27 Ekim 2006 Sayı: 2006/42 (42)
  Kızıl Bayrak'tan
   Kimliksizleştirilme saldırısına karşı
“Sınıfa karşı sınıf!” çizgisi
  İMF yine bütçemizi belirledi ve kaçıp gitti!
  Beklenen oldu, Türk Metal satış sözleşmesini imzaladı... Sömürü ve
ihanete geçit vermemek için bu sözleşme
yırtılmalıdır!
  Kapitalist toplumu şiddet yönetiyor
6 Kasım tartışmaları ve İstanbul Ekim Gençliği’nin çağrısı
İLGP: “Ortadoğu’da işgalci, okulda müşteri olmayacağız!”
İÜ Rektörlüğü'nden “Parlak” soruşturmalar!
 Kapitalizmde özgürlük ve eşitlik üzerine/ Yüksel Akkaya
  Bütçe soygununa ve yeni hak gasplarına
karşı mücadeleyi yükseltelim! (Orta sayfa)
  Sınıf hareketinin sorunları ve İstanbul İşçi
Kurultayı üzerine işçilerle konuştuk
  Sendikalaştıkları için işten atılan AL-CO
Tencere işçileri ile direnişin deneyimleri
üzerine konuştuk
  Dünyadan
  Almanya'da güçlü ama yaptırımdan yoksun eylemler... Sosyal yıkım
saldırılarına karşı öfke büyüyor
  Leyla hasta, tabibi ortada yok... Ortadoğu halkları birbirine kırdırılmak isteniyor
  İşçi sınıfının ruhu: Sovyetler / Volkan Yaraşır
  Köln'de “21. Yüzyılda Yeni Ekimlere” gecesi
  Eylemlerden
  Mücadele Postası

Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın


 

Leyla hasta, tabibi ortada yok...

Ortadoğu halkları birbirine kırdırılmak isteniyor

Abu Şehmuz Demir

Ortadoğu'nun çetrefilli dengeleri beş yüz yıla yakındır adeta şiddet üzerine kurulmuştur. İktidar uğruna kimi yerde karşınıza bağnazlık çıktığı gibi, dini fanatizm de zaman zaman

“kutsal” diye dini kitaplara başvurarak, savaşların acımasız ve kıyıcı vahşetine dönüşebiliyor.

Yarım asrı aşkındır bölgenin ilerici güçlerine yönelik zayıflatma stratejisi çerçevesinde gelişen siyasal süreç, bölge gerici devletlerinin ve emperyalizmin bölge üzerinde acımasız zulümlerinin yanı sıra, İsrail devletinin Arap komşularına karşı hoyratça vahşiliği, toplumların etnik ve cemaatçi temelde birbirlerini kırmalarına sebep oluyor. Ortadoğu'da gözü olan güçler bölgeyi, zaten geçmişten beri karmaşık ve çetrefilli olan siyasal durumunu son yıllarda daha da içinden çıkılmaz hale sokarak, çatışmacı ve kışkırtıcı bir sürece çekiyorlar. Bu çatışmacı ve kışkırtıcı süreçten gıdasını alan savaş tüccarları ve dini fanatizm, dünyada olduğu gibi Ortadoğu'da da insanları kışkırtarak süreci bu yönde işletiyor. Velhasıl, iki ucu savaş tüccarlığına dayanan Ortadoğu süreci, Doğunun halkları aleyhine işlediği müddetçe, bölgenin mazlum halkları adına olumlu süreç yerine komplo, entrikalar ve avcı tuzaklarından başka bir şey görünmüyor.

1990'lardan sonra Ortadoğu'nun dengelerini kendi lehlerine çevirmeye çalışan İsrail, ABD ve Batılı güçler bölgeyi adeta masallardaki korkunç serüvenlere doğru çektiler. Dünyanın tepesinde tek süper güç olduğunu ilan eden ABD, terkisine aldığı diğer emperyalist güçlerle birlikte kapitalizmin nihai zaferini ilan etmek için birinci körfez savaşını başlattı. Bu savaşın argümanı olarak da, kapitalist küreselleşme adı altında “bütün dünyaya demokrasi” ve “barışın” hakim olacağı yaygarasının propagandası yapıldı. Ancak aradan geçen 15 yıllık süre içerisinde ne ABD'nin kendisi tek bir süper güç olabildi, ne de dünyaya “barış ve demokrasi” geldi. Tam tersine, 15 yıllık süreçte birçok bölgede savaşlar halen devam ettiği gibi, bu süreç içerisinde kapitalizmin işçi ve emekçi halklara yönelik saldırıları hiçbir dönem bu kadar vahşi ve acımasız olmamıştır. Yine bu süreçte “demokrasi ve insan hakları” gölgesi altında Afrika'da, Balkanlar'da ve Ortadoğu'da sürdürdükleri savaşlar milyonların hayatına mal olmuştur. Süreç içerisinde ABD ve müttefiklerinin gerçek yüzünün ne olduğu ortaya çıktıkça, dünyanın dört bir yanında düşmanları da çoğalıyor. Dünyada olduğu gibi, Ortadoğu coğrafyasında da ABD, İsrail ve müttefiklerine karşı gelişen öfke, Şam'dan Riyad'a, Bağdat'tan Mısır'a ve Beyrut'tan Yemen'e kadar geniş Ortadoğu coğrafyasına yayılıyor. Aynı öfke kendi rejimlerine karşı da Irheul veya Kifaye (yeter! veya yönetimi terk ediniz) olarak toplumsal dini hareket şeklinde gelişiyor.

11 Eylül'den bu yana kapitalizmin bekası gereği, başta ABD ve AB ülkeleri olmak üzere dünyada”terörle mücadele” zırhı adına, çalışan işçi ve emekçi halklara yönelik sürdürülen vahşi saldırıların yanı sıra bireysel özgürlüklere yönelik saldırılarda sınır tanınmamakta. Uluslararası sermayenin hedeflediği alanlarda halklar tarafından demokratik yollarla iktidara taşınmış ve ABD çizgisinde hareket etmeyen devlet yöneticileri darbe yollarıyla bertaraf edilmeye çalışılarak, Venezuella'da darbe girişimi düzenlenebiliyor, Orta Asya'da ve Ortadoğu'da bunun zeminlerini iç kargaşalar yoluyla pekiştirme stratejisi işletiliyor.

ABD ve müttefiklerinin bu külli fahişe politikaları karşısında, Ortadoğu ölçeğinde dipsiz kuyuda yolunu bulmaya çalışan yılan misali, insanlar da dine sarılarak yönünü arıyor. Böylece, Ortadoğu ölçeğinde emperyalizmin kışkırtıcı politikaları ile siyasal İslamcı örgütlerin dini bir tapınma ve ibadet aracı olmaktan çıkararak farz-ı ayn (cihat) fetihçi ideolojileri, her ikisi de insanları kışkırtıyor.

Arap dünyasının en büyük ülkelerinden biri olan Irak'ta savaştan bu yana devam eden etnik ve mezhepsel çatışmalar, Irak toplumu üzerinde derin bir husumete ve tahribatının tarifi mümkün olmayan yaralara yolaçıyor. Bu da işgalci emperyalist devletlerin yanı sıra, İsrail devletinin stratejisine yarıyor. Irak bir bataklığa dönüştürüldüğü gibi, Filistin'i de Hamas iktidarından bu yana aynı batağa çekme süreci işletiliyor. Aynı stratejinin devamı olarak, Filistin toplumu birbirine kırdırılmaya çalışılıyor, kin ve nefret derinleştiriliyor. Bu yolla da, birbirine düşmüş Filistin halkının mücadelesi zayıflatılarak diz çökertilmek isteniyor veya imana getirilmiş güdük bir Filistin siyaseti dayatılıyor.

Yaklaşık bir yıldır Filistin halkına karşı Batı merkezleri tarafından dayatılan açlık, ambargo ve insafsız süreçle, Filistin halkı dünyanın gözleri önünde adeta terbiye edilmeye çalışılıyor. Ayrıca bu merkezlerin vermesi gereken yardımları kasıtlı olarak vermemeleri, İsrail'in tüm giriş çıkış kapılarını kontrol altında bulundurması, Gazze'ye hiçbir temel insani su ve gıda gibi yaşam malzemelerinin girişine müsaade edilmemesi, adeta Filistin halkını açlığa mahkum etmektir. BM'nin Kalkınma Fonunda görevli olan Filistinli Halid Abdül Safi, “insani yardımlar ve ekonomik felaketler, Filistinlilerin Gazze Şeridi'nde bugüne kadar yaşadığı en kötü noktada bulunuyor. Ve yoksulluk yüzde 80 oranında, bunun anlamı ise, halkın yüzde 80'ni yoksulluk sınırının altında yaşıyor” diyordu. Ve “bunun nedeni de İsrail'in Gazze'ye giriş çıkışları engellemesidir” beyanında bulunuyordu. Üstelik aynı güçler Filistin için ne yapabiliriz diye ikiyüzlüce davranıyor ve mülayim rolünü oynuyor. Üstüne üstlük bölgenin gerici Arap rejimleri gelişen süreçten vazife çıkarmaya çalışarak, koltukları uğruna Filistin halkının haklı mücadelesini adeta “gözden çıkarmış” gibi davranıyorlar. Dün bu gerici rejimler Filistin'de El Fetih'in önünün alınması için para keselerinin ağzını açarken, bugün aynı güçler, İsrail'in ve batının iğreti Filistin vizyonunu destekliyorlar. Hakeza Filistin'e dayatılan bu sürece yönelik El Fetih'in içinde kimi kesimler de, gidişata çanak tutup belli belirsiz sürece ortak oluyorlar.

Bu yıl Filistin'de yapılan seçimlerde yönetime gelen Hamas olgusunu içine sindirememiş olan El Fetih'in demokratik sürece saygılı olması gerekiyor. Yani ABD'nin, AB'nin ve İsrail'in bölgeye yönelik dayattıkları sürece, Mahmud Abbas'ın diğer gerici Arap rejimleri ile birlikte taraf olmaması ve kendi halkına dayatılan dışlayıcı tutum ve kararları reddetmesi gerekiyor. Arap gerici rejimlerinin geleneğinde var olan “vurun hemen şimdi ve yarın geç olur” işbirlikçi tutumu, ne Filistin halkının ne de El Fetih'in yararınadır. Yaklaşık bir yıla yakın bir süredir Batı ve İsrail tarafından Hamas'ın devrilmesi için işletilen strateji, Filistin'de çatışmalara ve ölümlere yol açtığı gibi, ülkedeki şiddet ve kaos İsrail'in işine yaramaktan başka bir şey ifade etmiyor. Filistin'deki iç çatışmacı sürecine yönelik olarak ülkenin Başbakanı İsmail Hanya her ne kadar “Filistinlilerin lügatında bir iç savaş yoktur” dese de, İsrail ve Batının dayatmaları o yönde olup, Filistin'de ve başka bir alanda birbirine karşı darbeler düzenleyen örgütlenmeler oluşturma peşindeler.

Özetle, Filistin'i, Lübnan'ı ve Afganistan'ı saymasak, sadece Irak'ta üç yıllık yıkıcı, vahşi ve lanetli savaşta 655 bin insan canı yok olmuş. Sadece aynı ülkede bir o kadar insanın da yerinden yurdundan kaçmak zorunda kaldığını ve kendi ülkesinde mülteci durumuna düştüğünü düşünürsek, 26 milyonluk Irak nüfusunun yaklaşık yüzde 3'ü o topraklarda yaşamıyor veya yok olmuştur. Bunun sebebi uluslararası savaş sevdalısı emperyalist-kapitalist sermayedir.

Sürece yayılmış bir savaş alanı olarak görünen Ortadoğu'da telafisi ve tarifi mümkün olmayan tahribatlar adeta gelecek süreçte yaşanacak daha büyük insani felaketlerin habercisidir. Sonuç itibariyle, Ortadoğu tabiatı kış iklimine girmeye hazırlanırken, bölgenin siyasal süreci sıcak iklime eviriliyor. ABD Körfez'de askeri tatbikata hazırlanıyor. ABD ve kimi müttefiklerinin Bahreyn açıklarında düzenleyecekleri askeri tatbikat İran'a gözdağı olacağı gibi, provokasyona yönelik bir girişimden başka bir şey değildir.

--------------------------------------------------------------------------------------

Adana: “‘Barış Gücü' işgal gücüdür!”

Lübnan'a ‘Barış Gücü' adı altında gönderilen işgal gücüne Türkiye'den de asker yollanması Ortadoğu Halklarıyla Dayanışma Platformu'nun düzenlediği bir eylemle protesto edildi.

19 Ekim günü saat 19:00'da Çakmak Caddesi girişinde “Direnen Ortadoğu halkları kazanacak! Emperyalizm yenilecek!/Çukurova Halk Kültür Merkezi, Haklar ve Özgürlükler Cephesi, Demokratik Haklar Platformu, Bağımsız Devrimci Sınıf Platformu, Alınteri, Partizan” pankartı arkasında toplanan kitle sloganlar ve ajitasyon konuşmaları eşliğinde İnönü Parkı'na doğru yürüyüşe geçti.

Yürüyüş sırasında polisin provokatif bir şekilde bizi kaldırımdan yürütmeye çalışması, kararlı tutumumuzla boşa düşürüldü. İnönü parkına sloganlarla giren kitle adına yapılan konuşmada; ‘Barış Gücü'nün işgal gücü olduğu ve Lübnan'a gönderilen askerlerin derhal geri çekilmesi gerektiği söylendi.

ESP'nin de destek verdiği eylem basın metninin okunması ardından sloganlarla sona erdi. Eylemde “Ortadoğu halkları yalnız değildir!”, “Katil ABD Ortadoğu'dan defol!”, “Siyonist İsrail Filistin'den defol!”, “ABD-İsrail askeri olmayacağız!” sloganları atıldı.

Kızıl Bayrak/Adana