15 Mayıs'04
Sayı: 2004/19 (11)


  Kızıl Bayrak'tan
  Emperyalist NATO Zirvesi'ne geçit vermeyelim!
  Genelkurmay, NATO'dan gelecek taleplere karşılık verebilmek için yeni düzenlemelere başladı...
  Emperyalist NATO Zirvesi'ne karşı etkin ve başarılı bir kampanya için!
  Fason YÖK yasası meclisten geçti...
  İşbirlikçilerin yanında yeralanlar "Denizler'in mirasını" sahiplenemezler!
  1 Mayıs'ın aynasından dayanaksız hayaller
  Belediye toplusözleşmelerinde esnek çalışma dayatması...
  Emperyalist NATO müdahalesi için hazırlanan zemin... "Bosna trajedisi" nasıl yaratıldı?
  Irak'ta dünyaya sırıtan emperyalizmin kanlı dişleridir!
  Küstah haydut takımı Iraklılar'dan özür diliyor...i
  Irak'ta işkence yaygın ve sistematik...
  Diyarbakır, Guantanamo ve Ebu Garip...
  SHP solculuğu
  Küba'ya karşı yeni provokasyon
  Dünya Bankası Kongo'da yağmur ormanlarını yağmalıyor
  Fransa'da büyüyen sözde "anti-semitizm"!..
  Ekim Gençliği'nden...
  Bültenlerden...
  Kürdistan'daki siyasal akımlar-2
  Ya dünyamız dev bir çöplüğe dönüşecek, ya da kapitalizm tarihin çöplüğüne gömülecek!
  Direniş: Yaşama sanatı!
  Emperyalist saldırı, BOP ve NATO Zirvesi
  Mücadele postası

Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın



 
Emperyalist NATO Zirvesi’ne karşı etkin ve başarılı bir kampanya için!

1 Mayıs’ın geride kalmasıyla ilerici-devrimci güçlerin tüm dikkati İstanbul’da yapılacak olan NATO Zirvesi’ne yönelmiş durumda. 1 Mayıs öncesinde kurulan NATO ve Bush Karşıtı Birlik ilk eylemini 6 Mayıs vesilesiyle yaptı. Birliğin içindeki İşgale Hayır Koordinasyonu, birliğin dışında duran Barış ve Adalet Koalisyonu ile diğer bir takım oluşumlar, devrimci parti ve gruplar, reformist çevreler, DKÖ’ler ve sendikalar, NATO Zirvesi’ni şu veya bu ölçüde tartışıyor. Tartışmaların esas yönünü, “nasıl bir çalışma ve eylem hattı?” sorusuna aranan cevaplar teşkil ediyor.

NATO karşıtı muhalefeti oluşturan kesimlerin “birleşik ve merkezi” bir odak olma iddiasıyla sürdürdükleri tartışmalara ve yapılan planlamalara bakıldığında, savaş ve emperyalizm karşıtı muhalefetin, işçi ve emekçilere doğrudan seslenen, onların enerjisini açığa çıkarma işini üstlenen bir perspektiften yoksun olduğu görülüyor. Pratik bir planlama işi gibi görülen bu sorunun, gerçekte emperyalizm ve NATO karşıtı mücadeleyi kavrayış tarzıyla doğrudan bir ilişkisi var.

Sosyal forumcu ya da sivil toplumcu anlayışları taklit etmek; geniş kitlelere ulaşmaktan çok orta sınıf ve katmanları etkilemek; birlikteliklerin yarattığı olumlu enerjiyi emekçi kitlelere güven verici alan çalışmalarına yöneltmek yerine görsel ve ses getirici bir hatta yönelmek eğilimi vb., birçok çevrenin ortak zaafı durumunda. Bu zaaflı yaklaşımlar, Irak işgalinden bu yana savaş ve emperyalizm karşıtı muhalefete yön vermek iddasındaki merkezlerin temel sorunu olmaya devam ediyor. NATO ve emperyalizm karşıtlığını neredeyse “Bush karşıtlığı”na eşitliyor bu çevreler. Aynı çevreler şenliklerden park etkinliklerine, aydın ve sanatçıları sürece dahil etme çabasından köşe yazarlarını etkileme girişimlerine kadar herşeyi düşünüyorlar da, NATO ve emperyalizm karşıtı hareketin temel gücü olması gereken sınıfa yönelmeyi, fabrikalara ve emekçi semterine gitmeyi, çalışmanın yerellere yayılmasını sağlayacak araçları yaratmayı bir türlü düşünemiyorlar, gündemlerine almıyorlar. Bu durum aslında karşı karşıya bulunduğumuz sorunun özünü de ortaya koyuyor. Bu tablo, emperyalist savaş ve NATO karşıtı hareket içinde orta sınıf politikasının yansımasından başka bir şey değildir ve bunun taşıyıcılığını da küçük-burjuva reformist akımlar yapıyorlar.

Bu tablonun kaynağı olan ideolojik yaklaşımlardan kendini şu veya bu oranda ayırabilen devrimci güçlerin büyük bir bölümü de, mevcut ataletlerinden de kaynaklı olarak, etkin bir taraf olmak yerine pratikte bu yaklaşımlara yedekleniyorlar. Bu atalet tablosunun dışına çıkma güç ve iradesine halihazırda sahip olanlar ise, bu platformların yaklaşımlarını belirlemek yerine “güçleri birleştirmek” adına bu oluşumlara müdahaleyi ikinci plana bırakıyorlar.

İşçi ve emekçi kitlelerin durumu

NATO Zirvesi, geniş emekçi kitlelerin gündemine henüz yeterince girebilmiş değil. Sınıf kitlelerinin geri tablosu ile zirvenin henüz kamuoyunda yeterince tartışılmıyor olması, bu durumun iki temel nedeni durumunda. Emperyalist saldırganlığın geniş kitlelerde henüz eylemli olarak açığa çıkmayan/çıkarılamayan bir tepkiye konu olduğu biliniyor. Bu saldırganlığın NATO Zirvesi’yle bağının kurulması, emperyalizme ve ABD saldırganlığına karşı tepkinin NATO Zirvesi vesilesiyle harekete geçirilmesi gerekiyor. Bu da ancak yüzünü buraya dönmüş çok yönlü bir çabanın ürünü olabilir. NATO karşıtı muhalefetin merkezi olma iddiası taşıyan oluşumların ise, mevcut halleriyle bu görevi başarmak bir yana, böylesi bir yönelimin içine girmesi dahi zor gözüküyor. Kamuoyu yaratmak ve eylemli bir sürece çekilecek g¨çleri örgütlemek için çok yönlü bir faaliyetin mevcut platformlarla hayata geçirilmesi halihazırda çok olanaklı görünmüyor.

Yukarda ifade edilen NATO karşıtı güçlerin merkezi olarak organize olması, güç ve eylem birliği yapması, kendi başına ele alındığında kuşkusuz önemli bir imkandır. Fakat NATO Zirvesi vesilesiyle emperyalizme karşı tepkinin mücadeleye akıtılması için bu hiç de yeterli değildir. Dahası bu tür ortaklıkların kitlelerin bilincini sakatlayan “ortalama” bir politik söyleme sahip olduğu da düşünüldüğünde, devrimci güçlerin kendi bağımsız faaliyetlerini ön plana çıkarmaları, geniş kitlelere ve özellikle işçi sınıfına devrimci bir temelde seslenmeleri apayrı bir önem kazanıyor.

Bağımsız devrimci çalışmanın önemi

Sınıf devrimcileri olarak NATO karşıtı eylemlerin örgütlenebileceği bir merkezi platformun oluşturulmasının önemli olduğunu, böyle bir birlikteliğin içinde yeralacağımızı daha önce açıklamıştık. Mevcut haliyle de NATO ve Bush Karşıtı Birlik içerisindeki çalışmalara katılıyoruz. Ancak yukarıda kısaca değinilen tablo, sınıf devrimcilerinin hem kendi bağımsız çalışmalarına, hem de devrimcilerle ortak çalışmalarına gereken önemi vermesi zorunluluğunu anlatıyor.

15 Mayıs günü sınıf devrimcileri kampanyalarına start vermiş olacaklar. Gerek NATO karşıtı muhalefete rengini veren eğilimler, gerekse devrimci hareketin bu eğilimlerin basıncı altında kalması gerçeği, her zaman fazlasıyla önemsememiz gereken bağımsız faaliyetimizi daha da önemli hale getiriyor.

Seçimler ve 1 Mayıs çalışmasının deneyimlerinden yola çıkarak nasıl bir yaklaşımla ve hangi araçlarla bir çalışma yürütülmeli sorusuna geçmeden önce, sınıf ve kitle hareketinin mevcut durumu da dikkate alındığında, komünistlerin bugün için süreci sonuç alıcı bir şekilde örme gücüne tek başına sahip olmadıklarının altını çizmek gerekiyor. Mevcut şartlar altında etkin bir eylemlilik sürecinin örülmesi için bütün güçlerin yanyana gelmesi nesnel ve zorunlu bir ihtiyaçtır. Ancak bu tür birlikteliklerin bu görevi ne kadar başarabileceği de, komünistler başta olmak üzere diğer devrimci güçlerin süreçte kendi bağımsız çizgilerini ne oranda hayata geçirebildikleri ile sıkı sıkıya bağlantılıdır.

Tablonun bunu da aşan yönü var. Bu, emperyalizme karşı güncel mücadelede devrimci bir çizginin hakim kılınması sorunudur. Bunu sağlamanın yolu ise herşeye rağmen doğru bir ideolojik-politik hattan beslenen bağımsız devrimci faaliyetin gücünü ortaya koymaktan geçmektedir.

Yaygın bir aydınlatma ve bilinçlendirme faaliyeti

Emperyalizmin vurucu gücü olan NATO’nun özellikle soğuk savaş dönemi sonrasında iç savaş yaşayan/yaşatılan bölgelere ya da ülkelere huzur ve barışı sağlamaya çalışan bir askeri güç olarak sunulmasının bilinçleri bulandıran bir etkisi var. Emperyalistler ve işbirlikçileri NATO’yu acı çeken halkların kurtarıcısı olarak sunuyor, kitleler tarafından öyle algılanmasını istiyor.

Bu propagandanın NATO Zirvesi öncesinde özellikle Türkiye’de daha da artacağını söylemeye gerek dahi yok. Tam da böylesi bir süreçte, emperyalizme karşı tepkinin onun temel kurumlarından biri olan NATO’ya yönlendirilebilmesi, yürütülecek devrimci propagandanın gücü ve etkisine yakından bağlıdır.

Bu nedenle komünistler, süreç boyunca NATO’nun emperyalizmin savaş ve terör aygıtı olduğu gerçeğini kitlelere anlatabilmek için çok özel bir çaba içinde olmalıdırlar. Bunu yaparlarken, 11 Eylül sonrasında temel konseptini terör karşıtlığı üzerinden belirleyen NATO’nun emperyalizmin terör örgütü olduğu gerçeğini özellikle işlemelidirler. Kitleleri bu savaş ve zulüm aygıtının dağıtılması için mücadeleye çağırmalıdırlar.

Bu çerçevede süreç boyunca kullanacağımız temel slogan, “Savaş ve terör örgütü NATO dağıtılsın!” olacaktır.

NATO karşıtı işçi ve emekçi platformları

28-29 Haziran günü İstanbul’da toplanacak NATO Zirvesi’ni güçlü bir protesto eylemine konu etmek her bakımdan özel bir önem taşımaktadır. Bunu başarabilmenin temel koşullarından biri de geniş işçi ve emekçi kitlelerin bu zirve vesilesiyle tepkilerini ortaya koyabilecekleri örgütlenmeler yaratabilmektir. Kitleleri bilinçlendirme ve aydınlatma faaliyeti, tüm alanlarda bu tür örgütlenmelerin yaratılması çabasına bağlanmalıdır. Bu konuda yakalanacak başarı hem NATO sürecine işçi ve emekçilerin örgütlü bir tarzda dahil olmalarını sağlayacak, hem de eylemlerin güçlü geçmesinin güvencesi olacaktır. Fabrikalarda ve işletmelerde, işçi ve emekçi mahallelerinde, kamu kurumlarında, üniversitelerde ve liselerde, sistematik propaganda-ajitasyon faaliyetine paralel olarak toplantılar düzenlenmelidir. Buralarda işleyiş ve arar mekanizmalarının katılımcılar tarafından belirlendiği örgütlenmeler yaratılmalıdır.

Yürütülecek faaliyetin amaca uygun bir devrimci çerçeveye oturabilmesi, işbirlikçi sermaye iktidarını da hedef alması ölçüsünde olanaklıdır. Bu, NATO’yu ve emperyalizmi dışsal bir olgu olarak algılama/algılatma anlayışının hakim olduğu bir süreçte, özelikle gereklidir. Herkesin genel olarak kabul ettiği emperyalizme karşı mücadelenin kapitalizme karşı mücadeleden ayrılamayacağı gerçeği pratikte unutulabilmektedir. Bu açıdan bu platformların “Tüm ABD ve NATO üsleri kapatılsın!”, “NATO’dan çıkılsın!”, “Emperyalistlerle açık-gizli tüm anlaşmalar iptal edilsin!” vb. somut talepler etrafında eylemliliklere sevkedilmesi, bu doğrultuda imza kampanyaları yürütülmesi, basın açıklamaları, panel ve söyleşiler gerçekleştirilmesi gerekmektedir.

Burada dikkat edilmesi gereken nokta, başlangıçta bu tür oluşumların az sayıda bileşene dayanabileceği gerçekliğidir. Bu yanıyla sorun, kaç kişiye dayandığından öte mevcut güçlerin nasıl bir faaliyete yöneltildiğidir. Yürütülecek tüm aydınlatma faaliyetinin de, halihazırda başlayan anket çalışmasının da, süreç içerisinde devreye sokulması planlanan diğer araçların da temel hedefi, NATO ve emperyalizm karşıtı platformların kurulması olmalıdır. Tüm güç ve enerjimizle buna yönelmeliyiz.

Diğer toplumsal-siyasal gündemler çerçevesinde olduğu gibi NATO Zirvesi’ni hedef alan bu kampanya vesilesiyle de komünistlerin çalışmalarını yönelteceği temel toplumsal alan işçi sınıfıdır. Propaganda-ajitasyon çalışmamızın olduğu kadar NATO ve emperyalizm karşıtı taban inisiyatiflerini örgütleme çalışmamızın temel ayağı da fabrikalar olmalıdır. Buralarda yaratılabilecek her örgütlenme örneği fazlasıyla önemli bir deneyim olacaktır. Yapılması gereken, gündelik faaliyette öne çıkarılan güncel talepleri NATO karşıtı faaliyetle bütünleştirmektir.

Başarılı bir kampanyanın önkoşulları

Uzun dönemdir kesintisiz bir siyasal faaliyet yürütüyoruz. Seçim dönemine girerken önümüzde bizim için çok önemli bir altı ayın olduğunu söylemiştik. Seçimler ve onu izleyen 1 Mayıs döneminde etkin bir faaliyet ortaya koyduk. Şimdi tüm bu birikimi NATO kampanyamızla bütünleştirmeliyiz. Bir kampanyanın başarılı olmasının yolu, öncelikle onu örgütleyenlerin iç örgütlülüğünun güçlü olmasına bağlıdır. Çalışmanın disiplini, yapılacak işlerin kesinlikle bir plana ve takvime bağlanmış olması, yaratıcı ve sonuç alıcı bir tarza sahip olmak, hepsinden önemlisi de somut hedeflere kilitlenmeyi başarabilmek, bir kampanyanın başarılı olmasının zorunlu asgari koşullarıdır.

Halihazırda iç toplantılarla başlayan ve anket çalışmasıyla devam eden çalışmanın belirlenen takvime göre yürüyebilmesi büyük bir önem taşımaktadır. Bu açıdan Haziran’ın başına kadar kendi gücümüze dayanan eylemler ve aydınlatma faaliyeti üzerinden yürüyecek çalışmamızın ana halkasını kitle toplantıları ve platform çalışmalarının örgütlenmesi oluşturmalıdır.