20 Ağustos 2005
Sayı: 2005/33 (33)


  Kızıl Bayrak'tan
  Sınıfa güven kazandıran bir çalışma
  Erdemir işçisi yağmacılara
karşı nöbette
   Özelleştirmeler ve uygulanmayan
mahkeme kararları
  Belediye Gelirleri Kanun Taslağı
yasalaşmayı bekliyor
  Özelleştirmeye karşı mücadele ve sorunları
İşsizliği kapitalizm üretiyor
Deprem öldürdü, kapitalizm
süründürüyor!
  KESK’in “eylem” takvimi!
  Görüşmelerden çekilip greve hazırlanılmalı!
  Tersanelerde iş cinayetleri biz sessiz
kaldıkça devam edecek!..
Örgütlenelim ve ayağa kalkalım!
  Kapitalist barbarlık bebeklerimizi de
katlediyor!
  Emekçi kadın özgürlük ve eşitlik, yani sosyalizm ister!
  Mamak II. Kültür ve Sanat Festivali
deneyimi (Orta sayfa).
  Başarılı ve coşkulu bir festival
  Siyonist işgalciler Gazze Şeridi’ni
boşaltıyor
  İran’a ABD-İsrail tehdidi

  İşgalcinin gölgesinde yapılan anayasa
pazarlıkları tıkandı

  Bush yönetimi “arka bahçe”deki askeri
yığınağı arttırıyor
  Bir gezi ve anlattıkları
  ODTÜ’de soruşturma saldırısına karşı
kampanya
  Taban inisiyatifleri üzerine /Kamu Emekçileri Bülteni
  Şoven gericiliğin
hizmetindeki aydınlar
  Genç İşçi Bülteni'nden
  Çernobil, kanser ve devlet gerçeği...
  Tekirdağ F Tipi'nde saldırılar
  Mücadele Postası

Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın


 

Özelleştirmeler ve uygulanmayan mahkeme kararları

Sermaye özelleştirme saldırısında başarıya ulaşmak için her türlü kirli oyuna başvurmaktan, bu uğurda kendi kurallarını, kendi hukukunu bile hiçe saymaktan geri durmuyor. Geçtiğimiz günlerde Milliyet gazetesinde yayınlanan bir haber, efendilerine hizmetle yükümlü hükümetlerin sermayenin çıkarlarına zarar vermemek adına hukuk kurallarını, mahkeme kararlarını nasıl da pervasızca çiğneyebildiklerini gözler önüne seren cinsten.

Habere göre Danıştay'ın 1996'dan bu yana özelleştirme uygulamalarıyla ilgili verdiği 19 iptal kararı hükümetler tarafından uygulanmamış. Yani hukuka aykırı özelleştirme uygulamalarından vazgeçilmemiş. Hükümetler Danıştay'ın verdiği kararların uygulanmaması için gizli kararlar almışlar ve bunları uygulamışlar.
Danıştay'ı yok sayan bu gizli idari kararlardan ilki 1992 yılında Demirel'in başbakanlığı döneminde alınmış. O dönem özelleştirilen Çitosan'a ait 5 çimento fabrikası ile USAŞ'ın satışıyla ilgili olarak Danıştay iptal kararı vermişti. Fakat hükümet bu kararı görmezden gelerek özelleştirilen şirketleri ihaleyi kazananlara devretmişti. Bu gayri resmi uygulamaya bir kılıf hazırlamak için Demirel hükümeti ‘Bakanlar Kurulu Prensip Kararı' alarak Danıştay'ın kararını uygulamaktan kurtulmuş. Peki bu hukuksuzluk neyle savunuluyor. Tabii ki her zaman olduğu gibi vatanın ve milletin çıkarlarıyla. Kararın gerekçesinde şöyle deniliyor.

"Kararının uygulanması halinde Türkiye ile yabancı şirketler ve giderek ülkeler arasında yeni hukuki sorunlar doğmasının kuvvetle muhtemel bulunması sebebiyle (...) ülkemizin diğer devletler ve milletlerarası kamuoyu nezdinde itibarı ve çıkarları ile milletlerarası münasebetlerin gerektirdiği kriterler çerçevesinde değerlendirilmesinin uygun olduğuna şüphe yoktur." Yani hükümet "Danıştay kararını uygularsak yabancı şirketler kızar, o yüzden bir bu kararı uygulamayalım olsun bitsin" demiş.

Bu konuda bir başka benzer karar ise daha sonraları Mesut Yılmaz'ın başbakan olduğu dönemde alınmış. Başbakan Mesut Yılmaz imzasını taşıyan 6 Aralık 1997 tarihli kararda, Sümer Holding'e ve Orüs-Orman Sanayi A.Ş.'ye ait bazı işletmeler, Denizcilik İşletmelerine ait limanlar, Havaalanları Yer Hizmetleri Ticaret A.Ş (Havaş) gibi çok sayıda işletmeninin özelleştirilmesiyle ilgili olarak Danıştay'ın iptal kararı aldığı belirtiliyor ve devamında şunlar söyleniyor: "Özelleştirme işlemlerinin bütün sonuçlarıyla birlikte tamamlanmış bulunması, sözkonusu kuruluşları devralanlar tarafından üretim, yatırım, istihdam ve bunlara bağlı her türlü ticari ve mali tasarrufta bulunulması (...) geri dönülemeyecek bir yapı ortaya çıkması nedenleriyle oluşan fiili imkansızlık karşısında iptal kararlarına ilişkin geriye veya ileriye yönelik işlem tesisine imkan bulunmadığına karar verilmiştir."

Düzenin temsilcileri yatıp kalkıp hukukun üstünlüğünden, hukuk devletinin nimetlerinden söz ederler. Yasalar karşısında herkesin eşit olduğundan, adaletin kestiği parmağın acımayacağından dem vururlar. Fakat sıra uygulamaya gelince işin rengi değişir.

Emekçilerin en sıradan hak arama çabasına bile bir takım yasalar ihlal edildiği gerekçesiyle azgınca saldırılır. Özgürlük talepleri gene yasalar bahane edilerek bastırılır. Kısacası emekçiler için, ilerici ve devrimciler için yasalara uymamak, yasaların bir milim bile dışına çıkmak, bitip tükenmez dertlerle boğuşmak, mahkeme kapılarında sürünmek, hücrelerde çürümek anlamına gelir.

Fakat sermayenin çıkarları sözkonusu olduğunda hiçbir yasanın zerre kadar değeri, zerre kadar hükmü yoktur. Düzen hukukuna dahi aykırı olduğu mahkeme kararlarıyla sabit birçok uygulama, bizzat sermaye tarafından bu mahkeme kararları çiğnenerek herkesin gözünün içine baka baka hayata geçirilir. Özelleştirme ihaleleriyle ilgili Danıştay kararlarının paspas niyetine kullanılması bunun ispatıdır. Bergama'daki altın madenini işleten siyanürcü şirketin sayısı belirsiz mahkeme kararına rağmen faaliyetini sürdürmesi bunun ispatıdır.

Sermaye kendi sınıf çıkarları için kendi hukukunu çiğnemekten çekinmiyor. Çünkü asıl kuralların sınıf savaşı tarafından, sınıflar arasındaki güç dengeleri tarafından belirlendiğini çok iyi biliyor. O yüzden işçi ve emekçiler sermayeye karşı mücadelelerinde hiçbir zaman düzen hukukuna, onun mahkemelerine, hakimlerine bel bağlamamalıdır. Adaletin terazisini sınıf mücadelesinde daha güçlü olan tutar. Ve terazi her zaman güçlünün emrindedir.