Julius Fuçik 23 Şubat 1903de Pragda doğar. Babası bir çelik işçisidir. Fuçik henüz 10 yaşındayken Plzene taşınırlar. Daha 12 yaşında iken ve ortaokul öğrencisiyken kendisinin büyük çabasıyla okulda Slovan isimli bir gazete çıkarırlar. Fuçik bu gazetede sosyal konularla ilgili haber-yorum, kültür-sanat gibi değişik konulara yer verir. Daha çocuk yaşta böylesi konulara merak salmasının nedeni tanık olduğu işçi yaşamı, sefalet ve dünya genelindeki toplumsal olaylardır.
Bir tarafta kapitalizmin barbarlığı ve beslemesi faşizm, diğer tarafta işçilerin, ezilen halkların kölelikten ve de faşizmden kurtulma mücadelesi. Fuçik 15 yaşına geldiğinde işçi sınıfının mücadelesine daha fazla öncelik vermeye başlar. Edebiyata asıl yönelişi ise 1918de, Çekoslovakyanın bağımsızlığını kazanmasından sonra başlar. Bağımsızlığı coşkuyla karşılar. Bu dönemden itibaren yerel ve yabancı edebiyatçıların eserlerini inceler.
1920de yüksek öğrenim görmek için Praga gider. Aynı dönemlerde sosyal demokrat partiye üye olur. Partinin sol kanadında yer alır. Partinin yaşadığı çürümeye başkaldıranlar SDPden ayrılırlar. Ayrılanlar arasında Fuçik de vardır. Ve bir yıl sonra komünist partisini kurarlar.
Okulu bitirdikten sonra Kmen adlı bir dergide redaktör olarak çalışmaya başlar. Yine aynı dönemde partisinin (Çekoslovakya Komünist Partisi) kültürel çalışmalarının sorumluluğunu üslenir. Bu konudaki başarıları büyük beğeni kazanır. Partinin yayın organı olan Rude Provodadaki çalışmaları ve yazıları da son hız sürer.
Bu çalışmaları polisin dikkatini çekmeye başlar. Sonraları ise bu çalışmalarından dolayı değişik gerekçelerle gözaltına alınır. O her defasında daha güçlü çıkar karşılarına. Devletin amacıysa günümüzde olduğu gibi aynıdır; Fuçikin etkileyici ajitatörlüğünden ve yazdıklarından sınıfı uzak tutmaktır. Ancak bunu başaramazlar. O işçilere yönelik faaliyetlerini durmaksızın sürdürür. O dönem özellikle maden işçilerinin Most bölgesindeki greviyle iç içedir.
1930a gelindiğinde Fuçik kısa bir zaman için Sovyetler Birliğine sosyalist inşaayı incelemeye gider. 4 ay kadar Moskovada kalır. Geri döndüğünde Sovyetler ve işçi sınıfı davası aleyhine yapılan tüm girişimlerin karşısına dikilir. Sosyalizmin ve işçi sınıfı davasının ateşli savunucusu olur. 1934de yeniden Sovyetlere gider. Sovyetler Birliğini en uzak köşelerine kadar dolaşır. Sosyalizmin ülkesini gezer, insanlarla iç içe yaşar, röportajlar yapar, işçilerin görüşlerini alır. Kısacası sosyalizmin inşasını ve üretici güçlerin o muazzam dönüşümünü inceler. İki yılık süreyi bu çalışmalarıyla geçirir. İki yıl sonra (1936da) ülkesine döner. Sosyalizmin uygulamalarına ilişkin tartışmalar burada da sürmektedir. Fuçikte bu tartışmaların içindedir artık. Sovyetler.de edindiği izlenimlerini de aktararak sosyalizmin gerçekliğini, temel niteliklerinin önemini anlatır.
Ve Alman faşizminin insanlık için büyük tehdit oluşturduğunu savaşın gelmekte olduğunu anlatır. Böyle bir ortamda başka tartışmalar yapmanın işçi sınıfı davasına zarardan başka katkısının olmayacağını söyler ve bu yönde tutum alır. Nazi vahşetinden kaçıp Çekoslovakyaya sığınan Alman anti-faşistlerle röportajlar yapıp yayınlar. İşçileri ve emekçileri, halkı yaklaşan faşist tehlikeye karşı uyarır.
Ve nihayet bahsettiği tehlike, 1938de Hitlerin Avusturyayı işgal etmesiyle daha da gerçeklik kazanır. Kapının önüne kadar gelen Hitler faşizmi 1939 Mart ayında bu kez Çekoslovakyayı işgal eder. Komünistlere yönelik başlatılan imha savaşını artık bizzat Alman Nazileri sürdürmektedir. Her tarafa gestapo işkencehaneleri kurulur. İşgalin ardından partiyi yeraltına (illegal çalışma) çekerler ve öyle çalışırlar.
Fuçik yeraltı yaşamında parti çalışmasının sürmesi için bildirilerin çıkarılmasında, yayın organının yayınlanmasında görev alır. İşgal boyunca halk kitlelerini işgale karşı savaşmaları için aydınlatır ve örgütler. Partinin direnişi örgütleme mücadelesinde Fuçikin rolü yine büyük olur. Kaleme aldığı Bakan Göbelse açık mektup ve Biz hepimiz Hitlere karşı savaş halindeyiz yazıları ile anti-faşist mücadalenin sadece komünistlerin değil yurtsever, demokrat, işçi-köylü, bilim adamı, sanatçı herkesin görevi olduğunu kabul ettirir. Daha sonra ailesiyle birlikte Cotimere gider. Sürekli Praga gidip gelmektedir.
1941de komünist partisi merkez komitesinin tutuklanması üzerine merkez komitesi üyeliği sorumluluğunu üstlenir. 1942nin 24 Nisanında yoldaşlarıyla beraber bir buluşma esnasında Gestapo tarafından yakalanır. Bir yıl sonra Prag-Pankrac Cezaevinde tanıştığı Kolinski adlı Çek gardiyan aracılığıyla, bin bir güçlükle yazdıklarını dışarıya ulaştırır. Pankrac Hapishanesindeki direnişçi kimliği, işkencecilere başeğmezliği, geleceğin kazanılacağına olan inancı tüm halkın dilinde dolaşır. Direnişçiliğinin halkı ateşlediğini gören Nazi faşistleri onu Berline getirirler. 8 Eylül 1943de Plötzense Cezaevinde asılarak idam edilir.
Dışarıya gönderdiği yazılarında yaşadıklarını şöyle anlatır:
Korkunç ve ateşli olan gerçeğin kendisiydi. Belki üç kere, belki on kere beni işkence tezgahına taşıdılar. İşkenceciler dinlenmek istediklerinde ya da başkasıyla uğraştıklarında beni bırakıyorlardı. Sürekli yalınayaktım ve yerdeki beton parçaları parçalanan tabanımı soğutuyor bu da bana iyi geliyordu. Bunları hatırlıyorum.
Asıldığı dönemde karısı Augustina da o sırada Ravensbrückdeki kadın toplama kampında yaşam mücadelesi vermekteydi. Karısı da kendisi gibi bir direnişçiydi. 1945 Martında Hitler faşizminin kesin yenilgisinden sonra Augustina ülkesine döner ve o dönemi şöyle ifade eder:
Kurtarılmış anayurduma döndüğümde tıpkı Alman kuşatmacıları tarafından sürüklenip sayısız işkence cehennemine atılan, kocalarını, karılarını, çocuklarını, baba ve analarını arayan binlerce insan gibi ben de durmadan kocamı aradım.
Ne var ki kocasının katledildiğini ancak Hitlerin yok oluşundan sonra öğrenir. Julius Fuçik çok genç yaşta yaşama veda eder. Ama yaşadığı bütün yılları işçi sınıfı davasına ve sosyalizme adayarak yaşamıştır. Davasına ölümüne bağlı bu yiğit komünistin cezaevinde yaşadıklarına dair yazdıklarını karısı toparlayarak kitap haline getirtir. Darağacından notlar diye basımı yapılan bu kitap 90 dile çevrilmiştir. 20. yüzyılın en çok basılan kitabı ünvanını almış olan bu kitabın ülkemizde de basımı yapılmıştır.
Yoldaşı Samuel Sillen onun için, Kendi geleceği dosdoğru ölümü gösterirken başkalarına güzel geleceği gösteren, onları oraya yönelten bir yoldaştı der.
Julius Fuçik yaşamıyla, sosyalizme ve işçi sınıfına olan inancıyla, direnişçi kimliğiyle günümüzdeki genç nesillere yol göstermeye devam etmektedir. Özellikle genç işçilere olmak üzere herkese Darağacından notları mutlaka okumalarını tavsiye ederim. Günümüzde işçi sınıfına ve emekçilere dayatılan kölece yaşam, yanı başımızdaki halkların katledilmesi, ülkelerinin işgal edilmesi ve cezaevlerindeki katliamlar vb. gözönüne alındığında, bunun önemi daha da artmaktadır. Çek komünisti Julius Fuçik gibi davada sarsılmaz örnek devrimcilerin yaşamı ve mücadelesini incelemek, onlardan öğrenmek, kapitalist barbarlığı yıkma ve insanlığın özgür geleceğini kurma mücadelesinde bize güç verecek, yol gösterecektir.