28Ocak 2006 Sayı: 2006/03 (03)
  Kızıl Bayrak'tan
   ABD emperyalizminin değişmeyen savaş senaryosu
  Emperyalist-siyonist saldırganlar İran
seferine hazırlanıyor
  Derin devlet tartışmaları ve devrimci tutum
  Tekel direnişi, özelleştirme politikası
ve CHP
Deri patronlarının saldırılarına deri işçileri kararlılıkla yanıt veriyor!
  “Sosyal Güvenlik Reformu” saldırısında sona gelindi
“Sosyal Güvenlik Reformu”u saldırısı
Sosyal güvenlikte reform mu, karşı devrim mi?
  İşçilerden Maltepe-Kartal-Pendik İşçi Kurultayı’na katılma çağrısı...
  Çifte sömürüye, eşitsizliğe, baskılara
karşı çıkmak için ellerimizi birleştirelim!
Tekelci kapitalizm faşizmin anasıdır!
2005’te sınıf hareketi2: Alınan yenilgiler, büyüyen ihanet ve filizlenen çıkış arayışları
  Yeni bir yılın başında dünyada durum (Orta sayfa)
  Latin Amerika’da “sol dalga”nın yükselişi sürüyor
   Liman işçileri AB şeflerine geri
adım attırdı
   Irak’ta yeni kurulacak kukla hükümet için pazarlıklar başladı
  Filistin’de seçimler 25 Ocak’ta... Bağımsız Filistin mücadeleyle kazanılacak!
  Tehcir, göçertme hareketi ve Kürdistan
toplum yapısına etkileri-1
  Bültenlerden...
  Batı’nın İran'a karşı ittifakı
  İran’a karşı nükleer savaş
  Chomsky: Nükleer savaş tehdidi arttı
  Mücadele Postası

Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın


 

“Düşman”ımla birdir düşüm

Kaldırımın kenarına sıralanmışız. 15-20 kişi kadarız. Kimimiz diz çökmüş, kimimiz oturmuş kaldırıma, kimimiz ayakta. Ne kadar ayakta olsak da çökmüş omuzlarımız. Sabahın erken saatlerinde bile yorgun bakmakta gözlerimiz. Belki uyuyamamışız bu açlık ne kadar sürecek diye. Kimimiz kaç gündür bir şey yememiş belki.

Bugün kaç kişiyi götürecekler acaba? Ya bugün beni almazlarsa! Kendimi geçtim, dün bir sıcak çorba geçti boğazımdan, Mardinli'yi alsalar ya bugün bir haftadır her sabah boş dönüyor.

Yerlisi değiliz hiçbirimiz bu şehrin. Ekmek parası demişiz, memleketlerimizden göç etmişiz bu yabancı şehre. Çok gelmişizdir bu şehre ama gene de yokmuşuz gibi davranır bu şehir bizlere. Sadece, bir kamyon birkaçımızı inşaata gündeliğe çalıştırmak için götürmeye kaldırıma yanaştığında farkederler, “Atla kamyona”. Biz başka yerlerden göçüp gelmişler, soğuk ve sağlıksız bir viraneyi kaderimiz sayıp yatarız ya beraberce, sonra düşmanı oluveririz birbirimizin o kamyon geliverdiğinde.

Amele pazarında başlar, Yılmaz Güney'in Düşman filmi. Dizilmişlerdir kaldırıma, günlerdir bir şey yememiştir çoğu. Birileri gelip içlerinden birkaçını alacaktır. Birbirleriyle yarışırlar, ittirirler. Açtırlar ve diğerleri engeldir hayatlarında. Kaderleri bir olan, kurtuluşları birlikte mücadeleden geçenleri rakip yapmışlardır birbirlerine. Sistem emekçileri birbirine kırdırmak için kendisine olan kini çoktan çevirmiştir kendilerine.

Yoksulluk böyle sarmışken hayatı, yozlaşma da teslim almaya başlamıştır yaşam alanlarını.

“Sinema seyreder gibi seyrediyoruz yoksulluğu, sefaleti, ahlaksızlığı. Sinema seyreder gibi seyrediyoruz!” Bu sözlerle kendi özeleştirisini yapıyor toplum. Görüyoruz yaşamdaki acımasızlıkları, eşitsizlikleri ve susuyoruz. Kendimiz düşene kadar içine, yaşananlar uzağımızdaymışız gibi davranırız ama zaten tam da içindeyizdir. Karakterin de dediği gibi, “Bulaşıcı bir hastalığın mikrobunu kurutmazsak herkese bulaşır, çünkü bulaşıcıdır.”

T. Mert