6 Eylül'03
Sayı: 35 (125)


  Kızıl Bayrak'tan
  Türk devleti işgal taşeronluğuna hazırlanıyor!
  Demokratik hak ve özgürlükler için mücadeleyi yükseltelim!
  Ordu ve hükümet ABD'ye uşakça sadakatini gösterme telaşında
  ABD emperyalizmi Irak halklarını birbirine kırdırmaya hazırlanıyor
  1 Eylül'ün gösterdikleri
  1 Eylül eylemlerinden...
  İkinci yılında 11 Eylül...
  ABD saldırganlığı halkların direnişi karşısında çaresiz
  Kölelik yasası ve sınıf hareketi
  Her düzeyde parasız, bilimsel, demokratik ve laik eğitim!
  Irak'ta ne oldu biliyor musunuz?
  Ağartıoğlu direnişi üzerine...
  Kamuda toplu görüşme oyununu bozalım... Seyirci değil taraf olalım!
  Gizli genelgenin açık sonuçları ve görevlerimiz...
  Barış ve Kürdistan halkına dayatılan "barış"...
  İşçi sınıfına, özgürlüğe ve sosyalizme adanmış bir yaşam: Julius Fuçik
  Mücadele postası

Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 
ABD saldırganlığı halkların
direnişi karşısında çaresiz

C. Kaynak

11 Eylül 2001 eylemlerinden bu yana ABD emperyalizminin teorileştirerek bir norma dönüştürdüğü ve yeni dış politikası olarak tanımlanan saldırganlık, 11 gün süren Liberya macerasını saymazsak, üç a.rı bölgede denenmeye devam edilmektedir. İkinci yılını dolduran bu yeni tip saldırganlığın icra edildiği laboratuvardan ilki Afganistan’dır.

Amerikan toplumunun en geri duygularına seslenerek 11 Eylül 2001 eylemlerinin intikamını almak, tecavüze uğramış onurunu yeniden tesis etmek için emperyalist burjuvazi Afgan halkına saldırdı. Usema bin Laden ve Molla Ömer şebek.sinin iktidarını yıkma, inlerini dağıtma ve yerine özgür bir Afganistan inşa etme adına ABD emperyalizminin savaş makinası bu yoksul ülkenin halkı üzerine ölüm kustu. Binlerce insan katledildi, savaş esirleri dahi Rumsfeld’in doğrudan emri sonucunda topluca imha edildiler. Afganistan’ın onyıllardır yaşadığı kronik felaketlere bu kez özgürlük adına bir yenisi daha eklendi. Oysa, Afganistan’da geleneksel denebilecek her soydan ge icilik ve CİA’nın çabaları sonucu işbaşına getirilen Taliban iktidarı uzun dönem ABD emperyalizminin stratejik müttefikleri oldular.

ABD emperyalizminin Afganistan’a saldırısı uluslararası cemaat ve Birleşmiş Milletler tarafından bir meşru müdaafa sayılarak onaylandı. Birçok devlet, sanki Afganistan’a saldırmaya ve Taliban iktidarını devirmeye ABD kudreti tek başın. kafi gelmiyormuş gibi, ya saldırıya doğrudan katıldı ya da tüm olanaklarını Pentagon’un hizmetine koydular.

Yaklaşık iki yıldır esas gücünü ABD birliklerinin oluşturduğu uluslararası bir işgal koalisyonu Afganistan’da görev yapıyor. İşgalin gerekçesi ülkede asayişi sağlamak, yeni iktidarın sağlamlaşmasını. nüfuz etmesini kolaylaştırmak ve sonuçta ülkenin yeniden inşasının koşullarını hazırlamak, perspektifini açmak. Bu politika ABD emperyalizminin politikasıdır. Uluslararası terörizme karşı mücadelenin ilk basamağı olarak Washington tarafından belirlendi ve onun iradesi doğrultusunda icra edilmektedir. Afganistan’a asker gönderen, görev üstlenen diğer devletler hem ABD emperyalizminin saldırganlığına kefillik hem de suç rtaklığı yapmaktadırlar.

Seferber edilen dev olanakların, yapılan katliamların, estirilen terörün yakında iki yılı dolduracak olan süre içindeki bilançosu tam bir fiyasko. Konu uzun süredir Irak sorunu tarafından gölgelendiği, tali kon.ma düşürüldüğu için kamuoyunda fazla tartışma konusu olmamakta, layık olduğu dikkati çekmemektedir. Söz konusu bilançonun özeti kabarık bir envanter gerektirmiyor. Ülkede aşayişi sağlamakla görevli olduğu iddia edilen güçler sadece başkent Kabil’in bazı semtlerini kontrol etmektedirler. Misyonları fiilen önce kendi güvenliklerini sağlama almak ve ardından mümkün olduğu .adarıyla Washington’un atadığı Hamit Karzai ve onun en yakın çevresini korumak. Elbette, bu arada Kabil’de mevzilendirilmiş ABD özel kuvvetleri El Kaide militanları arıyoruz diye ülkenin değişik yörelerinde sstematik olarak operasyonlar düzenliyor, terör estiriyor, sık sık katliamlar yapıyor ve Kabil’deki üslerine geri dönüyorlar. Sonuçta, ABD uşağı Hamit Karzai hükümetinin otoritesi ikamet ettiği sara.ın duvarlarının ötesine bir türlü taşmadı. Dahası, son dönemde Taliban yanlıları oldukları söylenen grupların da faaliyetlerini yoğunlaştırdıkları ve yeniden ülkenin güneyinden başlamak üzere kendilerine n¨fuz alanı oluşturdukları, ABD güçleri ile yoğun çatışmalara girdikleri bildirilmektedir. Kısacası, bu durum seferber edilen olanaklar, saptanan hedefler ve aradan geçen zaman bağlamında değerlendirildi¤ inde ABD emperyalizminin Afganistan’a uyguladığı işgal reçetesinin fiyaskosunun somut kanıtı olmaktadır.

ABD emperyalizminin 11 Eylül 2001 eylemlerinin üzerine bina edilen yeni dış politikası Afganistan’da ve Irak’ta silahların kuvveti ile icra edilirken, aynı politika Filistin/İsrail ilişkilerinde diplomatik görünümlü .ir atılımla gündeme kondu. Yol haritasının yayınlanması ile dünya kamuoyunda ABD’nin dünyanın güvenliği için uluslararası terörizme karşı acımasız bir savaş yürüttüğü, dünya barışı.için çakal devletlere doğrudan savaş açmayı göze aldığı ama bu arada da Ortadoğu’nun kanayan yarası Filistin/İsrail ilişkileri barışla sonuçlandırmak için aynı yoğunlukta bir ç.ba içinde bulunduğu, yani adil olduğu, büyük oynadığı intibası yaratılmak istendi. Filistin/İsrail ilişkilerini konusunda yaratılmak istenen sahte umutlar ve boş beklentiler çok kısa ömürlü oldlar. Hallaç pamuğu gibi savrulan yol haritası aslında ABD emperyalizminin Ortadoğu politikasıdır. Çünkü, Rusya, Avrupa Birliği ve Birleşmiş Milletler katılımı ile hazırlanan ve Bush’un kamuoyuna sunmayı ABD 6;nin konjonktürel ihtiyaçlarına tekabül eder bir tarzda zamanladığı senaryo Washington’un Ortadoğu politikasının kısaltılmış bir özetini oluşturmaktadır.

Yol haritasının yayınlanması ile birlikte ABD emperyalizminin Filistin halkına kurduğu yeni tuzak açıktan bir iç çatışmayı körüklemek ve Arafat’ın ablukaya alınarak Mahmut Abbas’ın başbakan tayin edilmesiyle .unun somut adımını atmak oldu. İsrail’in günübirlik arttırarak estirdiği terörün yeni intifadayı bastırmakta yetersiz kaldığı anlaşıldığı andan itibaren geriye kalan tek alternatif Filistin halkını içten bölerek birbirine düşürmek ve direnişi böylece zayıflatmaktır. Bugüne kadar sayısız provokasyona rağmen Filistin halkı bu tuzağa düşmedi. Bazı cılız girişimlere rağmen Mahmut Abbas’ın başını ç.ktiği işbirlikçi grup direnişi şiddetle bastırma kudretini kendisinde bulamamakta, ihtiyacı karşılayamaz duruma düşmektedir. Onun için, tıpkı Hamit Karzai gibi efendilerinin yoğun baskısı altındadır. ABD ve İsrail’indesteği sayesinde ayakta durmaktadır. Böyle olunca, ABD emperyalizmi, diplomatik görünüm altında da olsa, saldırganlığını icra ettiği bir başka laboratuvarda da fiyasko ile başbaşa kalıyor ve çileden çık.yor. Umudu saldırının dozunu arttırmakta, Arafat’ı sürgüne göndermekte arıyor. Ancak, böyle bir kararın uygulanmaya konulması durumunda çok daha büyük ölçekli bir alevlenmenin patlak verceğindn ve beraberinde Mahmut Abbas’ı da götüreceğinden korkuluyor.

Afganistan’da ABD emperyalizminin suç ortakları var, iddialarının ölçeği ve angajmanının boyutları düşük yoğunluklu. Bir bahane bulup geri çekilmenin faturası pek ağır olmaz. Filistin konusunda .orunun doğrudan bir muhatabı, İsrail bulunuyor. Washington angajmanının dozunu, onyıllardır yaptığı gibi, zamanlama ve gelişmelerin seyrine göre ayarlama olanaklarına sahip. Fiyaskoyu sindirme senaryoları gündeme alabilir.

Ama, ABD emperyalizminin saldırganlığının üçüncü hedefi Irak çok daha değişik bir tablo ortaya çıkartmaktadır. Bu ülke son derece net, somut ve ivedi sonuç vermesi planlanan hesaplara dayanılara. işgal edildi. Onun için, her ne kadar Washington, başka bir çıkış bulamadığı için, umudunu zaman faktörüne bağlıyorsa da, sorunun zamana bırakılması ve sıradanlaştırılması mümkün olmuyor. Ve zaman, senatör McCain’in dediği gibi hızla ve ABD’nin aleyhine ilerliyor.

Aradan geçen birkaç aylık kısa süre içinde gelişmelerin kazandığı seyir, Irak’ın ABD emperyalizmine yem olmayacağını kanıtlamış bulunuyor. Aynı şekilde, sorunun ABD için muazzam bir fiyasko teşkil etti&cu.ren;i de çok net bir biçimde görülüyor. ABD’nin kendisine suç ortağı, kalkan bulmak için yürüttüğü çabaların sonuçları ne olursa olsun gelişmelerin seyri bu bağlamda değişmeyecektir. Necef eyleminin ardından ABD’nin kimseye taviz vermeksizin yaptığı açılım ve hazırlamaya başladığı karar taslağı çaresiz bir çırpınıştır. Bu emperyalist güçler .rasındaki rekabetin ve pazarlıkların çok daha keskin bir biçimde açığa çıkmaları dışında bir sonuç yaratmayacaktır. Nitekim, ansızın gündeme gelen Chirac-Schröder zirvesi önümüzdeki dönemin yoğun çekişmelere sahne olacağının ilk belirtilerinden birisi. Washington’un yardım talep ettiği güçler, Rusya, Fransa ve Almanya ABD’nin sıkıntıları üzerinde politika yapmayı sürdürüyorlar. Bu güçler kendilerine iletilen ve BM bayrağı altında Irak’a askeri bir güç göndermeyi öngören Amerikan karar taslağına ilk tepkilerinde özetle iyi bir inisiyatif ama daha da ileri gtmek gerekir, beklentilere cevap vermekten çok uzak diyorlar.

ABD emperyalizmi, ona çömezlik yaparak talandan pay koparmayı uman devletler ve ödün koparma savaşı veren diğer emperyalist güçler Irak’ın işgalinin, vesayet altında tutulmasının prosedürlerini görüşürlerken ve pazarı paylaşma hesapları yaparlarken Irak halkı bir başka alternatifin, işgale topyekün karşı çıkmanın ve bunun savaşımını vermenin hesaplarını yapmakta, adımlarını atmaktadır. Taban tabana zıt ve uzlaşmaz iki mantık karşı karşıya.

Ancak, Irak’ın işgal güçlerinin ekmeğine yağ olacak bir iç savaşa sürüklenme ve Lübnanlaşma riskleri de güçlü. Türkmen/ Kürt çatışması, ABD güçlerini ile iyi.ilişkiler içinde olmak isteyen ve direnişi sadece sözlü olarak kınayan Şîî’lerin saldırilara hedef olmaları, aynı zamanda beraberinde böyle bir tehlikeyi besliyorlar.

Eğer, Irak halkı işgal güçlerinin ve ülkeye üşüşen yabancı istihbarat elemanlarının teşvik ve provokasyonları sonucu içten bir bölünme yaşamazsa ve iç savaş tuzağına düşmezse sırtında ya.ılan pazarlıkları toptan boşa çıkarmakta da geç kalmayacaktır.