Mücadeleden başka seçeneğimiz yok!
Yaşamak buymuş meğer! Televizyonlarda magazin programları, tatil köyleri, oteller, tatil fırsatları vb... Burjuva çocuklarının nasıl eğlendiklerini veriyor ekranlar, hem de büyük bir haber olarak. Masmavi deniz, barlar, iç çamaşırı modası, lüks villalar, son model arabalar, çılgınlar gibi eğlence partileri... Bizler yaz tatilinde de çalışmayı düşünürken, bir avuç patronun çocukları ekranları süslüyor.
Biz nasıl yaşıyoruz, soran yok. İşyerlerimiz bir cehennem. Ne zaman işe başlayıp ne zaman bıraktığımız belli değil. Sırtımızdan parayı kesenler, hangi tatil köyüne gideceklerini hesaplıyorlar. Sabah saat 8:00de başlayıp gece 23:00te iş bırakırız, cumartesimiz-pazarımız yok. Köleliği dayattılar ve yasallaştırdılar. Köleler eğlenemezler, beyler için gece-gündüz çalışmalıdırlar. Yoksa beylerin tatil masrafı nasıl çıkar. İş yerinde yasaklar bitmez; gülmek, konuşmak hatta esnemek yasak!
Başımızda şef veya patronun uşağı ustabaşı. Robottan farkımız kalmamış. Sabredecek sabır kalmadı. Nereye kadar! Sadece ben değilim bu durumda olan. Ben bu makinede çalışıyorsam öteki arkadaşım da yan makinenin başında. Bunu bile yeni farkettim, şimdi daha iyi anlıyorum. Binlercemiz aynı durumda, sorunlarımız ortak. Hepimiz sömürülüyoruz. Hayvan muamelesine tabi tutuluyoruz. En ağır koşullarda, sağlıksız, sigortasız çalıştırılıyoruz. Evet biz milyonlarcayız, ama yöneten bir avuç patron. Biz bir türlü bir araya gelemezken, onlar her hafta bir araya geliyorlar. Bizi nasıl daha iyi sömüreceklerinin planlarını yapıyorlar.
Bizler artık bunları görmeliyiz. Görenlerimiz harekete geçmeli. İnsan gibi yaşamak istiyorsak, birleşip örgütlenmek ve mücadele etmekten başka çaremiz yok. Zincirlerimizden başka kaybedecek bir şeyimiz kalmadı, ama mücadele edersek kazanacağımız bir dünya var!
Emperyalizmin
özgürleştirme saldırısı
Ortadoğudaki oyunun üçüncü perdesi oynanmaya başlandı. Türkiyede boyalı basın 1989 sonrası bağımsızlığını ilan eden Azerbaycana İran yönetimi tarafından yapılan baskılara iri puntolarla yer vermeye başlandı. İnsanın aklına bir soru geliyor. Acaba Türkiye İrana olası bir emperyalist özgürleştirme saldırı öncesi ABDye mesaj vermeye, içiniz rahat olsun, biz bu kez gerekenleri eksiksiz olarak yapmaya hazırız demeye mi çalışıyor!
ABD Irakı işgal ederken Ortadoğudaki özgürleştirme planının Irakla sınırlı kalmayacağının, İran, Suriye ve diğer Ortadoğu ülkelerine de uzanacağının sinyallerini vermişti. Yanlışlıkla İran petrol kuyularına, Suriyede bir yolcu otobüsüne ve Türkiyeye birkaç bomba göndermiş ve nabız yoklamıştı. İşbirlikçi hükümet ve ordu ise, her halükarda ABDnin yanında olacağını belirtmişti. Basına bakılırsa özgürleştirme saldırısı kapsamında bu kez İranın olduğu görülüyor.
Bütün bunlar olup biterken biz işçiler neler düşünmeli, neler yapmalıyız? Öncelikle ezilen halklar olarak, dil, din, ulus, gözetmeksizin dünyanın her yerinde İşçilerinin birliği, halkların kardeşliği şiarıyla sokaklara dökülmeliyiz.
Kahrolsun ABD emperyalizm!
Sarız Çağşak Köyü Kültür Şenliği gerçekleşti
Kayseri Sarız Çağşak Köyü Kültür Şenliği 20 Temmuz günü gerçekleşti. Şenlik sabah köyün dışında bulunan ziyaret suyunda başladı. Burada çekilen halayların ardından akşama doğru köye dönüldü. Şenlikte Mustafa Özarslan, Grup Yön, Hacıbektaş semah ekibi, yerel sanatçılar ve gençlerin oluşturduğu amatör tiyatro grubu sahne aldı. Şenlik çekilen halaylarla sona erdi.
Şenlikte İşçi Kültür Evi Bülteni, Ekim Gençliği ve SY Kızıl Bayrak satışı yaptık.
Ahlaki çöküntü ve işçi sınıfı
Toplumdaki ahlaki çöküntünün derinleşmesinde medyanın büyük bir rolü var. Hangi gazeteyi, hangi kanalı açsanız, bir kadın vücudunun teşhir edildiğini görmeniz mümkün. İster bir ürün tanıtımı, ister film, ister magazin veya haber; hep pazarlanmaya çalışılan bir mal, yerleştirilmeye çalışılan bir ideoloji, bir değer yargısı ve bir ahlak anlayışı var.
Topluma sanatçı diye sunulanlar iç çamaşırı değiştirir gibi sevgili değiştiriyor. Bunların hoş görülmesi isteniyor. Televizyon izlemekten başka bir sosyal aktiveteleri olmayan işçiler bunları doğal karşılamaya başlıyor. Ama kendi kızkardeşinin temiz bir sevgi yaşamasını engellemek için elinden geleni yapabiliyor. Dahası işyerindeki sınıf kardeşlerine aynı gözle bakmaya, onları bir meta gibi görmeye başlayabiliyor. Burjuva sınıfı böylece dayattığı kültürü yaşatmış oluyor. Ahlaki çöküntü böylece boy veriyor.
Kültürel yozlaşma ve ahlaki çöküntü derinleştirilerek sınıfa ait kültür yok edilmeye çalışılıyor. Sermaye böylece ekonomik, sosyal ve siyasal saldırısının yanı sıra kültürel olarak da sınıfa saldırıyor. Burjuvazi kendi çöküşünü geciktirmek için işçi sınıfını çürütmeye çalışıyor. Bir yandan çıkardığı yasalarla köleleştirmeye çalışırken, diğer yandan oluşacak tepkileri şiddetle bastırıyor. Kendi düzenine uygun bir hayat felsefesi oluşturmaya çalışıyor. Kültürel ve ahlaki çöküntüyle teslim alamadığını yasalarıyla, F tipleriyle teslim almaya çalışıyor.
Bütün bunların karşısında yapmamız gereken elbette seyretmek değil, kendi kültürümüze, değerlerimize, sınıfsal ahlakımıza sahip çıkmaktır. Yozlaşmaya karşı durmaktır. İnatla, dirençle ve sınıf kavgası bilinciyle mücadele etmektir.
Zorba
Sevgilim...
uyku tutmuyor,
kilometrelerce uzağında.
Deniz-aşırı düşlerim
bahar sarhoşluğunda.
Yüreğim yanık
tüm gitarların da notasında.
Tükendi, diyarlar da,
umudu kentlerin.
İşçi, artık, işçi değil diyorlar,
ne kaldı, dünden yarına?
Umut... Ekin değil miydi,
daha geçen yüzyılda
kolhozlarda?
Hangi barbar kavimi
sonsuzladı zorba?
Rahime Henden
|