15 Eylül 2006 Sayı: 2006/36 (36)
  Kızıl Bayrak'tan
   11 Eylül'ün ardından yaşananların gösterdikleri; ABD emperyalizmi ve uşakları saplandıkları savaş bataklığından çıkamayacaklar
  ABD-İsrail taşeronluğuna izin vermeyeceğiz!
  Kardeş halklara karşı değil emperyalizme ve sermayeye karşı savaşalım!
  Kürt halkına dönük kirli savaş her haksız savaşın vardığı sona doğru gidiyor
  Amerikancı ordu emperyalizmin savaş taşeronluğuna hazırlanıyor
12 Eylül rejimi sürüyor
Sınıf hareketinden
Oktaş Oluklu Mukavva işçileri ile röportaj
Uzlaştırma Kurulu kararını açıkladı; Emekçilerin birleşik mücadelesi sağlanmalıdır
KESK ve savaş karşıtı muhalefet
Kapitalizmin Hamalları; Çocuk işçiler / Y. Akkaya
   Haluk Gerger ile Ortadoğu’daki
gelişmeler üzerine... Emperyalizmin ezilen halkları köleleştirme operasyonu başarıya ulaşamayacak / Orta sayfa
  Üniversitelerde soruşturma terörü sürüyor!
  Fındıkta çözümsüzlük sürüyor!
  GOP-DER'e saldırı
  Katil Blair'in Lübnan ziyareti tepkiyle karşılandı
  Emperyalist-siyonist saldırganlığa karşı devrimci direniş cephesi
  Halkların katili NATO Afganistan'a yeni birlikler istiyor
  Dünyadan...
  Paris'te 15 bin kişi göçmenlerin barınma hakkı için yürüdü
  İlerici-devrimci güçlere karşı saldırılar... Saldırılara karşı devrimci dayanışma!
  MLKP MK'nın operasyona ilişkin açıklaması
  Basından...
  Mücadele Postası

Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın


 

Üniversitelerde soruşturma terörü sürüyor!

Güncel soruşturma saldırısı ve gençliğin görevleri

Sermaye devletinin artık periyodik bir hal alan ve bir dizi üniversite açısından ise neredeyse süreklileşen soruşturma saldırısı artarak devam ediyor. Ülkenin dört bir yanında polis-idare işbirliği içerisinde planlanan bu saldırı; üniversitelerin özgür düşünceye, bilimsel tartışmaya ve gençliğin geleceğine sahip çıkmasına ne kadar yabancı bir kurum olduğunu, YÖK sistemi parçalanmadan üniversitelerde demokratikleşme doğrultusunda tek bir adım atılamayacağını bir kez daha gözler önüne sermiştir. Bugün eğitim alanında tam bir kışla düzeni hüküm sürmektedir. Üniversiteler dışında sürdürülen ve tüm ilerici devrimci güçleri hedef alan Genelkurmay merkezli “cadı avı”, üniversitelerde soruşturma terörü olarak karşımıza çıkıyor.

Sadece son bir yıl içerisinde onlarca ilerici devrimci öğrenci okuldan atıldı ve yüzlerce öğrenci uzaklaştırma cezalarına çarptırıldı. Ancak her soruşturma dalgasında sermaye ve uşakları karşımıza yeni yöntemlerle çıkmaktadır. Bugün öne çıkan ilerici devrimci potansiyeli boğmaktadır. Neredeyse bir yıldır, ilerici devrimci öğrenciler attıkları her adımda kendilerini soruşturma kurullarının karşısında bulmaktadırlar. İÜ'de sadece bir dönemde 60 öğrenciye açılan 800 soruşturma, bu kurulların nasıl bir yoğunlaşmış saldırı içerisinde olduğunu açıklıkla göstermektedir.

Soruşturma saldırısının burjuva hukukunun sınırlarını dahi hiçe saydığı bilinmektedir. Soruşturma tarihlerinden ve cezalardan haberdar olmayan öğrenciler, üniversitelerden yıllar önce mezun olmuş öğrencilere verilen cezalar bu hukuksuzluğun en açık göstergeleridir. Karşımızda DGM gibi işleyen soruşturma kurulları ve cübbelerinin içerisinden polis armaları görünen öğretim görevlisi kılıklı haydutlar bulunmaktadır. Ve bu soruşturmanın yürütücüleri tüm benliğini sermayeye satmış, devrimci siyasal faaliyetten derin bir korku duyan aşağılık uşaklar takımından başka bir şey değillerdir.

Soruşturma terörünün ekonomi politiği

Her geçen gün derinleşen soruşturma saldırısını hukuksal sınırlarda ele almak ve çözümü bu zeminde aramak düşülecek en büyük hata olacaktır. Zira bugünkü saldırı dalgası ülkedeki iktisadi ve siyasal saldırıların üniversitelerdeki bir izdüşümünden ibarettir, ancak böyle tanımlandığı ve karşıt mücadele bu zeminde ele alındığı ölçüde başarılı olacaktır. Bu açıdan soruşturma terörünün arka planına bakıldığında, kapsamlı bir iktisadi ve siyasi saldırı dalgası olduğunu görmek çok da zor olmayacaktır.

Ülkede derinleşerek süren devlet terörü, tüm ilerici ve devrimci çevreleri içine katan bir genişlikte ve yaygınlıkta devam etmektedir. Türk sermaye devleti on yıllardır sürekli yetkinleşen bir zor ve baskı aygıtıdır. Kuruluş döneminden bu yana, sermayenin bekası için her türlü zorbalığı uygulamaktan çekinmeyen bir terör aygıtı olarak kendisini sürekli tahkim etmiştir. İktisadi olarak sürekli yapısal krizlerle boğuşan, işgalci kimliğini henüz kuruluş yıllarında oluşturan bir sistemin, zora ve baskıya dayanmak dışında bir yaşam şansı bulunmamaktadır. AB hayalleri ile gözleri kamaşan burjuva liberallerinin bir türlü göremediği işte bu değişmez gerçektir. Tam da bu nedenle, ülkemizde tüm demokratik sorunların çözümü devrim sorununa dolaysız bir biçimde bağlanmış bulunmaktadır. Zor dışında bir çözüm yoluna sahip olmayan sermaye devletinin karşısına “zor”la çıkılmadığı koşullarda başarı şansı yoktur. Zoru ancak zor bozabilir.

Son dönem artarak devam eden sermaye saldırganlığı elbette tek başına üniversiteleri kesmemektedir. Bugün Ortadoğu'da gelişen savaş süreci ve çıkarılan tezkere, sermaye devleti açısından Ortadoğu'da gelişen çatışmalar içinde dolaysız bir taşeronluk görevi aldığının göstergeleridir. Açık ki, dışarda saldırganlığın doğrudan askeri bir parçası haline gelmek, içerde de saldırganlığı artırmayı zorunlu kılmaktadır. Ortadoğu'da emperyalizmin çıkarları doğrultusunda üstleneceği taşeronluk rolü, sermaye devletini içerde daha da saldırgan ve pervasız hale getirecektir. Sürecin zaten bu yönde işlediğini, sermaye devletinin son birkaç yıldır, içerde terör ve saldırganlığı, faşist-şoven gericiliği tırmandırarak, sürece hazırlandığını biliyoruz. Bugün üniversite içinde ve dışında ilerici ve devrimci güçlere karşı estirilen terör bu sürecin dışında ele alınamaz.

Düzenin temel kurumlarınrdan biri olarak üniversiteler, sermayenin değişen ihtiyaçları doğrultusunda yeniden yapılandırılıp dönüştürülmektedir. Neo-liberal bir saldırı dalgası olarak karşımıza çıkan bu dönüşümün üniversite gençliğini ve elbette işçi ve emekçileri kesen iki yanı özellikle öne çıkmaktadır.

Birincisi, üniversitelerin büyük kısmını kesen genel bir geleceksizlik ve işsizlik sorunudur. Kapitalizm gençliği geleceksizliğe mahkum etmektedir. Bu sorun elbette neo liberal dönüşümlerle ortaya çıkmamıştır. Sermaye devleti kendi geleceksizliğinin bir sonucu olarak gençliğin gelecek özlemine her zaman saldırmıştır. Hiçbir gelecek vaadedememesi, sistemin gençliğe düşmanca bakışının temel nedenidir. ‘80 darbesi ise, gençliğe ve emekçilere hiçbir gelecek vaadedemeyen düzenin, zoru daha ağır ve sistematik bir biçimde uygulamak dışında bir çözümü olmadığını göstermiştir. YÖK bu sürecin bir ürünüdür.

Üniversitelerde kurumsal bir baskı ve terör mekanizması işlevi gören YÖK, aynı zamanda üniversitelerdeki neo-liberal dönüşümün de asli uygulayıcısı konumundadır. Böyle bir kurumsal mekanizmaya duyulan ihtiyacın gerisinde sermaye devletinin gençliğin gelecek sorunu karşısındaki çözümsüzlüğü durmakta, bu çözümsüzlük gün geçtikçe derinleşmektedir. Bugün uygulanan neo liberal dönüşümlerin üniversite gençliğini nasıl bir cendere altına aldığının bilincinde olan sermaye, baskı, terör ve zorbalığı boyutlandırarak, başka bir çözüm yoluna sahip olmadığını ortaya koymaktadır. Tam da bu nedenle soruşturma terörü gençliğin gelecek ve özgürlük özlemine karşı bir saldırıdır, bu alandaki derin çözümsüzlüğün bir ifadesidir.

İkincisi, üniversitelerde gün geçtikçe boyutlanan iktisadi saldırılardır. Bugün eğitim sistemi bir bütün olarak ticarileştirilmektedir. Bu süreç üniversiteleri sermayenin arka bahçesi haline getirmekte (üniversite sermaye işbirliği ve girişimci üniversite gibi uygulamalarla), öte yandan ise eğitim giderlerini bir bütün olarak öğrencilerin üzerine yüklemektedir. Bu süreç işçi ve emekçi çocukları açısından üniversite sistemini dolaysız bir sömürü alanı haline getirmekte, böylelikle emekçi gençliğin sermaye politikalarına karşı potansiyel tepkisini koşullamaktadır.

Böylesine kapsamlı dönüşümlerin adım adım uygulandığı bir ülkede, özellikle de bu ülke Türkiye gibi süreklileşmiş siyasal ve iktisadi krizlerle boğuşan bir ülkeyse, geriye tek bir sermaye politikası kalmaktadır: Baskı ve terör.

Bugün yaygınlaşan soruşturma saldırısının arka planına bu gerçekler ışığında bakmak, soruşturma karşıtı mücadelenin yönteminin belirlenmesinde de yol gösterici olacaktır.

Soruşturma karşıtı mücadelenin yöntemsel çerçevesi

Soruşturma saldırısını siyasal ve iktisadi arka planından kopartırsanız, elinizde kuru bir demokratik söylem dışında bir şey kalmayacaktır. Bu, ilerici ve devrimci çevrelerin açıkça gördüğü bir gerçektir elbette. Ancak bir gerçeğin görülmesi ile mücadeleyi bu gerçeğin oluşturduğu yöntemsel açıklıkla kurgulamak arasında bir fark vardır ve ilerici devrimci güçler çoğunlukla bu alanda başarısız kalmaktadır.

Soruşturma saldırısının boyutlanması elbette sermayenin derinleşen ihtiyaçları, öte yandan da sınıf ve gençlik hareketinin mevcut tablosu tarafından belirlenmektedir. Bunun anlamı şudur; sermayenin elinde hiçbir hukuksal çerçeveye ihtiyaç duymadan kullanabileceği bir silah vardır ve karşı tarafın güçsüzlüğü koşullarında bu silah fütursuzca kullanılmaktadır. Bugün soruşturma saldırısının bu denli pervasız yürütülmesini sağlayan gençlik mücadelesinin yaşadığı güçsüzlüktür. Bu kadar parçalanmış ve kitlelerden yalıtılmış bir gençlik mücadelesi karşısında saldırılarını kolaylıkla hayata geçirebileceği hesabını yapmaktadır. Ve bugünkü gibi sınıf ve kitle mücadelesinin gençliğin devrimci mücadelesi açısından çok fazla olanak tanımadığı bir süreçte, soruşturma saldırısının yıkıcı sonuçlarını sınırlamak elbette kolay olmayacaktır. Ancak bu olanaksız da değildir.

Gençlik mücadelesinin bu saldırıyı püskürtmesi kitlesel ve devrimci bir gençlik mücadelesi ile olanaklıdır. Bu alandaki zayıflık sürdüğü koşullarda devrimci ilerici güçler sermayenin saldırılarının açık hedefidir.

Öyleyse yapılması gereken nedir? Soruşturma saldırısı gençliğin mücadele gündemlerini saptırmak, geniş kitlelerden yalıtılmış gençlik mücadelesini derinleştirmek için hayata geçiriliyorsa, öncelikli olan gençliğin güncel ihtiyaç ve mücadele talepleri ekseninde bir soruşturma karşıtı mücadele örmektir. Bu açıdan güncel planda ticarileşen eğitimden yalıtılmış bir soruşturma karşıtlığı, emperyalist savaş ve saldırganlığı içerisine katmayan bir soruşturma karşıtı mücadele, daha ilk adımında başarısız ve etkisiz kalacaktır. Öte yandan, sınırlı planda ortaya çıkan başarılar ise gençliğin temel mücadele gündemlerinin sapması açısından sermaye devletinin hanesine yazılmış bir başarı olacaktır.

Soruşturma saldırısının arka planındaki iktisadi-siyasal gerçekleri siyasal mücadelenin bütününde işleyemediğimiz koşullarda, soruşturma karşıtı mücadele sınırlarında yalnız kalmak zorunlu bir sonuç olacaktır. Oldukça elementer bir gerçek olarak bu sindirme ve baskı operasyonunun psikolojik sonuçlarını elbette geniş gençlik kitleleri yaşamaktadır. Ancak somut sonuçlar ilerici güçleri kesmektedir. Somut mücadele gündemleri ile birleştirilemeyen bir soruşturma karşıtı mücadele devrimci ilerici güçleri yalnızlaştıracak ve geniş gençlik yığınları üzerinde oluşan psikolojik sonuçlar derinleşecektir.

Soruşturma karşıtı mücadelenin daha özgün bir yanına da değinmekte fayda var. Bu, son dönem neredeyse bütün soruşturmaların mahkemeden dönmüş olması ile süreci hukuksal bir çerçeveye sıkıştıran tutumdur. Okula dava açmak, hukuk komisyonları oluşturmak elbette yapılmalıdır. Ancak bunu öne çıkarmak, sürecin arka planını anlamamak anlamına gelecektir. Soruşturmalar sermayenin siyasal saldırısıdır, karşıt mücadele de bu nedenle siyasal olmak zorundadır.

Soruşturma saldırısının ağırlıklı hedefi ilerici devrimci güçlerden çok genel gençlik kitlesidir. Bu açıdan karşı karşıya bulunulan saldırının alanlarda yanıtlanması özel bir önem taşımaktadır. Bu gerçeğin üzeri güçler dengesi, geleceğin kitlesel ve devrimci gençlik muhalefeti gibi tartışmalarla örtülemez. Zira saldırı somut ve güncel olduğu ölçüde, ilerici gençlik güçleri tarafından bir yılgınlığa dönüşmemesinin temel koşulu, saldırının hızlı bir karşıt tepki doğurması olmalıdır. Zira ilerici devrimci güçleri yıldırmayı hedefleyen saldırı karşısında alınacak ilk tutum genel gençlik kitlesinin yaklaşımlarını da belirleyecektir. Saldırı karşısında geri çekilen bir mücadele geniş kitlelere güven veremez.

Güncel soruşturma saldırısı ve görevler

Bugün ülke çapında gün geçtikçe yaygınlaşan soruşturma saldırısının kapsamını rektörlerin “üniversitede siyaseti bitireceğiz” sözleri yeterli açıklıkla ortaya koymaktadır. Birer sermaye uşağı olan üniversite yönetimlerinin kastettiği doğal olarak genel planda siyaset değildir. Çünkü kendileri de bir siyasal bilinçle üniversitelerde hareket etmektedir. Bu açıdan, dönemsel sermaye siyasetine uyumlu bir gençlik oluşturmak, bu “bitirilen siyasetin” elbette dışındadır. Öyleyse bitirilecek olan nedir? Üniversitelerdeki devrimci siyasal mücadelenin kendisidir. Egemen ideoloji açısından temel sorunu oluşturan siyaset, devrimci siyasettir. Yani paralı eğitime ve geleceksizliğe karşı mücadele eden siyaset, gelecek ve özgürlük isteyen siyaset, emperyalist ve gerici savaşlara karşı çıkan siyaset, Kürt halkının özgürlüğü için mücadele eden siyaset bugün üniversitelerden aforoz edilmek istenmektedir. Kendisi de en az sermaye devleti kadar deneyime sahip olan bu uşak takımı elbette üniversitedeki devrimci siyasetin öyle kolay bitirilemeyeceğini bilmektedir. Söylem bu açıdan temenni bildirmekten öte bir anlam ifade etmemektedir.

Sermayenin hizmetindeki bu uşaklar, bugün istedikleri kadar saldırganlaşsınlar. Bu onların geleceksizliğinin ve güçsüzlüğünün bir göstergesinden ibarettir. Ve tarih kitapları bu alçakların saldırılarını değil, geleceği ve özgürlüğü yaratan bizlerin mücadelesini yazacaktır. Onlara kalan ise kapitalizmin insanları nasıl soysuzlaştırdığının üniversiteler üzerinden bir örneğinden ibaret olacaktır.

Bugün öncelikli olan, bu tarihsel ve güncel bilinçle hareket etmektir. Bugüne kadar onlarca saldırı ve katliama rağmen bu topraklarda devrim mücadelesi bitirilememiştir. Üniversitelerde de saldırı ve terör yine aynı sonuçsuzlukla karşı karşıya kalacaktır.

Bugün karşı karşıya bulunulan soruşturma saldırısı öncelikli olarak gençliğin parçalı ve dağınık tablosunun dolaysız bir sonucu olarak tanımlanmalıdır. Öyleyse gelecek için değil, bugünkü güncel tablo üzerinden öncelikle atılması gereken adım, birleşik bir mücadele hattı olmak zorundadır. Bu ertelenemez bir sorumluluktur, başarı ve başarısızlığın tayin edici halkasıdır. Öyleyse vakit kaybetmeksizin ortak bir siyasal süreç mutlaka örülmelidir.

Öte yandan, bugüne kadar ortak mücadele genel eylemsel ortaklıklar olarak kaldı. Böyle bir pratiğin başarı şansının olmadığını belirtelim. Soruşturma saldırısını püskürtecek olan kitlesel ve devrimci bir gençlik mücadelesi ise, bu politik hedefe kilitlenmeyen bir mücadelenin başarılı olması mümkün değildir. Kilitlenilmesi gereken hedef, gençliği politikleştirmek, kitlesel ve devrimci bir gençlik mücadelesini geliştirmektir.

Önemli bir diğer nokta ise, örülecek siyasal mücadelenin gündemleri ve yöntemidir. Güncel planda başarılı bir soruşturma karşıtı mücadele, ancak ticari eğitime ve emperyalist saldırganlığa karşı mücadele içerisinde hayat ve karşılık bulabilir. Bu iki gündemden koparttığınız zaman, soruşturma karşıtı mücadelenin kitle tabanını daraltmış, onun hayat damarlarını kesmiş olursunuz. Öyleyse yapılması gereken, soruşturma karşıtı mücadeleyi bu temelde örgütlemek olmalıdır. Politik bir gençlik kampanyası elbette bu sürecin temel halkasını oluşturmalıdır. Ancak böyle bir kampanya ve siyasal çalışma sürecinde yapılan eylemler başarılı olabilir, soruşturma saldırısı püskürtülebilir. Bugün rektörlük afiş asmaya mı soruşturma açıyor, ticari eğitime ve emperyalist saldırganlığa karşı asılan her afiş, dağıtılan her bildiri filli planda bu soruşturma saldırısının karşısına çıkmak anlamına gelmektedir. Eylem ve etkinlikler mi yasaklanıyor, soruşturma saldırısına gerekçe gösteriliyor? Öyleyse savaş, işgal ve işgal ortaklığına karşı kitlesel eylemlerle, yemekhane zamları, ticari eğitim uygulamalarına karşı eylemlerle bu saldırıyı geri püskürtmeye kilitlenmek zorundayız.

Bugün kitlesel mücadele gücü zayıf olsa da, gençlik mücadelesinin geliştirilmesi geçmiş dönemlerle kıyaslanamaz olanaklar taşımaktadır. Bu olanakları güce dönüştürmek, bugünün devrimci ilerici güçlerinin omuzlarındaki en önemli sorumluluktur. Elbette sermaye devleti ve onların cüppeli uşakları ile girişilen bu mücadele kaba bir irade çatışması değildir, politik bir çatışmadır. Öyleyse devrimci iradenin gerektirdiği biçimde bu saldırı dalgası yanıtlanmak zorundadır. Politik mücadelenin bugün omuzlarımıza yüklediği sorumluluk budur.

Üniversitelerde siyaseti bitireceğini iddia edenlere sadece tarihten ders almalarını öneriyoruz. Biz gelecek, özgürlük, eşitlik, kardeşlik ideallerinin günümüzdeki taşıyıcılarıyız. Bu ideallerin hayat bulacağı komünist toplum için mücadele ediyoruz. Bu idealler bizim değil, insanlığın idealleri olarak kaldıkları sürece, devrimci mücadeleyi bitirme şansları olmayacaktır. Onların saldırganlığı bu idealler karşısındaki çözümsüzlükten ve güçsüzlükten kaynaklanıyor. Öyleyse titresinler, korksunlar ve saldırganlaşsınlar. İnsanlık var oldukça, bizleri ve ideallerimizi yok edemeyecekler.

Ekim Gençliği