Kürt-Arap çatışması yalanı...
Kürt halkının kendi kaderini tayin hakkı engellenemez!
Suriyenin Türkiye sınırındaki Kamışlı İlçesinde Araplar ve Kürtler arasında bir futbol maçında başlayan çatışmalar, hızla Kürtlerin yaşadığı diğer kent ve kasabalara yayıldı. Başkent Şam ve Halep gibi büyük kentlere de sıçrayan olaylarda onbinlerce Kürt sokaklara döküldü. Onlarca eylemcinin katledildiği çatışmalarda bin beşyüz kişi tutuklandı. Çatışmalarda ölen Araplar olmasına karşın, Kürtlerin daha çok kendilerine saldıran asker ve polisle çatıştığı, polis karakolları, resmi araçlar ile bazı resmi binaları tahrip ettiği görüldü. Nitekim olaylarda sivilden çok asker ve polis ölmüştür. Kimi kentlerde olayların durulduğu gözlenirken, halen devam ettiği yerler de var. Bazı kentlerde Kürt esnaflar kepenk kapatarak Suriye rejiminin saldırgan tutumunu protesto ediyor.
Olayların hemen ertesine rastlayan Halepçe katliamının yıldönümünde sokaklara dökülen onbinlerce Kürt, yine Suriye polisinin saldırısına uğradı. 7 kişinin katledildiği saldırıda onlarca kişi yaralandı. Suriyede yaşanan olaylar farklı ülkelerdeki Kürtler tarafından yapılan eylemlerle protesto edildi.
Patlak veren olaylar üzerine bazı siyasi partiler ile kitle örgütleri, gerginliğin giderilmesi amacıyla iktidardaki Baas Partisi ve Kürtler arasında arabuluculuk yapmaya çalışıyor. Bu arada Irak Kürdistan Demokrat Partisi (KDP), Güney Kürdistana gelmeleri halinde Suriyedeki Kürtleri kabul edeceğini açıkladı. Buna karşın Suriye sınırları kapattı. Kongra-Gelin silahlı askeri birliği ise, Suriyede çıkan olaylar nedeniyle bir bildiri yayınlayarak, katliamın faillerine hak ettikleri cezanın verileceğini iddia etti. Kongra-Gelin silahlı kanadı Demokratik Kurtuluş Partisi (PRD) Kürt halkının saldırılara karşılık vermesi çağrısında bulundu.
Suriyede yaşanan Kürt-Arap
çatışması mı?
Sermaye basını günlerdir Suriyede Kürt-Arap çatışması başladı manşetleriyle haber yapıyor. Satır aralarında gizlenmiş bir sevinç seziliyor. Yürütülen mantık, Suriye bölücü teröre destek verdi, şimdi onun da başına bela oldu, o halde oh olsun! Bir kısmı ise, Türk devletinin yıllardır Kürt halkına karşı giriştiği baskı ve katliamları alkışladığı halde, her zamanki ikiyüzlü tutumuyla, Suriyenin Kürt azınlığa baskı yaptığını dile getirebiliyor.
Çürümüş sermaye medyası ısrarla iki halkın çatıştığını tekrarlayıp duruyor. Olayların başlangıcında Araplarla Kürtlerin çatıştığı bir gerçek. Ancak yansıdığı kadarıyla, büyüyerek devam eden olaylarda, kimi istisnalar dışında, Kürtler ile Araplar değil, Kürtlerle Suriye devlet güçlerinin çatışmasıdır yaşanan. Bu da anlaşılır bir durumdur. Zira Kürt halkını baskı altına alan Arap halkı değil, gerici Şam rejimidir. Yıllardır aralarında çatışma olmayan iki halkın birden bire çatışmaya başladığı iddiasının hiçbir inandırıcılığı olamaz.
Suriye rejiminin belli hesaplarla uzun dönem PKKye alan açtığı biliniyor. Ama bu dönem kapandı. Suriye rejimi sonraki süreçte Ankaradaki Kürt düşmanı gerici yönetimle kapsamlı ilişkiler geliştirdi. Şam-Ankara arasındaki yakınlaşma Esad yönetiminin Kürt halkına karşı aldığı tutuma da yansıdı. Önceki yıllara göre daha gerici bir politika izlenmeye başlandığı açıktır.
Hiçbir gerekçe Kürt halkını ezen
gerici rejimleri aklayamaz!
Ezilen halklar nerede özgürlükleri için ayağa kalkmışlarsa, egemen güçler bu kalkışmanın dış güçler tarafından kışkırtıldığı iddiasını ortaya atmışlar. Kürt halkının özgürlük için yürüttüğü devrimci mücadele boyunca, Ankaradaki Amerikan uşakları da aynı suçlamayı dönemin PKKsi için sık sık gündeme getirirlerdi. Oysa biliniyor ki, bu gerici rejimin başını çekenler yarım asırdan beri dış güçlerin (Amerikan emperyalizminin) uşaklığını yapıyorlar.
Suriye yönetimi de, Kürt halkının ayağa kalkmasını aynı iddialar ile geçiştirmeye çalışıyor. Nitekim Şam yönetimi olayları, ABDnin yaptırım uygulamaya hazırlandığı bir sırada ülkenin istikrarını hedefleyen bir dış müdahale olarak tanımladı. Londrada Arapça yayınlanan El Hayat gazetesi ise, Talabaninin, Suriyeli Kürtlerin Güney Kürdistandan radyo yayını yapmalarına izin verdiğini, bu yayınların son olayların patlak vermesinde rol oynamış olabileceğini belirtti. Onbinlerce Kürdün ayaklanması elbette bu gerekçelerle geçiştirilemez.
ABD emperyalizminin ya da bölgedeki işbirlikçilerinin bu tür girişimleri vardır muhtemelen. Emperyalistlerin ulusal sorunu kullanıp kitleleri kirli amaçları için kullandıkları biliniyor. Sırbistan ve Gürcistan bunun son örnekleridir. Ancak bu tür girişimler ortada köklü bir sorun varsa karşılık bulur. Olmadığı yerde ise, kaçınılmaz olarak ters teper. Başka bir ifadeyle sorumluluk, halkları baskı altında tutan, onların varlığını yok sayan gerici rejimlerindir.
Barzani-Talabani çizgisi Kürt halkını
özgürleştiremez!
Suriyeli ilerici parti ve örgütler ortak bir bildiri yayınlayarak, Şam yönetiminden, Kürt halkı üzerindeki baskılara son vermesini talep ettiler. Suriye kökenli bazı Kürt gruplar ise, Irak işgalinde Barzani-Talabani ikilisinin utanç verici misyonuna soyunmaya hazırlanıyor. Nitekim isyana destek verdiğini açıklayan Avrupadaki kimi Kürt çevreler mektup kampanyası başlattı. Faks ve e-maille Busha gönderilen mektuplarda, Kürt halkının Suriyede soykırım tehdidiyle karşı karşıya bulunduğu iddia edilerek şu ifadeler kullanıldı: Suriyeli Kürtler, Irakın kurtuluşunda Kuzey cephesi gibi çalışarak ABDnin önemli müttefiki olduğunu ispat eden Irak Kürdistanındaki kuzenleri gibi, sizin demokrasi ve özgürlük çağrınıza kalpten destek olmuştur. Özgür dünyanın liderinin Irakı kurtarmasına verdiği destek nedniyle Suriye Kürtleri, Başar Esad diktatörlüğünün daha fazla hedefi haline geldi. Bildiride ayrıca ABD yönetimiyle Avrupa Birliğinden Kürt halkına destek vermesi istendi. Washingtondaki haydutları tarafından yapılan açıklamada da, Suriye yönetiminin Kürtlere karşı uyguladığı şiddet politikasından vazgeçmesi istendi.
Haydutbaşı Bush ile savaş çetesinin Suriyeyi tehdit ettiği, yaptırım uygulamaya hazırlandığı bir dönemde yapılan bu açıklamalar, söz konusu grupların tam bir aymazlık içinde bulunduklarını gösteriyor. Bu tutum, Kürt halkının baskıcı rejimlere karşı haklı taleplerle verdiği mücadeleyi, emperyalizmin bölge halklarını köleleştirme saldırısına alet etmek anlamına geliyor. Emperyalistlerden medet uman tutumlar halklar arası dayanışmaya olduğu kadar, Kürt halkının özgürleşmesine de zarar verecektir.
Kürt halkının özgürlük mücadelesi
her bakımdan meşrudur
Ne Barzani-Talabani ikilisinin Amerikancı tutumları, ne Kongra-Gelin Ankara-Washington arasında salınıp durması, ne de Suriyeli kimi Kürt grupların ABD-AB emperyalistlerinden medet ummaları... Hiçbir gerekçe ya da gerici tutum Kürt halkının kendi kaderini tayin hakkını ortadan kaldıramaz. Bölgedeki dört gerici rejim tarafından baskı altına alınan, defalarca katliamlara maruz kalan bir halkın özgürlüğü uğruna mücadele etmesi son derece meşrudur. Bu meşru mücadelenin önündeki engeller sadece bölgedeki gerici rejimler değil, emperyalist güçlerdir aynı zamanda.
Kuzey Afrikadan Asyaya onlarca ülkeyi kapsayan bir köleleştirme saldırısı başlatan ABD emperyalizmi, Kürt halkı dahil olmak üzere hiçbir halkı özgürleştiremez. O ancak halkları köleleştirir. ABDnin bu saldırgan projesine ve iç dayanakları olan gerici rejimlere karşı halkların direnişi kaçınılmazdır. Diğer bölge hakları gibi Kürt halkı da, emperyalist güçlerden medet umarak değil , ancak bu onurlu direnişte yerini alarak özgürleşebilir.
|