15 Eylül 2006 Sayı: 2006/36 (36)
  Kızıl Bayrak'tan
   11 Eylül'ün ardından yaşananların gösterdikleri; ABD emperyalizmi ve uşakları saplandıkları savaş bataklığından çıkamayacaklar
  ABD-İsrail taşeronluğuna izin vermeyeceğiz!
  Kardeş halklara karşı değil emperyalizme ve sermayeye karşı savaşalım!
  Kürt halkına dönük kirli savaş her haksız savaşın vardığı sona doğru gidiyor
  Amerikancı ordu emperyalizmin savaş taşeronluğuna hazırlanıyor
12 Eylül rejimi sürüyor
Sınıf hareketinden
Oktaş Oluklu Mukavva işçileri ile röportaj
Uzlaştırma Kurulu kararını açıkladı; Emekçilerin birleşik mücadelesi sağlanmalıdır
KESK ve savaş karşıtı muhalefet
Kapitalizmin Hamalları; Çocuk işçiler / Y. Akkaya
   Haluk Gerger ile Ortadoğu’daki
gelişmeler üzerine... Emperyalizmin ezilen halkları köleleştirme operasyonu başarıya ulaşamayacak / Orta sayfa
  Üniversitelerde soruşturma terörü sürüyor!
  Fındıkta çözümsüzlük sürüyor!
  GOP-DER'e saldırı
  Katil Blair'in Lübnan ziyareti tepkiyle karşılandı
  Emperyalist-siyonist saldırganlığa karşı devrimci direniş cephesi
  Halkların katili NATO Afganistan'a yeni birlikler istiyor
  Dünyadan...
  Paris'te 15 bin kişi göçmenlerin barınma hakkı için yürüdü
  İlerici-devrimci güçlere karşı saldırılar... Saldırılara karşı devrimci dayanışma!
  MLKP MK'nın operasyona ilişkin açıklaması
  Basından...
  Mücadele Postası

Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın


 

Oktaş Oluklu Mukavva işçileri ile sendikalaşma deneyimlerini konuştuk…

“Sendikalaşma hakkımıza sahip çıkarak, onurumuza sahip çıkmış olduk!”

- Fabrikanızda sizi örgütlenmeye, sendikalaşmaya iten en büyük sorun neydi veya siz neden sendikalaşmayı tercih ettiniz?

Suat: Alınteri ve emeğimizin karşılığını alamadığımız için sendikalaşmayı seçtik.

- Örgütlenme sürecini anlatır mısınız? Bu süreçte karşılaştığınız sorunlar nelerdir?

Suat: Daha önce de sendikalaşma girişiminde bulunmuştuk. Ama işçiler o zaman sendikalaşmayı farklı niyet ve çıkarları uğruna kullanmaya çalıştılar. Birçoğu sendikal çalışma yürüterek işten çıkartılmayı ve tazminatlarını almayı planlıyorlardı. Hal böyle olunca bu çalışmamız patronun kulağına erken ulaştı. Aramızda bulunan yalakalar sendikaya gidip imzaları atacağımız günün bir gün öncesinde gelişmeleri patrona ilettiler ve patron arkadaşları işten çıkardı. Sendikal çalışma böylece boşa düşmüş oldu.

İkinci sendikalaşma girişimimizde bu durum bizi oldukça zorladı. Bizim niyetimiz bu olmadığı halde işçiler arasında bize karşı bir güvensizlik oluştu. Tabii zamanla niyetimiz anlaşıldı ve daha sağlam adımlar attık.

- İşçilerden oluşan bir komiteniz var mı? Varsa eğer neden bir komiteye ihtiyaç duydunuz?

Suat: Vardı. 3 kişiden oluşuyordu. Komitenin amacı, daha yolun başında olduğumuz için birimiz gidersek diğerinin sendikal çalışmaya devam edebilmesi, sürdürebilmesi içindi. Yani sendikal çalışmayı garantilemek için komite oluşturduk.

- Sendikal çalışmanın durumundan ve genel olarak düşüncelerinizden bahseder misiniz?

Savaş: 2006 Ocak ayında sendikal çalışmaya başladık. Patron, Temmuz ayında almamız gereken yıllık zammı Ocak ayına uzatarak ödemeyi uygun bir şekilde yapacağını açıkladı. Ayak oyunlarıyla yapılması gereken zamların çok çok altında bir ücret aldık. Bu ödemeler bizim talebimizin çok aşağısındaydı. Bundan dolayı arkadaşlarla toplanarak “ arkadaşlar, alınteri ve emeğimiz gaspediliyor, sömürülüyoruz” dedik. Bu da yetmiyormuş gibi bize daha çok alaycı yaklaşmaya başladılar. Ayrıca üretim içerisinde kişisel haklarımızı gaspeden ve onurumuzu aşağılayan tavır gösterdiler. “Hayvanlar, başınızda sopayla beklerim, mesailer zorunlu koşuldur, rica etmiyorum emrediyorum”, “eşeoğlueşşekler, hayvanlar” gibi ağza bile alınmayacak küfürler savurdular. Yine aynı dönemde üretim müdürünün yaptığı hataları işçilere malederek bizlere ücretsiz/zorunlu mesai yaptırmak istiyorlardı. Bu ağır eleştiriler insanlık onurumuzu zedeledi.

Biz de onların bu tutum ve söylemlerine karşı “sınıfa karşı sınıf!” şiarıyla alınterimize ve emeğimize sahip çıktık. Proletaryanın sınıfsal mücadelesini en yüksek saflara taşımak için çalışma başlattık. Tabii ki bu ilk aşamalarda kolay olmadı. Daha öncesinde yaşanan sendikalaşma deneyiminden dolayı işçilerde güvensizlik vardı. “Acaba bu da diğerleri gibi mi?” diye düşünüyorlardı. İşçiler onları satacağımızdan, mücadeleden ziyade kişisel çıkarlarımız için onları işten kovduracağımızdan kaygılanıyorlardı. Bu kaygıları aşarak alt ve üst komiteler oluşturduk. İstihbarat birimlerimizi oluşturduk. Sınıf mücadelesini bilen arkadaşlarımızla değerlendirmeler yaptık. Öncelikle ön araştırma yaparak en iyi ve doğru bir şekilde nasıl yol alırız diye düşündük. Bir hafta içerisinde işçi arkadaşlarla hem sınırlı katılımlı, hem de geniş katılımlı toplantılar yaparak, haklı davamızı anlatarak sendikalaşma sürecine başlamış olduk.

Sendikalaşma hakkımıza sahip çıkarak, onurumuzla yaşamayı hakettiğimizi gerek sınıfımıza, gerek kendimize göstermiş olacaktık. Biz 1876 yılından bu yana devam eden bir sınıf mücadelesi olduğunu ve bu mücadelede 120 yıldır yalnız olmadığımızı biliyorduk. Dünyada ve Türkiye'deki sınıf mücadelesi deneyimlerini işçi arkadaşlarımıza anlattık.

Örgütlenme sürecimizi Selüloz-İş'in bilgisi dahilinde noter onayını aldıktan sonra yetki için Çalışma Bakanlığı'na başvurarak tamamladık. Çalışma Bakanlığı %51 çoğunluğa sahip olduğumuzu söyledi. Bu bilgi ve beyan doğrultusunda sendika yetkisini verdi. Bir ay sonra patron Çalışma Bakanlığı'ndan itiraz dilekçesi gönderdi. Yetki talebi duyulduktan sonra patron şok yaşadı. “Bu işçiler nasıl örgütlendi?” diyerek şaşkınlığını ifade etti. Oysa biz örgütlenmemizi bilinçli, kararlı, gizli ve disiplinli bir şekilde yürütmüştük. Böyle bir çalışmadan patronun haberi olmaması doğaldı. Bu bizi Oktaş A.Ş Oluklu Mukavva işçileri olarak çok mutlu etmişti.

Komitenin oluşum amacı ise sendikal sürecin sağlıklı bir şekilde yürümesini sağlamak ve bu mücadelenin kazanımla sonuçlanması durumunda, patronun saldırılarını bertaraf etmekti. Bu ve benzeri komiteler bizden önceki nesillerde de olmuştur, bizden sonraki nesillerde de benzer şekilde kurulacaktır. 1886 yılında Amerika'daki işçiler, ağır çalışma koşulları karşısında bedel ödeyerek dünya işçi sınıfına birçok hak armağan etti. Bu topraklarda da sınıf mücadelesinde bir sürü bedel ödendi. Biz de bu mücadelenin izinde gidiyoruz.

Bizler işçi sınıfı olarak, “sınıfa karşı sınıf!” şiarıyla mücadelemize devam edeceğiz.

Küçükçekmece/Kızıl Bayrak

--------------------------------------------------------------------------------------

İlaçta reklam yasağı kalkıyor, geri ödemesi yapılmayacak ilaçların sayısı artıyor

Türk Tabipleri Birliği (TTB) Genel Sekreteri Dr. Altan Ayaz, yaptığı açıklamada, daha önce geri ödeme listesinden çıkarılan 116 ilacın ardından şimdi de 2 bin ilacın daha listeden çıkarılacağı ve ilaca uygulanan reklam yasağının kaldırılacağı yönünde duyumlar aldıklarını söyledi.

Maliye Bakanlığı'na bağlı Geri Ödeme Komisyonu'nun toplam 116 ilacı “geri ödeme kapsamı dışına çıkarmasına” tepki gösteren TTB İlaç Danışma Kurulu, konuya ilişkin bir rapor hazırladı. TTB Genel Sekreteri Dr. Altan Ayaz, TTB 2. Başkanı Sinan Adıyaman ile TTB İlaç Danışma Kurulu Başkanı ve KÜT Farmakoloji Ana Bilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Ersin Yavaş, ortak düzenledikleri basın toplantısında raporun sonuçlarını açıkladılar.

Dr. Ayaz, Maliye Bakanlığı'nın daha önce de yayınladığı Bütçe Uygulama Talimatnameleri ile bazı ilaçların reçete edilmelerine yönelik kısıtlayıcı düzenlemelerin yer aldığını hatırlatarak, ancak bir grup ilacın geri ödeme kapsamı dışına çıkarılması uygulamasının bir ilk olduğunu vurguladı. Tedavide kullanıla ilaç gibi önemli bir konuda Sağlık Bakanlığı yerine Maliye Bakanlığı'nın düzenlemede bulunmuş olmasını anlayamadıklarını belirten Dr. Ayaz, “Genel olarak geri ödeme kapsamı dışına çıkarılan ilaçların listesine bakıldığında, alınan kararlar ve gerekçeleri hakkında tutarlı bir yaklaşımın olmadığı; böylesi bir uygulamanın dayanması gereken maliyet-etkililik analizi konusunda ciddi eksiklikler olduğu görülmektedir. Uygulamanın temelinde tasarruf amacının yattığı anlaşılmaktadır” dedi.

Geri ödeme kapsamı dışına çıkarılan ilaçların reçeteye yazılmalarında herhangi bir sınırlama getirilmediğini, listede adı geçen ilaçların halen piyasada bulunduğunu belirten Dr. Ayaz, bu durumun “tezgah üstünde satılan reçetesiz ilaç” konusunun yeniden gündeme getirileceğini ifade etti. Böylece reklam desteğiyle ilaç pastasının büyütüleceğine işaret etti.

Açıklamanın devamında şunlar söylendi: “Tezgah üstünde satılan reçetesiz ilaç sistemiyle ilaç gibi sağlığa ait bir ürünün eczane dışında kontrolsüzce market benzeri yerlerde satılmasının önünü açmak, sağlık hizmetlerini metalaştırmak anlamına gelmektedir. Sağlık harcamalarından tasarrufa gidilmesi amacıyla gerekli düzenlemelerin yapılmakta olduğu İMF ile yapılan 19. stand-by 3. ve 4. gözden geçirme raporları çerçevesinde 7 Temmuz 2006 tarihinde hükümetin sunduğu ‘Niyet Mektubu'nda yer almaktadır. Bu durum Maliye Bakanlığı'nın pozitif ilaç listesi hazırlanması çabasını bilimsel, nesnel temeller üzerine kurmadığını göstermektedir. Amaç SSK'lıların ve Yeşil Kart'lıların serbest eczanelerden ilaç alımının önünün açılması ile artan ilaç harcamalarının maliyetini vatandaşın sırtına yüklenmesidir. Oysa genel olarak ilaç maliyetleri azaltılmak istense akılcı ilaç kullanımını özendirici tedbirler alınır ve kamu eczacılığı tasfiye edilmek yerine güçlendirilirdi. İlaçların geri ödeme kapsamı dışına çıkarılması 2007 başından itibaren başlatılması düşünülen Genel Sağlık Sigortası (GSS) uygulaması ile de yakından ilgilidir. Böylece GSS'de geçen Temel Teminat Paketi'nin içeriğinden bazı ilaçlar şimdiden çıkarılmaya başlanmıştır. Bu tür uygulamaların genişleyerek sürdürülmek isteneceğini beklemek gerekir. Bu durumda vergisini ve sosyal güvenlik primini ödüyor olmak dahi sağlık hizmetlerinden yeterince faydalanmaya yetmeyecek, vatandaşlar ya ilave cepten harcama yapmak zorunda bırakılacaklardır ya da tamamlayıcı özel sigorta yaptırmak…”