açık biçimde gözler önüne sermektedirler. Bu kararların son derece önemli bir döneme işaret ettiği açıktır. Haydut takımı bundan böyle güçleri yettiği ölçüde savaş ve saldırganlığı tüm dünyaya yaymaktan geri durmayacaklardır. Onların bu kanlı hesabını bozacak olan yegane kuvvet ise bir kez daha halkların ve emekçi yığınların güçlü direnişidir.

Dün tek başına bu seferberliğe girişen ABD bir kez daha boyunun ölçüsünü aldı. Çürümüş gerici rejimleri devirmeyi başarması zor olmadı. Fakat ne bunu halklara demokrasi ve barış olarak yutturmayı, ne de kirli emellerini gizlemeyi başarabildi. Çok geçmeden kafasını direnişe çarptı.

AB’li müttefiklerini ve Türkiye gibi uşaklarını daha etkin bir şekilde işin içine katarak girişeceği yeni maceralardan da farklı bir sonuç çıkmayacaktır. Direnen halklar er ya da geç kazanacak, emperyalist haydutlar yenilecektir. Bu, ezilen ve sömürülen yığınlar için tarihsel ölçekte sınanmış bu gerçek olmanın ötesinde, bir savaş çağrısıdır da. Şimdi bu çağrının tüm gereklerini eksiksiz biçimde yerine getirme zamandır.

(*) Can sıkıcı pürüz ve belirsizliklerin başında NATO’nun Avrupa dışındaki ilk operasyonu olan Afganistan’daki geleceği konusu oluşturuyor. Afganistan’da alınacak bir yenilginin ya da başarısızlığın tüm haydutların çıkarlarını darbeyeceği, NATO’nun güvenirliliğini sarsacağı konusunda ortak bir fikir oluşmasına ve çatışmaların yoğunlaştığı bölgelere asker takviyesi gerektiğine ilişkin ortak bir eğilim belirmesine rağmen, takviye yapması beklenen ülkelerin hala da somut bir bildirimde bulunmamaları, henüz giderilemeyen can sıkıcı sorunların başında geliyor.

Bir diğer sorun ise ABD’nin Irak’ta NATO’yu devreye sokma istek ve arzusunun, diğer ülkeler tarafından henüz sıcak karşılanmadığının ortaya çıkmasıdır. Bilindiği gibi ABD bir süredir Kuzey Irak’a bir NATO birliğinin konuşlandırılması fikrini dillendiriyor ve bu konuda ilgili tarafların desteğini sağlamaya çalışıyordu. Fakat gerek AB’nin gerekse Türkiye’nin konuya olumlu yaklaşmaması nedeniyle ısrarcı olmuyordu. Riga Zirvesi’nde henüz böyle bir girişim için koşulların olgunlaşmadığı ortaya çıktı. ABD’nin bu isteğinin gerçekleşmesi için diğer ülkelerin onayını alması şartı bulunuyor. Bu da ABD’nin saplandığı savaş bataklığından nasıl kurtulacağı sorununda bir süre daha kendi başına kalacağının işaretidir.