20 Mart'04
Sayı: 2004/03


  Kızıl Bayrak'tan
  Saldırıları işçi sınıfını ve kitleleri örgütleyerek karşılayalım!
  Cam sektöründe sözleşme imzalandı...
  Fatura işçi ve emekçilere kesildi
  Emperyalist tekellerin önündeki tüm engeller kaldırılıyor
  Kürt-Arap çatısması yalanı...
  Devlet terörüne karşı devrimci mücadeleye!
  Düzen partilerine oy vermeyelim, hesap soralım!
  BDSP seçim çalışmalarından...
  BDSP seçim çalışmalarından...
  Kent gerçeği ve belediyeler!
  Düzenin muhalefet boşluğu ve CHP'nin yeri
  13 Mart'ın ardından...
  Liberal solun yerel seçim perişanlığı.../3
  CHP'den "Güçbirliği"ne geçişlerin anlamı ve sınırları
  BES Genel Kurulu yapıldı...
  Sermayenin "sosyal savaş"ına karşı Avrupa emekçileri 2-3 Nisan'da alanlarda!
  İspanyol halkı gerici oyunları bozdu!
  İspanya'daki saldırıların gerisinde kim var?
  Kıraç'ta patronların sömürü ağı evlere girdi...
  Bültenlerden...
  BEKO işçisi saldırılarla karşı karşıya!
  Dizayn Teknik Plastik Boru fabrikasında kuralsız sömürü
  Süreç bize önemli görev ve sorumluluklar yüklüyor
  Cejra Newroz piroz be!..
  Güney Batı halkımızın haklı direnişinin yanındayız!
  Mücadele postası

Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın



 
Kent gerçeği ve belediyeler!

Sermaye düzeninde, tüm diğer imkanlar gibi, belediyeler ve imkanları da sermaye sahiplerinin hizmetine sonuna kadar açılmış durumdadır. Sadece, belediye hizmetlerinin zengin semtlerinde yoğunlaştırılması değil, belediye sınırları dahilindeki tüm arsa, orman, yeşil alan, park, bahçe vb. ne varsa sermaye sahiplerinin kazanç kapısı haline getirilmesidir söz konusu olan. Ve bir süreden beri parça parça uygulanan, AKP hükümetinin hazırladığı yasalarla da sonuçlarına ulaştırılacak olan tüm belediye hizmetlerinin ve sağlık başta olmak üzere pek çok kamu hizmetinin özelleştirilmesi; belediye ve sağlık çalışanları başta olmak üzere yüzbinlerce kamu çalışanının kazanılmış haklarının gaspı; kamu sektörlerinin özelleştirilmesiyle hizmetlerin pahalılaştırılması gündemde.

İşbaşındaki hükümet bu talan programının adını reform koymuş bulunuyor.

Oysa kentlerde yaşayanların ihtiyacı, hazırlanan yasalarla tamı tamına ters doğrultudadır. Yasalar özelleştirme getiriyor, ihtiyaç kamulaştırmadır. Sağlıktaki sorunların çözümü, herkese parasız ve kaliteli sağlık hizmeti verebilecek yeterlilikte sağlık kuruluşu ve personelidir. Yasalar kamu çalışanlarının tasfiyesini, kadrodan düşürülüp sözleşme kapsamına alınarak ücretlerinin daha da düşürülmesini öngörüyor. Oysa ihtiyaç, daha iyi ücretlerle çalışan daha fazla personel istihdamı yoluyla hizmet kalitesinin artırılmasıdır.

Reform adı altında hazırlanan yasalar kentlerdeki rantçılığı, yağmacılığı, yolsuzluğu, usulsüzlüğü artırıcı önlemlerle yüklüdür. Oysa ihtiyaç, belediye kaynaklarının yağmasının önlenmesi, imkanların işçi ve emekçilerin yaşam düzeyinin yükseltilmesine harcanmasıdır. Reform, işte böyle iyileştirme-düzeltme çalışmalarının adı olabilir. Hükümetin, daha da bozma, daha da kötüleştirme yolunda yaptığı düzenlemelere reform adı vermesi ise en bayağısından bir yalancılık, bir aldatmacadır. Aslında, saldırının birinci elden muhatabı konumundaki işçi ve emekçilerle dalga geçmektir.

İstanbul başta olmak üzere pek çok kent, bir deprem yasası ve yönetmeliği çıkarılmasını, bugün-yarın beklenen büyük depreme karşı, can kaybını azaltmaya yönelik önlemlerin alınmasını bekliyor. Ama, bırakın kamu binalarının onarılmasını, yeni yapıların denetimi bile yapılmıyor. Belediye yönetimleri, işçi ve emekçiler için hazırlanan yeni toplu mezarlara ruhsat dağıtmaya devam ediyor. Hükümet deprem yasa ve yönetmeliği çıkarmaktan kaçınıyor.

Kentlerin sorunu, sadece deprem yüzünden beklenen toplu kıyımlar değil elbette. Beklenenler de önemli olmakla birlikte, kentler, her gün yaşanan sorunlar yumağından ibaret hale gelmiş durumda. Kent biraz büyüdüğünde altyapı tümüyle iflas ediyor. İki damla yağmur, bir karış kar kentlerde hayatı felçetmeye yetip de artıyor. Kent yönetimleri altyapıya, yola, toplu ulaşıma, suya harcayacak para bulamıyor. Çünkü belediyelerin gelirleri kent yaşamını iyileştirmeye değil, birkaç zengini biraz daha zengin etmeye kullanılıyor. Rant yüzsüzü belediye yönetimleri, hiç utanmadan, işçi ücretlerini ödememe gerekçesi olarak da parasızlığı öne sürebiliyorlar.

Resmi rakamlara göre, kentlerdeki nüfusun yüzde 30-40’ı, sayısı 2.5 milyonu bulan gecekondularda yaşamaktadır. Kentlerde yaşayan işçi ve emekçilerin, kent yoksullarının ihtiyacı, insanca yaşanabilir konutlardır. Oysa devletin de belediyelerin de kentlerdeki konut sorununu çözmeye yönelik ne bir niyeti ve ne de planı vardır.

Türkiye’de hiçbir kent belediyesi çöplerin dönüşümü için bir proje geliştirmiş, bir uygulama ortaya koymuş değildir. Kentlerin çöpleri ve diğer atıkları çevreyi kirletmeye, doğayı tahrip etmeye devam etmektedir. Büyük kentlerin çöp yığınları her an patlamaya hazır bir cephanelik gibi çevre sakinlerini tehdit etmeyi sürdürmektedir.

Tekellerin kârı uğruna, elde edilmesi son derece kolay olan içilebilir sudan yoksun bırakılıyoruz. Zengin doğal enerji kaynaklarına sahip bir ülke olmamıza rağmen, elektiriğe, ısınmaya ve ulaşıma fahiş fiyatlarda ücret ödüyoruz. Kreşi, çocuk yuvası, sağlık ocağı, parkı, sineması, tiyatrosu vs. bir yana, okulu, kanalizasyonu, yolu olan semtlerin sayısı bile sınırlıdır. Daha elimize geçmeden ücretlerimizden kesilen vergiler bize hizmet olarak geri dönmediği gibi, sınırlı olarak sunulan hizmetlerden yararlanabilmek için de ayrıca yüksek ücretler ödemeye mahkum ediliyoruz.

Şimdi, seçim propagandası kapsamında bol keseden vaat dağıtan düzen partileri ve adaylarını dinleyin. Bu temel sorunların çözümüne ilişkin tek bir program, tek bir plan sunmuyorlar, sunamazlar. Böyle olunca da vaatleri boşlukta kalmaya mahkumdur. Gerçi onlar bu vaatleri tutmak için değil, sadece oy toplamak için veriyorlar ama, olsun! İşçi ve emekçiler için önemli olan adayın ya da partisinin niyeti değil, vaatlerin gerçekten yerine getirilip getirilemeyeceğidir.

Çünkü bu seçimlerde, “iyi niyetli” olduğu öne sürülen, öyle olması muhtemel de olan adaylar da yarışa katılmış, işçi ve emekçilerden, “sol birlik” adına ve bu “dürüstlük”, bu “iyi niyetlilik” misyonuyla oy istemeye çıkmışlardır.

Sorunları yaratan sermaye sistemidir
Sistem içinde çözülmeleri mümkün değildir

Sol ittifakın bazı bileşenleri “belediye sosyalizmi” hayali kuruyor. İşin kötüsü, bu hayali işçi ve emekçilere de bulaştırmaya çalışıyor. Hayal kurma yoluyla da olsa sosyalizmi istemenin neresi kötü denilebilir. Kötü olan, gerçekleşebilirin yerine hayalinin konması, işçi ve emekçi kitlelerin kendinden menkul bir hayalin başkaları (belediye yönetimleri) tarafından gerçekleştirilmesi beklentisine sokulmasıdır.

Halbuki sosyalizm, tıpkı kapitalizm ve diğer sistemler gibi, bütünlüklü bir toplumsal sistemdir. Öncelikli olarak iktidar işçi sınıfının elindedir. İkinci fakat temel bir başka olgu, toplumsal üretim ve paylaşım sisteminin sosyalist yani toplumcu olmasıdır. Bu da toplumsal üretimin toplumun tüm bireyleri arasında adaletli dağıtımı anlamına gelir. Hepsinden önemlisi, tüm bunların gerçekleşmesinin tek bir şeye, işçi sınıfının örgütlü-siyasal mücadelesine bağlı olmasıdır. Sosyalizm, işçi sınıfı yerine ve adına birileri (diyelim ki onların temsilcileri) tarafından kurulabilecek bir şey değildir. Belediye sosyalizmi hayali, diğer önemli şeylerden önce, işçi sınıfı ve emekçi kitleleri birer oy deposu, umut içinde beklemeye çekilmiş bir sürü gibi gördüğü için tehlikelidir.

Diğer yandan, belediyelerin bugünkü şekilde yönetilmesi, birer rant kapısı gibi görülmesi ve kullanılması, eğer, egemen sınıfın ve sistemin ihtiyaçları gereği ise, hiç kuşku yok ki, bu sistem dahilinde hiç kimsenin bu rant kapısını kapatmasına izin verilmeyecektir. Kaldı ki, bu rant kapıları bugün, mecliste seçim sonrasını bekleyen “yerel yönetim reformu” dedikleri yasal düzenlemelerle uluslararası sermayeye de açılmak üzeredir. Seçimlerle oluşturulacak yeni belediye yönetimleri, bundan böyle, sadece merkezi yönetimin değil, uluslararası tekellerin de baskısı altında olacak, sadece yasalarla zorlandığı özelleştirmeleri hayata geçirmekle kalmayacak, dünya tekellerinin yasal-yasadışı baskıları altında daha fazlasını da yapmak zorunda kalacaktır.

Bu kadar büyük baskı ve basıncın karşısına hayallerle değil, gerçeklerle çıkmak gerekiyor. Sermayenin saldırılarını göğüsleyebilmenin tek yolu, onun karşısına örgütlü bir sınıf olarak çıkmak, devrimci bir kitle mücadelesi yürütmektir. Seçimler vesilesiyle işçi ve emekçi kitlelere söylenebilecek en doğru söz, onlara yapılabilecek en büyük iyilik, bu gerçekleri olanca çıplaklığıyla önlerine koymaktır. Onları boş hayale sevketmek değil.



İzmir BDSP...

Çalışmalarımız yaygınlaşarak sürüyor

Çiğli BDSP çalışmalarından...

Çiğli Güzeltepe’de seçim büromuzun açılışından sonra, bölgeye yönelik faaliyetlerimiz artarak devam ediyor. Seçim büromuzun açılışı vesilesiyle bildirilerimizi özellikle büromuzun olduğu semtte ve birçok bölgede yaygın bir şekilde ve yüzyüze ajitasyonla dağıttık. Açılış sonrası haftada daha önce gidemediğimiz diğer semtlere bildirilerimizi ulaştırdık.

Çiğli ve civarındaki tüm emekçi semtlerine, Karşıyaka’nın emekçi semtlerine, Menemen deri ve metal işçilerinin servislerine sözlü propaganda ve ajitasyon eşliğinde bildirilerimizi dağıttık. Aliağa’da BDSP bildirisi dağıtırken polisin engellemesiyle karşılaştık. Aliağa pazarında ajitasyon eşliğinde bildirgelerimizi dağıtırken faaliyetimiz iki BDSP çalışanının gözaltına alınmasıyla engellendi. Aliağa Emniyeti’nde iki saati aşkın tutulan BDSP çalışanları daha sonra serbest bırakıldı.

Seçim döneminde gazete satışlarımız da arttı. Yeni bölgelere gazetemizi ulaştırdık. Semtlerde bildiri dağıtımı yapılırken, kahvelerde de BDSP’nin seçim platformunu tanıtan konuşmalar yapıyoruz. Seçim çalışmamız anlamlı bir tempoyu yakaladı.

Buca BDSP çalışmalarından...

Seçim büromuzun civarındaki emekçi semtlerinde yoğunlaşan seçim çalışmamız BDSP bildirilerinin dağıtımı ile, sözlü propaganda-ajitasyon eşliğinde devam ediyor. Gazetemizi daha işlevsel ve yaygın olarak kullanıyoruz. Hafta sonu bölgedeki emekçi semtlerine, pazarlarına ve kahvehanelere giderek sözlü propaganda yaptık. Kuruçeşme’den başladığımız bildiri dağıtımını bu semtlerdeki kahve, pazar ve evlere yönelik sürdürdük. Buca pazarında hem bildiri dağıtıyor hem de sözlü propaganda-ajitasyon eşliğinde insanlarla birebir konuşmaya çalışıyoruz. Bildiri dağıtırken yüksek sesle propaganda yapıyor, temel şiar ve taleplerimizi haykırıyoruz.

Buca’da yoğunlaşan seçim çalışmamızın bir diğer önemli ayağı ise sınıfa seslenmek. Buca Sanayi Bölgesi ile Gaziemir’deki sanayi bölgesinde daha yoğun bir faaliyet yürütüyoruz.

İzmir BDSP çalışanları