11 Eylül 2001 eylemlerinden bu yana ABD emperyalizminin teorileştirerek bir norma dönüştürdüğü ve yeni dış politikası olarak tanımlanan saldırganlık, 11 gün süren Liberya macerasını saymazsak, üç a.rı bölgede denenmeye devam edilmektedir. İkinci yılını dolduran bu yeni tip saldırganlığın icra edildiği laboratuvardan ilki Afganistandır.
Amerikan toplumunun en geri duygularına seslenerek 11 Eylül 2001 eylemlerinin intikamını almak, tecavüze uğramış onurunu yeniden tesis etmek için emperyalist burjuvazi Afgan halkına saldırdı. Usema bin Laden ve Molla Ömer şebek.sinin iktidarını yıkma, inlerini dağıtma ve yerine özgür bir Afganistan inşa etme adına ABD emperyalizminin savaş makinası bu yoksul ülkenin halkı üzerine ölüm kustu. Binlerce insan katledildi, savaş esirleri dahi Rumsfeldin doğrudan emri sonucunda topluca imha edildiler. Afganistanın onyıllardır yaşadığı kronik felaketlere bu kez özgürlük adına bir yenisi daha eklendi. Oysa, Afganistanda geleneksel denebilecek her soydan ge icilik ve CİAnın çabaları sonucu işbaşına getirilen Taliban iktidarı uzun dönem ABD emperyalizminin stratejik müttefikleri oldular.
ABD emperyalizminin Afganistana saldırısı uluslararası cemaat ve Birleşmiş Milletler tarafından bir meşru müdaafa sayılarak onaylandı. Birçok devlet, sanki Afganistana saldırmaya ve Taliban iktidarını devirmeye ABD kudreti tek başın. kafi gelmiyormuş gibi, ya saldırıya doğrudan katıldı ya da tüm olanaklarını Pentagonun hizmetine koydular.
Yaklaşık iki yıldır esas gücünü ABD birliklerinin oluşturduğu uluslararası bir işgal koalisyonu Afganistanda görev yapıyor. İşgalin gerekçesi ülkede asayişi sağlamak, yeni iktidarın sağlamlaşmasını. nüfuz etmesini kolaylaştırmak ve sonuçta ülkenin yeniden inşasının koşullarını hazırlamak, perspektifini açmak. Bu politika ABD emperyalizminin politikasıdır. Uluslararası terörizme karşı mücadelenin ilk basamağı olarak Washington tarafından belirlendi ve onun iradesi doğrultusunda icra edilmektedir. Afganistana asker gönderen, görev üstlenen diğer devletler hem ABD emperyalizminin saldırganlığına kefillik hem de suç rtaklığı yapmaktadırlar.
Seferber edilen dev olanakların, yapılan katliamların, estirilen terörün yakında iki yılı dolduracak olan süre içindeki bilançosu tam bir fiyasko. Konu uzun süredir Irak sorunu tarafından gölgelendiği, tali kon.ma düşürüldüğu için kamuoyunda fazla tartışma konusu olmamakta, layık olduğu dikkati çekmemektedir. Söz konusu bilançonun özeti kabarık bir envanter gerektirmiyor. Ülkede aşayişi sağlamakla görevli olduğu iddia edilen güçler sadece başkent Kabilin bazı semtlerini kontrol etmektedirler. Misyonları fiilen önce kendi güvenliklerini sağlama almak ve ardından mümkün olduğu .adarıyla Washingtonun atadığı Hamit Karzai ve onun en yakın çevresini korumak. Elbette, bu arada Kabilde mevzilendirilmiş ABD özel kuvvetleri El Kaide militanları arıyoruz diye ülkenin değişik yörelerinde sstematik olarak operasyonlar düzenliyor, terör estiriyor, sık sık katliamlar yapıyor ve Kabildeki üslerine geri dönüyorlar. Sonuçta, ABD uşağı Hamit Karzai hükümetinin otoritesi ikamet ettiği sara.ın duvarlarının ötesine bir türlü taşmadı. Dahası, son dönemde Taliban yanlıları oldukları söylenen grupların da faaliyetlerini yoğunlaştırdıkları ve yeniden ülkenin güneyinden başlamak üzere kendilerine n¨fuz alanı oluşturdukları, ABD güçleri ile yoğun çatışmalara girdikleri bildirilmektedir. Kısacası, bu durum seferber edilen olanaklar, saptanan hedefler ve aradan geçen zaman bağlamında değerlendirildi¤ inde ABD emperyalizminin Afganistana uyguladığı işgal reçetesinin fiyaskosunun somut kanıtı olmaktadır.
ABD emperyalizminin 11 Eylül 2001 eylemlerinin üzerine bina edilen yeni dış politikası Afganistanda ve Irakta silahların kuvveti ile icra edilirken, aynı politika Filistin/İsrail ilişkilerinde diplomatik görünümlü .ir atılımla gündeme kondu. Yol haritasının yayınlanması ile dünya kamuoyunda ABDnin dünyanın güvenliği için uluslararası terörizme karşı acımasız bir savaş yürüttüğü, dünya barışı.için çakal devletlere doğrudan savaş açmayı göze aldığı ama bu arada da Ortadoğunun kanayan yarası Filistin/İsrail ilişkileri barışla sonuçlandırmak için aynı yoğunlukta bir ç.ba içinde bulunduğu, yani adil olduğu, büyük oynadığı intibası yaratılmak istendi. Filistin/İsrail ilişkilerini konusunda yaratılmak istenen sahte umutlar ve boş beklentiler çok kısa ömürlü oldlar. Hallaç pamuğu gibi savrulan yol haritası aslında ABD emperyalizminin Ortadoğu politikasıdır. Çünkü, Rusya, Avrupa Birliği ve Birleşmiş Milletler katılımı ile hazırlanan ve Bushun kamuoyuna sunmayı ABD 6;nin konjonktürel ihtiyaçlarına tekabül eder bir tarzda zamanladığı senaryo Washingtonun Ortadoğu politikasının kısaltılmış bir özetini oluşturmaktadır.
Yol haritasının yayınlanması ile birlikte ABD emperyalizminin Filistin halkına kurduğu yeni tuzak açıktan bir iç çatışmayı körüklemek ve Arafatın ablukaya alınarak Mahmut Abbasın başbakan tayin edilmesiyle .unun somut adımını atmak oldu. İsrailin günübirlik arttırarak estirdiği terörün yeni intifadayı bastırmakta yetersiz kaldığı anlaşıldığı andan itibaren geriye kalan tek alternatif Filistin halkını içten bölerek birbirine düşürmek ve direnişi böylece zayıflatmaktır. Bugüne kadar sayısız provokasyona rağmen Filistin halkı bu tuzağa düşmedi. Bazı cılız girişimlere rağmen Mahmut Abbasın başını ç.ktiği işbirlikçi grup direnişi şiddetle bastırma kudretini kendisinde bulamamakta, ihtiyacı karşılayamaz duruma düşmektedir. Onun için, tıpkı Hamit Karzai gibi efendilerinin yoğun baskısı altındadır. ABD ve İsrailindesteği sayesinde ayakta durmaktadır. Böyle olunca, ABD emperyalizmi, diplomatik görünüm altında da olsa, saldırganlığını icra ettiği bir başka laboratuvarda da fiyasko ile başbaşa kalıyor ve çileden çık.yor. Umudu saldırının dozunu arttırmakta, Arafatı sürgüne göndermekte arıyor. Ancak, böyle bir kararın uygulanmaya konulması durumunda çok daha büyük ölçekli bir alevlenmenin patlak verceğindn ve beraberinde Mahmut Abbası da götüreceğinden korkuluyor.
Afganistanda ABD emperyalizminin suç ortakları var, iddialarının ölçeği ve angajmanının boyutları düşük yoğunluklu. Bir bahane bulup geri çekilmenin faturası pek ağır olmaz. Filistin konusunda .orunun doğrudan bir muhatabı, İsrail bulunuyor. Washington angajmanının dozunu, onyıllardır yaptığı gibi, zamanlama ve gelişmelerin seyrine göre ayarlama olanaklarına sahip. Fiyaskoyu sindirme senaryoları gündeme alabilir.
Ama, ABD emperyalizminin saldırganlığının üçüncü hedefi Irak çok daha değişik bir tablo ortaya çıkartmaktadır. Bu ülke son derece net, somut ve ivedi sonuç vermesi planlanan hesaplara dayanılara. işgal edildi. Onun için, her ne kadar Washington, başka bir çıkış bulamadığı için, umudunu zaman faktörüne bağlıyorsa da, sorunun zamana bırakılması ve sıradanlaştırılması mümkün olmuyor. Ve zaman, senatör McCainin dediği gibi hızla ve ABDnin aleyhine ilerliyor.
Aradan geçen birkaç
aylık kısa süre içinde gelişmelerin kazandığı seyir, Irakın
ABD emperyalizmine yem olmayacağını kanıtlamış bulunuyor. Aynı
şekilde, sorunun ABD için muazzam bir fiyasko teşkil etti&cu.ren;i
de çok net bir biçimde görülüyor. ABDnin kendisine suç ortağı,
kalkan bulmak için yürüttüğü çabaların sonuçları ne olursa olsun
gelişmelerin seyri bu bağlamda değişmeyecektir. Necef eyleminin
ardından ABDnin kimseye taviz vermeksizin yaptığı açılım
ve hazırlamaya başladığı karar taslağı çaresiz bir çırpınıştır.
Bu emperyalist güçler .rasındaki rekabetin ve pazarlıkların çok
daha keskin bir biçimde açığa çıkmaları dışında bir sonuç yaratmayacaktır.
Nitekim, ansızın gündeme gelen Chirac-Schröder zirvesi önümüzdeki
dönemin yoğun çekişmelere sahne olacağının ilk belirtilerinden
birisi. Washingtonun yardım talep ettiği güçler, Rusya,
Fransa ve Almanya ABDnin sıkıntıları üzerinde politika yapmayı
sürdürüyorlar. Bu güçler kendilerine iletilen ve BM bayrağı altında
Iraka askeri bir güç göndermeyi öngören Amerikan karar taslağına
ilk tepkilerinde özetle iyi bir inisiyatif ama daha da ileri gtmek
gerekir, beklentilere cevap vermekten çok uzak diyorlar.
ABD emperyalizmi, ona çömezlik
yaparak talandan pay koparmayı uman devletler ve ödün koparma savaşı veren
diğer emperyalist güçler Irakın işgalinin, vesayet altında tutulmasının
prosedürlerini görüşürlerken ve pazarı paylaşma hesapları yaparlarken Irak
halkı bir başka alternatifin, işgale topyekün karşı çıkmanın ve bunun savaşımını
vermenin hesaplarını yapmakta, adımlarını atmaktadır. Taban tabana zıt ve
uzlaşmaz iki mantık karşı karşıya.
Ancak, Irakın işgal güçlerinin ekmeğine yağ olacak bir iç savaşa sürüklenme ve Lübnanlaşma riskleri de güçlü. Türkmen/ Kürt çatışması, ABD güçlerini ile iyi.ilişkiler içinde olmak isteyen ve direnişi sadece sözlü olarak kınayan Şîîlerin saldırilara hedef olmaları, aynı zamanda beraberinde böyle bir tehlikeyi besliyorlar.
Eğer, Irak halkı işgal güçlerinin ve ülkeye üşüşen yabancı istihbarat elemanlarının teşvik ve provokasyonları sonucu içten bir bölünme yaşamazsa ve iç savaş tuzağına düşmezse sırtında ya.ılan pazarlıkları toptan boşa çıkarmakta da geç kalmayacaktır.