20 Ağustos 2005
Sayı: 2005/33 (33)


  Kızıl Bayrak'tan
  Sınıfa güven kazandıran bir çalışma
  Erdemir işçisi yağmacılara
karşı nöbette
   Özelleştirmeler ve uygulanmayan
mahkeme kararları
  Belediye Gelirleri Kanun Taslağı
yasalaşmayı bekliyor
  Özelleştirmeye karşı mücadele ve sorunları
İşsizliği kapitalizm üretiyor
Deprem öldürdü, kapitalizm
süründürüyor!
  KESK’in “eylem” takvimi!
  Görüşmelerden çekilip greve hazırlanılmalı!
  Tersanelerde iş cinayetleri biz sessiz
kaldıkça devam edecek!..
Örgütlenelim ve ayağa kalkalım!
  Kapitalist barbarlık bebeklerimizi de
katlediyor!
  Emekçi kadın özgürlük ve eşitlik, yani sosyalizm ister!
  Mamak II. Kültür ve Sanat Festivali
deneyimi (Orta sayfa).
  Başarılı ve coşkulu bir festival
  Siyonist işgalciler Gazze Şeridi’ni
boşaltıyor
  İran’a ABD-İsrail tehdidi

  İşgalcinin gölgesinde yapılan anayasa
pazarlıkları tıkandı

  Bush yönetimi “arka bahçe”deki askeri
yığınağı arttırıyor
  Bir gezi ve anlattıkları
  ODTÜ’de soruşturma saldırısına karşı
kampanya
  Taban inisiyatifleri üzerine /Kamu Emekçileri Bülteni
  Şoven gericiliğin
hizmetindeki aydınlar
  Genç İşçi Bülteni'nden
  Çernobil, kanser ve devlet gerçeği...
  Tekirdağ F Tipi'nde saldırılar
  Mücadele Postası

Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın


 

Kapitalist barbarlık bebeklerimizi de katlediyor!

Geçtiğimiz aylarda önce Edirne, sonra Manisa devlet hastanelerinde peşpeşe yaşanan bebek ölümleri vakası, en son Kayseri-Erciyes Üniversitesi Hastanesi'nde gündeme geldi. 24 saat içinde 7 bebeğin ölümüne konulan teşhis, Manisa ve Edirne'deki ölümlere konulan teşhisle aynıydı: Enfeksiyon! Böylece toplamda hastanelerde enfeksiyon teşhisiyle ölen bebek sayısı ise 19'a yükseldi.

Konuya dair açıklamada bulunan Sağlık Bakanı Recep Akdağ, önceki ölümlerde olduğu gibi bu ölümlerden de yine hemşireleri ve ilgili doktorları suçladı. Hastanelerdeki ölümleri incelemek üzere kurulan komisyon başkanı da, Sağlık Bakanı'yla aynı görüşteydi. Kimi uzman doktorlar ise personel eksikliğinden ve eğitim verilmemesinden yakınarak, önlem alınmadığı taktirde bu olayların birçok yerde daha patlak verebileceğini ifade ediyorlar.

Makbule bebek

Hastanelerde bebekler ölürken, İzmir Bozyaka Devlet Hastanesi'ndeki bebeklerin görüntüleri ekranlara yansıdı. Annelerinin hastanede kalabileceği yerler olmadığı için, el kadar bebekler elleri ve ayaklarından yataklara bağlanmıştı. Dokunmaya kıyamayacağımız süt bilekleri morarmıştı. SSK hastanelerini davul zurnayla Sağlık Bakanlığı'na devredenler, meğerse çocukları yeni doğan veya hastalanan annelere kalacak yer yapmayı akıllarına getirmemişler!

Yataklara zincirlenen bu bebelerin görüntüleri beynimizi kemirirken, gene İzmir'den Makbule bebeğin görüntüleriyle sızladı yüreklerimiz. Bozyaka'daki çocuklar gene Makbule bebekten daha şanslıydılar. Artık onun yatağa bağlanacak ne elleri ne de ayakları vardı. Menenjit sonrası kangren olduğu için Makbule bebeğin iki ayağı diz altından, iki eli bilek üstünden kesildi. Menenjit, beyni ve omuriliği örten zarların iltihaplanması anlamına geliyor. Buna kısaca HIB adı verilen bakterilerin yanısıra başka etkenler de yolaçabiliyor. Ancak çocukların HIB'e karşı aşılanması halinde menenjit geçirme riski, yaklaşık üçte bir oranında önleniyor. Kenya, Zambiya dahil neredeyse tüm dünyada menenjit zorunlu aşı olarak yaptırılırken, Türkiye'de bu aşı, aşı programı dahilinde değil. Yani Sağlık Bakanlığı, 22.5 YTL'lik menenjit aşısını zorunlu hale getirmiş olsaydı, Makbule bebeğin el ve ayakları kesilmeyebilirdi.

Uluslararası ilaç tekelleri yine sahnede mi?

Ne tesadüftür ki ‘enfeksiyon' teşhisiyle peşpeşe yaşanan bu bebek ölümleri tam da uluslararası ilaç tekellerinin isteğiyle TBMM'de kabul edilen ‘Çocuklar Üzerinde Bilimsel ve Tıbbi Deney' maddesinin sessiz sedasız yasalaşmasıyla aynı döneme denk geliyor. Komplo teorisi üretmiyoruz, fakat bunların üstüste gelmesi beraberinde birçok soru işaretlerini akla getiriyor. Zira Türkiye tarihinde bebek ölümleri şu ana kadar bu düzeyde üstüste yaşanmadı, dünyadaki örneklerle de karşılaştırılamaz. Bu durum artık Türkiye genelinde yeni salgın hastalıkların habercisidir.

Son dönemde uluslararası ilaç piyasasında yaşanan gelişmelere gözattığımızda, bu soru işaretlerini çoğaltan gelişmelerin yaşandığını görürüz. İlaç tekelleri bütün dünyada ilaçta ‘Veri İmtiyazı'nın uygulanması için uzun zamandır uğraşlar veriyordu. Fakat Çin, Hindistan gibi ülkelerin patent duvarlarının etrafından dolaşarak çok minimal harcamalarla ucuz ilaçlar geliştirmeye başlamaları, Brezilya'nın da yoksul Afrika için AIDS ilaçlarında patent tanımayarak üretime geçmesiyle birlikte, ilaç tekellerini bugüne kadar ki piyasa politikalarını değiştirmeye zorladı. Zira yıllardır patent duvarlarının ardında sürdürdükleri ayrıcalıklı saltanatları çatırdamaktaydı.

500 milyar dolarlık dünya ilaç piyasasını ellerinde tutan uluslararası ilaç devleri, ‘ucuz ilaç üretilecekse, onun en alasını da biz üretiriz' diyerek jenerik ilaç piyasasına hızlı bir dalış yapmaya başladılar. Jenerik ilaç kullanımını yaygınlaştırmak için bir taraftan kampanyalar örgütlemeye, diğer taraftan da bu alana daha çok bütçe ayırmaya başladılar.

Türkiye cephesinde ise kamuoyuna SSK'yı fahiş fiyatlarla peşpeşe dolandırarak gündeme gelen, dolandırıcılıktan haklarında bir sürü dava açılan İsviçreli ilaç tekeli Roche, bu süreçte devlet erkanının katılımıyla, gazetelere verdiği yarım boy ilanlarla dünyadaki ikinci büyük fabrikasını Gebze'de açtı. Ondan iki ay kadar önce de gene İsviçreli ilaç tekeli Novartis benzer bir fabrikayı Kurtköy'de açmıştı. Üstelik Novartis buradaki tesisi açarken, Almanya'daki katı ilaç üretim tesisini kapattı. Novartis de, Roche da yeni açılan fabrikalarındaki üretimin yüzde 70-80'inin ihraç edileceğini açıkladılar. Yani atıklar, deney ve denek uygulamaları Türkiye'de olacak, ondan sonra dünya piyasasına açılacaklar. Bu arada bazı yerli ilaç tekelleri de uluslararası ilaç tekelleriyle anlaşarak benzer fabrikalar açmaya hazırlanıyor.

Çocuklarımızın üzerinden kirli ellerinizi çekin!

Peşpeşe yaşanan bütün bu gelişmeler tesadüf olarak değerlendirilebilir mi' Dahası TCK'nın yeniden düzenlenmesiyle gündeme gelen ve sessiz sedasız yasalaştırılan ‘Çocuklar Üzerinde Bilimsel ve Tıbbi Deney' maddesine tepki gösterenlere AKP'li ve CHP'li vekiller şu cevabı veriyordu: ‘Deney yapılmazsa nasıl yeniliklere ulaşılabilir ki' Birkaç ilaç firması istedi diye yapılmadı bu değişiklikler. Tıbbi deney deyince bunun içine aşı da girer. Aşılar mutlaka çocuklar üzerinde denenir. Bütün ilaçlar bu aşamadan geçirilir.'

Şimdi sorularımızı sorabiliriz: 22.5 YTL'lik menenjit aşısını ücretsiz olarak zorunlu hale getirmeyerek Makbule bebeğin el ve ayaklarının kesilmesine sebep olan Sağlık Bakanlığı, peşpeşe ölen bebeklerin ‘canlı denek' olarak kullanılmadığını iddia edebilir mi? Yasalarında zaten buna müsaade veren sermaye devleti 19 bebeğin ‘enfeksiyondan dolayı' öldüğüne bizi inandırabilir mi? Üç yıldır halkın sağlık hakkı için kılını kıpırdatmayan AKP hükümeti, bütün enerjisini sağlık hizmetlerini piyasaya açmak ve kamusal kaynakları sermayeye peşkeş çekmek için harcadı. Bunun için gece-gündüz çalıştı, hiçbir engele takılmamak için (anayasaya aykırı olduğu halde) meclis tüzüğünü dahi değiştirdi. İMF ve DB'nin talimatıyla hazırlanan Genel Sağlık Sigortası ve SSK Yasa Tasarıları mecliste bekletiliyor. Meclis açılır açılmaz bu tasarılar yasalaştırılacak.

Aslında bütün bu gelişmeler sadece bir sonuç. Bu düzenin efendilerinin çocuklarımızın hayatı, sağlığı hakkında ne düşündüğünü, nasıl düşündüğünü ele veren birer gösterge. Kâr hırsıyla çocuklarımızı kundaktan çıkarıp tezgah başında körpecik bedenlerini tüketen bu sömürü düzeni, ömrünün bir günlük selameti için el kadar bebeleri dahi kurban ediyor. Hastayı müşteri, hastaneyi ticarethane olarak, sağlığa ayrılacak bütçeyi ekonomisinin kara deliği olarak gören kapitalist barbarlık düzenini yıkmadan ne kendimize ne de çocuklarımıza yaşanacak bir gelecek bırakabiliriz.