27 Ekim 2006 Sayı: 2006/42 (42)
  Kızıl Bayrak'tan
   Kimliksizleştirilme saldırısına karşı
“Sınıfa karşı sınıf!” çizgisi
  İMF yine bütçemizi belirledi ve kaçıp gitti!
  Beklenen oldu, Türk Metal satış sözleşmesini imzaladı... Sömürü ve
ihanete geçit vermemek için bu sözleşme
yırtılmalıdır!
  Kapitalist toplumu şiddet yönetiyor
6 Kasım tartışmaları ve İstanbul Ekim Gençliği’nin çağrısı
İLGP: “Ortadoğu’da işgalci, okulda müşteri olmayacağız!”
İÜ Rektörlüğü'nden “Parlak” soruşturmalar!
 Kapitalizmde özgürlük ve eşitlik üzerine/ Yüksel Akkaya
  Bütçe soygununa ve yeni hak gasplarına
karşı mücadeleyi yükseltelim! (Orta sayfa)
  Sınıf hareketinin sorunları ve İstanbul İşçi
Kurultayı üzerine işçilerle konuştuk
  Sendikalaştıkları için işten atılan AL-CO
Tencere işçileri ile direnişin deneyimleri
üzerine konuştuk
  Dünyadan
  Almanya'da güçlü ama yaptırımdan yoksun eylemler... Sosyal yıkım
saldırılarına karşı öfke büyüyor
  Leyla hasta, tabibi ortada yok... Ortadoğu halkları birbirine kırdırılmak isteniyor
  İşçi sınıfının ruhu: Sovyetler / Volkan Yaraşır
  Köln'de “21. Yüzyılda Yeni Ekimlere” gecesi
  Eylemlerden
  Mücadele Postası

Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın


 

Mekke Konferansı: Emperyalist işgali mahkum etmekten aciz bir girişim

Irak'ta Şii ve Sünni Araplar arasındaki mezhep çatışmaları trajik boyutlara ulaştı. Her gün onlarca Iraklı'nın katledilmesi, dini mekanların bombalanması, patlayıcı dolu araçların pazar yerlerinde havaya uçurulması neredeyse “sıradan vaka” haline geldi. Irak'ın emperyalist işgal nedeniyle bu kaosa sürüklendiği açıkken, mezhepler arası çatışmaya çözüm arama iddiasında olan bazı çevreler, işgalin adını bile ağızlarına almaktan kaçınıyorlar.

Şimdiye kadar bu yönde yapılan en iddialı girişim, İslam Konferansı Örgütü (İKÖ) önderliğinde gerçekleştirilen “Mekke Konferansı” oldu. İKÖ Genel Sekreteri Ekmeleddin İhsanoğlu'nun girişimiyle Mekke'de buluşan Iraklı Sünni ve Şii din adamları, Irak'ta Müslüman kanı dökülmesini engellemek üzere hazırlanan “Mekke Belgesi”ni imzaladı.

Konferansa Sünni Vakfın Başkanı Ahmed Abdulgafur El-Samarrai, Şii Vakfın Başkanı Şeyh Salih El-Haydari, Müslüman Âlimler Heyeti üyesi Şeyh Mahmud Es-Sumeydai ile Irak İslam Devrimi Yüksek Meclisi üyesi Şeyh Sadreddin Gabancî gibi isimlerin katıldığı bildirildi. Konferansa herhangi bir temsilciyle katılmayan Şii dini lider Ayetullah Seyyid Ali Sistani ile Irak'ın önemli dini/siyasi liderlerinden Seyyid Mukteda Es-Sadr, İslam Konferansı bünyesinde gerçekleştirilen Mekke Konferansı'nı desteklediklerini bildirdiler.

Suudi Kraliyet Sarayı'nda yapılan toplantıda, iki taraftan 29 din adamının imza attığı “Mekke Belgesi”nde, Irak'ın bağımsızlığı, birliği ve toprak bütünlüğünün korunması çağrısı yapıldı. Müslüman kanı dökmenin haram olduğunu vurgulayan belgede, Müslüman olsun ya da olmasın kaçırılanların bırakılması, Müslümanlar'ın canları, malları ve onurlarının korunması, yerlerinden olan insanların evlerine dönmelerine izin verilmesi istendi.

Irak'ta birlik, güvenlik ve barış sağlayacak her tür çalışmayı desteklemeyi vaadeden bildirge, Irak topraklarının bütünlüğü için Şii ve Sünniler'in tek bir saf olduğunu ve iki taraf arasında yaşanan kötü hadiselerin geride bırakılması gerektiğini ifade etti.

Suudi Arabistan gibi has Amerikancı bir rejimin sarayında yapılan konferansta, Irak halklarının soykırımına varan sonuçlar üreten emperyalist işgalden söz edilmedi. Dinciliği bayrak edinen Suudi Arabistan rejimi ile İKÖ'nün bugüne kadarki tutumu gerçekte işgalin yanında saf tutmak olmuştur. Ancak altına imza attıkları bildirgede “Müslümanların canları, malları ve onurlarının korunması” için çalışacağını vaadeden Iraklı din adamlarının da aynı tutum içinde olmaları utanç vericidir ve Irak halklarına ihanettir.

ABD kurumları tarafından yapılan araştırmada bile, işgal sonrasında 655 bin Iraklı'nın katledildiğinin dile getirildiği günlerde, Müslümanlar'ın canlarını, mallarını, onurlarını, geleceklerini mahveden emperyalist işgali mahkum etmeden, mezhep çatışmalarına “çözüm” öneren din adamlarının nasihatlerine kaç Iraklı itibar edebilir ki?

-------------------------------------------------------------------------------------

Siyonist İsrail-NATO işbirliği pekiştiriliyor

Halkların katili NATO'nun ırkçı İsrail rejimiyle işbirliği anlaşması imzaladığı açıklandı. Ayrıntıları açıklanmayan anlaşmaya göre, İsrail, Akdeniz'de devriye gezen NATO birliklerini destekleyecek ve NATO tarafından Akdeniz'de sürdürülen “terörle mücadele” gerekçeli saldırılara fiilen katılacak.

2004'te İstanbul'da yapılan zirvede NATO, İsrail'in yanı sıra Cezayir, Mısır, Moritanya, Ürdün, Fas ve Tunus'a ordularının yenilenmesi ve eğitimi gibi konularda işbirliği teklif etmişti. Aradan geçen iki yılı aşkın sürede Akdeniz'e kıyısı olan 6 Arap ülkesinin, emperyalizmin savaş aygıtı NATO'yla resmi bir anlaşmaları olmadı. NATO ile anlaşma imzalayan siyonist İsrail ise, dolaylı da olsa zaten NATO'nun da koruması altındaydı.

Akdeniz'de 6 Ekim 2001'de başlatılan NATO operasyonu “Yoğun Gayret” (Active Endeavour) çerçevesinde, deniz trafiği, gemiler ve kargolar denetleniyor. Akdeniz'in tamamında devriye gezen savaş aygıtı NATO'nun deniz birlikleri bazı gemileri taciz ediyor, “şüpheli” gemileri ise zorla durdurup arıyor.

Halkların katili NATO, Akdeniz trafiğinin kontrolü için İsrail'e ihtiyaç duymadığına göre, bu anlaşmanın deniz trafiğiyle bir ilgisi olamaz. Anlaşıldığı kadarıyla bu saldırgan işbirliği, siyonist devlete terörist saldırılarını Akdeniz bölgesinin tümüne yayma olanağı sağlayacak. Öte yandan savaş aygıtı NATO'nun da, “İsrail'in güvenliğini korumak” adı altında bölge halklarını hedef alan emperyalist/siyonist saldırılara fiilen katılmasının yolunu açacak. Her iki durumda da hedef bölge halklarıdır. Bu işbirliği, anti-emperyalist/anti-siyonist mücadelenin önemini bir kat daha artırıyor.

--------------------------------------------------------------------------------------

Hamas ve El Fetih anlaşma imzaladı

Aralarındaki sorunların silahlı çatışma boyutuna varmasına göz yuman iki Filistinli örgüt, nihayet resmi bir anlaşmaya imza arttı. Hamas ile El Fetih liderleri daha önce de çatışmaların son bulması için çağrıda bulunmuş, ancak bu çağrılar fazla etkili olmamıştı. Tarafların ortak bir metinin altına imza atması, siyonist işgalcilerin işine yarayan çatışmalara son vermek açısından olumlu bir gelişme oldu.

Filistin Enformasyon Merkezi tarafından yapılan açıklamada, Hamas ile El Fetih'in anlaşmaya vardığı, anlaşma gereği iki örgütün ortak bir komite kurarak çıkan sorunları çözmeyi kararlaştırdığı bildirildi. Açıklamada, görevi iki tarafın da basında yer alan açıklamalarını incelemek olan ortak bir enformasyon komitesinin de kurulacağı ifade edildi.

Anlaşmanın imzalanmasından sonra Hamas liderlerinden Fethi Hamad ile El-Fetih sözcüsü de ortak basın toplantısı düzenledi. Toplantısında, “Her iki taraf da yasalara saygılı olma, karışıklık çıkaranlara karşı yasaları uygulama, Filistin'in ulusal liderlerine karşı saygılı olma, kamu mallarına veya Filistin halkının kişisel mallarına yapılacak her türlü saldırıyı önleme ve birbiri aleyhine medyada kışkırtıcı açıklamalar yapmaya son verme konularında anlaşmaya varmıştır” ifadeleri yer aldı.

Olumlu bir gelişme olarak karşılanan anlaşmanın iki örgüt arasındaki çatışmalara son vermesi bekleniyor. Ancak bu başarı için her iki tarafın taahhütlerine sadık kalmasının da şart olduğu vurgulanıyor.

---------------------------------------------------------------------------------------

Direnişçi örgütlerden Mahmut Abbas'a uyarı!

Geçmişte birinci ve ikinci intifadalara karşı çıkan Filistin yönetimi lideri Mahmut Abbas, bu gerici tutumunu sürdürüyor. Geçen hafta gazetecilerle yaptığı toplantıda İsrail'e füze atılmasına karşı çıkan Abbas, bu eylemlere son verilmesini istemişti.

Sergilenen teslimiyetçi tutuma tepki gösteren direnişçi örgütler, İsrail'e yapılan füze saldırılarını kınayan Mahmud Abbas'ı uyardılar. Aralarında El-Fetih'e bağlı El Aksa Şehitleri Tugayı'nın da bulunduğu üç Filistinli direnişçi örgüt tarafından yapılan ortak açıklamada “Biz, mücadelemize hakaret eden son açıklamalarından dolayı Mahmud Abbas'ın Filistin direnişinden derhal özür dilemesini istiyoruz” denildi.

Oslo Anlaşması'nın hedef alındığı açıklamada, en iyi seçeneğin direniş olduğu vurgulandı. Direnişin füze ile silahlanmasının kendileri açısından bir öncelik oluşturduğunu belirten Filistinli örgütler, “Siyonistlerin tehditlerine ve bazı Filistinliler'in iftiralarına önem vermiyoruz” ifadesine yer verdiler.

Mahmut Abbas ve ekibinin geri tutumu ABD-İsrail ikilisi tarafından destek görüyor ve Filistin'i hedef alan vahşi saldırılar tüm hızıyla devam ediyor.

---------------------------------------------------------------------------------------

ABD uzayı silahlandırma sürecini hızlandırıyor

Geçen ay haydutbaşı Bush tarafından imzalanan “ABD'nin yeni uzay politikası” başlıklı belgenin içeriği Washington Post gazetesi tarafından kamuoyuna açıklandı.

Belgenin ayrıntılarıyla ilgili bilgi veren gazete, ABD'nin yeni uzay politikasının, “Amerika'nın çıkarlarına düşman kabul edilen ülke ya da grupların uzaya çıkmasını engellemeyi” öngördüğünü yazdı. Savaşın uzaya da taşınması anlamına gelen bu “öngörü”, yeryüzünü cehenneme çevirme yolunda ilerleyen emperyalist güç odaklarının çatışmayı uzaya da taşıma niyetinde olduğunu gösteriyor.

Eski ABD başkanlarından Ronald Reagan döneminde gündeme getirilen “yıldız savaşları” projesinin bir benzerinin hayata geçirilmesi gerektiğinin savunulduğu belgede, yakın gelecekte, ABD'nin uzaydaki askeri faaliyetlerini kısıtlayacağı düşünülen “silah kontrolü anlaşmaları”nın reddedilmesi isteniyor.

Bush'un imzaladığı yeni politika belgesiyle, ABD'nin uzay politikasını son on yıldır ilk kez baştan sona gözden geçirip yenilediğini yazan gazete, ABD'nin uzayda önceliğinin “ulusal güvenlik” olduğunu, rejimin dış politika hedeflerine ulaşmak için de uzaydan faydalanmayı hedeflediğini bildirdi. Savaş kundakçılarının belirlediği dış politikanın tezahürleri için Afganistan, Irak ve Lübnan'a bakmak yeterlidir. Yapılan açıklama, emperyalist yıkım savaşlarının başarısı için uzayın da kullanılacağına işaret etmektedir.

Yeryüzündeki vahşi hedeflerine ulaşabilmek uğruna uzaydan yararlanmak için çalışmalar yapan emperyalist Amerikan rejiminin sözcüleri, utanmadan, “yeni uzay politikasının dünyanın yörüngesine silahlar yerleştirilen yeni bir dönemin başlangıcı olarak algılanmaması” gerektiğini vaazediyorlar.

Savaş çetesinin şefi Bush'un imzaladığı belgede, Amerika'nın uzayda hareket serbestliğinin hava ve deniz gücü kadar önemli olduğu da vurgulanıyor. Demek oluyor ki, eğer ABD rejimi kirli emellerine ulaşabilirse, kapitalist/emperyalist sistemin en yaygın icraatlarından biri olan gerici savaşlar artık kara, deniz, hava ve uzay kuvvetleriyle sürdürülecektir. Yer küremizin sunduğu eşsiz yaşam alanını tehdit eden bu hazırlık, kapitalizm belasından kurtulmanın insanlık için ne denli acil hale geldiğini gösteriyor.

-------------------------------------------------------------------------------------

UNIFIL: “İsrail ordusu ateşkes anlaşmasına uymuyor!”

İsrail'i korumak amacıyla Lübnan'a yerleştirilen BM askeri işgal gücü UNIFIL komutanları, İsrail ordusunun ateşkes kurallarına uymadığını bildirdi. UNIFIL'e komuta eden Fransız birliği komutanları, İsrail'in Lübnan hava sahası ihlallerine hemen son vermesi gerektiğini, İsrail'in hava sahası ihlallerinin BM kararına aykırı olduğunu söyledi.

UNIFIL gücü komutanı Fransız General Ellan'ın “İsrail'in hava sahası ihlallerine karşı diplomatik olmayan çözümler getirilmeli” şeklindeki sözleri, siyonist ordu ile UNIFIL birlikleri arasında çatışma olasılığını gündeme getirdi.

UNIFIL komutanının açıklamasından sonra Fransa Savunma Bakanı Michele Alliot-Marie ile Cumhurbaşkanı Jacques Chirac'tan da sert uyarılar geldi. Alliot-Marie, BM Genel Sekreteri Kofi Annan'la görüşmesi sonrasında yaptığı açıklamada, “İhlaller son derece tehlikeli. Çünkü koalisyon güçleri bunu saldırı olarak algılayabilir ve kendilerini savunmak için misilleme yapabilirler.” dedi.

Finlandiya'daki Avrupa Birliği Zirvesi'nde konuşan Jacques Chirac da, 1701 sayılı BM kararının uygulanması gerektiğini, ancak İsrail askeri uçaklarının Lübnan semalarında dolaşmasının bu kararı ihlal ettiğini söyledi.

Gelişmelerden rahatsız olan siyonist rejim tarafından yapılan açıklamada ise UNIFIL, Hizbullah'ı silahsızlandırma görevini yerine getirmeyerek 1701'i ihlal eden taraf olmakla suçladı.

Hizbullah gerillalarını silahsızlandırma girişiminin savaş anlamına geleceği biliniyor. Bundan dolayı UNIFIL böyle bir girişimde bulunmaktan kaçınıyor. Tel Aviv'deki ırkçı-siyonistler ise, UNIFIL birliklerinin bir an önce Hizbullah ile savaşa tutuşmasını istiyor. Beklentileri gerçekleşmeyince, İsrail ordusu ortamı gerip çatışmaları kışkırtmaya çalışıyor. Siyonistler kirli emellerine ulaşabilmek için, her tür provokasyona başvurmaya devam edecektir.

------------------------------------------------------------------------------------

Caracas'ta alternatif TV kanalı!

Hugo Chavez yönetiminin emekçiler lehine politikalar izlemesi, ABD emperyalizmi ile Venezüella'daki uzantılarını fazlasıyla rahatsız ediyor. Venezüella'daki sermaye medyası ise doğal olarak bu karşı devrimci koalisyonun borazanlığını yapıyor. CİA tarafından organize edilen üç günlük cunta dahil tüm saldırı ve provokasyon girişimleri bu aynı medya tarafından sonuna kadar desteklenmiştir.

Emekçiler nezdinde inandırıcılığını önemli ölçüde yitiren gerici medya aynı yayın çizgisini sürdürmektedir. İşte Chavez yönetimi ile Caracas belediyesinin ortak projesiyle kurulan Avila TV'nin açılışı, bu gerici medyaya karşı yeni bir mevzi olarak değerlendiriliyor.

Avila TV'nin açılışı, dünyaca tanınan Fransız-İspanyol müzisyen Manu Chao'nun ücretsiz konseriyle yapıldı. Açılışta yaptığı konuşmada, “Paranın diktatörlüğü olan bu sistemde yaşamaya devam edersek varacağımız yer genel bir kaos olacak” diyen Manu Chao, Venezüella'nın bu gidişe karşı bir şeyleri değiştirme çabası içinde olan bir ülke olduğunu söyledi. Günümüz gençliğinin tüm eğitimini televizyon başında aldığını vurgulayan Chao, bundan dolayı televizyonları dünya çapında değiştirmenin acil bir görev haline geldiğini, Venezüella gençliğinin ise bu açıdan umut verdiğini vurguladı.

Kâr amacı gütmeyecek olan Avila TV'nin, özellikle genç kitlelere seslenmeyi hedefliyor ve emekçilerin yaşamlarını tüm boyutlarıyla yansıtacak bir yayın çizgisi izleyeceği ifade ediliyor.

--------------------------------------------------------------------------------------

İsrail'den itiraf: “Lübnan'da fosfor bombası kullandık”!

Lübnanlı doktorların İsrail'in kimyasal silah kullandığı iddiası doğrulandı. Siyonistler bugüne kadar Lübnan'a saldırı sırasında kimyasal silah kullandığını kabul etmiyordu. Ancak İsrail'de yayımlanan Haaretz gazetesi, İsrail'in bugüne kadar yalan söylediğini, Lübnan'da fosfor bombası kullandığını İsrailli bir bakanın verdiği ifadeye dayanarak doğruladı.

Gazete, Bakan Jacop Edery'nin, geçen hafta parlamentodaki bir soruşturma oturumu sırasında, İsrail'in Ağustos ayındaki saldırılarda fosfor bombası kullandığını söylediğini, “İsrail ordusu, Hizbullah ile savaş sırasında, açık alandaki askeri hedeflere yönelik saldırılarda farklı biçimlerde fosfor silahları kullandı” dediğini yazdı. İsrail ordusunun suçunu itiraf eden Bakan'ın uluslararası hukukun bu tür silahların kullanılmasını yasaklamadığını söylediğini belirtti.

İsrail bugüne kadar fosfor bombası kullandığı yönündeki suçlamalara karşılık, sadece hedefleri ve bölgeleri belirlemek için kimyasal yanmaya yol açan silahlar kullandığını açıklamış, fosfor bombası kullandığını kabul etmemişti.

--------------------------------------------------------------------------------------

Emperyalizm katliam ve işkence demektir!

Başta Almanya olmak üzere dünya Alman Bild gazetesine yansıyan Alman askerlerinin “vahşet” görüntülerini tartışıyor. Alman askerleri ISAF araçlarının önünde, ellerinde Afganlılar'ın kafatasını tutarken gazeteye yansıdı. Alman askerlerinin araçlarına kafataslarından yaptıkları süsler, kafataslarıyla “top oynar” gibi yansıyan şakalaşma görüntüleri gerçekten dehşet verici.

Emperyalist ülkelerin yöneticileri dahil olmak üzere herkes bu görüntülere tepki gösterdi. Alman yetkililer “üzüntü” dileklerini ilettiler, “bunun kabul edilemez” olduğunu açıkladılar. “Alman askerinin imajı”nın bozulduğunu söylediler. Sanki emperyalizme askerlik yapanların başka bir görevi ve imajı varmış gibi.

Ebu Garib'den yansıyan işkence görüntüleri dünyayı ayağa kaldırdığında ABD'li yetkililer de benzer bir tepki vermişti. Asıl suçlular, bunu yapanların “cezasız” kalmayacağını ilan etmişti. Birkaç göstermelik mahkeme, işkence yapan subaylara verilen ödül gibi cezalar sonucunda bu vahşetin üzeri örtülmüştü. Alman askerlerini bekleyen son da bir benzeri olacak.

Dün Irak'tan bugün Afganistan'dan yansıyan görüntüler bir ilk olmadığı gibi son da olmayacak. Çünkü emperyalizm gittiği hiçbir yere işgal, katliam, işkence ve kölelikten başka bir şey götürmez. Bu fotoğraflar bir kez daha bu gerçeği anlatıyor.