15 Mayıs'04
Sayı: 2004/19 (11)


  Kızıl Bayrak'tan
  Emperyalist NATO Zirvesi'ne geçit vermeyelim!
  Genelkurmay, NATO'dan gelecek taleplere karşılık verebilmek için yeni düzenlemelere başladı...
  Emperyalist NATO Zirvesi'ne karşı etkin ve başarılı bir kampanya için!
  Fason YÖK yasası meclisten geçti...
  İşbirlikçilerin yanında yeralanlar "Denizler'in mirasını" sahiplenemezler!
  1 Mayıs'ın aynasından dayanaksız hayaller
  Belediye toplusözleşmelerinde esnek çalışma dayatması...
  Emperyalist NATO müdahalesi için hazırlanan zemin... "Bosna trajedisi" nasıl yaratıldı?
  Irak'ta dünyaya sırıtan emperyalizmin kanlı dişleridir!
  Küstah haydut takımı Iraklılar'dan özür diliyor...i
  Irak'ta işkence yaygın ve sistematik...
  Diyarbakır, Guantanamo ve Ebu Garip...
  SHP solculuğu
  Küba'ya karşı yeni provokasyon
  Dünya Bankası Kongo'da yağmur ormanlarını yağmalıyor
  Fransa'da büyüyen sözde "anti-semitizm"!..
  Ekim Gençliği'nden...
  Bültenlerden...
  Kürdistan'daki siyasal akımlar-2
  Ya dünyamız dev bir çöplüğe dönüşecek, ya da kapitalizm tarihin çöplüğüne gömülecek!
  Direniş: Yaşama sanatı!
  Emperyalist saldırı, BOP ve NATO Zirvesi
  Mücadele postası

Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın



 
Belediye toplusözleşmelerinde esnek çalışma dayatması...

Kazanmanın yolunu işçilerin
örgütlü inisiyatifi açabilir!

Belediyelerde toplusözleşme görüşmeleri devam ediyor. İstanbul Büyükşehir Belediyesi ile ilçe belediyelerinde, belediye yönetimleri adına MİKSEN ile bu işyerlerinde örgütlü Belediye-İş, Genel-İş ve Hizmet-İş arasında süren görüşmeler tıkanma aşamasına geldi. Çünkü işveren sendikası yeni iş kanunu ile yasallaştırılan esnek çalışma dayatmasında bulunuyor. Dayatmalar özellikle çalışma ve izin süreleri ile iş güvencesi gibi temel birçok alanda yoğunlaşıyor. Görüşmeler bu nedenle idari maddeler üzerinde tıkanmış bulunuyor. Eğer gelişme kaydedilemezse, görüşme süresi olan 60 günlük sürenin ardından uyuşmazlık zaptı tutulacak ve arabulucu süreci başlayacak. Şu an birçok işyerinde bu sürenin sonuna gelinmiş durumda. Genel-İş’in örgütlü olduğu Küçükçekmece Belediyesi’ndeise uyuşmazlık zaptı tutulmuş durumda.

Dayatmalar, Belediye-İş’in yetkili olduğu Gaziosmanpaşa, Şişli, Bayrampaşa, Anakent, Adalar, Boğazköy, Muratlı, Üsküdar, Yakuplu, Zeytinburnu, Avcılar, Bakırköy ve Kentyol’da daha çok çalışma saatleri ve günlerinde yoğunlaşıyor. İşveren sendikası bu belediyelerde halen yürürlükte olan 40 saatlik çalışma süresini yükseltme çabasında. Çalışma süresinin değiştirilememesi durumunda ise Cumartesi ve Pazar günlerinin tatil günleri olmaktan çıkarılmasını dayatıyor.

Genel-İş’in yetkili olduğu Eminönü, Fatih, Bağcılar, Bahçelievler, Küçükçekmece, Mimarsinan, Beylikdüzü, Tepecik, Beşiktaş, Sarıyer, Kadıköy, Kartal, Bahçeköy, Sarıgazi ve Göktürk belediyelerinde de yine 45 saatlik çalışma dayatması sözkonusu. İşveren sendikası toplusözleşmeyle birlikte ayrıca ödünç işçi uygulamasının önünün açılmasını, sosyal izinlerin kısıtlanmasını ve hafta sonu tatili uygulamasına son vermeyi hedefliyor.

Diğer taraftan toplusözleşmelerin yerel seçimler öncesinde sonuçlandırıldığı Esenyurt, Beykoz ve Silivri Belediyeleri’nde işverenler, sözleşmenin yüksek maliyetler getirdiği gerekçesiyle sözleşmeyi tanımamaya çalışıyor.

Belediye işkolunda benzer dayatmalar daha önce de gündeme gelmiş ancak işçilerin grevden çekinmeyen kararlı duruşu sayesinde geri çekilmek zorunda kalınmıştı. Ancak yerel seçimlerle yeni yönetimlerin iş başına gelmesi, bunun ötesinde yeni iş kanunu ile esnek çalışmanın yasallaştırılması ve sermaye hükümetinin yerel yönetimlere ilgili özelleştirme ve köleleştirme içerikli bir dizi yasa saldırısı hazırlığında olmasıyla birlikte, dayatmaların kapsamı genişleyerek işçi sendikalarının önüne gelmiştir. Belediyelerde örgütlü sendikaların belediye yönetimleri ile girdikleri ilişkiler ve ciddi bir karşı duruşu örgütlemek yönünde herhangi bir hazırlığa sahip olmamaları da yönetimleri ayrıca cesaretlendirmiştir.

Ortada temel sosyal ve ekonomik kazanımların gaspı sözkonusudur. Bu kazanımlar tartışılamaz niteliktedir. Bunun içindir ki bir orta yol da bulmak mümkün değildir. Belediye işçileri bu bilinçle davranmak zorundadırlar. Belediye toplusözleşmelerinde dayatılanlar belediye yönetimleri ile sınırlı bir saldırı değildir. Belediye işçisinin karşısında İMF direktiflerini şaşmadan uygulayan sermaye hükümeti vardır. Dolayısıyla toplusözleşmenin başarıyla sonuçlandırılması her şeyden önce böyle bir bilinç açıklığına bağlıdır. Kazanıncaya kadar direnişi hedeflemeyen bir mücadelenin başarı şansı bulunmamaktadır.

Böylesine kapsamlı saldırılara karşı koyabilmek için işkolunda çalışan işçilerin en geniş mücadele birliği olmazsa olmazdır. Ancak bu birlik, işkolunda örgütlü sendikaların yöneticileri düzeyinde kurdukları birlikle sınırlanamaz. Asıl önemli olan işçilerin tabandan birliğini sağlayabilmektedir. Bunun olmaması nedeniyle sendikal kademelerde kurulmuş her türlü birlik gerisin geri işçi sınıfına karşı bir silaha dönüşebilmektedir. İşkolunda sözleşmeyi birlik ruhuna aykırı olarak imzalayan bir sendika şubesi günah keçisi ilan edilerek peşisıra tüm sendikalar aynı şartlarda sözleşmeyi imzalamaktadırlar. Böylelikle ihanete mazeret yaratılmakta, “birlik olmadan kazanamayız” düşüncesi bu ihanete dayanak yapılmaktadır. Bu nedenle, toplusözleşme hedeflerinden esneme sınırlarının belirlenmesine kadar tüm süreçte işçilerin örgütlü inisiyatifinin hakim hale getirilmesi büyük önem taşımaktadır.

Bunun için öncü işçiler, tek tek birimlerden başlayarak işçilerin biraraya gelerek söz ve karar hakkını kullandıkları komiteler kurmalıdırlar. Bu komiteler birimlerden işyeri bütününe, işyerinden de diğer belediye işyerlerinde oluşturulmuş işçi komiteleriyle birleşmeyi hedeflemelidirler. Bu tür örgütlenmeler, sendika yönetimlerinden bağımsız olarak toplusözleşme sürecinde söz ve karar hakkını kullanmanın, süreci hedefler doğrultusunda başarıya ulaştırmanın güvencesi olacaktır.

Belediye toplusözleşmeleri aynı zamanda, işçi sınıfının kölelik yasasına karşı bir mevzi savaşı olarak görülmelidir. Böyle görüldüğü ve mücadelenin sorumluluklarına bu bilinçle yaklaşıldığı durumda, dost ve düşman güçlerin saflaşması da buna uygun gerçekleşecektir. Belediye işkolundaki işçilerin diğer sınıf bölüklerinin desteğini kazanmaları kolaylaşacak, direniş ve grev biçiminde sürdürülecek mücadele doğal bir meşruluk ve direnme gücü bulacaktır.

Başta sınıf devrimcileri olmak üzere ileri-devrimci güçler de belediyelerde yaşanan bu sürece, sınıf ve emekçi hareketinin yaşadığı geri noktadan çıkışının kanallarını açmak, bu doğrultuda belediyelerde yaşanan süreci geliştirmek ve bu işkolundaki mücadele sürecini işçi sınıfının mücadele güç ve kapasitesinin arttırılması yönünde değerlendirmek sorumluluğuyla yaklaşmalıdırlar.



İstanbul Emniyet Müdürlüğü 1 Mayıs Saraçhane eylemi
hakkında suç duyurusunda bulundu...

Yaptık, yine yapacağız!

İstanbul Emniyet Müdürlüğü, 1 Mayıs Saraçhane eylemini düzenleyenler hakkında İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı’na suç duyurusunda bulundu. Suç duyurusu Emniyet Müdürlüğü’nün “önsezi”lerine dayanıyor. Cumhuriyet Başsavcılığı Emniyet Müdürlüğü’nün sezgilerini “kanıt” kabul ederse, içinde KESK ve DİSK genel başkanlarının da bulunduğu 76 kişi “olay çıkabilirdi” ihtimaliyle yargılanacaklar!

Elbette, yıllardır kitlelerden ve şehir merkezlerinden yalıtık alanlara hapsedilen, devlet tarafından terörize edilen 1 Mayıs eylemlerinin, bu sene fiili olarak alan hapsinden kurtulması egemenleri rahatsız edecekti. Kolluk kuvvetleri eylemi provoke edemeyince, bu kez “olabilirdi” senaryoları yazarak eylemi “suç” kapsamına almaya giriştiler.

Egemenlerin fiili ve meşru bir eylemi “suç” kapsamına alma ve “terör eylemi” olarak gösterme çabaları boşuna değil. 12 Eylül faşist askeri darbesiyle birlikte sistemli ve bilinçli politikalarla sınıfı örgütsüzleştirmeye ve böylece güçten düşürmeye çalışan sermaye iktidarı, meşruluğunu burjuvazinin hak ve hukukundan değil tarihsel haklılığından alan bir sınıf ve kitle hareketinin gelişmesinden korkuyor.

Her türden hak arama eylemine pervasızca saldırılan kitleler, imha ve inkar politikalarıyla katledilen ve özgürlük isteyen Kürt halkı, grevi yasaklanan işçiler, işgüvencesi, grevli-TİS’li sendika hakkı ve insanca yaşayabileceği bir ücret istediği için “terörist” ilan edilen kamu emekçileri, “iş istiyoruz” dedikleri için ölesiye dövülen işsizler, özerk-bilimsel-demokratik-parasız üniversite istedikleri için kafası-gözü yarılan öğrenci gençlik, “ev istiyoruz” dedikleri için devletin her türden terörüne maruz kalan depremzedeler... Eğer haklarını aramak, kazanmak ve korumak için fiili ve meşru eylemlerle harekete geçerlerse, bu kokuşmuş düzenleri ve egemenlikleri için ciddi bir tehdit oluşturur.

Sermaye iktidarının “suç duyurusu”nda bulunarak önüne geçmeye çalıştığı budur. Onlar, emekçi kitlelerin, ezilen halkların nezdinde sempati kazanmış Saraçhane eylemini yargılı infaz yoluyla “mahkum” edebilirlerse, bu türden eylemlerin yayılmasının önüne geçebileceklerini sanıyorlar.

Asalakların korkularını gerçeğe çevirmek, acı, kan ve katliam üzerine kurulu sömürü düzenlerini başlarına yıkmak için bağımsız taban örgütlerinde örgütlenerek, “yaptık, yine yapacağız!” demekten başka bir yol bulunmuyor.



Bakırköy Sümerbank işçileri Ankara’daydı...

“Gün gelecek, devran dönecek,
hainler işçiye hesap verecek!”

Uzun zamandır özelleştirme saldırısıyla karşı karşıya kalan Bakırköy Sümerbank işçisi 12 Mayıs günü Ankara’daydı. Yaklaşık 450 Sümerbank işçisi yapılacak olan ihaleyi yerinde protesto etmek ve taleplerini haykırmak için Özelleştirme İdaresi önündeydi.

Ertesi gün ise saat 11:00’de TEKSİF binası önünde toplanan işçiler Türk-İş binasına kadar sloganlarla yürüyerek Türk-İş Genel Başkanı Salih Kılıç’ın yaptığı açıklamayı dinlediler. Saat 15:00’te ise AKP binasının önünde basın açıklaması yapıldı.

İhaleye 11 firma katıldı. İlk teklif vermenin ardından Özelleştirme İdaresi firmalarla ayrı ayrı görüştü. Ardından firmaların ihaleden tek tek çekilmesiyle ihale en yüksek fiyat olan 44 milyon dolarla AKP İstanbul Belediye Başkanı Kadir Topbaş’a yakınlığıyla tanınan Doğa Madencilik Endüstri ve Ticaret AŞ’ye kaldı.

Sabah saatlerinde Özelleştirme İdaresi Başkanlığı önünde biraraya gelen Bakırköy Sümerbank işçileri “Baskılar bizi yıldıramaz!”, “Fabrikalar kalemiz, hırsızlara vermeyiz!”, “Direne direne kazanacağız!”, “Gün gelecek, devran dönecek, hainler işçiye hesap verecek!”, “Kurtuluş yok tek başına, ya hep beraber ya hiçbirimiz!”, “Sümerbank işçisi emeğin bekçisi!” (Özelleştirme İdaresi binasını gösteren işçiler) “İşte burası hırsız yuvası!”, “Bugün de yarın da buradayız!” şeklinde slogan attılar. İşçilerin öfkesi ve kararlı duruşu, polis barikatının yoğunlaştırılmasına yolaçtı. Bu bekleyiş sırasında konuşan TEKSİF Genel Başkanı Zeki Polat, tüm samimiyetsizliğini açıkça gösteren bir konuşma yaptı. Bakırköy Sümerbank’a biçilen değerin ne kadr düşük olduğuyla başlayan konuşmasını devletin kolluk güçlerine ve basına verdikleri rahatsızlık nedeniyle özür dileyerek bitirdi.

Ardından TEKSİF Bakırköy Şube Başkanı Çetin Yelken konuştu: “... Seçimden önce bu yağmayı durdaracağız, bu özelleştirme talan diyenler, iktidara gelir gelmez talanın alasını yapmaya başladılar. 680 insanın geleceğini iki dudağı arasına bırakacağımızı sanıyorlarsa yanılıyorlar. Biliyorlardı ki Tüpraş, Petkim, Sümerbank satılırsa dışa bağımlılığımız daha çok artacak, uluslararası sermaye bizi biraz daha sarmalayacak, dış borçlarımız iki kat daha artacak. Biz onurlu ve namuslu mücadelemizi sonuna kadar sürdüreceğiz.”

Açıklamaların ardından sendikacılardan oluşan 4 kişilik heyet ihaleyi izlemeye katıldılar. Bu arada ihale sonuçlanıncaya kadar işçiler sloganlarla, konuşmalarla oturma eylemine başladılar. Oturma eylemi saat 15:00’te başladı. Saat 17:00’ye doğru, ihalenin Doğa Madencilik Endüstri ve Ticaret AŞ’ye verilmesiyle birlikte, işçilerdeki öfke ve kin doruğa ulaştı. Kimi işçiler fenalaştı, gözyaşlarını tutamadı. TEKSİF Bakırköy Şube Başkanı Çetin Yelken işçilere şunları söyledi: “Daha yolun başındayız, biz önünüzdeyiz. Ucunda ölüm de olsa önünüzdeyiz. Bu yürekli mücadeleye eğer Türkiye’de emek örgütleri varsa, biz Ankara’yı da Bakırköyü de onurlu insanların mücadele ateşinin yandığı mücadele kaleleri haline getirir, bundan hiç kimsenin endişesi olmasın... Böyle başı eğiklik, bu gouml;zü yaşlılık size yakışmıyor. Bu dakikadan itibaren alnınız açık, yüzünüz ak, kaldığımız yerden devam edeceğiz. Yarın AK Parti’ye giderek iş, aş vaadedenlere hani vaadiniz nerede diyeceğiz. Ne gerekirse yapacağız. Hepimiz buradayız!”

Günün sonunda alınan karar doğrultusunda bir kısım işçi İstanbul’a fabrikada kalmak üzere geri döndü. İşçilerin bir kısmı ise ertesi gün Türk-İş’te bir toplantı ve AKP binası önünde basın açıklaması ve bazı parti başkanlarıyla görüşme için kalma kararı aldı.

Akşam dönme kararının ardından işçiler TEKSİF Genel Merkezi’nde ve misafirhanesinde gidiş saatlerini beklediler. Bu sırada Bakırköy Sümerbank işçilerinin mücadelesine destek ve güç vermek için Mamak İşçi Kültür Evi Müzik Topluluğu işçileri ziyaret etti. İşçiler gidene kadar devrimci türküler, marşlar ve halaylarla direnişlerini selamladılar.

Kızıl Bayrak/Ankara



NATO Zirvesi öncesi devlet terörü...

12 Mayıs’ta DEHAP ve öteki bazı yasal sol partiler, 1 Mayıs’ta olay çıkardıkları gerekçesiyle 11 Mayıs günü gözaltına alınan dokuz DEHAP Gençlik Komisyonu üyesi gencin derhal serbest bırakılması için bir basın açıklaması yaptılar. Açıklamada, “... İstanbul’da 28-29 Haziran’da yapılacak NATO Zirvesi öncesinde devletin bu kadar tahammülsüz davranması boşuna değil! Biz partiler olarak bu saldırılara karşı olduğumuzu ve gözaltı operasyonlarını kınıyoruz” denildi. (Kızıl Bayrak/İzmir)

F tiplerinde zorla müdahale sürüyor

12 Mayıs’ta TKEP/L davasından tutuklu bulunan Remzi Aydın’ın annesi Tayyibe Aydın, oğluna yapılan zorla müdahale için İHD’de bir basın açıklaması yaptı. Tayyibe Aydın şunları söyledi: “Yaşamlarını hiçbir karşılık gözetmeden, ezilen insanların mücadelesine adayan 111 oğlumuz, kızımız, bu cezaevlerinin kapatılması ve ezilenlere yönelik saldırılara son verilmesi için toprağa düştüler... Oğlumun hastaneye götürüleceğini biliyorum. Zorla müdahale etmeye çalışacaklarını da! Daha önce de pek çok oğlumuza, kızımıza bunu yapıp sakat bıraktılar. Bun oğluma yapılacak hiçbir müdahaleyi kabul etmiyorum. Ve oğlumun başına gelebilecek her türlü olumsuzluktan devleti sorumlu tutuyorum.” (Kızıl Bayrak/İzmir)



TPAO’da merkezi iş bırakma eylemi

TPAO Genel Müdürlüğü’nde çalışan Petrol-İş üyesi işçilerin yaşadığı sorunlara karşı merkezi düzeyde yarım günlük iş bırakma eylemi örgütlendi. Eyleme Türkiye genelinde yaklaşık 4 bin Petrol-İş üyesi işçi katıldı. Batman, Adıyaman, Trakya ve Ankara bölgelerinde çalışan işçiler sorunlarının çözülmesini istediler. Temel talepler; özelleştirilmeden derhal vazgeçilmesi, geçici işçilere kadro verilmesi, hükümetle yapılan protokole uygun olarak zorunlu emeklilik uygulamasının kaldırılması, atılan işçilerin geri alınması ve sendikal çalışmaya yönelik saldırıların durdurulması.

TPAO işçileri ilk defa böyle merkezi bir eylem gerçekleştiriyorlar. Petrol-İş üyelerinin önemli bir kısmı özelleştirilecek işletmelerde çalışıyorlar. Bu nedenle bu eylem ileri bir adım olmakla birlikte, arkası getirelemediği koşullarda işçilerin oyalanması dışında bir anlam taşımayacaktır.

Ankara’daki iş bırakma eyleminden sonra TPAO Genel Müdürlüğü önünde bir basın açıklaması yapıldı. İşçilerin taleplerini dile getiren Petrol-İş Ankara Şube Başkanı, taleplerinin yerine getirilmemesi halinde eylemlerinin devam edeceğini söyledi. Genel Müdür’ün baskısı sonucunda basın açıklamasına katılım düşük kaldı. Ayrıca Petrol-İş Ankara Şubesi, bir hafta boyunca Yüksel Caddesi’nde Tüpraş’ın özelleştirilmesine karşı bilgilendirme ve imza standı açtı, 5 bin kadar imza toplandı.

Kızıl Bayrak/Ankara