28Ocak 2006 Sayı: 2006/03 (03)
  Kızıl Bayrak'tan
   ABD emperyalizminin değişmeyen savaş senaryosu
  Emperyalist-siyonist saldırganlar İran
seferine hazırlanıyor
  Derin devlet tartışmaları ve devrimci tutum
  Tekel direnişi, özelleştirme politikası
ve CHP
Deri patronlarının saldırılarına deri işçileri kararlılıkla yanıt veriyor!
  “Sosyal Güvenlik Reformu” saldırısında sona gelindi
“Sosyal Güvenlik Reformu”u saldırısı
Sosyal güvenlikte reform mu, karşı devrim mi?
  İşçilerden Maltepe-Kartal-Pendik İşçi Kurultayı’na katılma çağrısı...
  Çifte sömürüye, eşitsizliğe, baskılara
karşı çıkmak için ellerimizi birleştirelim!
Tekelci kapitalizm faşizmin anasıdır!
2005’te sınıf hareketi2: Alınan yenilgiler, büyüyen ihanet ve filizlenen çıkış arayışları
  Yeni bir yılın başında dünyada durum (Orta sayfa)
  Latin Amerika’da “sol dalga”nın yükselişi sürüyor
   Liman işçileri AB şeflerine geri
adım attırdı
   Irak’ta yeni kurulacak kukla hükümet için pazarlıklar başladı
  Filistin’de seçimler 25 Ocak’ta... Bağımsız Filistin mücadeleyle kazanılacak!
  Tehcir, göçertme hareketi ve Kürdistan
toplum yapısına etkileri-1
  Bültenlerden...
  Batı’nın İran'a karşı ittifakı
  İran’a karşı nükleer savaş
  Chomsky: Nükleer savaş tehdidi arttı
  Mücadele Postası

Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın


 

Michelle Bachelet ilk kadın devlet başkanı olacak...

Şili'de devlet başkanlığı seçimlerini “sosyalist” aday kazandı

Şili'de ilk turu 11 Aralık'ta yapılan devlet başkanlığı seçimlerinin ikinci turunu “sosyalist” aday Michelle Bachelet kazanarak Şili'nin ilk kadın devlet başkanı oldu. 1990'dan beri iktidarda olan merkez sol koalisyonun temsilcisi olarak seçime giren Bachelet, ilk turda oyların yüzde 45.9'unu almıştı. İkinci turda oyların yüzde 53.49'unu alarak başkan seçildi. Sağ ittifakın adayı, Pinochet'in faşist çizgisine yakın duran milyarder işadamı Sebastian Pinera ise yüzde 46.77 oranında oy aldı.

Latin Amerika'da sol adayların başa geçtiği Arjantin, Brezilya, Uruguay, Venezüella, Bolivya'nın ardından Şili de bu kervana katıldı. Devlet başkanı koltuğuna oturmaya hazırlanan Bachelet, Salvador Allende yönetimini deviren CİA komutasındaki faşist darbeye muhalefet ettiği için işkencede öldürülen bir generalin kızı. Kendisi de hapse atılıp işkence gören Bachelet, uzun yıllar annesiyle birlikte Almanya ve Avustralya'da sürgünde yaşamak zorunda kalmıştı.

Ancak Bachelet'in bu geçmişi umutlanmak için yeterli değil. Zira Ricardo Lagos başkanlığındaki sol koalisyonda önce sağlık, ardından savunma bakanı olan Bachelet, Lagos'un izlediği politikayı sürdüreceğini söylüyor. Bunun anlamı ise neoliberal uygulamaların devam etmesidir. Bundan dolayı Şili burjuvazisinin bir kesimi tarafından “en çok güvenilen lider”lerden biri kabul ediliyor.

Aslında bu politika özü itibarıyla faşist diktatör general Pinochet dönemindeki ile aynıdır. Şili işçi sınıfı ile emekçilerinin mücadelesiyle kazanılan kısmi demokratik haklar bir yana bırakılırsa, sol koalisyon yönetiminin Pinochet döneminin son yıllarından pek bir farkı yok. Belki eğitim, sağlık gibi sosyal alanlara bütçeden ayrılan paylarda nispi bir artma olmuştur. Bunun ötesinde Lagos döneminde uygulanan serbest ticaret, uluslararası tekeller ve finans kurumlarının öngördüğü kurallara uymak, küreselleşme ve neo-liberalizm çizgisinde ilerlemek şeklinde özetleniyor. Yani sermayenin küresel çapta devam eden neoliberal saldırısının gereklerine uygun bir yönetim biçiminin Şili versiyonu ile karşı karşıyayız. Öte yandan Şili halen Güney Amerika'da ABD emperyalizmi ile en iyi geçinen ülkelerden biri durumunda..

Has bir burjuva politikacısı olmasına rağmen, Bachelet'i başa getiren Şilili işçi ve emekçilerin oyları olmuştur. Emekçilerin bu tercihini Latin Amerika'daki sol dalganın Şili'deki yansıması saymak gerek. Yakında yapılacak olan Peru, Meksika seçimlerinden de benzer sonuçların çıkma olasılığı yüksektir. Ancak neoliberal politikaya karşı nefretin kıtasal boyuta ulaştığı gözönüne alınırsa, emekçilerin desteğiyle başa gelmiş olsa da, bu politikaları uygulayan yönetimlerin alaşağı edilmesinin zor olmayacağı görülür.

-----------------------------------------------------------------------------------------

Liman işçileri AB şeflerine geri adım attırdı

AB ülkelerinde limanlarda taşeronlaştırma, özelleştirme, işçi çıkarmayı hedefleyen, rekabeti körükleyen kararnamenin Avrupa Parlamentosu'nun gündemine girmesi üzerine grev ve gösterilere başlayan liman işçileri, kararname reddedilene kadar eylemlerini sürdürdüler.

Liman işçileri 11 Ocak günü Avrupa'nın neredeyse bütün limanlarında 24 saatliğine iş bıraktılar. Yükleme ve boşaltma işlemlerinin yapılmadığı grev boyunca, limanlara kamyonların girmesi de engellendi. Bu çerçevede Fransa, Hollanda, Belçika, İspanya, Almanya (Hamburg), Portekiz, Yunanistan, Danimarka, İsveç gibi AB ülkelerinde liman işçileri çeşitli sürelerle greve çıktı, protesto eylemleri gerçekleştirdi. İkinci eylemlerini 50 bin kişinin katılımıyla gerçekleştiren liman işçileri, ardından da Fransa'nın Strasbourg kentinde toplanarak Avrupa Parlamentosu binası önünde eylem yaptılar. Avrupa ülkelerinden 10 bine yakın işçinin düzenlediği eyleme ABD ve Avustralyalı liman işçileri de katıldı.

Fransız polisi AP binası önünde eylem yapan liman işçilerine göz yaşartıcı gaz ve tazyikli su ile saldırdı. Saldırıya karşılık veren işçilerin attığı taşlarla AP binasının camları kırıldı. Çıkan çatışmada 12 polis yaralandı, 13 işçi gözaltına alındı.

Liman işleri militanca direnerek şimdilik amaçlarına ulaştılar. Günler süren kitlesel eylemler etkisini gösterdi. Direniş, Avrupa Parlamentosu'nda yapılan oylamada, liman hizmetlerinde liberalleşmeyi hedefleyen “Liman Paketi 2” kararnamesinin çoğunluk oyuyla reddedilmesini sağladı.