15 Mayıs'04
Sayı: 2004/19 (11)


  Kızıl Bayrak'tan
  Emperyalist NATO Zirvesi'ne geçit vermeyelim!
  Genelkurmay, NATO'dan gelecek taleplere karşılık verebilmek için yeni düzenlemelere başladı...
  Emperyalist NATO Zirvesi'ne karşı etkin ve başarılı bir kampanya için!
  Fason YÖK yasası meclisten geçti...
  İşbirlikçilerin yanında yeralanlar "Denizler'in mirasını" sahiplenemezler!
  1 Mayıs'ın aynasından dayanaksız hayaller
  Belediye toplusözleşmelerinde esnek çalışma dayatması...
  Emperyalist NATO müdahalesi için hazırlanan zemin... "Bosna trajedisi" nasıl yaratıldı?
  Irak'ta dünyaya sırıtan emperyalizmin kanlı dişleridir!
  Küstah haydut takımı Iraklılar'dan özür diliyor...i
  Irak'ta işkence yaygın ve sistematik...
  Diyarbakır, Guantanamo ve Ebu Garip...
  SHP solculuğu
  Küba'ya karşı yeni provokasyon
  Dünya Bankası Kongo'da yağmur ormanlarını yağmalıyor
  Fransa'da büyüyen sözde "anti-semitizm"!..
  Ekim Gençliği'nden...
  Bültenlerden...
  Kürdistan'daki siyasal akımlar-2
  Ya dünyamız dev bir çöplüğe dönüşecek, ya da kapitalizm tarihin çöplüğüne gömülecek!
  Direniş: Yaşama sanatı!
  Emperyalist saldırı, BOP ve NATO Zirvesi
  Mücadele postası

Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın



 
Uluslararası Af Örgütü ve Kızılhaç açıkladı:

Irak’ta işkence yaygın ve sistematik...

İşkenceyi bir yıldır dünya kamuoyundan gizlemeyi başaran işgalci zorbalar, Iraklılar’a reva gördükleri vahşi işkenceleri ortalığa saçılınca, özür üstüne özür dilemeye başladılar. Ama bunlara, “Bunlar münferittir, ABD-İngiliz ordularını temsil etmeyen bir azınlığın işidir. İşkencenin sorumluları mahkemelerde hesap verecek” türünden ikiyüzlü açıklamalar eşlik etti.

Basında yer alan fotoğraflarla ilgili olarak konuşan haydutbaşı Bush, “tiksinti duyduğunu ve inanamadığını” söyledi. Bush, “Çünkü Amerika bütün insanların eşitliğinden ve saygınlığından sorumludur. Iraklı tutuklulara zalim ve küçük düşürücü işkencenin tam hesabı verilecektir. Ortaya çıkan davranış Irak halkına hakaret ve kanunlara uyumu aşağılamadır” diyor. Ancak bu timsah gözyaşları kimseyi ikna etmiyor. Zira işkence olayındaki sorumluluğu üstlendiğini açıklamak zorunda kalan Rumsfeld’in istifasına karşı çıkarak onu savunanların başında da Bush geliyor.

Bush, Pentagon’da yaptığı görüşmenin ardından, Rumsfeld’e seslenerek, “Siz çok güçlü bir Savunma Bakanı’sınız. Ulusumuz size şükran duyuyor” dedi. Bush’un yardımcısı Dick Cheney, Rumsfeld’in ABD’nin şimdiye kadar sahip olduğu en iyi Savunma Bakanı olduğunu iddia ederken, Bush’un ulusal güvenlik danışmanı Condoleezza Rice da, “Ben ve Başkan Bush Rumsfeld’e tam destek veriyoruz” diyor. Yani savaş kundakçısı çete, işkencecilerin başında bulunan caniye toz kondurmuyor. Çünkü canilikte hiçbirinin Rumsfeld’den geri kalır yanı yok.

“İşkenceden haberdar olmadıkları” iddiasının aşağılık bir yalan olduğu da belgelendi. Uluslararası Kızılhaç Komitesi, Iraklı tutuklulara kötü muamele yapıldığına dair fotoğraflar ortaya çıkmadan önce ABD’li yetkilileri, Ebu Garib cezaevindeki kötü muamele konusunda uyardıklarını açıkladı.

Kızılhaç Komitesinin sözcüsü, geçen yıldan bu yana Ebu Garib cezaevinde incelemeler yaptıklarını ve cezaevi koşulları hakkında ABD’li yetkilileri defalarca uyardıklarını söyledi. Kızılhaç sözcüsü, “Elimizdeki bulgular nedeniyle durumun farkındaydık ve tekrar tekrar ABD’li yetkililerden gerekli adımların atılmasını istedik” dedi.

ABD’li yetkililerse, Iraklılar’a işkence ve kötü muamele yapıldığını ancak bu fotoğrafların ortaya çıkmasından sonra öğrendiklerini iddia ediyorlar. Oysa vahşetin sorumluluğunun tüm Bush yönetimini kapsayan boyutlarda olduğu artık tartışma götürmüyor. Kızılhaç’ın bir yetkilisi, örgüt başkanı Jakob Kellenberger’in Ocak ayında Washington’da Dışişleri Bakanı Colin Powell, Savunma Bakan Yardımcısı Paul Wolfowitz ve Ulusal Güvenlik Danışmanı Condoleezza Rice ile işkence konusunu görüştüğünü söyledi.

Tony Blair hükümeti de, durumdan Şubat ayında, Kızılhaç’ın “tartışmalı” diye nitelediği raporuyla haberdar olduğunu iddia ediyordu. Ancak Af Örgütü Londra’nın savını “Biz bir yıl önce söylemiştik” diyerek çürüttü. Örgüt sözcüsü, Mayıs 2003’te Londra’ya gönderdikleri uyarıda, Britanya askerlerinin işkence ve kötü muamelelerde bulunduğu, hatta yargısız infaz olaylarını bildirdiklerini, konuyla ilgili Blair’in hükümet yetkilileriyle sayısız toplantı yaptıklarını açıkladı.

İngiliz gazetesi The Guardian, Ebu Garib’deki işkencelerin üst düzey yetkililerce onaylanmış yerleşik bir sistemden kaynaklandığını, Irak’ta görev almış bir askeri yetkilinin tanıklığına dayanarak açıkladı.

Basına konuşan başka bir asker ise, işkence yapmak için özel eğitim aldıklarını itiraf etti. “Bu eğitimi kimilerinin bünyenin kaldırmadığını, kendilerini dışarı atanların olduğunu” anlatan asker, “Cinsel taciz ve aşağılama Atlantik’in iki yakasında (ABD ve İngiltere’de) ‘Tutsağın şokunu arttırır’ sloganıyla uygulanan metodun bir parçasıdır” diyor.

İşkencenin yaygın, sistematik ve merkezi olduğu konusunda en ufak bir kuşku yok. Zira vahşet ve zulüm, işkence ve tecavüz, militarizmin temel uygulamalarının başında yer alır. Olağanüstü bir sıkı gözetim altında bulunan, sarsılmaz bir hiyerarşik yapı içinde görevini ifa eden işgal askerlerinin sık sık yaptıkları bir icraat “münferit” olabilir mi?

Diyarbakırlar’ın, Metrisler’in, Mamaklar’ın, Ulucanlar’ın, 19 Aralıklar gibi vahşetlerin yaratıcıları da işkencenin “münferit” olduğunu her zaman iddia ettiler. Alışık olduğumuz “münferit” kavramı, militaristlerin dilinde işkenceyi ve işkencecileri savunmadan başka bir anlam taşımaz.

Emperyalistler ve işbirlikçileri temsil ettikleri düzenlerle birlikte yıkılmadığı sürece, insanlığın işkence vahşetinden kurtulma umutları gerçekleşmeyecektir.



Emperyalizme uşaklık edenler soysuzlaşmaya mahkumdur...

Talabani: “İşkence abartılmamalı”!

İşgalci emperyalist ordularının Irak halkına yaptığı işkenceler dünyanın gündemindeki yerini koruyor. Sürekli yeni işkence belgeleri, fotoğraflar ve bant kayıtları yayınlanırken, başta Ebu Garib zindanı olmak üzere Iraklı tutsaklara yapılan işkencelerin devam ettiği gelen haberler arasında. Barbarlığın belgeleri ortalığa saçılınca, savaş kundakçılarının en küstahları, Bush, Blair, Rumsfeld ekranlara çıkıp özür dilemek zorunda kaldılar.

Ezilen halkların, sömürülen sınıfların öncüleri her dönem egemenlerin zorbalığına maruz kalmış, binbir türlü vahşi işkencelere tabi tutulmuştur. Kendisi de ezilen bir ulusun mensubu, dahası öne çıkan isimlerinden biri olan Irak Kürdistan Yurtseverler Birliği lideri Celal Talabani, ABD-İngiliz ordularının, Iraklı tutsaklara yaptıkları vahşi işkenceleri savunacak kadar soysuzlaşmıştır.

ABD Dışişleri Bakanlığı Müsteşarı Richard Armitage ile görüşmesinin ardından yaptığı açıklamada Talabani, dünyanın her ordusunda kötü muamele olduğunu, dolayısıyla işgal güçlerinin Iraklı tutuklulara yaptığı işkencenin abartılmaması gerektiğini savundu! Saddam Hüseyin zamanında da benzer işkenceler yapıldığını dile getiren Talabani, işgal ordularının işkence yapmasını mazur göstermeye çalıştı. Yapılan işkencelerin sistematik, dahası temel sorgulama yöntemi olduğu, bizzat yapanlar tarafından itiraf edildiği halde Talabani, “Bana göre bu ABD’nin yönetimini temsil etmiyor ve münferit bir olay” diyebiliyor.

Oysa Filistin ile Kürt halkı bölgenin en acımasız zulüm ve katliamlarına maruz kalan halklardır. Bu durum halen de devam ediyor. Saddam Hüseyin Kürt halkını katlettiği zaman, Talabani ABD’nin yakın işbirlikçisiydi. Binlerce Kürt insanını yokeden kimyasal silahların, ABD-İngiliz şirketleri tarafından Irak rejimine satıldığı bir sır değil. Keza Türkiye’deki Amerikan uşaklarının Kürt halkına uyguladığı her türlü işkence ve katliam Amerikan emperyalizmi tarafından baştan sona desteklenmiştir. Kürt halkının kendi kaderini tayin etmek için verdiği mücadeleyi “terör eylemleri” kategorisine koyarak Kürt halkını aşağılayan da, Talabani’nin yalakalık yaptığı Amerikan emperyalizminin ta kendisidir.

Geleceklerini emperyalist barbarlara ipotek edenlerin, ezilen bir halkın mensubu olsalar bile, varacakları yer düşkünlüğün dipsiz kuyusunda çürümektir. Talabani bunun güncel bir örneğidir. Zorbalığın başındaki küstah cellatlar güruhunun bile kafalarını sokacak delik aradığı bir dönemde bu soysuzun işkenceyi savunması başka şekilde açıklanamaz.