6 Eylül'03
Sayı: 35 (125)


  Kızıl Bayrak'tan
  Türk devleti işgal taşeronluğuna hazırlanıyor!
  Demokratik hak ve özgürlükler için mücadeleyi yükseltelim!
  Ordu ve hükümet ABD'ye uşakça sadakatini gösterme telaşında
  ABD emperyalizmi Irak halklarını birbirine kırdırmaya hazırlanıyor
  1 Eylül'ün gösterdikleri
  1 Eylül eylemlerinden...
  İkinci yılında 11 Eylül...
  ABD saldırganlığı halkların direnişi karşısında çaresiz
  Kölelik yasası ve sınıf hareketi
  Her düzeyde parasız, bilimsel, demokratik ve laik eğitim!
  Irak'ta ne oldu biliyor musunuz?
  Ağartıoğlu direnişi üzerine...
  Kamuda toplu görüşme oyununu bozalım... Seyirci değil taraf olalım!
  Gizli genelgenin açık sonuçları ve görevlerimiz...
  Barış ve Kürdistan halkına dayatılan "barış"...
  İşçi sınıfına, özgürlüğe ve sosyalizme adanmış bir yaşam: Julius Fuçik
  Mücadele postası

Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 
İşçi sınıfına, özgürlüğe ve sosyalizme
adanmış bir yaşam: Julius Fuçik

Julius Fuçik 23 Şubat 1903’de Prag’da doğar. Babası bir çelik işçisidir. Fuçik henüz 10 yaşındayken Plzen’e taşınırlar. Daha 12 yaşında iken ve ortaokul öğrencisiyken kendisinin büyük çabasıyla okulda “Slovan” isimli bir gazete çıkarırlar. Fuçik bu gazetede sosyal konularla ilgili haber-yorum, kültür-sanat gibi değişik konulara yer verir. Daha çocuk yaşta böylesi konulara merak salmasının nedeni tanık olduğu işçi yaşamı, sefalet ve dünya genelindeki toplumsal olaylardır.

Bir tarafta kapitalizmin barbarlığı ve beslemesi faşizm, diğer tarafta işçilerin, ezilen halkların kölelikten ve de faşizmden kurtulma mücadelesi. Fuçik 15 yaşına geldiğinde işçi sınıfının mücadelesine daha fazla öncelik vermeye başlar. Edebiyata asıl yönelişi ise 1918’de, Çekoslovakya’nın bağımsızlığını kazanmasından sonra başlar. Bağımsızlığı coşkuyla karşılar. Bu dönemden itibaren yerel ve yabancı edebiyatçıların eserlerini inceler.

1920’de yüksek öğrenim görmek için Prag’a gider. Aynı dönemlerde sosyal demokrat partiye üye olur. Partinin sol kanadında yer alır. Partinin yaşadığı çürümeye başkaldıranlar SDP’den ayrılırlar. Ayrılanlar arasında Fuçik de vardır. Ve bir yıl sonra komünist partisini kurarlar.

Okulu bitirdikten sonra “Kmen” adlı bir dergide redaktör olarak çalışmaya başlar. Yine aynı dönemde partisinin (Çekoslovakya Komünist Partisi) kültürel çalışmalarının sorumluluğunu üslenir. Bu konudaki başarıları büyük beğeni kazanır. Partinin yayın organı olan “Rude Provo”dadaki çalışmaları ve yazıları da son hız sürer.

Bu çalışmaları polisin dikkatini çekmeye başlar. Sonraları ise bu çalışmalarından dolayı değişik gerekçelerle gözaltına alınır. O her defasında daha güçlü çıkar karşılarına. Devletin amacıysa günümüzde olduğu gibi aynıdır; Fuçik’in etkileyici ajitatörlüğünden ve yazdıklarından sınıfı uzak tutmaktır. Ancak bunu başaramazlar. O işçilere yönelik faaliyetlerini durmaksızın sürdürür. O dönem özellikle maden işçilerinin Most bölgesindeki greviyle iç içedir.

1930’a gelindiğinde Fuçik kısa bir zaman için Sovyetler Birliği’ne sosyalist inşaayı incelemeye gider. 4 ay kadar Moskova’da kalır. Geri döndüğünde Sovyetler ve işçi sınıfı davası aleyhine yapılan tüm girişimlerin karşısına dikilir. Sosyalizmin ve işçi sınıfı davasının ateşli savunucusu olur. 1934’de yeniden Sovyetler’e gider. Sovyetler Birliği’ni en uzak köşelerine kadar dolaşır. Sosyalizmin ülkesini gezer, insanlarla iç içe yaşar, röportajlar yapar, işçilerin görüşlerini alır. Kısacası sosyalizmin inşasını ve üretici güçlerin o muazzam dönüşümünü inceler. İki yılık süreyi bu çalışmalarıyla geçirir. İki yıl sonra (1936’da) ülkesine döner. Sosyalizmin uygulamalarına ilişkin tartışmalar burada da sürmektedir. Fuçik’te bu tartışmaların içindedir artık. Sovyetler.de edindiği izlenimlerini de aktararak sosyalizmin gerçekliğini, temel niteliklerinin önemini anlatır.

Ve Alman faşizminin insanlık için büyük tehdit oluşturduğunu savaşın gelmekte olduğunu anlatır. Böyle bir ortamda “başka tartışmalar yapmanın” işçi sınıfı davasına zarardan başka katkısının olmayacağını söyler ve bu yönde tutum alır. Nazi vahşetinden kaçıp Çekoslovakya’ya sığınan Alman anti-faşistlerle röportajlar yapıp yayınlar. İşçileri ve emekçileri, halkı yaklaşan faşist tehlikeye karşı uyarır.

Ve nihayet bahsettiği tehlike, 1938’de Hitler’in Avusturya’yı işgal etmesiyle daha da gerçeklik kazanır. Kapının önüne kadar gelen Hitler faşizmi 1939 Mart ayında bu kez Çekoslovakya’yı işgal eder. Komünistlere yönelik başlatılan imha savaşını artık bizzat Alman Nazileri sürdürmektedir. Her tarafa gestapo işkencehaneleri kurulur. İşgalin ardından partiyi yeraltına (illegal çalışma) çekerler ve öyle çalışırlar.

Fuçik yeraltı yaşamında parti çalışmasının sürmesi için bildirilerin çıkarılmasında, yayın organının yayınlanmasında görev alır. İşgal boyunca halk kitlelerini işgale karşı savaşmaları için aydınlatır ve örgütler. Partinin direnişi örgütleme mücadelesinde Fuçik’in rolü yine büyük olur. Kaleme aldığı “Bakan Göbels’e açık mektup” ve “Biz hepimiz Hitler’e karşı savaş halindeyiz” yazıları ile anti-faşist mücadalenin sadece komünistlerin değil yurtsever, demokrat, işçi-köylü, bilim adamı, sanatçı herkesin görevi olduğunu kabul ettirir. Daha sonra ailesiyle birlikte Cotimer’e gider. Sürekli Prag’a gidip gelmektedir.

1941’de komünist partisi merkez komitesinin tutuklanması üzerine merkez komitesi üyeliği sorumluluğunu üstlenir. 1942’nin 24 Nisan’ında yoldaşlarıyla beraber bir buluşma esnasında Gestapo tarafından yakalanır. Bir yıl sonra Prag-Pankrac Cezaevi’nde tanıştığı “Kolinski” adlı Çek gardiyan aracılığıyla, bin bir güçlükle yazdıklarını dışarıya ulaştırır. Pankrac Hapishanesi’ndeki direnişçi kimliği, işkencecilere başeğmezliği, geleceğin kazanılacağına olan inancı tüm halkın dilinde dolaşır. Direnişçiliğinin halkı ateşlediğini gören Nazi faşistleri onu Berlin’e getirirler. 8 Eylül 1943’de Plötzense Cezaevi’nde asılarak idam edilir.
Dışarıya gönderdiği yazılarında yaşadıklarını şöyle anlatır:

“Korkunç ve ateşli olan gerçeğin kendisiydi. Belki üç kere, belki on kere beni işkence tezgahına taşıdılar. İşkenceciler dinlenmek istediklerinde ya da başkasıyla uğraştıklarında beni bırakıyorlardı. Sürekli yalınayaktım ve yerdeki beton parçaları parçalanan tabanımı soğutuyor bu da bana iyi geliyordu. Bunları hatırlıyorum.”

Asıldığı dönemde karısı Augustina da o sırada Ravensbrück’deki kadın toplama kampında yaşam mücadelesi vermekteydi. Karısı da kendisi gibi bir direnişçiydi. 1945 Mart’ında Hitler faşizminin kesin yenilgisinden sonra Augustina ülkesine döner ve o dönemi şöyle ifade eder:

“Kurtarılmış anayurduma döndüğümde tıpkı Alman kuşatmacıları tarafından sürüklenip sayısız işkence cehennemine atılan, kocalarını, karılarını, çocuklarını, baba ve analarını arayan binlerce insan gibi ben de durmadan kocamı aradım.”

Ne var ki kocasının katledildiğini ancak Hitler’in yok oluşundan sonra öğrenir. Julius Fuçik çok genç yaşta yaşama veda eder. Ama yaşadığı bütün yılları işçi sınıfı davasına ve sosyalizme adayarak yaşamıştır. Davasına ölümüne bağlı bu yiğit komünistin cezaevinde yaşadıklarına dair yazdıklarını karısı toparlayarak kitap haline getirtir. “Darağacından notlar” diye basımı yapılan bu kitap 90 dile çevrilmiştir. 20. yüzyılın en çok basılan kitabı ünvanını almış olan bu kitabın ülkemizde de basımı yapılmıştır.
Yoldaşı Samuel Sillen onun için, “Kendi geleceği dosdoğru ölümü gösterirken başkalarına güzel geleceği gösteren, onları oraya yönelten bir yoldaştı” der.

Julius Fuçik yaşamıyla, sosyalizme ve işçi sınıfına olan inancıyla, direnişçi kimliğiyle günümüzdeki genç nesillere yol göstermeye devam etmektedir. Özellikle genç işçilere olmak üzere herkese “Darağacından notlar”ı mutlaka okumalarını tavsiye ederim. Günümüzde işçi sınıfına ve emekçilere dayatılan kölece yaşam, yanı başımızdaki halkların katledilmesi, ülkelerinin işgal edilmesi ve cezaevlerindeki katliamlar vb. gözönüne alındığında, bunun önemi daha da artmaktadır. Çek komünisti Julius Fuçik gibi davada sarsılmaz örnek devrimcilerin yaşamı ve mücadelesini incelemek, onlardan öğrenmek, kapitalist barbarlığı yıkma ve insanlığın özgür geleceğini kurma mücadelesinde bize güç verecek, yol gösterecektir.

K. Boran



TAYAD’dan 107 kızıl güvercin eylemi...

1 Eylül Dünya Barış Günü’nde TAYAD’lı Aileler tarafından bir basın açıklaması yapıldı. 1 Eylül eylemi öncesi Konak Sümerbank önünde yapılan eylemde TAYAD’lı aileler “107 ölü var. Hangi barış?” pankartı açarak F tiplerinde ve 19 Aralık katliamında şehit düşen devrimci tutsaklara atfen kızıla boyanmış 107 güvercini gökyüzüne bıraktılar. Eylemde “Kahrolsun ABD emperyalizmi!”, “Katil ABD işbirlikçi AKP!”, “Tecriti kaldırın ölümleri durdurun!” sloganları atıldı. Ardından kitle 1 Eylül eyleminin başlayacağı Gümrük’e kadar sloganlar ve alkışlarla yürüdü.

SY Kızıl Bayrak/İzmir



TAYAD’lı Ailelere polis saldırısı

31 Ağustos Pazar günü Emek Barış Demokrasi Bloku’nun Mersin’de düzenlediği “Barış ve demokratik çözüm” mitingine “107 ölü var hangi barış?” pankartıyla katılan TAYAD’lı Ailelere polis saldırdı. Bunun üzerine bir basın açıklaması düzenleyen Mersin Temel Haklar ve Özgürlükler Derneği Girişimi’nin yaptığı açıklamada; “TAYAD’lı Ailelere pervasızca saldıran polisin gerçek yüzü bir kez daha ortaya çıkmıştır. Gözaltına alındıktan sonra ailelere psikolojik ve fiziki saldırılar sürmüştür. Emniyette tek tek hücrelere konulan aileler gece geç saatlere kadar dövülmüştür. Sabah gözaltına alınanlara zorla temizlik yaptırmaya çalışan polis, gözaltına alınanların buna itirazı üzerine bir kişinin kafasını zorla klozete sokmak girişiminde bulunmuştur” denilerek devletinkolluk güçlerinin işkenceci yüzü teşhir edildi.

SY Kızıl Bayrak/Adana