ABDnin Ankara ablukası yoğunlaştı...
Türk devleti işgal
taşeronluğuna hazırlanıyor!
Asker gönderme kararının siyasal sorumluluğu henüz paylaşılmış değil. Ordu ile AKP arasında konu üzerinden başlayan tartışmalar, laiklik-şeriat eksenine kaydırıldı, bir bakıma ikinci plana itildi. Sorun yaratan konularda karşılıklı üstünlük sağlanamadığı durumlarda, laiklik tartışması bir perde olarak oldukça işlevsel oluyor. Sürtüşme yaratan sorunu unutturup tartışmayı sönümlendirmek için, genellikle bu yola başvuruluyor. Yöntemin kullanılmasına bu kez 30 Ağustos kutlamaları vesile yapıldı. Emekliye ayrılma zamanları gelmiş generaller de giderayak tartışma ekseninin kaydırılmasına katkı sundular.
Haydut takımından yakın markaj
Fakat belirleyici müdahale ABDden geldi. Önceki hafta başından başlayarak ABDli haydut takımı, Türkiyeli uşaklarıyla yakın markaj düzeyinde ilgileniyor. Hem Amerikada hem Türkiyede hummalı bir faaliyet yürütülüyor. Türkiye ziyaretleri John McClain, Richard Lugar gibi Cumhuriyetçi Partinin önde gelen senatörleriyle başlayıp NATO Müttefik Kuvvetler Komutanı James Jonesle devam etti. Ankaraya atanan yeni Büyükelçi Eric Edelmanda gelir gelmez asker gönderilmesi konusuna yoğunlaştı.
Benzer çabalar Amerikada da sürüyor. Bu çerçevede TSKnın Washington Ataşeliğinin düzenlediği 30 Ağustos resepsiyonu ABDli savaş çetesinin yakın ilgisine mahzar oldu. Savunma Bakan Yardımcısı Paul Wolfowitz ile Genelkurmay Başkanı Richard Myers, bu davetteki konuşmalarında Türkiyenin asker göndermesinin önemine dikkat çektiler. Iraktaki işgal kuvvetlerinin komutanı John Abizaid ise beyanat için senatörlerin yolunu izleyerek ABD basınının önde gelen kuruluşlarından birini tercih etti.
ABDli haydutların açıklamalarında Türkiyenin uşaklık gururunu okşayacak vurgular yapılıyor. Türkiyenin asker göndermesine, Iraktaki istikrar gücüne katılmasına kesinlikle, mutlaka, oldukça... ihtiyaç duyulduğu; ABDli askerlerin Türk askeriyle çalışmayı çok istediği; Türkiyenin asker göndermesi durumunda müslüman ülkelere örnek teşkil edeceği vb. noktalar öne çıkarılıyor. Son olarak James Jonesun ziyareti sürerken Türkiyenin istikrar gücüne katıldığı durumda ABD ve İngiltereden sonra üçüncü büyük güç olarak tanınacağı, deneyimleri dolayısıyla kritik bölgelerin kurtarıcısı diye onurlandırılacağı, her türlü desteğin karşılığının verileceği açıklandı.
Tehdit mesajları ise Türk egemenlerinin toplumu hazırlarken kullandıkları politikaları destekler biçimde veriliyor. Örneğin, Türkiye Güney Kürdistanda istemediği gelişmelerin önüne geçmek için, kendi çıkarları gerektirdiği için asker göndermelidir deniliyor. Bu yalanı desteklemek için, bütün bunlara, Amerikan Kongresinde açık açık asker gönderme şartına bağlanan 8.5 milyar dolarlık kredinin Irakla bir ilgisi bulunmadığı, genel olarak ABD-Türkiye ilişkilerinin kastedildiği eklendi.
Amaç yeni tezkereyi muhtemel
kazalardan sakınmak
Bütün bu çabaların, açıklamaların sermaye iktidarını asli görevlerine odaklamayı amaçladığı biliniyor. Ek olarak Türkiyenin iç kamuoyunun hazırlanmasını kolaylaştırmak niyetiyle yapılıyor bütün bunlar. Haydut takımı, Türkiyedeki uşaklarının sorumluluğu birbirine yıkma uğraşı içindelerken, alınan devlet kararını mecliste kazaya uğratmaları riskinin büyüklüğünü 1 Mart sürecinden biliyor. Gene o zamanki yoğunlukta, fakat bu kez deneyimden hareketle ulusal onuru örselememeye özen gösterir bir üslupla Türkiyeye yükleniyor.
Hayata geçirilen tam bir abluka politikasıdır. Zira çırpındıkça batağa saplanan, Iraktaki göstermelik hakimiyetini neredeyse tümüyle yitiren ABDnin, tersini iddia etse de, zaman konusunda rahat hareket edilebileceğini belirtse de, bekleyecek mecali kalmadı. O yüzden Irak için BMyi devreye sokmak, uluslararası destek sağlamak için ikide bir tasarı hazırlıyor, çağrılar çıkarıyor, taviz verebileceği mesajları uçuruyor. Pis işler bir Türkiyenin sırtına bindirilse, bunlara hiç gerek kalmayacak. Fakat Türk egemenlerinin yere fazlasıyla sürtülmüş burunlarının kalkmasına meyil vermemek için de olsa acelesini belli etmiyor.
Her ne kadar kamuoyunda doğru algılanmasını engellemeye çalışsa da ABD müdahalesi Türk egemenleri üzerinde etkisini fazlasıyla gösterdi. Artık düzen çevreleri içinde Iraka asker göndermenin meşru olup olmadığı, şemsiye gerekip gerekmediği konuşulmuyor. Meclisin ne zaman toplanıp tezkereyi çıkaracağı, Iraklıların Türk askerini nasıl karşılayacağı, askerinin nasıl davranması gerektiği, Irakın yapılandırılmasında Türkiyenin alacağı ihaleler ile bunlar karşılığında elde edeceği petrol ve para konuşuluyor. Ya da Orgeneral James Jonesun gelişiyle birlikte teknik konular (kaç askerin gönderileceği, hangi bölgelerde görev yapacağı, ne tür operasyonlara katılacağı, komutanın kimde olacağı, askerin hangi yoldan gideceği, masraflarının nasıl karşılanacağı vb.) öne çıktı. Jonesn beraberinde getirdiği ve daha sonra katılacaklarla birlikte son halini alacak olan heyetin faaliyetleri, ileriki günlerde bu konuları daha da öne çıkaracağa benziyor.
ABD uşakları aynı telden çalıyor
ABDnin yakın markajının ne denli etkili olduğu, ordu ve AKP üzerinden bariz olarak görülebilir. Düne kadar açık konuşma cüreti gösteremeyip lafı kıvıranlar, ortalıkta işgal çığırtkanlığı yapmaya başladılar. Başbakan Erdoğan peş peşe TV ve gazetelere Irak sorunu ile ilgili demeçler verdi. Iraka asker göndermekten yana olduğunu artık saklamak gereği duymuyor. Sadece şartları görmek istediklerini belirtiyor. Tam bir uşak edasıyla efendisinden biz size şu bölgeyi verdik demesini bekliyormuş! Erdoğanın açıklamaları AKPnin kurmaylarını da daha rahat konuşmaya sevketti. Açıklamalar, asker göndermek konusunda hiçbir çekinceleri kalmadığını, dolayısıyla bu ay veya Ekimde meclisin sadece tezkere formalitesini yerine getireceğini gösteriyor.
AKPnin rahatlığı ordu da var. Genelkurmay Başkanı Hilmi Özkök, asker göndermeyi piyangoya benzetecek kadar ileri gidebildi. Hiç gitmemektense riske girip gitmek daha iyiymiş, zira sıfır hep sıfır olarak kalırmış! Vatan-millet borcu diye torna altına çektiğiniz askerleri poker masasının basit pulları olarak görürseniz, elbette kendinizi kumar oynayacak kadar zengin sayarsınız. Generaller de şimdi kamuoyunun tepkisini, sorumluluğu hükümete havale etme çabalarını bir yana bırakıp, oynayanların kaybetmeye mahkum olduğu poker masasına, yani Irak batağına koşuyorlar. ABDli haydutlardan yenilen şamarların, fırçaların anlı-şanlı Türk generallerini düşürdüğü durum bu işte! Oysa Türk egemenlerinin sadece ekonomilerini, politik ve askeri iradelerini değil, fakat ruhlarını, tüm benliklerini de Amerikaya kaptırdıklarını bu kadar ısrarlabelirtmelerinin hiçbir anlamı kalmış değil.
Egemenlerin biletini işçi ve emekçiler kesmeli
Ulusal çıkar dediklerinde ABD çıkarlarını kastettiklerini, Irakın toprak bütünlüğü dediklerinde ezeli korkularını belirttiklerini, Irak pastasından pay alacağız dediklerinde hortumcuların sefil iştahını hatırlattıklarını bilmeyen mi var? Türkiyedeki kan emiciler için Irak halklarının haklı direnişinin, komşuluk ilişkilerinin hiçbir anlamı yok. Hükmettikleri halkın çocukları da bir değer taşımıyor. Onlara göre asker dediğiniz harcanacak bir puldur, ihraç edilecek bir maldır. Nihayetinde ölmeye ve öldürmeye gidecek olanlar vatan sathında da sadece sömürülen, ezilen, horlanan işçi ve emekçilerden seçilecektir. Zamanında çok daha yakın olan kardeş bir halkın isyanını bastırmak için insanlıktan çıkarılmadılar mı? Şimdi ABD için Irak halkını katletmeye göndermenin ne sakıncası var. Olur ya belk büyük ikramiye çıkar; hiç değilse pulları batağa atmak ya da bir piyango bileti almak zevkini tadacaklar.
Bu biletin Amerikan uşaklarını nereye götürdüğü malum. Yalnız işçi ve emekçilerin bu batağa sürüklenmemek için yakalarını sermaye iktidarından kurtarmaları gerekiyor. 1 Eylül Dünya Barış Günü etkinliklerine yönelik terörden de anlaşılabileceği gibi, sermaye iktidarının halkı batağa çekmekten kolay kolay vazgeçmeyeceği ortada. Şimdi bütün benliğiyle Türkiye ve Irak halklarını kandırmaya çalışıyor. ABD de bu konuda elinden geldiğince yardımcı oluyor.
Dolayısıyla, Irakta ABD jandarmalığına karşı daha fazla çaba, daha militan ve kitlesel bir mücadele gerekiyor. Egemenler sorunu -R.T. Erdoğanın mantığıyla- görüntüyü iyi ayarlamakta, bir başka deyimle maskeyi iyi yapmakta görüyorlar. İşçi ve emekçilerin sorunu ise, ABD uşağı sermaye iktidarına yüzünü ve gerçekleri maskeyle kapatamayacağını, çirkinliğine ve yalanlarına tahammülün bittiğini göstermektir.
|