Emperylizme kölece bağımlılık, savaş ve saldırganlık, devlet terörü, sosyal yıkım, kölelik yasaları
Saldırıları işçi sınıfını ve kitleleri
örgütleyerek karşılayalım!
Yerel seçimleri ve bahar döneminin rutin gündemlerini aşan, oldukça yoğun bir dönemin içinden geçiyoruz. Tablo giderek netleşmektedir. Sermaye iktidarı, azgınlaşan sömürü koşullarına ve cömertçe kullandırılan dış kredilere rağmen düzelmek bir yana, 90ların başındaki gelişme düzeyini bile tutturamaz durumdaki bir ekonomi; sosyal yıkım politikalarının derinleştirdiği sefalet tablosu; Ortadoğu savaşına yeni bir çehre ve yeni bir boyut kazandırmaya çalışan haydutbaşı ABDnin Türkiyeye biçtiği misyonun ve önüne koyduğu yeni görevlerin bölge ülkelerinde yarattığı ve yaratacağı rahatsızlıklar; ABye üyelik koşulu olarak dayatılan Kıbrıs sorununda yaşanan tıkanma; düzen içi çözüm potasına sığmayan ve giderek Ortadoğu denkleminin temel unsurlarından biri halin gelen Kürt sorunu; AKP hükümetinin bir takım icraatlarında kendi tabanını ve yandaşlarını kollama girişimlerinin yarattığı rahatsızlıklarla bir dönemeci almaya çalışmaktadır. Günübirlik bir takım iyimser yorum ve demeçlerle bu temel sorunların üstünü örtme çabaları boşunadır. En son, kredi derecelendirme şirketlerinin Türkiyenin notunu yeniden eksiye düşürmesi, Türk ekonomisinin en güvenilmez ekonomler arasında Arjantinin arkasından 4. sırada yer alması, geçen yıl sağlanan nispi büyümenin ne kadar köksüz olduğunun bizzat emperyalistlerce de tescil edilmesidir. Geçen yılki büyümenin ne pahasına gerçekleştirilebildiğini ise, bizzat resmi bir takım verilere yansıyan yoksullaşma tablosu ortaya seriyor.
Sermaye iktidarının karşısındaki köklü sorunları çözmek için izlediği yegane politika, dışarda emperyalizme uşaklık çizgisini daha da derinleştirmek, içerde sosyal yıkıma ve talana devam etmektir. Son dönemde yaşanan gelişmeler, bu çözümün nesnel sınırlarını düne göre daha net bir şekilde ortaya koymaktadır. Kuşkusuz bunları yapabilmek için sopayı elden bırakmamak, baskıya dayalı bir rejim uygulamak gerekir. Nitekim, son iki haftadır gerçekleşen gösterilere dönük azgın saldırılar, sermaye devletinin bir tek bu alanda sınırsızca hareket etme imkanına sahip olduğunu gösteriyor. Devrimci bir sınıf ve kitle hareketinin militan mücadelesiyle püskürtülünceye kadar da sermaye iktidarı bu imkanını kullanmak istiyor.
Emperyalizme bağımlılık yıkım üretir
Sermaye adına AKP hükümetinin sürdürmeye çalıştığı emperyalizme uşakça bağımlılığın bir geleceği yoktur; emperyalist politikalarla kalkınan, gelişen bir ülke bulunmuyor. Emperyalist politikaları harfiyen uygulayan ülkeler gelişme kaydetmek bir yana, iktisadi çöküşten, büyük maddi ve manevi kayıplara uğramaktan kurtulamıyorlar. Kore, Arjantin, Brezilya bunun çarpıcı örnekleridir.
Yalnız kendi ülkelerinde emperyalist politikaları uygulayanlar değil, bulundukları bölgede emperyalizmin taşeronluğuna soyunan, jandarmalığını yapan devletler açısından da durum aynıdır. James Petrasın dediği gibi, emperyalistlerin kalıcı müttefikleri yoktur, kalıcı çıkarları vardır. Haydut takımı yeri ve zamanı geldiğinde çıkarları uğruna müttefiklerini harcamaktan geri durmamaktadır.
Kirli ve haksız savaşlara bulaşmış ülkelerin işçi sınıfı ve emekçileri, saldırılara hedef olan ülkelerde yaşayan emekçi halklar buna mutlaka her seferinde tepkiler vermiş; çoğu zaman bunu bir iç hesaplaşmaya dönüştürmeyi başarmışlardır. Bunun yakın örneği 8 yıldır İspanyada hükümette olan Aznarın Halk Partisinin uğradığı seçim hezimetidir. İngilterede Tony Blair hükümetini de benzer bir son bekliyor. Öte taraftan Irakın üçte birindeki sınırlı bir direniş bile şimdiden savaş ve işgale dayalı emperyalist hesapları alt-üst etmeye yetti. Haydutbaşı ABD, 15 günde girdiği Iraktan bir yıldır çıkamıyor. Savaşın yarattığı dünya ölçüsündeki yıpranma ve yalnızlık artarak sürerken, emperyalist zorbalar daha şimdiden kâr-zarar hesaplarına dayalı yeni bir muhasebe yapıyor, eski politiklarını revizyondan geçirmeyi tartışıyorlar.
Gelinen yerde, üç-beş milyar dolar kredi için gözünü karartıp emperyalizmin hizmetine koşan sermaye hükümetinin bu yatırıma dayalı hesapları, savaş sonrası Irakın yapılandırılması ihalelerinden pay kapma beklentileri de büyük ölçüde boşa çıkmış bulunuyor. Irakla ticaretin kesintiye uğramasının yarattığı kayıplar da cabası.
Sermayenin bütün uşakları yıpranmaya,
sermaye iktidarı yıkılmaya mahkumdur!
Kraldan daha kralcı AKP hükümetinin iş başında olması, sınıf ve kitle hareketinde yaşanan durgunluk sermayenin saldırı politikalarını daha pervasızca uygulayabilmesine imkan tanıyor. Elbette, AKP hükümetinin sunduğu imkanın da bir sınırı var. Hükümet olmanın ayrıcalığını kullanarak yerel seçimlerde elde edeceği zafer, AKP hükümetinin yakaladığı zirveden düşüşünün de başlangıcı olacaktır. Buna kuşku yok. Tamahkar tüccarlardan oluşan bu partinin yöneticilerinin, arsızca bulaştıkları yolsuzluklar bile kendi başına bir gözden düşme nedeni. Önündeki programı uygulamasının başka bir sonucu olamaz. Ama sorun bu değil.
Sorun, emekçilerin, mevcut nesnelliğe bir şekilde boyun eğmenin bir ifadesi olarak düzen partilerinden ve düzen içi beklentilerden hala da kopamamış olmalarıdır. Sermaye yorulup yıpranan atlarını değiştirerek kaldığı yerden saldırılarına devam etme imkanını buradan buluyor.
28 Mart yerel seçimleri, bir tek sınıf devrimcilerinin bu tablonun ortaya çıkardığı sorumlulukların hakkını verebileceğini gösterdi. İşçi sınıfı, çıtayı her geçen gün daha da yükselten sınıfın devrimci partisinin yükselttiği bayrak altında örgütlenerek, partisine ve geleceğine sahip çıkmalıdır.
|