8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü İstanbul yapılan bir mitingle kutlandı. 8 Martı çalıştığım işyerinde özellikle de kadın işçilerin gündemine sokmaya, miting alanına taşımaya çalıştım. Kızıl Bayrakın geçen haftaki sayısında yayınlanan BDSPnin 8 Marta çağrı bildirisinin fotokopisini çekerek birkaç kadın işçiye verdim. Günün anlam ve önemi, kadınların yaşadığı güncel ve toplumsal sorunları üzerine, bildiri vermediğim kadınlar da dahil, makine başlarında konuşup tartıştık. Kadınların hepsi bugünden habersizdi. Bir erkek işçi olarak onlara bugünü hatırlatmak, sorunları üzerinde tartışmak kimilerinde duygulu anlar yaşattı. Bir kadın işçi duygu ve düşüncelerini şöyle belirtti; Öncelikle kadına sadece evde değil, işyerinde, sokakta, bir bütün olarak toplumun her alanında saygı gouml;sterilmesini istiyorum. O verdiğin kağıtta yazdığı gibi işyerlerinde kreşler, sığınma evleri, erkek işçiyle eşit ücret, doğum izinleri gibi isteklerimizin, ihtiyaçlarımızın karşılanmasını istiyorum dedi. Ayrıca makine başında topladığım 5 erkek işçiye bildiriyi okudum. Kimileri eski bakışaçılarını sürdürse de gündemlerine soktum, konu üzerinden tartıştık. Sonuç olarak kadın işçileri mitingalanına taşıyamasam da ilişkilerimiz daha da gelişti. Bazı erkek işçilere ulaşamadığım için ancak iki kişi gidebildik miting alanına.
Mitinge geçen yıl Tez Koop-İş, Deri-İş, Bakırköy Sümerbank (TEKSİF) gibi işçi sendikaları katılmışken, bu yıl hiçbir işçi sendikası katılmamıştı. Böylesi bir günü tarihe yazdıran işçilerin miting alanına taşınmaması, mitingin en olumsuz yönlerinden biriydi.
Bir başka olumsuzluk ise, özünde isyan ve mücadele yatan böylesi bir günün içeriğini boşaltarak ruhunu öldüren, kapitalist sermaye düzenini aklayarak kadınların yaşadığı sorunların kaynağı olarak erkek egemen anlayışı önplana çıkartan feminist anlayışın miting alanına hakim olmasıydı.
Miting ikiye ayrılmıştı. Sosyalist-devrimci parti ve gruplar arka tarafa itilmişti. Feministler ve reformist çevreler devrimcilerin ve karma grupların önlerine barikat kurarak ön taraflarda yer almışlardı. Polis dahi insanları gelişi güzel arayıp miting alanına alırken, bu feminist kafalılar kadar engel olmamıştır gelen insanlara. Alana almama gerekçesi olarak Birçok kurumun yer aldığı kadın platformu tarafından karar altına alınmıştır. Kesinlikle erkekleri içeriye almayacağız. vb. dediler.
Biz bu tutumun sermayenin politikalarına güç kattığını, kadının sömürülmesinin temelinde sermaye düzeni bulunduğunu, zaten yeterince bölünmüş olduğumuzu, erkeği de, kadını da sömürenin bu asalak düzen olduğunu, mücadele ve eylemlerin ortak olması gerektiğini söyledik. Engellemeye çalışsalar da zorla alana girdik. Miting alanında da aynı tutumla karşılaştık. Erkekleri miting alanından kenara kovmaya çalışanlar, haydi git evi temizle, bana çay getir diye bağıranlar, lütfen dışarı çıkar mısınız, yoksa polis mi çağırayım dışarıya çıkarsın diye söyleyenler. vb...
Barikat kuranların arasında yer alan ve DEHAPı temsil ettiğini söyleyen kadın görevliye şunu söylemek gerekir. Kürt kadınının yeri feministlerin yanı değildir. Kürt kadını nice zorlukları, bedelleri göğüsleyerek özgürlüğünü eline almış, gerilla mücadelesi içerisinde erkek yoldaşlarıyla birlikte kölelik zincirlerini kırmıa mücadelesi yürütmüştor. Zekiyeyi, Berivanı, Rawşanı, Zilanı, Semayı, Gurbetelliyi ve isimsiz nice kahraman kadını yaratan, erkek yoldaşlarıyla birlikte yer aldıkları mücadeledir. Kürt kadınının kurtuluşu, Türkiyedeki işçi sınıfı ve emekçilerle omuz omuza vererek yükselteceği militan sınıf mücadelesindedir.
İki arada bir derede kalanlara da şunu söylemek gerekiyor. EKB, 8 Mart öncesi gazetelerinde mitinge katılacak olan erkeklerle birlikte yürünmesi gerektiğini savunarak feministlerin ve onların kuyruğuna takılanların tutumunu eleştirmişti. Peki o halde EKBnin feministlerin yanında, hatta önlerinde işi ne? Ya da şöyle soralım ESPnin arkada, EKBninde feministlerin yanında yer alması hangi politikanın ürünüdür?
Bir 8 Martı daha böyle geçirmiş bulunuyoruz. Bu gelişmeler emekçi kadın çalışmasının önemini daha yakıcı bir şekilde anlatıyor bize. Komünistler olarak kendi payımıza gereken dersleri çıkarmak durumundayız. Feminist anlayışın 8 Martın özünü saptırmasına kesinlikle izin verilmemelidir. 19 Aralıkta kadınlar diri diri yakılır, sokak ortasında, ev baskınlarında kadınlar infaz edilir, ama bu çevrelerin sesi çıkmaz. Fabrikalarda kadınlar ekonomik-demokratik talepleri için direnişe geçer, yine sesleri çıkmaz...
Peki ne yapılması lazım? Adana örneğinde olduğu gibi ayrı mitingler düzenlenebilir, tertip edilen mitinglere toplu bir şekilde girilebilir, bu akımın düzenlediği panel, etkinlik vb.lere katılarak tutumları teşhir edilebilir, ayrı kadın platformları örgütlenebilir vb. Bu görev herşeyden önce komünistlere ve devrimcilere düşmektedir.
1800lü yıllarda Amerikalı kadın işçilerin eşit işe eşit ücret, çalışma saatlerinin kısaltılması gibi taleplerle başlattıkları mücadele bir takım kazanımların önünü açmış ve tarihe de bir mücadele günü olarak geçmiştir. Clara Zetkinlerin emekçi kadınlara armağan ettiği 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü bir bakıma emekçi kadının mücadele tarihidir.
Günümüzde kapitalist sistem emekçilere ait her türlü değeri gözden düşürmeye, aşındırmaya ya da içini boşaltmaya çalışmaktadır. 8 Mart için de aynı şey geçerlidir. Sermaye bugünün gerçek anlamını karartacak, unutturacak tarzda davranmaktadır. Meta olarak kullandığı, emeğini sömürdüğü, kriz dönemlerinde ilk işten çıkardığı, evlere mahkum ettiği, özel mülkiyeti olarak gördüğü kadınları yılda bir kez 8 Mart bahanesiyle hatırlamakta, ona methiyeler düzmekte, kadınların-analığın kutsallığından dem vurmaktadır. Tabi bu ikiyüzlülükten başka bir anlam taşımamaktadır. Çünkü biz işçi kadınlar her geçen gün işletmelerimizde aşağılanmakta, sömürülmekteyiz. Analığın kutsal görüldüğü bir sistemde bizler ¸alışırken çocuklarımızın bakımı, eğitimi bir tarafa, her türlü riske maruz kalarak fabrikalarda çalışmaktayız. Buradan da anlaşıldığı gibi onların amacı varolan sömürüyü, cinsiyet ayrımcılığını sürdürmek, mücadele tarihimizi ise unutturmaktır.
Bugünün özünü unutturmaya çalışanlar sadece düzenin temsilcileri değildir. Bazı feminist gruplar ve reformist çevreler de bu oyuna katılmaktadır. Kapitalist sistemin özel mülkiyetçi erkek egemenliğinin üstünü örtmek, kadın sorununu salt erkek karşıtlığına dayanan bir mecraya sokmak bu sistemin ekmeğine yağ sürmektir. Emekçi kadınların tarihini unutturmak, 8 Martı yaratanların üzerine bir çizik çekmektir.
Son yıllarda 8 Mart kutlamalarında yaşanan erkek karşıtlığı sorunun özünü karartmaktan başka bir işe yaramamaktadır. Miting alanlarına bu feminist bakışın hakim kılınması sınıf mücadelesinin bugünkü seyriyle bağlantılı bir durumdur.
8 Martın özüne yaraşır bir şekilde kutlanması, kadın-erkek işçilerin ortak talepler çerçevesinde mücadeleye atılmasına, örgütlenip özgür ve eşit bir dünya yaratma fikri etrafında kenetlenmesine ve nihayet kendi sınıf iktidarını kurmasına bağlıdır.
Kadın-erkek elele, özgür günlere!
8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü İstanbulda 7 Mart Pazar günü Şişli Abide-i Hürriyet Meydanında yapılan bir mitingle kutlandı. 8 Mart Kadın Platformu tarafından Evde, sokakta, göz altında, savaşta; tecavüze, dayağa, tacize namus cinayetine karşı kadınlar örgütleniyor sloganıyla düzenlenen miting saat 11:00da Perpadan yürüyüşe geçilmesiyle başlandı.
Ancak bugünün kadınların günü olduğu söylenerek kadınlardan oluşan kortejlerin içerisine karma kortejlerde yürüyenler alınmadı. Mitinge DEHAP kadın kolları, Emepli kadınlar, KESKli kadınlar, Amargi, Pazartesi Dergisi, EKB, Özgür Kadın ve çeşitli kadın çevreleri katıldı.
Karma kortejlerde ise Haklar ve Özgürlükler Cephesi, Partizan, Devrimci Demokrasi, ESP, Köz, Mücadele Birliği, Devrimci Proleter Kadınlar yürüdü.
Komünistler eyleme Kadın olmadan devrim olmaz, devrim olmadan kadın kurtulmaz/BDSP!, Düzenin seçim oyununu bozalım! Çözüm devrimde kurtuluş sosyalizmde!/BDSP imzalı pankartlarla katıldılar. Ayrıca İşçi Kültür Evleri Cinsel ulusal sınıfsal sömürüye son!, OSB-İMES Derneği Girişimi imzalı bir pankartla İMES işçileri de mitingte yeraldılar.