28Ocak 2006 Sayı: 2006/03 (03)
  Kızıl Bayrak'tan
   ABD emperyalizminin değişmeyen savaş senaryosu
  Emperyalist-siyonist saldırganlar İran
seferine hazırlanıyor
  Derin devlet tartışmaları ve devrimci tutum
  Tekel direnişi, özelleştirme politikası
ve CHP
Deri patronlarının saldırılarına deri işçileri kararlılıkla yanıt veriyor!
  “Sosyal Güvenlik Reformu” saldırısında sona gelindi
“Sosyal Güvenlik Reformu”u saldırısı
Sosyal güvenlikte reform mu, karşı devrim mi?
  İşçilerden Maltepe-Kartal-Pendik İşçi Kurultayı’na katılma çağrısı...
  Çifte sömürüye, eşitsizliğe, baskılara
karşı çıkmak için ellerimizi birleştirelim!
Tekelci kapitalizm faşizmin anasıdır!
2005’te sınıf hareketi2: Alınan yenilgiler, büyüyen ihanet ve filizlenen çıkış arayışları
  Yeni bir yılın başında dünyada durum (Orta sayfa)
  Latin Amerika’da “sol dalga”nın yükselişi sürüyor
   Liman işçileri AB şeflerine geri
adım attırdı
   Irak’ta yeni kurulacak kukla hükümet için pazarlıklar başladı
  Filistin’de seçimler 25 Ocak’ta... Bağımsız Filistin mücadeleyle kazanılacak!
  Tehcir, göçertme hareketi ve Kürdistan
toplum yapısına etkileri-1
  Bültenlerden...
  Batı’nın İran'a karşı ittifakı
  İran’a karşı nükleer savaş
  Chomsky: Nükleer savaş tehdidi arttı
  Mücadele Postası

Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın


 

İran'a Karşı Nükleer Savaş

Michel Chossudovsky

İran'a karşı nükleer savaş başlıkları kullanılarak yürütülecek olan açık bir savaşı başlatma çalışmaları şimdi nihai aşamasına ulaştı. ABD, İsrail ve Türkiye'den oluşan koalisyon ortakları, “ileri hazırlık” durumundalar. 2005 başlarından bu yana çeşitli askeri tatbikatlar yürütülüyor. Bunun karşısında İran Silahlı Kuvvetleri de Aralık ayında ABD destekli bir saldırı beklentisi içinde, İran Körfezi'nde geniş çaplı askeri manevralar düzenlediler.

Washington, Tel Aviv, Ankara ve Brüksel'deki NATO karargahı arasında 2005 başlarından bu yana, yoğun bir mekik diplomasisi sürüyor. Son gelişmeler içinde, CIA Müdürü Porter Goss Ankara'ya yaptığı misyon ziyaretinde, Türkiye Başbakanı Recep Tayip Erdoğan'dan “İran nükleer ve askeri hedeflerine yönelik hava saldırıları için politik ve lojistik destek sağlamasını” istedi. Goss'un “Türk istihbarat servisinin operasyonu hazırlamak ve izlemek üzere özel işbirliği” isteminde bulunduğu bildirildi (DDP, 30 Aralık 2005).

Karşılığında da, Başbakan Ariel Şaron İsrail Silahlı Kuvvetlerine, saldırıyı Mart sonunda başlatma konusunda yeşil ışık yaktı: “Tüm üst düzey İsrailli yetkililer Mart 2006 sonunu, İran'a yönelik askeri bir saldırı başlatma son tarihi olarak ifade ediyorlar… Mart sonu tarihi BM'in İran'ın nükleer enerji programı konusundaki IAEA raporu ile de çakışıyor. İsrailli siyasetçiler, yükselttikleri tehditlerin raporu etkileyebileceği ya da en azından deniz aşırı destekçileri tarafından Güvenlik Kurulu yaptırımlarını teşvik etmek ya da İsrail askeri eylemini meşrulaştırmak üzere kullanılabilecek olan türden belirsizlikleri zorlayabileceğine inanıyorlar.” (James Petras, Israil's War Deadline: Iran in the Crosshairs, Global Research, Aralık 2005)

ABD destekli askeri plan, bu aşamada, NATO'nun planlanan hava saldırılarına katılımının yapısı bakımından belirgin olmamakla birlikte, NATO tarafından destekleniyor.

(...)

Savaşın yayılması

Tahran saldırıya uğradığında, İsrail'i hedef almış olan balistik füze vuruşlarıyla karşılık vereceğini ilan etti (CNN, 8 Şubat 2005). Bu saldırılar, Irak ve İran Körfezi'ndeki ABD askeri tesislerini hedef alabilir ki, bu da bizi acilen askeri tırmanma ve savaşın patlaması senaryosuna götürür.

Şimdi üç farklı savaş sahnesi mevcut: Afganistan, Irak ve Filistin. İran'a yönelik hava vuruşları geniş Ortadoğu Orta Asya bölgesinde bir savaşın patlamasına katkıda bulunabilir.

Üstelik, İran'a yönelik planlanmış saldırı, Suriye birliklerinin Lübnan'dan, İsrail kuvvetlerinin konuşlandırılması için yeni bir alan açan tam zamanında geri çekilişi ile ilişki içinde anlaşılmalıdır. Türkiye'nin, Ankara ile Tel Aviv arasında geçen yıl yapılan anlaşmanın ardından, ABD-İsrail askeri operasyonlarına katılması da bir başka faktördür.

Yakınlarda, Tahran, hava savunma sistemini Rus yapımı 29 Tor M-1 anti-füze sistemlerinin elde edilmesiyle güçlendirdi. Ekim ayında, Moskova ile işbirliği içinde “bir Rus roketi bir İran casus uydusunu, Sinah-1'i yörüngeye oturttu” (bakınız Chris Floyd).

Sinah-1 gelecek aylardaki Rus uzay atışları için hazırlanan birkaç İran uydusundan ilkiydi.

Yani İranlılar yakında bir İsrail saldırısı hakkında erken uyarıda bulunabilecek olan bir uydu ağını yerleştirmiş olacaklar; bu ağ Tahran'daki mollaların sakallarındaki kıpırtıyı bile haber alabilen çok daha güçlü İsrail ve Amerikan uzay casuslarının yanında soluk bir gölge olsa bile. Üstelik, Sunday Times'ın bildirdiğine göre, geçen ayın sonlarında Rusya güdümlü füzeleri ve lazer-güdümlü bombaları yok edebilecek ileri bir savunma sistemini İran'a satmak üzere 1 milyar dolarlık bir sözleşme imzaladı. Bu da birkaç ay içinde hazır olacak. (age.)

Kara savaşı

CONPLAN altında bir kara savaşı öngörülmemekle birlikte, hava bombardımanları tırmanma süreci bir kara savaşına neden olabilir. İran birlikleri İran-Irak sınırını geçebilir ve koalisyon güçleriyle Irak içlerinde karşılaşabilir. İsrail birlikleri ve/ya da Özel Kuvvetleri Lübnan ve Suriye'ye girebilir.

Son gelişmelerde, İsrail askeri tatbikatlar düzenlemenin yanı sıra Ankara hükümeti ile işbirliği içinde Özel Kuvvetlerini Türkiye'nin İran ve Suriye ile olan sınırındaki dağlık bölgelere konuşlandırmayı planlıyor: Ankara ve Tel Aviv, İsrail ordusunun İran'a sınır olan [Türkiye'deki] dağlık bölgelerde askeri tatbikatlar yürütmesi konusunda bir anlaşmaya varmak üzere. Bir Birleşik Arap Emirlikleri gazetesine [göre]…, İsrail ordusu Genel Kurmay Başkanı Dan Halutz ile Türk yetkililer arasında varılan bir anlaşmaya göre, İsrail, İran ile Suriye'yle sınır oluşturan alanlarda çeşitli askeri manevralar yürütecek. [Noktalama burada basıldığı gibidir ve devam etmektedir]. [Dan Halutz] birkaç gün önceden Türkiye'ye gitti. BAE gazetesi, ismini vermeden bazı kaynaklara başvuruda bulunarak, vurgulamaya devam ediyor: İsrail tarafı kış aylarında İran sınırı yakınındaki dağlık bölgelere geçiş zorluğu nedeniyle manevraları sürdürme isteminde bulundu. İki Hakkari ve Bulo birimi henüz programlanmamış olan manevralarda yer alacaklar. Birimler İsrail'in özel askeri birimleri açısından en önemli olanlar ve terörizmle savaş ve gerilla savaşı yürütmekle yükümlüler.

Önceden Türkiye, İsrail pilotlarının İran sınırındaki alanda eğitim görmesini kabul etmişti. [Anlaşmanın] haberleri Türk yetkililerin, komşu Suriye ve İran'a yönelik espiyonaj operasyonlarında Amerika ile işbirliği yaptıkları suçlamalarını geçiştirmeye çalıştıkları bir zamanda sızdırıldı. Geçen haftadan beri Arap basını Ankara'nın hazır oluşu ile, ya da en azından, kara ve hava sahasının İran'a yönelik faaliyetler için kullanılması konusundaki görüşmeleri ilkesel olarak sürdürmesiyle ilgili çeşitli raporlar yayınlamaya başladı. (E'temad website, Tehran, Farsça 28 Aralık 05, BBC Monitoring Services Translation)

Sonuç notlar

Sonuçlar ezicidir.

Uluslar arası topluluk denilen şey nükleer bir soykırım olasılığını kabul etmiştir. Karar vericiler kendi savaş propagandalarını yutmuşlardır. Batı Avrupa ile Kuzey Amerika arasında, yıkıcı sonuçlarını dikkate almayan, taktik nükleer silah kullanan hava saldırılarına ilişkin bir politik konsensüse varılmıştır.

Kar güdülü bu askeri macera nihai olarak insanlığın geleceğini tehdit etmektedir.

Önümüzdeki aylarda ihtiyaç duyulacak olan şey, tehlikeleri haber veren, bu savaş projesini tüm düzeylerde politik tartışma gündemine ve medyanın dikkatine taşıyan, politik ve askeri liderlere karşı çıkarken aynı zamanda onların ABD destekli nükleer savaşa karşı sağlam biçimde durmalarına sağlayacak ulusal ve uluslar arası bir büyük girişimdir.

Nihai olarak ihtiyaç duyulan şeyse Amerika Birleşik Devletleri ile İsrail'e karşı yaygın uluslar arası yaptırımların gerçekleştirilmesidir. (12 Ocak 2006)

Michel Chossudovsky on bir dille basılmış olan “Yoksulluğun Küreselleşmesi” isimli çok satan kitabın yazarıdır. Ottowa Üniversitesi'nde iktisat profesörü ve www.globalresearch.ca adresindeki Center for Research on Globalization yöneticisidir. Ansiklopedi Britannica'ya da katkıda bulunmaktadır. Son kitabının başlığı: America's “War on Terrorism”, Global Research, 2005'tır.

Kaynak: GlobalResearch.ca sitesinden sendika.org tarafından çevrilmiştir.

------------------------------------------------------------------------------------------

Lingo lingo nükleer

Olay: İran nükleer (santral) kapasitesini oluşturmak istiyor. Bunun nükleer silah geliştirmeyi amaçlamadığını, barışçı olduğunu iddia ediyor. Bu iddiası inandırıcı bulunmuyor. Özellikle ABD ve İsrail, İran'ın nükleer (enerji) odaklarının bombalanmasını planlıyor. Diğer ülkeler ABD ve İsrail gibi “saldırgan” olmasa da, İran'ı hizaya gelmeye davet ediyor. ABD, İran'a bir saldırıda Türkiye topraklarını da kullanmak istiyor. Türkiye iki arada bir derede kalıyor.

Şimdi tarihin ve bugünün gerçeklerinden özetler:

1. Bugüne kadar tek bir devlet bir başka ülkede nükleer silah kullandı: ABD. Japonya'ya atılan iki atom bombasından Hiroşima'daki anında 80 bin kişi öldürdü. Nagazaki'yle birlikte ve kalıcı radyasyon etkisiyle ölümler birkaç katına çıktı.

2. Soğuk Savaş'ta “nükleer savaş korkusu” nun kaynakları yoksul ülkeler değil, iki “aşırı silahlı”, ABD ile Sovyetler'di.

3. Sadece bir Müslüman ülkenin nükleer silaha sahip olduğu kanıtlandı: Pakistan. O da “ABD müttefiki” olduğu sürece kimse dert etmiyor.

4. Atom Enerjisi Ajansı'nın son verilerine göre, dünyada 440 nükleer santral var ve kapasitenin yüzde 94'ü gelişmiş ülkelerde.

5. ABD sadece “en savaşçı nükleer kapasitesi”ne değil, “en büyük nükleer enerji deposu”na da sahip. 6 milyarlık dünyada 300 milyon nüfuslu ABD, 104 santralle dünya kapasitesinin yüzde 28'inin patronu...

6. Fransa, Belçika, Bulgaristan, Slovakya, İsveç, Ukrayna, Güney Kore enerjinin yüzde 40'tan fazlasını, Macaristan, Ermenistan, Slovenya, İsviçre, Japonya yüzde 30 kadarını nükleerden sağlıyor. Ama hepsinde “nükleer silah” yok. Kimse santrallerini dert etmiyor. Nükleer silahı olanları da.

7. Nükleer kapasite ile nükleer silah arasında hep doğru orantı yok. ABD, Fransa, Rusya “doğru orantı” nın seçkin örneği. Enerjide nükleer payı binde bir olan Pakistan, yüzde 1.2'lik Çin ve yüzde 2.7'lik Hindistan ise “nükleer silah” sahibi. Belçika'da ise silah yok. 15 yıl sonra Çin nükleer kapasitesini 6, Hindistan 10 katına çıkaracak. “Sakın yapma” diyen duydunuz mu?

8. Ortadoğu'da gerçek nükleer savaş kabiliyetine sahip tek ülke var: Ne Irak, ne Suriye, ne de İran.. İsrail'in 100-200 arasında nükleer başlık yapma kapasitesi tespit edildi. Akdeniz'deki denizaltıları nükleer donanımlı.

9. Ortadoğu'da sağı solu nükleer silahla tehdit eden tek ülke oldu: O da İsrail.

10. Oysa Ortadoğu'da “nükleer silahı da var” diye işgal edilen tek ülke çıktı: Irak. Onda da nükleer silah çıkmadı.

11. Ortadoğu'da nükleer savaş becerisiyle ikinci “yerleşik” devlet ise, Ortadoğulu olmayan ABD. Türkiye de dahil, üslerinde “nükleer silah” imkanı bulunduruyor. Ayrıca, Rusya da burada sayılır.

12. Kimse, bölge ve dünya selameti için İsrail, ABD, Rusya nükleerini mesele etmiyor. Sadece silah geliştirmesinden şüphelenilen İran “bombalanmayı” ve hep azarı hak ediyor ama diğerlerine laf yok.

13. Bugüne kadar “nükleer kazalar” ın en tipik örnekleri arasında da henüz bir “İslam ülkesi” yok. ABD'dekiler bir yana, Çernobil, Sovyet artığı ve Ukrayna'da.

14. Ortadoğu'da uluslararası nükleer denetime açık olmayan tek ülke var: Bilemediniz, İran değil. O denetleniyor. Ajansa üye olmayıp kendisini denetlettirmeyen, İsrail. Kimin umrunda! Türkiye, İran dahil, bölgenin nükleer silahlardan ve silahlanma kapasitesinden tamamen arındırılmasını savunabilir mesela. ABD ve İsrail'e rağmen, bunu yapabilir mi gerçekten!

Umur Talu

(Sabah, 23 Ocak 2005)