İşçi sınıfının birlik, mücadele ve dayanışma günü 1 Mayıs her yıl olduğu gibi bu yıl da alanlarda kutlandı. Geçen yıllardan farklı olarak bu yıl İstanbulda iki ayrı alanda kutlama yapıldı. Türk-İşin başını çektiği Çağlayandaki kutlamaya 15 bin civarında işçi-emekçi katıldı. DİSK, KESK, TTB, TMMOB, kitle örgütleri, siyasi partiler ve sol-sosyalist güçlerin katıldığı Saraçhanedeki kutlamaya ise 20 bin civarında işçi-emekçi katıldı.
Günler öncesinden başlayan Taksimde kutlama girişimi başarıya ulaşamasa da, bu yıl sermayenin dayattığı alan cenderesi kırılmıştır. Bu 1 Mayısta işçi-emekçilerin önemli bir kısmı Saraçhanede gerçekleştirilen coşkulu kutlama ile artık çayırlara, çukurlara hapsolmayı kabul etmeyeceklerini gösterdiler.
Bazılarının dediği gibi 1 Mayısın hangi meydanda kutlandığı gerçekten önemli değil mi? Birlik, beraberlik içinde kutlamak herşeyden daha mı önemli? Tabii ki meydanlar da, birlik ve beraberlik de önemlidir. Ama en önemlisi, işçi sınıfı ve emekçilerin sermaye saldırılarına karşı kararlı mücadelesidir. Yoksa içeriği boş bir birliğin işçi-emekçilere zerre kadar bir faydasının olmayacağı defalarca kanıtlanmıştır. Kendi iradeleri ile meydanları zaptedecek gücü işçiler daha önce kendilerinde bulmuş olsalardı, siyasi iktidar kölelik yasalarının hiçbirini çıkarma başarısı gösteremezdi. Hatta bu yasaları gündeme getirmeye bile cesaret edemezdi. Yıllardır bürokrat, sınıf işbirlikçisi sendikacılar sermayeyle kolkola girerek 1 Mayısın içini boşaltmak için ellerinden geleni yaptılar. İşçi sınıfını çayıra-&ccdil;ukura hapsederek, büyük bedeller pahasına kazanılan demokratik-sosyal hakların gaspına seyirci kaldılar. İşçilerin işten atılmasına, açlık ve sefalete mahkum edilmesine seyirci kaldılar. İşte Saraçhanede yapılan kutlama ile işçi sınıfı bu ablukayı parçalamak için ilk adımı atmış oldu.
Popçusuna-topçusuna açık olan Taksim Meydanı, her ne hikmetse işçilere kapatılıyor. Tabii ki bunun ardında yatan asıl neden, meydanların taşıdığı sembolik anlamlardır. Meydanları zaptedenler, iktidarı elinde bulunduranlardır. Onun içindir ki işçi ve emekçilerin Taksim ve Kızılaya çıkmamaları için siyasi iktidarlar ellerinden geleni ardına koymamaktalar. Buna rağmen işçi sınıfı ile emekçiler güçlerini birleştirdiği zaman, her meydanı zaptedebilirler. 1 Mayıs 1977de 500 bin işçi-emekçinin Taksim Meydanını zaptetmesi gibi.
Bu 1 Mayısta Saraçhanede toplanan onbinler bu kuşatmaya karşı bir bayrak açmış durumdalar. İzinsiz, fiili-meşru bir eylemle üstlerini aratmadan bir 1 Mayıs kutlaması yapmışlar ve Saraçhaneden Yenikapıya yürümüşlerdir. Buna rağmen birilerinin korktukları olmamıştır. İşçi-emekçiler güçlerinin haklılık ve meşruluktan geldiğini bir kez daha gösterdiler. İşçi sınıfı, kamu emekçileri, gençler ve tüm emekçi dostları Filistin ve Iraktaki vahşi işgale, 28 Haziranda İstanbulda toplanacak olan emperyalist savaş aygıtı NATOya karşı şiarlarını yükseltmiş, mecliste halihazırda geçen ve geçecek olan kölelik yasalarının iptali için sloganlarını haykırmışlardır.
Bugünden sonra bu 1 Mayısta ortaya çıkan tabloyu daha da ileriye taşıma gücü ve sorumluluğu öncü işçilerin omuzlarındadır. Her ayrışmada olduğu gibi bu 1 Mayısta yaşanan ayrışmada da, emekçilerden yana olan ile sermayeden yana olanların ayırt edilmesi gerekmektedir. Önümüzdeki dönemde işçi sınıfından yana olanın daha da ileriye taşınması için şimdiden çalışmaya başlanmalıdır. Önümüzdeki ayın 28inde yapılacak olan NATO Zirvesi karşıtı mücadele bunun ilk göstergesi olacaktır.
Yaşasın 1 Mayıs!
İşçilerin birliği sermayeyi yenecek!
Son haftalarda işgalci haydutların Iraklı tutsaklara uyguladığı vahşi işkencelere tüm dünya tanık oldu. Yalnız Iraklıların değil insanlığın bir bütün olarak aşağılanması anlamına gelen bu görüntüler, yapılan işkencelerin küçük bir bölümünü yansıtıyor. Diğer bir ifadeyle bunlar sadece buzdağının görünen kısmıdır. Buna rağmen bu fotoğraflar, insan olan herkesi isyan ettirecek cinstendir. Amerikan-İngiliz emperyalistlerinin ihraç edeceği demokrasinin nasıl bir şey olduğunu anlamak için bu fotoğraflara bakmak yeterlidir.
İnsanlığın yüz karası olan bu fotoğraflar Amerikan-İngiliz savaş ağalarının gerçek yüzüdür. Bunlar aynı zamanda Kuzey Atlantik Paktı diye adlandırılan NATOnun şefleridir. NATO, kurulduğu günden bu yana hep bu haydut takımının hizmetinde olmuştur. Ülkeler yakılıp-yıkıldı, işgal edildi, halklar kıyımlardan geçirildi. Bütün bu zulümler, bu savaş ağalarının çıkarlarını korumak içindir. Daha kurulduğu ilk yıllarda Koreye kadar uzanıp Kore halkını birbirine kırdırdılar. O zamandan beri Amerikaya uşaklık eden Türkiyedeki egemenler de, 1952de Koreye binlerce asker gönderdi. Amerikalıların önünde kalkan olarak kullanılan Türk askerlerinin çoğu Koreden geri gelemedi.
Son günlerde Amerikanın hazırlayıp İngiltere ve İsrailin destek verdiği Büyük Ortadoğu Projesinden söz ediliyor. Bu proje ile Kuzey Afrikadan Orta Asyaya kadar onlarca ülkeye demokrasi getirileceği iddia edilmektedir. Fakat biz, bu canilerin demokrasi derken neyi kastettiklerini Filistin ve Irak halklarına yaptıklarından biliyoruz. Son günlerde ortalıkta dolaşan işkence fotoğrafları bu demokrasiye ayna tutmaktadır.
Demek ki demokrasi getirmek iddiası alçakça bir yalandan ibarettir. Asıl amaç; Kuzey Afrika, Ortadoğu ve Orta Asyadaki tüm ülkelerde Amerikan uşağı rejimleri başa geçirmektir. Eski Yugoslavya, Afganistan ve Irakta Amerikan uşağı rejimlerin başa nasıl geçirildiğini ise hep birlikte gördük. Bu ülke halklarının tepesine binlerce ton bomba yağdırıldı. Ülkeler tam bir harabeye çevrildi. Varolan tüm sanayi işletmeleri bombalanarak tahrip edildi. Kentlerin altyapısı bile işlemez hale getirilirken, eğitim, sağlık gibi temel kurumlar da çökertildi. Yani işgalciler, adı geçen ülkelere yıkım, katliam, işsizlik, yoksulluk ve açlıktan başka bir şey götürmediler. Bu haydutlar sürüsü, dünya halklarıyla alay edercesine bu dehşet tablosuna demokrasi diyorlar.
28-29 Haziranda İstanbulda toplanmaya hazırlanan NATOnun eli kanlı şefleri, onlarca ülkeyi Afganistan, Irak, Filistin gibi işgal etmenin yollarını arayacak. Emperyalist-siyonist güçler, maliyeti yüksek, yüzbinlerce işgalci asker gerektiren bu kapsamlı saldırı için, Türkiye dahil tüm NATO üyesi ülkeleri bu vahşetin suç ortakları haline getirmek istiyorlar. İstanbuldaki NATO toplantısının esas gündemi, bölge halklarının yıkımı anlamına gelen bu projeyi uygulamanın yol ve yöntemlerini bulmak olacaktır. Türkiyeye gelen NATO genel sekreteri de bunu açıklamıştır.
İstanbulu NATOnun savaş ağalarına açan işbirlikçi sermaye iktidarı, Amerikanın suç ortağı olmak için can atıyor. Nitekim AKP hükümetinin bakanları şimdiden Iraka asker göndermekten söz etmeye başladılar bile. Unutmamak gerekir ki, Irak işgaline destek verenler izlediğimiz işkence vahşetinin suç ortaklarıdır. Öyle bir noktaya gelindi ki, emperyalist işgale karşı çıkmayanlar bile, bu komşu halkın maruz kaldığı zulmün suç ortağı konumuna düşeceklerdir.
1 Mayısta Taksim Meydanını işçi sınıfı ve emekçilere kapatanlar, İstanbulun en güzide yerlerini eli kanlı katillerin hizmetine sunmakta bir sakınca görmüyorlar. NATO Zirvesinin yapılacağı Beşiktaş ve çevresinde şimdiden 300 bin kişiyi fişleyen devlet, NATO şeflerinin güvenliğini sağlamak için sıkıyönetim uygulamaya hazırlanıyor.
Emperyalist barbarlığa karşı olan tüm anti-emperyalist güçler de, İstanbulu savaş ağalarına daretmek için hazırlığa başlamış bulunuyor. Bölgemizin bir cehenneme çevrilip, halkların katledilmesine karşı yükselecek direnişe öncülük etmek, esas olarak işçi sınıfının görevidir. Zira işsizliği, esnek üretimi, taşeronlaştırmayı, sefalet ücretini, özelleştirmeyi, kısacası işçi sınıfına köleliği dayatanlar da bu savaş ağaları ve işbirlikçilerinden başkası değildir.