20 Ağustos 2005
Sayı: 2005/33 (33)


  Kızıl Bayrak'tan
  Sınıfa güven kazandıran bir çalışma
  Erdemir işçisi yağmacılara
karşı nöbette
   Özelleştirmeler ve uygulanmayan
mahkeme kararları
  Belediye Gelirleri Kanun Taslağı
yasalaşmayı bekliyor
  Özelleştirmeye karşı mücadele ve sorunları
İşsizliği kapitalizm üretiyor
Deprem öldürdü, kapitalizm
süründürüyor!
  KESK’in “eylem” takvimi!
  Görüşmelerden çekilip greve hazırlanılmalı!
  Tersanelerde iş cinayetleri biz sessiz
kaldıkça devam edecek!..
Örgütlenelim ve ayağa kalkalım!
  Kapitalist barbarlık bebeklerimizi de
katlediyor!
  Emekçi kadın özgürlük ve eşitlik, yani sosyalizm ister!
  Mamak II. Kültür ve Sanat Festivali
deneyimi (Orta sayfa).
  Başarılı ve coşkulu bir festival
  Siyonist işgalciler Gazze Şeridi’ni
boşaltıyor
  İran’a ABD-İsrail tehdidi

  İşgalcinin gölgesinde yapılan anayasa
pazarlıkları tıkandı

  Bush yönetimi “arka bahçe”deki askeri
yığınağı arttırıyor
  Bir gezi ve anlattıkları
  ODTÜ’de soruşturma saldırısına karşı
kampanya
  Taban inisiyatifleri üzerine /Kamu Emekçileri Bülteni
  Şoven gericiliğin
hizmetindeki aydınlar
  Genç İşçi Bülteni'nden
  Çernobil, kanser ve devlet gerçeği...
  Tekirdağ F Tipi'nde saldırılar
  Mücadele Postası

Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın


 

Mamak II. Kültür ve Sanat Festivali deneyimi üzerine...

Başarımızı özümseyip eksiklerimizi gidererek daha büyük başarılara yürüyeceğiz!

Mamak 2. Kültür ve Sanat Festivali gerçekleşti. Geçtığımız hafta festival genişçe yeraldı Kızıl Bayrak sayfalarında. İlk haftanın heyecanının ardından şimdi daha sakin ve geleceğe dönük bir değerlendirme yapma ihtiyacını gidermek için festival çalışmasını belli yönleriyle ele alacağız. Bu etkinliğin hemen ardından ortaya koyduğumuz ilk değerlendirmelerimizi de daha açık ve anlaşılır kılacaktır.

Devrimci üretim ve gelişimin temel halkası kitle çalışmasıdır

Festival çalışmasına başlamadan önce şunları söylemiştik:
‘Devrimci hareketin tek sorunu yazık ki dışarıdan kendisine yöneltilen açık saldırılar ve faşist terör değildir. Onu sınırlayan ve saldırılardan çok daha büyük zarar veren bir diğer nokta da içsel sınırlılıklar, yetersizlikler ve zaaflardır. Bunların bugün en açık görünümleri kitlelerle kaynaşma alanında yaşanan eksiklikler ve içe kapanmadır. Festival çalışması ve kuşkusuz İşçi Kültür Evleri tarafından yürütülen tüm faaliyet bunun kırılmasına hizmet etmelidir. Mamak Kültür Sanat Festivali'nin en açık iddiası da bu konudadır. Bizlerin asıl başarısı kitlelerle çok yönlü ve sağlam bağlar kurabilmek, onlarla kaynaşabilmek, herkesin kendi köşesine çekildiği bir dönemde sözümüzü onbinlere taşıyabilmek olacaktır.'

Gerçekten de devrimci hareketin karşısına çıkan en büyük engel çoğu zaman bu güvensizlik, buradan doğan tecrit olma hali ve aynı biçimde bundan beslenen içe kapanmadır. Elbette bu zaafın diğer bir görünümü kendinden menkul hareket tarzıdır. ‘Ben yaptım oldu'culuktur. Bu türden zaaflar kitlelerle bütünleşme ve onlarla içiçe geçme kaygısından uzaklaşmanın ürünü olarak ortaya çıkmaktadır.

Bu sorun yer yer bizim de karşımıza önemli bir engel olarak çıkmakta, politikanın kitlelerle buluşturulmasından örgütlenme alanına kadar bir dizi noktada çalışmamızı ek güçlüklerle karşı karşıya bırakmaktadır. Konu üzerinde durulurken çoğu kere dönemin koşullarına vurgu yapılmaktadır; ama dönemin koşulları ne olursa olsun, komünistlerin irade ve kararlılığı herşeyden önce kitlelerle kurdukları bağda sınanır. Dolayısıyla biz komünistler adına bu konuda bahaneler üretmek daha baştan geçersizdir. Demek ki bu konuda yaşadığımız sıkıntıların üzerine cesaretle gidebilmeli ve kitlelerle ilişkilerimizi de bu gözle değerlendirebilmeliyiz.
Mamak festivali, tespit ettiğimiz zaafların pratik mücadele içinde aşılmasının mümkün olduğunu göstermiştir. Festival deneyimleri de değerini asıl burada buluyor zaten.

Devrimci değerler kolektif çalışmaya maledildiğinde içselleşir

Burada bir noktanın üzerinde duralım. Biz her adımımızda yaratılan devrimci değerlerin hakkını vermek ve yeni değerler üretmekten sözediyoruz. Ancak değer yaratmak tek başına yerel çalışmalarda başarı kazanmakla sınırlı değildir. Kazanılan başarıları kolektife maledebilmek, geleceğe taşıyabilecek bir öz haline getirebilmektir. Bunun bir yolu da her sürecin ardından temel noktaları ortaya koyan, eksikleri ve başarının zeminini aktaran değerlendirmeler yapabilmektir. Yoksa sorun yalnızca başarıyı öne çıkarmak ve onu övünç konusu yapmak değildir. Siyasal çalışma ve sınıf mücadelesi içinde günlük başarılar ya da başarısızlıklar, zaferler ya da yenilgiler günlük sonuçlarının ötesinde geleceğe bıraktıkları dersler ve deneyimler ölçüsünde bir anlam taşırlar.

Bu gözle bakıldığında, geçen hafta festival üzerine yazılanlar anlamlı ve fakat deneyimi kolektife maletmek açısından yetersizdir. Bize gerekli olan bunu tamamlayacak bir değerlendirme yapmak, sonuçlar çıkarmaktır. Belki bundan da önemlisi çalışmaya katılanların, festivali izleyen emekçilerin düşünce, duygu ve deneyimleridir. Mevcut deneyimlerin aynı canlılıkta yayınlara taşınması önemlidir. Ayrıca festivale katılan emekçilerin görüşlerini yansıtmak da önemlidir. Somut duygu, düşünce ve gözlemleri doğrudan yansıtmak varken, genel ve soyut biçimde coşkudan bahsetmek ve bununla yetinmek yoluna gidilmemelidir. Geçtiğimiz haftaki haber ve değerlendirmelere bunun olumlu bazı örnekleri yansımıştı. Örneğin; ‘Alandaki motivasyonu anlatan bir olayı paylaşmak istiyoruz. Bir dostumuz alandaki kitleselliği ve giderek artan coşkuyu görünce, bir yoldaşımıza yaklaşıp ‘Ben sizin devrimi yapacağınıza inandım. Siz bu işi yaparsınız!' dedi'.

Bu tür gözlemleri kolektifle paylaşabildiğimiz oranda kitle çalışması üzerine yazılacak onlarca sayfada anlatabildiğimizden çok daha fazlasını ortaya koyabileceğiz. Elbette o emekçinin bunu söylemesinin ardından bizim mücadeleye nasıl yaklaştığımızı anlatmak da önem taşıyor. Dolayısıyla bu tür etkinliklerde çalışanlarımızın yaşadıkları ayrıntıları aktarmaları ve bununla birlikte özellikle röportajlar temel önemdedir.

Özetlersek bizim için devrimci değerleri büyütmek herşeyden önce çalışmamızı ve emeğimizi kolektifle paylaşabilmekten geçiyor. Bu konuda daha titiz ve harcanan emeğin hakkını verecek biçimde hareket edilmelidir.

Devrimci kültür ve sanat çalışmasının hakkını vermek!

Konuya Mamak'ta elde edilen başarının ardındaki nedenleri ele alarak devam edebiliriz. Burada sözkonusu olan başarının, ya da daha doğru bir ifade ile sonuç alabilmenin gerisindeki en temel etken, belirlenen politikanın gücüdür kuşkusuz. Daha açık bir biçimde ifade edersek; kültür kurumlarının özgün politik araçlar olarak işlevine uygun değerlendirilebilmeleri ve paralel bir yüklenme alanı içerisinde ama ayrıksı yanlarıyla harekete geçirilebilmeleridir.

Bu konuda geçmişten beri bir açıklığa sahiptik belki, ama ancak bugünün koşulları içerisinde bu açıklığı pratik bir iradeye konu edebiliyoruz. 2002 yılı başında Kızıl Bayrak'ta yayınlanan kültür ve sanat konulu bir değerlendirmede, geleneksel sol harekettte bu alanda iki ayrı uçtan yaşanan zaaflara işaret edildikten sonra şunlar söyleniyordu:

‘Bizdeki sorun ise daha farklı. Anlayış olarak, politik mücadelenin yerine kültürel mücadele form ve etkinlikleri, kültürel-sanatsal alandaki mücadele yerine politik mücadeleyi ve araçlarını ikame etmeye karşıyız. Sınıf mücadelesinin bütün alan ve ihtiyaçlarını uygun bir tarzda gücümüz ölçüsünde karşılamaya çalışıyoruz. Fakat henüz sınıf mücadelesinin farklı ihtiyaçları için yürütülen etkinlikler ve kullanılan araç ve yöntemler konusunda birbirini bütünleyen bir tarzda bir çalışmaya geçemiyoruz. Aralarındaki farkı yeterince gözetemiyoruz. Özellikle kültürel sanatsal çalışmanın hedeflerini yeterince gözetemiyor, buna uygun araçları kullanamıyoruz. Daha geniş kesimlere daha kolay ve daha zengin yol ve yöntemlerle seslenme imkanlarını kullanamıyoruz. Bu konuda kötü bir darlaşma yaşıyoruz. Sonuçta faliyetler arasında birbirini bütünlemesi gereken işlev farklılaşmasını oturtamıyoruz. Zorlanıldığı yerde biri diğerinin yerine geçirilebiliyor ya da kendiliğinden şekilsiz bir ilişki yaratılıyor. Böylece istenilen hedeflere istenilen etkiyi taşımakta zorlanıyoruz.' (A. Aras, Kültür-Sanat Sorunları ve Sınıf Mücadelesi, SY Kızıl Bayrak, 2 Şubat 2002)

Bu bakış alana ilişkin net bir bilinci ve ama bununla beraber pratik sorunları ortaya koyuyor. Mamak'ta yapabildiğimiz ise aslında sadece kendi açıklığımızı pratik olarak yaşama geçirebilmek, ona hayat verebilmektir. Çok zaman kültür ve sanat alanının politik olmakla beraber günlük politikadan ayrı ve özgün bir üretim alanı olduğunu vurgulamamıza rağmen çoğu zaman bunun hakkını vermekte zorlanıyoruz, demek ki sonuçta sözü edilen darlaşmayı yaşıyoruz. Festival çalışmasının gerisindeki başarının temel noktası ise bu darlaşmanın pratik bir adımla aşılabilmesidir. Bu nokta kavranmaksızın, aynı aracın (festivalin) başka alanlarda denenmesi aynı başarılı sonuçları yaratmayacaktır. Hatta bu bakışın ihmal edildiği bir durumda iki yılda geliştirilen başarılı birikime rağmen aynı sonucu gelecekte elde etmek Mamak'ta bile mümkün olamayacaktır.

Sorunu kısaca özetleyelim. İlk olarak kültür ve sanat alanında süren çalışmamız ayrı bir inisiyatifle hareket edebilmeli, eksik olunan yerlerde bunun olanaklarının geliştirilmesine öncelik tanınmalıdır. Bir alan çalışması olarak kültür ve sanat güncel politik yoğunlaşmalarla aynı yönde kullanılabilir, kullanılmalıdır elbette. Ama güncel politik süreçlerin dışına çıkan bir hareket tarzı da geliştirilebilmelidir. Bir yanıyla alanı başarılı bir üretim noktası haline getirebilmek ve dahası politik yoğunlaşma, yüklenme dönemlerinde alana ait araçlardan verim alabilmek için bu gerekiyor. Yine kültür ve sanat çalışması konusunda referans olarak aldığımız temel bir metinden aktaralım: ‘Emekçinin bu sistematik saldırı karşısında kendini bir ölçüde olsun koruyabileceği alternatif ilerici kültür ve sanat kurumları ve araçlar yaratmak sorununa bu temel önemde gerçekler üzerinden, yani dar siyasal kaygıların ötesinde bir geniş çerçeveden bakabilmek durumundayız.' (Ekim, Şubat 2002, sayı: 227)

İkinci bir nokta, daha önce sözünü ettiğimiz temel önemde zaafın diğer görünümünden sıyrılabilmektir. Yani kültür ve sanat alanındaki çabayı politik bir misyon bilinci ve duygusundan bağımsız algılamaktan uzak durabildiğimiz, tersine bunu politik amaçlara sıkı sıkıya bağlayabildiğimiz ölçüde başarı kazanabiliyoruz. Geçmişten beri özellikle burjuva sosyalistlerinin- bir algılayış biçimi var. Öyle ki sol akımlar tarafından düzenlenen etkinliklerin bir bölümü zerre kadar politik değil, herhangi bir politikanın, hatta herhangi bir taraflaşmanın parçası olmaktan son derece uzaklar. Bunlar bu yanıyla birer sıradan konser olmaktan öteye gidememekteler. Yapıldıkları yerele göre değişmekle birlikte kaba halkçılığın en bariz örnekleri olmaktan kurtulamamaktadırlar. Kimi zaman biz de bu anlayışla özdeşleştirilebilecek pratikler içinde olabiliyoruz. Elbette tümüyle aynı olmasa da, en azından benzer görünümler arzeden etkinliklerimiz olmuştur. Bu yolla kitlesel etkinlikler düzenlemek hiç değilse geçmiş yıllarda mümkün oluyordu, ama bu etkinliklerin kitleselliğin ötesinde bir nitelik taşımadıklarını da somut olarak gördük. Bugün içinse artık bu yolla kitlesellik sağlamak bile mümkün olmuyor, zira kitlelerin geri bilincine seslenmeyi maharet sayarak yapılan ve Alevi, Karadeniz yöresi ya da Kürt kültürünü öne çıkaran etkinlikler, gelinen yerde emekçiler için fazla bir şey ifade etmez oluyor. Çünkü sıradan bir emekçi evinde televizyonu açtığında da kusursuz bir burjuva propagandası eşliğinde bunları bulabiliyor.

Oysa bu türküler, ancak ona gelecek için duyduğu özlemle sunulursa emekçinin hayatının içinde bir yer tutabilecektir. Aksinin yapıldığı yerde devrimci bir faaliyet sözkonusu değildir, olamaz. Mamak'ta bu konuda geçmiş yıllara oranla da büyük bir yol katedilmiş, bakışımıza uygun bir pratik sergilenmiştir. Israrla vurgulayalım; İşçi Kültür Evleri kendi çalışmalarında ücret karşılığı sanatçı çağırmamaktadır. İşte bu ilke, tam da yukarıda vurguladığımız açıklıkta anlamını bulmaktadır. Tam da bu sayede emekçiler evlerinde de dinleyebilecekleri şeyleri bizden, bizim düzenlediğimiz kitlesel etkinlik alanından dinlemeyi tercih etmişlerdir.

Üçüncüsü, etkinlikler bizzat emekçilerin yaşam alanlarında örgütlenmiştir. Bizim orada, onların yaşam alanlarından sunduğumuz kültürel etkinlik olanağı, emekçilerin herhangi bir yabancılık hissetmeden biraraya gelmelerini sağlamaktır. Onlardaki coşkuyu açığa çıkaran da asıl bu noktadır. Mamak'ta belki her gün gördüğü ve varlığını bile farketmediği diğer emekçilerle yanyana gelebilmek, üstelik birleştirici bir organizasyon içinde aynı hisleri ve özlemleri paylaştığını bilmek/sezmek, oradaki her bir emekçi insanı sanıldığından da fazla etkilemekte, mutlu etmektedir. Baskılarla sindirilen, burjuva yoz kültürü ile sersemletilen emekçi insanımız, bu tür etkinliklerde ortak bir umudu paylaşmanın verdiği coşku ve heyecanı yaşamaktadır, biz bunu Mamak festivali üzerinden çok somut olarak görebiliyoruz. Bu arada bu türden etkinlikler emekçilere kollektif bir misyon bilinci de aşılamaktadır: Yaşam alanlarını korumak, dayanışma ve üretim ile yoksulluk ve yozlaşma ile mücadele etmek. İşte festivali emekçilerin kardeşleştiği bir bayram yapan da bu olmuştur. Kürsüde yapılan konuşmalara uzak kalmamaları, sloganlara katılmaları böyle gerçekleşmiştir. Yoldaşlarımızın yaşadığı deneyimler ayrıntılarıyla aktarılsaydı sorunun bu yönü çok daha iyi anlaşılacaktı.

Ama biz kısa bir aktarma yapalım. Mamak'ta parklarda alkol almak olağan dışı değildir. Sadece gençliğin lümpen kültürü içinde değil, emekçilerin günlük yaşantısı içinde de bu doğal karşılanır. Emekçiler akşamları parklarda otururken çekirdek yemek kadar doğal biçimde yanlarına bir bira alabilmektedirler. Ama etkinliğimiz esnasında bizim müdahalemize bile gerek kalmadan bu sorun kendi doğallığında son derece kolayca çözelebildi. Belki bir ya da iki kere alkol getirmiş insanlarla karşılaşıldı ve bunlarda da konuşmaya bile gerek kalmadan, emekçiler durumu anlayarak getirdiklerini geri verdiler. Yozlaşmanın vardığı boyutlar düşünüldüğünde Mamak'ta alkol alımını engellemek normal zamanlarda bile ancak şiddet kullanılarak yapılabilir, oysa bizim etkinliğimizde sözünü ettiğimiz devrimci etki sayesinde bu kolayca sorun olmaktan çıkabildi. Emekçiler salt hissettikleri ortaklaşma duygusu ve coşkusu ile alkol olmaksızın da eğlenilebileceklerini farkettiler. Elbette bu sadece bir örnek. Üç günlük etkinlik boyunca parkta yaşanan ve anlatmaya çalıştığımız durumu özetleyen bir dizi başka örnek var.

Dördüncüsü, kültür ve sanat alanında sahip olduğumuz iddianın başarılı bir tablosunun varlığıdır. Kabaca özetlersek biz, ekonomik yoksulluk ve kültürel yoksunlukla muzdarip emekçilerin mahrum kaldıkları kendilerini gerçekleştirme alanını onlara sunmayı hedefliyorduk. Bununla beraber emekçiyi etkin bir sanat yaşamına yöneltmeyi, emekçi ve sanatçıyı karşılıklı devrimci etkileşime sokmayı ve son olarak, varolana karşı alternatif bir devrimci kültür ve sanat üretimine girişmeyi, bunun araçları olarak belirliyorduk. Mamak'ta bütün bunları asgari planda başardık.

Festival boyunca emekçilere sunulan üretimlerin tamamına yakını bize aitti. Bunlar salt yoldaşlarımızın biraraya gelerek yaptıkları işler değillerdir ya da sadece böyle algılanmaları onların hakettiği tanım değildir. Müzik grubumuzdan tiyatroya, festival alanının düzenlenmesinden sunumlara kadar herşey bizim yılları bulan emeğimizle ve kelimenin tam anlamıyla yaratılmıştır. Müzik gruplarımızdaki insanlar çok değil birkaç yıl önce birer mahalle genciydiler ve o zamanlar şimdi değiştirmek için üzerine gittikleri kültürün birer parçasıydılar. Ama artık onlar devrimci mücadele ile birlikte yeteneklerini kullanmayı öğrenmişlerdir, birer devrimci sanatçı olarak kendilerini bulmuşlardır. Üç ayrı tiyatro ekibinin tümü için bu aynı şey geçerlidir. Dahası festival çalışmasına katılan onlarca genç ve emekçi için de bu geçerlidir. Zaten bütün gün inşaatta emek gücünü satmış bir emekçi için akşam bir kez daha çivileri ve çekici eline alıp pankart çakmayı gönüllü olarak yapmasını sağlayan da budur. Bir dizi genç insanı alkol tüketerek köşe başlarında türkü söylemek yerine orada sorumluluk almaya yönelten de budur. Buna ek olarak sanatçı dostlarımızın orada emekçilerle buluşmaları ve onlarla ticari değil, gönüllü bir ilişki kurabilmeleri, bu alandaki iddiamızla örtüşen bir diğer noktadır. Kendi üretimlerimizin dışındaki sanatsal eserleri de emekçilerle yabancılaştırıcı öğelerden arınmış biçimde paylaşabilmemizi sağlayan yine başta belirttiğimiz iddiamıza uygun hareket etmiş olmamızdır.

Son olarak tüm çalışmaların hedefli biçimde yürütülmüş olması başarının anahtarı olmuştur. Hedeflerimizin aslında yukarıda sıraladıklarımızdan oluştuğu için onların üzerinde yeniden durmayacağız. Bir çalışmayı hedefli yürütebilmenin getirdiği politik güçlülük ve organizasyon yetisinden bahsediyoruz. Önden hedef ve amaçları ile net biçimde belirlenmiş bir çalışma her adımda son derece güçlü olduğu gibi buna uygun bir motivasyon ve paylaşım ruhu da ortaya çıkarıyor. Öyle ki çalışma sırasında zorluklar yıldırmadığı gibi cesaret ve özgüveni perçinlemeyi sağlıyor. Bunu özellikle kitle çalışmasının pratiği üzerinden sıkça gözlemledik. Yine somut ve amaca uygun bir planlama ancak somut hedefler ortaya konulduğunda gerçekleşebiliyor. Son olarak farklı araçların devreye sokulması konusunda adım atabilmek ve yaratıcı yol ve yöntemler kullanabilmek ancak bu yolla mümkün olabilmektedir. Radyoların kullanımı, etkinliklerin amaca uygun biçimde planlanabilmesi, yeni sayılabilecek bir dizi işin gerçekleştirilebilmesi, emekçilerle kurulan iletişimin biçimi, ortak çalışma ile yeniden ve daha ileriden üretilen yoldaşlık ilişkileri, insanlarımızın gelişimi vs. ancak hedefli ve hedeflerine uygun bir biçimde planlanmış bir çalışma ile gerçekleşebildiler.

Yeni hedeflere kazanılan güçle yürüyeceğiz!

Aslında bu başlıkta festival çalışmasında ortaya çıkan eksiklerden bahsetmeyi planlamıştık. Fakat esasa ilişkin ciddi eksiklik ve hatalar tespit etmek pek de mümkün olmadı. Bu bir böbürlenme ifadesi olarak değil, başarıdan gerçek anlamda neyi kastettiğimizin anlaşılması olarak algılanmalıdır. Buna rağmen özellikle ‘teknik aksaklıklar' üzerinde duracağız. Zira bu alanda herşeye rağmen oldukça geri kalabiliyoruz. Bundan sonrası içinse bu cesaretle üzerine gidilecek bir konu olmalıdır. Teknik araç gerecin gereği gibi kullanılmasının ne kadar önemli olduğu, özellikle ikinci gün etkinlikleri sırasında somut olarak görüldü. Orada ses düzeninin kurulması konusunda yaşanan sıkıntı ve yine belgesel gösteriminde ortaya çıkan sorunlar ciddi dersler olarak algılanmalıdır.

İkinci bir nokta ise dışa dönük yüzümüzün gereğince ciddiye alınmamış olmasının getirdiği sorunlardır. Basının festival alanına gelmemiş/getirilmemiş olması buna iyi bir örnek. Elbette basın çağrılmış olabilir, ama biz acaba yaptığımız işin büyüklüğünü hakkıyla analatabildik mi' Yine konuşmacı olarak davet edilen sendikacı ya da işçi dostların azlığı ya da azlığından ziyade alanda kalmayışları tartışılması gereken bir diğer nokta. Bu insanlara biz burada onlara verdiğimiz önemi ve doğrudan emekçilere söyleyeceklerinin bizim için taşıdığı anlamı yeterince anlatabildik mi' Her iki sorunu da ele alırken kendimize biçtiğimiz misyonla ne kadar bütünleştiğimizi sorgulayacağız. Ayrıntı dediğimiz sorunları bu derece üst bir noktadan ele almamız garip görünebilir, ama sorunlar ancak bu biçimiyle ve bu ciddiyetle tartışıldığında çözülüyorlar.

Bunlar dışında göze çarpan bir eksik yok dersek abartmış olmayız, aksine yoldaşlarımızın, dostlarımızın emeğini teslim etmiş oluruz.
Son söz olarak şunu söyleyelim; Mamak'ta emeğimizin hakkını aldık. Bizim bu tür olumlu değerlendirmeler yapmaktaki cimriliğimizi bilen dostlarımız bu kısa cümleyi yeterince iyi anlayacaklardır.

Ama bu başarının bağlı olduğu faktörleri iyice kavramaksızın, keramet aracın kendisindeymiş gibi hareket edildiğinde aynı başarının yakalanamayacağının bilinmesi gerekiyor. Bu nedenle her çalışma bölgesinde birer festival örgütlemekten kaçınmak, buna kolayından heveslenmemek gerek. Bunun yerine esasa ilişkin dersleri özümseyerek yerele ve koşullara uygun yaratıcı araçlar ve faaliyetler örgütlenmelidir, başarı ancak böyle kazanılabilir inancındayız biz. Yine benzer biçimde kerameti yerde/yerelde aramak da bir işe yaramaz; yani Mamak Mamak olduğu için değil, bizim çalışmamız ilkelerini ve bilincini sabırlı, soluklu ve elbette aynı ölçüde inatçı bir biçimde pratiğe taşıyabildiği içindir ki bugünkü tablo elde edilebilmiştir. Aynı bilince dayanmaksızın böylesi bir tablo yaratmayı düşünmek kolay hayallere kapılmak olacaktır.

Başarıya yürümenin güvencesi doğru devrimci anlayıştır

İddiamızın ve pratiğimizin yanyana konulabilmesi ve komünist iradenin bir kez bir alanda ortaya çıktığında ne kadar hızla sonuç yaratabildiğinin anlaşılabilmesi için, komünistlerin üç yıl öncesine ait bir temel değerlendirmesinden aktaracaklarımızla sözümüzü bitirelim:

‘Bu çok kendine özgü bir alandır ve biz bu alanda henüz çok yeniyiz, denebilir ki her açıdan işin ilk adımındayız. Dahası bu alanda deneyimlerinden yararlanabileceğimiz sözü edilebilir bir geçmiş çalışma mirasından da yoksunuz. Geçmiş dönemlerde devrimci akımlar bu alana ya tümden ilgisiz kaldılar, ya da olduğu kadarıyla yürütülen çalışma bir bakıştan ve bilinçli bir yönelimden yoksundu. Yeni dönemin bu doğrultuda birbirini taklit eden moda girişimleri ise, sıradan işçi ve emekçilere yönelmek yerine, ilerici aydınlara ve öğrenci çevrelerine bir cazibe merkezi oluşturma dar görüşlülüğünü ve faydacılığını aşamadılar. Bu nedenle bunların zaten çok sınırlı kalan deneyimleri bizim için fazla bir anlam taşımamaktadır.

‘Bütün bunlara rağmen karşı karşıya olduğumuz güçlükler abartılmamalıdır. Devrimci kültür ve sanatı sınıfın ve emekçilerin eğitiminde etkin bir biçimde kullanmak bugün artık temel önemde bir ihtiyaç olarak gündemimize girdiğine göre, bu alandaki güçlüklerimizi ve mevcut deneyimsizliğimizi hızla aşmak bizim için çok da zor olmayacaktır. Pratik ihtiyacın kendisi hem konunun genel teorik ve ilkesel yönlerinin saflarımızda kavranması sürecini hızlandıracak, hem de, bizzat deneyimin de yardımıyla, sorunun pratik yönlerini çözerek ilerlememizi kolaylaştıracaktır. Önemli olan, devrimci kültür ve sanatın sınıf mücadelesi içindeki yerinin ve rolünün gereğince kavranabilmesidir; bu silahın sınıfın ve emekçilerin eğitilmesinde ve örgütlenmesinde oynayabileceği rolün tam olarak değerlendirilebilmesidir. Önemli olan, bu son derece verimli sınıf mücadelesi silahının gündelik hayatta etkin bir biçimde kullanılabilmesi için azami çabanın harcanmasıdır. Bu yapılabildiği ölçüde, hızla deneyim kazanacağız ve karşımıza çıkacak ya da çıkarılacak güçlükleri göğüslemesini ve aşmasını da bilerek, bu alanda başarıyla ilerleyeceğiz.' (Sınıf Çalışması ve Kültür-Sanat Cephesi, Ekim, Sayı: 227, Şubat 2002)

Geleceği günden kucaklamayı bilenler, her gün daha büyük ve daha güçlü adımlara hazırlanıyorlar. Bunu başardık, artık bu kadarıyla yetinmeyeceğiz!

İşçi Kültür Evleri

------------------------------------------------------------------------------

Türküler susmaz, halaylar sürer!

Bu yıl ikincisini düzenlediğimiz Mamak Kültür Sanat Festivali'ni üç günde onbini aşkın işçi ve emekçinin katılımıyla gerçekleştirdik. İlkini geçen yıl 6-8 Ağustos tarihlerinde gerçekleştirdiğimiz festivalde deneyimimiz olmamasına rağmen, belli eksikliklerle birlikte, üç günde üç bini aşkın işçi emekçiye ulaşmıştık. Buradan edindiğimiz deneyimle birlikte geçen yılı her yönüyle aşan bir festival örgütlemek için ileriye sürekli ileriye bakmamız gerektiğinin bilinciyle hareket ettik.

Yaklaşık iki ay süren ‘Yoksulluğa mahkum yozlaşmaya teslim olmayacağız!' şiarıyla yürüttüğümüz kampanya boyunca ulaştığımız insanlara yozlaşmayı yaratan şeyin yoksulluğun getirdiği geleceksizlik duygusu olduğunu vurguladık. Mahalle halkının ‘bana dokunmayan yılan bin yaşasın' diyen anlayışından kaynaklı insanların bir birinden uzaklaştığını ve tam da bu sebeple her türlü kirli ilişkinin mahallemize rahatça girebildiğini, buna son verecek şeyin mahalle halkının yan yana gelerek sorunlara duyarlı davranmalarından geçtiğini, birbirine kenetlenen halkın, arasına giren yabancı unsurları çok rahat ayıklayabileceğini, aksi halde sessiz kaldıkları, biz bulaşmayalım dedikleri her şeyin dönüp kendilerini bulacağını ve bulduğunu anlattık.

Binlerce kapıyı tek tek çalarak insanları festivalimize davet ettik. Ayrıca yüzlerce afişi bölgemizde yaygın olarak kullandık. Ve ‘Yoksulluğa mahkum yozlaşmaya teslim olmayacağız!' dediğimiz kampanyayı festivale taşımış olduk. Ve biraraya getirdiğimiz insanlara yoksulluğa mahkum yozlaşmaya teslim olmayacağımızı haykırdık.

Üç gün boyunca on bini aşkın işçi  ve emekçiye bundan sonra da birarada olmaları gerektiğini vurguladık. Mamak'taki insanların kültürel-sanatsal faaliyetlerden yoksun olması ve bu nedenle düzenin televizyon, gazete ve daha bir dizi araçla verdiği bireyci yoz kültürün etkili olması bir gerçekti. İnsanların ihtiyacı olan biraraya gelerek düzenin yoz kültürünü dağıtacak paylaşımcı alternatif bir kültür-sanat festivali önemli bir adımdı.

Festivalin sonunda onlarca işçi-emekçinin yaptığımız etkinlikten dolayı bize teşekkür ederek alandan ayrılması mutluluk vericiydi. Bizler bundan sonra da emekçileri sorunlara duyarlı olmak ve çözüm üretebilmek için biraraya getirmeye devam edeceğiz.
Bizleri kurtaracak olan kendi kollarımız, kendi emeğimiz, çabamız ve elbetteki birliğimizdir. Mamak III. Kültür Sanat Festivali'nde buluşmak umuduyla...

Mamak İşçi Kültür Evi