Bu sene İstanbuldaki 1 Mayıs kutlamaları iki ayrı alanda gerçekleşti.
Bir tarafta işbirlikçi Türk-İş yönetiminin devlet yönlendirmeli yasal ve izinli Şişli eylemi, diğer tarafta devletin tüm yasak ve tehditlerine rağmen fiilen gerçekleştirilen Saraçhane eylemi... Bu tablo bu yılki 1 Mayıs kutlamalarının birlik ve beraberlik içinde kutlanmasını arzu eden tüm güçleri pratikte bir tutum almaya, bir tercih yapmaya yöneltti.
Sonuç olarak 2004 1 Mayısını, kutlamayı devlet güdümünden çıkarmanın, işçi ve emekçi hareketine moral güç ve motivasyon kazandırmanın bir olanağı olarak değerlendiren devrimci güçler, ilerici, öncü işçi ve emekçiler, tercihlerini fiili ve meşru olandan yana yaptılar. Bu 1 Mayısı anlam ve içeriğine uygun olarak Saraçhanede kutladılar.
Ancak 1 Mayısı kitlesel olarak kutlamak adına devlet destekli Türk-İş yönetiminin sınıfı bölen eylemine güç taşımayı tercih edenler bu ağır siyasal sorumluluğun altında kaldılar. Başını liberal EMEP tayfasının çektiği bu kesim, haklılığını fiili ve meşru olmasından alan ilerici bir çıkışı işçilerin, emekçilerin ve halkın birleşik gücünü bölen bir yaklaşım olarak değerlendirerek, eylemi karalamaya çalıştılar. Hatta kimi yerellerde yaptıkları toplantılarda genç kitlelere Saraçhane eylemine gitmeyin, çatışma çıkacak şeklinde uyarılarda bulunarak, devletin kitleleri terörize etmeyi amaçlayan provokasyonlarına güç taşıdılar.
DİSK ve KESK bürokratlarının tüm yalpalamalarına, son ana kadar süren belirsizlik tablosuna rağmen, nihayetinde sınıf işbirlikçisi Türk-İşin gerici tutumunu fiilen boşa düşürme imkanını değerlendirmek yerine, EMEPli liberallerin ve Evrenselin lafazan köşe yazarlarının Şişli tercihi ve Saraçhane eylemini karalamaları, bunun bilinçli bir politik tercih olduğunu göstermektedir. Bunu en yalın olarak 5 Mayıs tarihli Evrenselde İ. Sabri Durmaz dile getirdi: Türk-İşe egemen olan sendikacılık anlayışının sınıf işbirlikçisi bir çizgide olduğunu herkes bilir! Demek ki bu tutum EMEPin taktiksel bir yanılgısı, güncel politik bir hatası vb. değildir. Türk-İşin sınıf işbirlikçisi çizgisine güç taşımak, sokak kaçkını bu liberallerin bilerek ve isteyerek yaptığı bir tercihtir. Sonrasında devrimcilere, ilerici güçlere yönelik kin dolu karalamalar, düşmanca tutumlar bu tercihin dolaysız bir sonucudur.
27 Nisanda bir radyo (Özgür Radyo) programında EMEP Genel Başkan Yardımcısı Memet Kılıçarslanın Sendikaların olduğu alanda olacağınızı söylüyorsunuz, neden Şişli? sorusuna verdiği yanıt, fiili ve meşru bir zeminde gerçekleşen Saraçhane eylemini neden bölücü gördüklerini açıklıyor: Yasal miting. Emniyet ya Şişli Abide-i Hürriyet ya da Beykoz Çayırlığı diyor. Yasal miting yapılacaksa Şişlide olunacak. Bir gün önceden her yıl olduğu gibi Taksime gidilerek çiçek bırakılabilir. Bu eylem kitlesel yapılabilir. Demek ki, Saraçhane eylemini bölücü olarak nitelendirmeleri, hiç de sınıfın birliği kaygısından değil devletin yasaları için tehlike oluşturmasındandır.
3 Kasım ve 28 Mart seçimlerinde aldıkları tutumla geri konumlarını daha da pekiştiren bu liberal takımı düzen solundaki boşluğu hızla doldurmaya aday. Bu liberaller, seçimler sürecinde burjuva parlamentarist hayallerini gerekçelendirmek için en temel gerçekleri bile kaba bir biçimde tersyüz etmekten çekinmediler. Burjuvazinin ahırında varlık gösterebilmek uğruna yaptıkları kaba çarpıtmalarla emekçi yığınlara yalan söylediler. Her türden ilkesiz birlikteliğin altına imza attılar.
Liberal solun bu tutarsızlığını ve ilkesizliğini yerel seçim değerlendirmeleri vesilesiyle ortaya koymuştuk: İlkesizlik, yenilmiş, yıldırılmış, terbiye edilmiş ve böylece düzenin icazet alanına çekilmiş küçük-burjuva akımların temsil ettiği liberal solun en temel özelliğidir. Liberal solda ilkelerin yerini (ki artık gözetecekleri ilkeleri de yoktur) burjuva pragmatizmi almıştır. Bu akımların siyasal tutum ve tercihlerini artık herhangi bir ilke ya da stratejik çizgi değil (ki gerçekte artık herhangi bir bağımsız stratejileri de yoktur), fakat yalnızca gündelik çıkarlar belirlemektedir. Bugün bu çıkar, düzenin siyaset arenasında meşrulaşmak ve parlamenter siyaset yapacak zemin ve olanaklara kavuşmaktır. Onların seçim politikalarını ve ittifaklarını belirleyen, bu çerçevede burjuva düzen partilerinin bir kısmıyla güçbirliği oluşturmalarına yolaçan da bu olmaktadır. (Liberal solun yerel seçim perişanlığı../4, Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak, 27 Mart 04)
Tüm toplumsal gelişmelerde gericiliğin safında yeralan bu liberal solcularımız, kendilerine düzen tarafından kabul edilebilir meşru bir alan açmaya çalışırken, 1 Mayıs alanında da devletin kolluk güçleriyle karşı karşıya gelmeyi göze alamamışlardır. Bu baylar, fiili ve meşru olan Saraçhane eylemine kin kusarken, eyleme katılanları bölücü ilan ederken, aslında mücadele kaçkını pratiklerinin üzerini örtmeye çabalamaktadırlar.
Düzenin has partilerinden CHP dahi, yerel seçim hezimetinin yarattığı basınçla da olsa Saraçhane eylemine katılırken, EMEP darbeci İPle yanyana Şişlide boy göstermekten en ufak bir rahatsızlık duymamaktadır. EMEPin, 1 Mayısta İPle alanda yanyana gelmesinin bir rastlantı olmadığını sonrasında yaşanan bir takım gelişmeler de açığa çıkardı. İP çetesinin, devrimci değerlere ve gruplara yönelik düşmanca tutumlarının bir benzerini sergileyen Emek Gençliği, Hacettepe Üniversitesinde işi devrimcilere saldırmaya kadar vardırdı. Kızıl Bayrakın 1 Mayıs tarihli sayısının orta sayfasında Denizlerin devrimci mirasını savunan yazının okulun duvar gazetesine asılmasını hazmedemeyen Emek Gençliğinin saldırgan tutumu, genç komünistlerin kararlı duruşu ve devrimci grupların dayanışması sonucu geri püskürtüldü.
Elbette devrimle uzaktan yakından bir ilgisi kalmamış bu liberallerden, devrim ve sosyalizm mücadelesine sahip çıkmalarını, her fırsattan devrimci amaçlar için yararlanmalarını, sınıf hareketini ileri sıçratma potansiyeli taşıyan gelişmelerde ilerici bir tutum almalarını beklemiyoruz. Onların burjuvazinin parlamentosuna kapak atma hayalleri de bizi ilgilendirmiyor. Yaşadığı tasfiyeci süreçte geçmişin devrimci değerlerini kabaca inkar edenlerin gelinen noktada düzen soluna doğru kayması anlaşılır bir durumdur.
Ancak, 1 Mayısta sokaklardan kaçanlar son günlerde Evrenselin sayfalarında 6 Mayıs vesilesiyle Denizlerin mirasına sahip çıkan ve kitleleri NATO Zirvesine karşı anti emperyalist mücadeleye çağıran haber ve yorumlara yer vermeye başladılar. Denizlerin ruhuyla mücadeleye, Emperyalizme karşı Deniz olunmalı, Denizler gibi mücadeleye, Deniz olmaya mecburuz vb. başlıklarla ne kadar devrimci olduklarını ispatlamaya giriştiler.
Denizler 6. Filoları denize dökerken meşruluklarını, devletin icazetine ya da yasalarına sığınarak değil fiili eylemlerle sağlamışlardı. Geniş kitlelerin sempatisini ve desteğini, tam da bugün EMEPin kin ve nefret kustuğu devrimci yol ve yöntemlerle kazanmışlardı. Burjuva pragmatist bir bakışla Denizlerin yolunu parlamentoya çıkarma yüzsüzlüğü gösterenler, bugün devrimci değerleri sahiplenerek içini boşaltmaya, ilerici kitleleri kendi liberal platformlarına yedeklemeye kalkışıyorlar.
Denizlerin devrim adına yükselttikleri bayrağı terk ve inkar edenlerin, bu yiğit devrimcilerin temsil ettikleri devrimci gelenekleri kendi liberal hayallerine dayanak yapmalarına, devrimci değerleri istismar etmelerine asla sessiz kalmayacağız. Denizler, bugün EMEPin canhıraş savunduğu reformizme ve parlamentarizme karşı Marksizm-Leninizme ve devrime bağlılıklarını darağaçlarında son nefeslerine kadar haykırdılar ve savundular.
Devrimci değerleri canları pahasına savunanların mirasını sahiplenmek ve savunmak liberal reformist döneklerin harcı değildir. Geçmişin devrimci mirasının gerçek savunucusu, temsilcisi ve geleceğe taşıyıcısı sınıfın devrimci partisidir.