27 Ekim 2006 Sayı: 2006/42 (42)
  Kızıl Bayrak'tan
   Kimliksizleştirilme saldırısına karşı
“Sınıfa karşı sınıf!” çizgisi
  İMF yine bütçemizi belirledi ve kaçıp gitti!
  Beklenen oldu, Türk Metal satış sözleşmesini imzaladı... Sömürü ve
ihanete geçit vermemek için bu sözleşme
yırtılmalıdır!
  Kapitalist toplumu şiddet yönetiyor
6 Kasım tartışmaları ve İstanbul Ekim Gençliği’nin çağrısı
İLGP: “Ortadoğu’da işgalci, okulda müşteri olmayacağız!”
İÜ Rektörlüğü'nden “Parlak” soruşturmalar!
 Kapitalizmde özgürlük ve eşitlik üzerine/ Yüksel Akkaya
  Bütçe soygununa ve yeni hak gasplarına
karşı mücadeleyi yükseltelim! (Orta sayfa)
  Sınıf hareketinin sorunları ve İstanbul İşçi
Kurultayı üzerine işçilerle konuştuk
  Sendikalaştıkları için işten atılan AL-CO
Tencere işçileri ile direnişin deneyimleri
üzerine konuştuk
  Dünyadan
  Almanya'da güçlü ama yaptırımdan yoksun eylemler... Sosyal yıkım
saldırılarına karşı öfke büyüyor
  Leyla hasta, tabibi ortada yok... Ortadoğu halkları birbirine kırdırılmak isteniyor
  İşçi sınıfının ruhu: Sovyetler / Volkan Yaraşır
  Köln'de “21. Yüzyılda Yeni Ekimlere” gecesi
  Eylemlerden
  Mücadele Postası

Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın


 

İşçi sınıfının ruhu: Sovyetler

Volkan Yaraşır

Halk komiteleri ya da “komün” tipi örgütlenmeler ilk olarak 1789 Fransız Burjuva Devrimi günlerinde ortaya çıktı.

“Komünler” ve şubeleri başlangıçta merkezi hükümet tarafından yerel yönetim organları olarak tasarlanmıştı.

1790-1793 devrim süreci bu örgütlenmeleri embriyon niteliğinde de olsa, halk egemenliğinin cisimleştiği iktidar odakları haline getirdi.

Egemenlerin Convetion'un ve Kamu Selamet Komitesi'nin iktidarı karşısında Komünler ikinci bir iktidarı temsil ediyordu. Sanculotte'ların yani Paris halkının iktidarını…

Komün kavramı evrensel anlamına 1871 Paris Komünü'yle kavuştu. Paris Komünü uluslararası işçi hareketinin dönüm noktasıydı. XIX. yüzyıl işçi hareketinin en büyük örneğiydi. İnsanlık tarihinde ilk kez proleter bir devrim gerçekleşiyordu. Ve Paris işçisi “göğün fethine çıkıyordu”. Marx ve Engels, Komün'de proletarya diktatörlüğünün somut biçimlenişini gördü. Marx, Fransa'da İç Savaş adlı çalışmasında Komünü emeğin ekonomik özgürleşmesinin politik biçimi olarak değerlendirdi.

Başta Komün deneyimi ve farklı tarihsel koşullarda ortaya çıkan Sovyet ve Konsey tipi örgütlenmeler önceden tasarlanmadan doğan yapılardı.

Tarih sahnesine çıktıkları her yerde kitlelerin yaratıcı gücü ve özgürlük tutkularının doğrudan ifadesi olarak doğdular.

Komün ya da Sovyet tipi örgütlenmeler kapitalizmin içinde bulunduğu krizi, kitlelerin çıkarlarına uygun biçimde çözen ve işçi demokrasisinin olanaklarını yaratan yapılanmalar oldu.

Ortaya çıkmalarının ön koşulu devrimci durumun varlığıydı. Praksis sürecinin, sınıf mücadelesinin ürünü olan bu yapılar, devrimci teoriyle bütünleşecekti.

Bu tarz örgütlenmelerin birinci özelliği kitlelerin kolektif iradelerini doğrudan temsil etmeleriydi. İkinci özelliği ise merkezi (burjuva) iktidarına karşı alternatif iktidar organı gibi çalışmalarıydı.

Yani karşı hegemonyanın kurucu gücüne dönüşerek her türlü egemenlik ve tahakküm ilişkilerini reddedip, kitlelerin öz inisiyatifini harekete geçirmeleriydi.

Sovyet tipi örgütlenmeler burjuva demokrasisinin dolaylı temsile dayanan parlamenter işleyişinden farklı olarak, dolaysız temsile dayalı doğrudan demokrasinin kurumları olarak hareket etti. Kitlelerin yaratıcı ve yıkıcı gücünü açığa çıkardı, sıradan insanların, muktedir olmalarını sağladı. Komünist ütopyanın güncel biçim alışı olan Sovyetler, ekonomik alan ve politik alan ayrımını fiilen aşarak, kitleleri kendi geleceklerinin mimarı haline dönüştürdü.

1905 Devrimi ve Sovyetler

Paris Komünü'nün ilk örneği 20. yüzyılın başında Rusya'da yaşandı. 1905'te kurulan Sovyetler, Paris işçilerinin yükselttiği özgürlük ve eşitlik bayrağını Rus topraklarına taşıdı.

1896 ve 1897'de başta Petersburg, Moskova ve diğer bazı sanayi merkezlerinde yaşanan grevlerde doğan işçi örgütlenmeleri Sovyetler'in ilk öncülü oldu.

Bu grevler kendiliğindenci bir karakterde doğmuştu. Grevlerin yayılmasıyla bir dizi işçi örgütlenmesi ortaya çıktı.

Grev Kasaları ya da Grev Komiteleri bu yapılardan biriydi. 1890'lı yılların başında Rusya'nın batı bölgelerinde Yahudi işçiler tarafından kuruldu. Bund'un* temelleri de bu komiteler aracılığıyla atılmıştı. Grev komiteleri 1896-1897 kitle grevlerinde Merkezi Rusya'da ortaya çıktı. Önceleri misyonları grevlerdeki işçiler için fon oluşturmakla sınırlıydı. Daha sonra grevleri yöneten odaklara dönüştüler. Faaliyetlerini illegal olarak yürütmekteydiler. Komiteler en diri ve en mücadeleci işçiler tarafından oluşturuldu. Bu yönleri devrimci siyasal gruplarla işçi yığınları arasında volan kayışı işlevi görmelerini de sağladı. Otokrasinin tüm baskısına rağmen Grev Kasaları ve Grev Komiteleri varlıklarını korudu ve 1905'ten sonra kurulacak sendikalara temel oluşturdu.

Dayanışma Kasaları ya da karşılıklı dayanışma dernekleri yasal örgütlenmelerdi ve gizli polisin denetimi altındaydılar. Grevlere ya da grevdeki işçilere hiçbir maddi yardımda bulunmadılar ve giderek işlevsizleştiler.

Ayrıca 1880-1890'lı yıllardaki ilk grevlerde, kendilerini temsil edecek hiçbir yapıya sahip olmayan işçiler, aralarından temsilciler seçti. Bu seçilen temsilciler işçilerin taleplerini fabrika yöneticilerine ve resmi mercilere ileten örgütlenmelerdi. 1896-97'de kitle grevlerinde de benzer bir gelişme yaşandı. 1901 Mayıs'ında Petersburg'ta işçi temsilcileri oluşumu daha da yaygınlaştı. İşçi Temsilcileri sürekli baskı görmelerine, gözaltına alınmalarına, tutuklanmalarına rağmen varlıklarını koruyabildi. Hatta giderek daha radikal işçiler, temsilci olarak seçilmeye başlandı.

1900'lere girilmesiyle işçi eylemleri ve direnişleri yayıldı. Ekonomik taleplerin yanında siyasi talepler de ileri sürülüyordu. Bu gelişmede işçiler arasında faaliyet yürüten devrimci ajitatörlerin büyük rolü oldu. Devrimci güçlerle işçi hareketinin kaynaşması karşısında Çarlık hükümeti hızla önlem alma ihtiyacı duydu.1903'te işçi-işveren ilişkilerini düzenleyen bir yasa çıkarıldı. Yasaya göre fabrikalarda işçiler arasından seçilecek temsilcilerle, adına Yaşlılar Kurulu denilen bir örgütlenmeye gidildi. Yasa temsilcilere bir iş güvencesi getirmiyordu. İşverenin keyfi uygulamalarına açık bir mevzuattı. Ayrıca vali tarafından temsilciler görevden alınabilmekteydi.

İşçi hareketi ve sosyalist gruplar giderek bütünleşmeye başlamıştı. Her grev, direniş ve gösteri işçilerle devrimcileri kaynaştırıyordu. Çarlık hükümeti bu durum karşısında tedirgin oldu. Yeni bir yönteme başvurarak işçi sınıfı ve devrimciler arasında oluşmaya başlayan bağı koparmak istedi. Daha önce yaptığı provokasyon ve pogromlarla (Yahudi kıyımı) hedef şaşırtabiliyor, korkuyu yayabiliyor, halk arasında şoven duyguları körükleyebiliyordu. Çarlık, yeni bir stratejiyle toplumsal mücadeleyi felç etmek istedi.

Zubatovizm ya da polis sosyalizmi olarak anılan bu girişim Okhrana'nın (gizli polis) Moskova şubesi şefi Zubatov'un fikriydi. Amaç işçilerin mücadelesini, ekonomik mücadele içine hapsetmek ve işçileri siyasal mücadeleden kopartmaktı.

Zubatov 1901'de Moskova'da Metal İşçileri Yardımlaşma Derneği'ni kurdu. Yardımlaşma dernekleri kısa sürede önemli sanayi merkezlerine yayıldı. Derneklere üye sayısı iki yıllık bir zamanda 50 bin kişiye ulaştı.

Sosyalistler bir taraftan derneklerin niteliğini anlatıp, eleştirirken öte taraftan bu yapılar içinde örgütlenmeyi de ihmal etmiyorlardı. Yardımlaşma derneklerinin giderek politikleşmesi üzerine Zubatovist oluşumlar, çarlık hükümeti tarafından tasfiye edildi.

1905'e doğru çarlık Rusya'sında toplumsal gerilim giderek artmaktaydı. İşçi hareketi gelişirken, “halklar hapishanesi” olarak görülen Rusya'da farklı uluslar ayaktaydı. Köylülerin toprak talepleri yükselmişti. Rus-Japon savaşında Rusya'nın durumu kötüleşiyordu. Bu gelişmeler rejime karşı muhalefeti artırıyordu. Rejim her şeye karşın hiçbir yeniliğe sıcak bakmıyor ve giderek içine kapanıyordu. Ülkede siyasal bir kriz olgunlaşıyordu. Bu krizin patlaması için bir kıvılcım yeterli olacaktı.

Kanlı Pazar

Zubatovcu sendikacılıktan sonra Petersburg'ta “hayırsever” bir papaz olan Gapon'un başında bulunduğu bir işçi derneği kuruldu. 1904'ün sonuna doğru bu derneklerin sayısı 11'e ulaştı. Her derneğin 2-3 bin civarında üyesi vardı.

1904 Aralık ayında Petersburg'taki Putilov fabrikasında 4 işçi Gapon'un derneğine üye oldukları için işten atıldı. 3 Ocak 1905'te atılanların geri alınması için işçiler greve başladı. İşçiler yardım istemek için Gapon'un derneğine başvurdu. Yapılan toplantılar sonucunda işverene verilecek bir talepler listesi oluşturuldu. Talepler kısaca şöyleydi: Atılan işçilerin işe geri dönmesi, 8 saatlik işgünü, asgari ücretlerin yeniden belirlenmesi, sağlık önlemlerinin alınması.

Yapılan toplantılarda sosyalistler de etkin olmaya başladı. Özellikle Menşevikler öne çıkmıştı. Talepler listesi Gapon'un muhalefetine rağmen değiştirildi ve siyasal içerik kazandırıldı. İşçilerin toplanma özgürlüğü, köylülere toprak verilmesi, basın özgürlüğü, Rus-Japon savaşına son verilmesi, kurucu meclisin toplanması gibi siyasal talepler listeye eklendi. 135 bin kişi talepler listesini imzaladı.

9 Ocak 1905'te Gapon ve işçiler ellerinde kutsal resimlerle ve çarın portreleriyle kışlık saraya doğru yürümeye başladı. Kitlenin sayısı 200 bine ulaşmıştı. Ordu birlikleri yürüyüşçülere dağılmalarını söyledi. Göstericiler dağılmadı. Açılan ateş sonucunda binlerce kadın, erkek ve çocuk katledildi.

Kanlı Pazar, Rus halkı üzerine inanılmaz bir etki yarattı. Toplumsal muhalefet güçlendi. Kanlı Pazar “Küçük Baba” olarak görülen çar efsanesinin sonunu getirdi.

Özellikle işçi hareketi giderek yükseldi. Köylü hareketi gelişti. Yoksul, yarı toprak kölesi milyonlar öfkeyle ayağa kalktı. Ağustos ayında kurulan Köylü Birliği, Rus köylüsünün ilk siyasal örgütü oldu.

İşçi sınıfının Ocak-Şubat ayında gerçekleştirdiği grevlere katılım sayısı 150 bine ulaştı. Son on yılın en büyük grev dalgası yaşanıyordu. Kafkasya'da, Polonya'da, Baltık Kıyıları'nda işçi hareketi ve ezilen ulusların talepleri birleşerek siyasallaşıyordu.

Ocak-Şubat grevleri bir dizi işçi örgütlenmesi yarattı. Dalgasal bir şekilde gelişen ve yayılan grevlere hiçbir siyasal yapılanma ve oluşum müdahale edemedi ve yönlendirme olanağı bulamadı. İşçi hareketinin dalgasal yükselişi karşısında bütün siyasi oluşumlar atıl kalmıştı. Bu kendiliğindenci yükseliş beraberinde yine aynı özelliklere sahip bir dizi (Temsilciler Meclisi, İşçi Komisyonu, Grev Komitesi gibi) işçi örgütlenmesi yarattı.

Bu örgütlenmeler geçici karakterdeydi. Grev anlarında doğuyor, çalışma ve yaşam koşullarının düzeltilmesini hedefliyorlardı.

1905'in ilk Sovyet'i Rusya'nın Manchester'i olarak kabul edilen, tekstil sanayinin merkezlerinden biri olan İvanovo-Voznesensk'te kuruldu. Mayıs'ta başlayan 40 bin işçinin katıldığı grevde, işçiler 110 üyeli Sovyetler'in kurulduğunu ilan etti. Sovyet, Temmuz ayına kadar faaliyetlerini sürdürdü.

Ardından Kostroma'da 10 bin işçi greve çıktı ve Grevci Temsilciler Meclisi oluşturuldu. Bu iki örnek şehir çapında kurulan ve bütün iş kollarını kapsayan Sovyetler'i temsil ediyordu. Eylül ayında Moskova'da matbaa işçileri grevinde Matbaa İşçileri Sovyeti kuruldu. Bu Sovyet oluşumu da işkolu bazında bir örgütlenmeyi ifade ediyordu.

Bu arada çarlık hükümeti, seçimlerin yapılması Duma'nın toplanması için bir kararname çıkardı. Japonya'yla Ağustos ayının sonunda barış anlaşması imzalandı. Bu gelişmeler görünürde istikrarlı bir tablo çizse de, Ekim ayında kendiliğinden başlayan genel grev, bir devrim dalgasının habercisi oldu.

12 Ekim'de bütün sanayi kentleri ve işçiler genel grevdeydi. Genel grevin en yüksek noktasında Petersburg İşçi Temsilcileri Sovyeti kuruldu. Sovyet, işçi hareketinin mücadele ve örgütlenme zenginliğinin muhteşem örneklerinden biri oldu. Sovyet, Rus devrim hareketinin en kritik bir momentini işaretliyordu.

O günleri fiilen Sovyet çalışması içinde yer alan Voline şöyle anlatmaktadır: “Grevin başlamasında hiçbir siyasal partinin, hatta hiçbir grev komitesinin rolü bile olmadı. İşçiler kendi kendilerinin ‘şefi' olarak, gönüllü bir atılım içersinde fabrikaları ve şantiyeleri terkettiler. Hareketi bir kenarından bile yakalama fırsatını bulamayan siyasi partiler tümüyle devre dışı kaldılar” (Voline, Rus Devrimleri; Babil Yay., 2000., s. 38.).

Sovyet genel grevle ortaya çıkan bir ihtiyaca cevap olarak doğmuştu. Başlangıçta Sovyet sınırlı bir görev ifa ediyordu. Birkaç gün içinde işçilerin genel siyasal temsilciliğini üstlenen bir örgüt mahiyeti kazandı. Hızla “işçi parlamentosuna” dönüştü. “Böyle bir dönüşüm ne önceden düşünülmüş ne de bilinçli önceden hissedilmişti” (Oskar Anweiler, Rusya'da Sovyetler; Ayrıntı Yay., 1990., s. 82).

Moskova Sovyeti, Petersburg Sovyeti'nden sonra kurulan en önemli Sovyet'ti. 180 bin işçiyi temsil ediyordu ve 1905 ayaklanmasının ana yapılarından biri olarak hareket edecekti.

Yıl boyunca Rusya'nın birçok şehrinde sovyetlerin kurulması devam etti. Şehir sovyetlerinin dışında yaygın biçimde semt sovyetleri kuruldu. Örneğin Moskova ve Odessa'da şehir sovyeti, semt sovyetlerinin üzerinden şekillendi.

Şehir ve semt sovyetleri arasından işlev ve işleyiş açısından hiçbir sorun çıkmadı. Doğal olarak kabul edilen işleyişe göre şehir sovyetleri genel ve politik sorunları çözüme bağlayacak kararlar aldı. Semt sovyetlerleri ise bu kararları yürürlüğe koyan bir misyonla hareket etti.

Sovyet toplantıları doğrudan demokrasinin somut pratikleri oldu. Son derece heyecanlı ve yoğun geçen bu toplantılar “sıradan” bir işçinin kolektif iradesini yansıtıyordu. Sovyetler faaliyetlerini örgütlü bir şekilde yürütmek için alt komisyonlar oluşturdu.

Devrimci yapılar Sovyetlere karşı nasıl tavır aldı

Sovyetler, “24 saatin içinde yer altından çıkmışlardı”.

“Sovyet, olayların seyrinden doğan nesnel bir gereksinmeye yanıt olarak ortaya çıktı. Otorite sahibi olan ama hiçbir geleneğe dayanmayan Sovyet, gerçekte hiçbir örgütsel mekanizmaya sahip değilken dağınık durumdaki yüzbinlerce insanı hemen içine alabilen; proletarya içindeki devrimci akımları birleştiren, inisiyatif ve kendiliğinden bir özdenetim yeteneğine sahip olan; ve hepsinden önemlisi, 24 saat içinde yeraltından çıkabilen bir örgütlenmeydi” (Troçki, 1905; Tarih Bilinci Yay., 2000., s. 103).

Ve Sovyetler'in ikili bir işlevi vardı. Sovyetler bir yandan özyönetim organı gibi işlev görürken öte yandan bir devrim organı gibi hareket ediyordu.

Sovyetler aynı zamanda proletaryanın doğrudan örgütlenmesiydi ve proletaryanın kendiliğinden oluşan özsavunma örgütü olarak da hareket edecekti. Sovyetler siyasi yapılara karşı temkinli ve uzak durdu. Bu durum Menşevik, Bolşevik ve Sosyalist Devrimci militanların Sovyetlerde öncü rolü oynamasına engel teşkil etmedi.

Sovyetler'in, komünist bir dünyanın yaratılmasında olağanüstü etkisi Rusya'da hiçbir siyasi güç ve önder tarafından anlaşılmadı. Sovyetler siyasi bir araç olarak değerlendirildi. Bu araçsallaştırma bazı sosyalist gruplarca ya da bu gruplar içindeki eğilimler tarafından en uç noktaya vardırıldı.

“Sovyet o kadar göz açıp kapayacak bir hızla ihtilalin merkezi olmuştu ki gruplar ve hizipler Sovyet'in önemini anlayacak ya da kendilerini yeni duruma ayarlayacak vakit bulamamışlardı. Kasım ayında artık siyasi liderlerin hepsi Batı Avrupa'dan dönmüşlerdi; bir Rus konvansiyonuna çok benzeyen bu alana hayret ve korkuyla bakıyorlardı.” (Isaac Deutscher, Troçki Silahlı Sosyalist; Ağaoğlu Yay., 1969., s. 169).

Sosyal Demokrat İşçi Partisi 1903'te bölünmüştü. 1905 Devrimi gerçekleştiğinde kuramsal ve pratik olarak hazırlıksızdı. İdeolojik sorunlar ve hizip kavgaları örgütlenme sorununun önünde yer alıyordu. 1905 Devrimi hizipler arasında bir birleşme zemini yaratsa da, böylesine bir adım atılamadı. 1905 Devrimi gerçekleştiğinde ve Sovyet pratikleri ortaya çıktığında (Bolşevik ve Menşevik) iki eğilim can alıcı sorularla karşı karşıyaydı.

Menşevikler proletaryayı sınıf temelinde bir araya getirmenin önemi üzerinde durmaktaydı. Sınıfın partisini oluşturmanın ve sağlam bir yapıya bürünmesinin gerekliliğine özel vurgu yapmaktaydılar. Bu doğrultuda bir işçi kongresinin organize edilmesi düşüncesine sahiplerdi.

Devrimci özyönetim düşüncesi bu dönemde ileri sürülen bir fikirdi. Petersburg Sovyeti'nin kurulması Menşeviklerin işçi kongresi ve komünler oluşturma düşüncesini ve tasarısını somutlaştırdı. Bu anlamıyla Sovyetlerin kuramsal öncülü olarak Menşevikler kabul edilebilir.

Menşeviklere göre Sovyetler, devrimci bir partinin oluşamadığı koşullarda işçi kitlelerinin mücadelesini yönetmekle görevli örgütlerdi. Parti ulaşamadığı kitlelere bu yolla ulaşacak ve bu kitleleri kazanabilecekti. Sovyetler “büyük bir kitle partisinin kadrolarının oluşacağı savaş alanıydı” (Oskar Anweiler, age., s. 110).

Bu anlayışın özü Menşevikler'in devrim ve parti anlayışına, çalışma tarzı ve tarih tezlerine dayanmaktaydı.

Bolşevikler'in Sovyetler'e yaklaşımı ise ihtiyatlı hatta olumsuzdu. Her ne kadar Bolşevik kadrolar Sovyetler'in kuruluşlarına ve çalışmalarına katılsalar da, parti yöneticileri, Sovyetleri siyaset dışı, Gaponist, tehlikeli örgütlenmeler olarak görüyorlardı. Bazı Bolşevik kadrolar Sovyetler'in işlevini sendikal boyutla sınırlandırıyor, ancak bu işlevle Sovyetler'in mana ve önem kazanacağını ileri sürüyorlardı. Petersburg Sovyeti yürütmesinde Bolşevik fraksiyonun temsilcisi Radin ise “Sovyet mi Parti mi?” sorusunu sorarak Sovyetler'e farklı bir bakış açısı getiriyordu. Radin Sovyet'in bütün proletaryayı birleştirecek eylemler yapabileceğini aktif kitle eylemlerinin başında yer alabileceğini hatta kitle grevi başlatabilecek ve yönlendirebilecek bir güce sahip olabileceğini belirtti. Ama Sovyetler'in parti yerine geçemeyeceğini, sınıf politikasına ancak partinin önderlik edebileceğini açıkladı. Bundan dolayı Sovyet'in hangi siyasi önderlik altında hareket ettiğini ilan etmesi gerektiğini ileri sürdü.

Bolşevikler bu görüşlerin yanında, Sovyetler'e son derece sekter yaklaştı. Hatta Saratov'da olduğu gibi bazı yerlerde Sovyet örgütlenmesine karşı çıktılar.

1905 Sovyetleri üzerine Lenin, özel olarak durdu.

Lenin, devrime ilişkin Menşevikler'in determinist yorumuna karşın volantrist bir yorum yapmaktaydı. Bu perspektif kendini Sovyet değerlendirmesinde de gösterdi. Lenin, Sovyetleri “bir ayaklanma organı”, “devrimci yeni iktidarın çekirdekleri” olarak görmesi, bu anlayışa paralel bir çözümlemeydi. Lenin, Menşevikler'in Sovyetleri devrimci özyönetim örgütlenmeleri olarak görmelerini sert bir dille reddetti. Lenin, ayaklanmanın başarıya ulaşması ve geçici devrim hükümetinin kurulmasıyla ancak devrimci özyönetim örgütlenmesinin (geçici devrim hükümetinin bu misyonu üstlenmesiyle) gerçekleşebileceğini ileri sürdü. Kısaca, devrimci özyönetimin ayaklanmanın başlangıcında değil, son bölümde kurulabileceğini vurguladı.

Lenin partinin yönetici rolüne özel önem veriyor, ve bu rolün altını çiziyordu. Menşevikler için Sovyetler işçi-kitle partisinin gelişiminde vazgeçilmez önem taşıyorlardı. Bolşevikler ise Sovyetleri, iktidara yönelik mücadele içersinde taktik bir araç oldukları ölçüde önemli görüyorlardı.

Lenin 1905 Sovyetleri üzerine net açılımlar ve tanımlamalar yaptı. Fakat bütün bu açılımlara rağmen Sovyetlere yönelik kuramsal bir çerçeve ortaya konulmadı. Ağırlıkla Sovyetler üzerine yorumlar, politik ihtiyaçların gereği doğrultusunda yapıldı. 1906'da -Petersburg Sovyeti'nin yıkılışından sonra- Lenin daha ihtiyatlı bir tutum içine girdi. Sovyetleri siyaset dışı örgütlenme olarak değerlendirip, mesafeli yaklaştı. Lenin Sovyetler üzerine kuramsal açılımlarını asıl olarak 1917'de ifade etmeye başladı. 1905 tanımlamaları ve izahları bir anlamda 1917'deki kuramsal açılımların nüvesiydi.

Lenin 1907'de RSDİP'in 5. Kongresi'nde; partinin proleter kitleler içinde yeterli çalışma yapması ve yaygınlaşmasıyla Sovyet tipi örgütlenmenin gereksizleşeceğini açıkladı. Hatta bu tür örgütlenmelerin “anarko sendikalizm” tehlikesini içinde barındırabileceğini ileri sürdü. Lenin 1905-1906 yıllarında önemle üzerinde durduğu ve işçi demokrasisinin organları olarak gördüğü Sovyetler'i 1907'de partinin kitleler üzerinde etkili olmak için kullandığı araçlar olarak değerlendirmeye başladı. (Oskar Anweiler, age., s. 127)

Lenin 1907-1916 yılları arasında bu düşüncelerini korudu. Az sayıda yaptığı Sovyetler üzerine açılımlarında, ‘ayaklanma örgütleri', ‘devrimci iktidarın organları' gibi tanımlamalarına devam etti. Kitle grevlerinin baş gösterdiği ve ayaklanmaların geliştiği ve başarı kazandığı dönemlerde Sovyet tipi kurumların yararlı olacağını belirtti.

Lenin, Nisan Tezleri (1917) adlı çalışmasında, o zamana kadar teorik içeriği doldurulmamış Sovyet örgütlenmelerine ilişkin önemli çözümlemelerde bulundu. Ve Rus Devrimi'nin yönelimi olan Kesintisiz Devrimin teorik çerçevesini açıkladı.

1905 Sovyetleri pratiğinde önemli rol oynayan marksist kimliklerden biri Troçki'ydi. Troçki Petersburg Sovyeti içinde yönetici olarak yer aldı. Sovyetler üzerine düşüncelerini doğrudan deneyimlerine dayanarak geliştirdi.

Troçki'nin Sovyetler üzerine görüşleri sürekli devrim anlayışıyla bütünleşiyordu. Troçki Sovyetleri Menşevik görüşe yakın bir tarzda değerlendirerek “proletarya temsilcisi” ve “işçilerin devrimci özyönetim organı” olarak gördü. Bir mücadele örgütü olarak ele aldı. Lenin'in düşüncesine paralel olarak devrimin gelişmesiyle Sovyetler'in ayaklanma örgütleri haline gelebileceğini ileri sürdü. Sovyetler'in asıl görevinin devrimci mücadelede proletaryanın birliğini sağlamak olduğunu belirtti. Sürekli Devrim kuramına göre proletarya Sovyetler aracılığıyla devrimci iktidarı sağlamlaştıracaktı. Sovyetler “devrimci iktidarın ilk çekirdeği”ni meydana getiriyordu.

Narodizmin mirasçısı olan Sosyalist Devrimci Parti 1901'de kurulmuştu. Sosyalist Devrimciler tarım ve devrimci şiddet konusunda eski düşüncelerini korumakla birlikte kapitalizmin gelişimi ve işçi sınıfının devrimdeki yönetici rolüne özel vurgu yapmaktaydılar.

Sosyalist Devrimciler 1905 Devrimi'nde en az Menşevikler ve Bolşevikler kadar rolü oldu. Ağırlıkta kırsal kesimde ve çeşitli aydın grupları içinde aktiftiler.

Kanlı Pazar'dan sonra Sosyalist Devrimciler sistematiklerini derinleştirdiler. Proletaryanın köylü hareketini yönetmesi gerektiğini ve işçi ve köylülere dayalı bir devrimci iktidarın kurulmasını savunmaya başladılar. Toprağın toplumsallaştırılmasıyla Rusya'da kapitalizmin olumsuzlukları geniş ölçüde yaşanmadan eksiksiz bir sosyalizmin kurulabileceğini ileri sürdüler.

Sosyalist Devrimciler'in işçi kitleleriyle Menşevik ve Bolşevikler'den daha az bağları bulunuyordu. Bu durum Sovyetler'de diğer siyasal yapılara oranla etkisiz kalmalarına neden oldu. Bütün Sovyet oluşumlarında ve yürütme komitelerinin birçoğunda yer aldılar. Buna rağmen hiçbir Sovyet'te geniş bir inisiyatif sahibi olamadılar.

Birinci Duma'nın feshinden sonra Sosyalist Devrimci Parti Merkez Komitesi Sovyetleri genel grevi yönetecek ve işçileri ayaklanma aşamasına götürecek yapılar olarak değerlendirdi. Aynı zamanda devrimci güçlerin birleşme noktası olarak görüldü.

Sosyalist Devrimciler, Sovyetler'i her ne kadar taktik bir araç olarak görseler de İşçi, Köylü, Asker Sovyetleri'nden ilk bahseden oldular.

1906 yılında partiden aşırı sol bir fraksiyon koptu. Bu yapı Maksimalist Sosyalist Devrimciler Birliği adını aldı. Bu yapının ilk oluşumu kabul edilebilecek Devrimci Sosyalist grup, 1905 yılında 1871 Paris Komünü'nden esinlenerek komünalist bir çözüm ileri sürdü. “Devrimci Komün nasıl örgütlenmeli” adı altında Sovyetler'in kuruluşu ve işleyişini detaylı bir şekilde anlatan bir çalışma yayımladılar. 1917 Sovyetleri'nin örgütlenişinin bu çalışmaya uygun bir şekilde biçimlenmesi ilginçtir. Maksimalistler, Devrimci Komünler Federasyonu'nu savunmaktaydılar.

Anarşistlerin Sovyetler'e yaklaşımı maksimalistlere benziyordu. Anarşistler de genel olarak Sovyetler içinde etkili olamadılar. Sovyetler'in oluşumunu heyecanla karşıladılar ve kendi anarşist ütopyalarıyla özdeşleştirdiler. Sovyetler'in özyönetim yönünü öne çıkarttılar ve işçilerin özgür birlikler halinde örgütlenmesini savundular. Genel ayaklanma yönünde düzenli propoganda yaptılar. Birçok taşra Sovyeti'nin yürütme komitesinde yer aldılar. Özellikle 1906'dan sonra, işverenlerin ücretleri dondurmasının karşısında işçi yığınlarının içinde etkileri giderek arttı. Moskova ve Odessa'da ciddi şekilde örgütlendiler.

(Devam edecek...)

-------------------------------------------------------------------------------------

Bursa'da BMİS açıklaması: “Oldu-bittiye izin vermeyeceğiz!”

Birleşik Metal-İş Sendikası tarafından MESS ile yapılan toplusözleşme görüşmeleri hakkında bilgilendirme yapmak ve ‘Metal İşçisinin Gerçeği'ni anlatmak için yapılan basın açıklamalarının sonuncusu 20 Ekim günü Bursa BMİS Şubesi'nde yapıldı.

Açıklamaya BMİS Genel Başkanı Adnan Serdaroğlu, genel merkez ve şube yöneticilerinin yanı sıra BMİS'in örgütlü olduğu Prysmiane ve Gramer gibi fabrikalardan işçiler de katıldı. Yapılan açıklamada MESS ile Türk Metal arasında gizli bir anlaşma yapılacağı duyumları aldıklarını söyleyen Adnan Serdaroğlu, metal işçilerinin önündeki en büyük engelin MESS ile Türk Metal arasındaki bu ittifak olduğunu belirterek, ‘BMİS'in toplu sözleşme görüşmelerinin oldu bittiye getirilmesine karşı bütün gücü ve kararlılığıyla karşı durmaya devam edecektir' dedi.

Açıklamanın ardından Mehmet Beşeli tarafından ‘Metal İşçileri Gerçeği' kitabı tanıtılarak metal işçilerin yaşadığı yoğun sömürü istatistiki verilerle anlatıldı. Ayrıca BMİS'in aldığı eylem kararı gereği 19 Ekim günü Prysmiane işçilerinin fabrika bahçesinde bir açıklama gerçekleştirdiği, Entil ve Demisaş fabrikalarında da benzer eylemler yapıldığı bildirildi.

Bursa'da toplu sözleşme görüşmelerini kapsayan yaklaşık 33 bin metal işçisi bulunuyor. Sonuna kadar mücadele edeceği vurgusunu yapan BMİS'in tutumu yoğun sömürüden ve Türk Metal çetesinden bezmiş metal işçileri için büyük bir önem taşıyor.

Kızıl Bayrak/Bursa

------------------------------------------------------------------------------------

Kostarika'da emekçiler eylemde

ABD ile Serbest Ticaret Anlaşması (TLC) imzalayan Orta Amerika ülkelerinden Kostarika'da işçi sınıfı ve emekçiler anlaşmanın iptal edilmesi için eyleme geçiyor. Yaygın grevler ve sokak eylemleri örgütleyen sendikalar, ABD tekellerinin çıkarlarını temel alan anlaşmayı çöpe atmakta kararlı görünüyor.

Ülke çapında eylemlerin yapılacağını duyuran Kamu Çalışanları Ulusal Derneği (ANEP), TLC karşıtı eylemlerin toplumdaki farklı emekçi kesimler, öğrenci gençlik ve çevreciler tarafından da desteklendiğini duyurdu.

Sanayi ve tarım alanında sendikal örgütlülüğü yaygın olan işçi sınıfı ile kamu emekçilerinin birlikte greve çıkmasıyla, Kostarika'da hayatın tamamen durdurulacağı bildiriliyor. Eylemlerin temel talebi, TLC programının durdurulması, sosyal kalkınma ve dayanışmaya dayalı bir programın uygulanması.

23 Ekim günü başkent San Jose'nin belli başlı caddelerini binlerce gösterici doldurdu. Başkentin yedi ayrı noktasından yürüyen kitleler meclis önünde buluştu. Limon, Canas, Nicoya, San Carlos gibi kentlerde de eylemler yapıldı. İlk ve orta dereceli okullar ile üniversitelerin tamamının greve gittiği ülkede sağlık, belediye ve telekomünikasyon hizmetleri de büyük ölçüde durduruldu.

4 milyon nüfuslu bu küçük ülkede iş başında olan “merkez sol” hükümet ise, üretimi durdurup, temel hizmetleri aksatacak grevlerin meşru olmadığını öne sürerek, kitlesel eylemlerden duyduğu rahatsızlığı dile getiriyor. Zira emekçilerin kararlı tutumu devam ettiği sürece, sözkonusu anlaşmayı uygulamanın mümkün olmayacağını biliyor.

Anlaşmayı imzalayıp uygulamak için meclis kararı çıkaramayan tek ülke Kostarika. Bu yöndeki girişim daha önce de kitlesel eylemler gerçekleştiren işçi sınıfı tarafından engellenmişti.