Devlet bir yandan af yasası, Kürtçe yayın serbestisi vb. üzerinde çalışırken, diğer yandan Kürt halkının başından sopayı eksik etmiyor. Gün geçmiyor ki bir saldırı, taciz, tecavüz, gözaltı, yargılama, cezalandırma yaşanmasın...
Devletin diliyle af, halkın adlandırmasıyla pişmanlık yasasının gündeme getirilmesiyle birlikte, Kürtler cephesinden de bir Genel af kampanyası başlatılmış bulunuyor. Bu kampanya çerçevesinde gerçekleştirilmek istenen her eylem ise azgın bir devlet terörüyle kırılmaya çalışılıyor.
DEHAPlı Gülbahar Gündüz kaçırılıp tecavüze uğradı, olayı protesto etmek amacıyla Saraçhane Parkında bir araya gelen kadınlar yine protesto ettikleri polisin şiddetiyle karşılaştılar. İHDnin açıklamasına göre; Polis kadınları coplandı. Yerlerde sürükledi. Hakaret etti. Yaraladı, küfretti, gözaltına aldı. Göz yaşartıcı bomba kullandı. Polis köpekleri kadınları ısırdı, polislerin kullandığı coplar kadınların kafasını yardı. Sonuç 82 gözaltı, 50ye yakın yaralı. Yaralılardan 9u Taksim İlk Yardım Hastanesine, 6sı Haseki Hastanesine, 3ü de Şişli Etfal Hastanesine kaldırıldı.. Bingölde barış masası açan kadınlara saldırıldı, gözaltılar oldu. Bunlar saldırıların en fazla gündeme taşınanları... Ancak devlet, kampanya çerçevesinde gerçekleştirilmek istenen eylemlere saldırmak, bunları engellemeye çalışmak vb.yle de yetinmek istemiyor. Son olarak DEHAP davasında ceza yağdırmak suretiyle de kinlerini kusmuş oldular.
Yüce Türk adaletinin bağımsız yargı organları, bu aynı süreçte, işkencecileri, hırsızları, uğursuzları, katilleri aklamayı son hızla sürdürmekteydi oysa. Meclis komisyonunun yolsuzlukların üzerine gitme oyununun sergilediği süreçte yolsuzluk sanıklarına, hükümetin AB ile demokrasicilik oyunu oynadığı süreçte işkence sanıklarına ve ibreti alem için Susurluk sanığı Sedat Bucaka ardarda beraat kararları yağdırıldı.
Bu yaşananlar, bir kez daha sistemin gerçek yüzünü ve niyetini sergilemenin yanı sıra, demokrasi mücadelesinin olmazsa olmazlarını da ortaya koyuyor: Demokratik hak ve özgürlükler ya sisteme karşı mücadele içinde kazanılıp kullanılabilir ya da yoktur. Nitekim bugün sistemin kendi kendine ve kendi ihtiyaçları doğrultusunda gerçekleştirdiği düzenlemeler demokratik bir gelişmeyi değil, tam tersine, kurulu düzenin tahkimini hedeflemektedir.
Demokratik bir toplumda yurttaşlar sırf konuştukları için pişman olmaya, nedamet getirmeye zorlanmazlar. Düşünme, konuşma, yazma önündeki engeller ve yasaklar kaldırılır, özgürlükler genişletilir. Anadilde eğitim doğuştan bir hak olarak uluslararası planda kabul görmüş iken, anadilde konuşma, yazma, yayın yapma tartışma konusu edilmez. Bunlara yönelik düzenlemeler demokratikleşme olarak lanse edilemez. Ediliyorsa eğer, o rejimin karakterinin demokrasi olmadığının itirafıdır bu.
Siyasi iktidar cephesinde bu yaşananların adı demokratikleşme konulduğuna, gerekçesi ABye uyum olarak gösterildiğine göre; demokratik hak ve özgürlüklere gerçekten ihtiyacı olanların yönünü nereye dönmeleri gerektiği de açıktır: Bu yön kendileri, kendi öz güçleri ve mücadeleleridir. Kürt halkı ulusal ve demokratik hak ve özgürlükleri uğruna, işçi sınıfı ve emekçiler ekonomik-demokratik-politik hak ve özgürlükleri uğruna mücadeleyi yükseltmedikleri sürece, demokratik bir Türkiyeden söz etmek hayaldir. Demokrasi konusunda ciddi ve samimi aydınların, ara katman mensuplarının demokratikleşme sürecine en büyük katkıları, bu mücadelede Kürt halkının ve ezilen sınıfların yanında yer almak olabilir.
20 Haziran günü Fatihdeki Saraçhane Parkında toplanan yaklaşık 300 kişilik bir grup, kendini sivil polis olarak tanıtan kişilerce kaçırılıp tecavüz maruz kalan Gülbahar Gündüz için bir basın açıklaması yapmak istedi. Üzerlerinde Barış ve kardeşlik için ayrımsız genel af yazan dövizler de taşıyan grubun etrafı çevik kuvvet ekiplerince sarıldı.
Açıklamaya izin vermeyeceklerini belirten polis yetkilileri gruba dağılması yönünde uyarılarda bulundu. Uyarıyı alkışlarla protesto eden grup, oturma eylemi yapmak istedi. Grubun üzerine göz yaşartıcı gazlar da atan polis göstericilere müdahale etti.
İstanbul Büyükşehir Belediyesine doğru dağılan gruptan bazı kişilerin polisi taşladıkları görüldü. Göstericiler ile polis arasında Unkapanı ve Veznecilerin ara sokaklarında uzun kovalamacalar yaşandı. Yaklaşık 70 gösterici gözaltına alındı.
Bazı göstericiler polisin saldırı, köpeklerin ısırması sonucu derin yaralar aldı.
Polisin müdahalesi sırasında hafif şekilde yaralanan ve gözyaşartıcı gazdan etkilenen 12 kişi, tedavilerinin ardından emniyete götürüldü. Olaydan sonra Haseki Eğitim ve Araştırma Hastanesine kaldırılan çoğunluğu kadın 12 kişinin tedavileri ayakta yapıldı.
Hafif şekilde yaralanan ve gözyaşartıcı gazdan etkilendikleri belirtilen bu kişiler, taburcu edildikten sonra emniyete götürüldüler. Bu arada, polisin gözaltına aldığı çoğunluğu kadın diğer 60 kişi de hastanelerde sağlık kontrolünden geçirildi.
Gözaltına alınan DEHAPlılar 24 Haziran günü Fatih Adliyesine sevkedildi. Saraçhane Parkında yapılan basın açıklamasına polislerin sert müdehalesi sonrasında gözaltına alınan 84 kişiden 77si tutuksuz yargılanmak üzeren savcılık tarafından serbest bırakılırken, DEHAP İl Sekreteri Cemal Kavak, İl Başkan Yardımcısı Medeni Kırıcı, İl Yöneticileri Murat Yazıtekin ve Çiçek Arınç, Gençlik Kolları Üyesi Osman Taşdemir, Hakan Yeni ve Barış Annelerinden Ruken Yetişkin, 2911 sayılı Gösteri, Toplantı ve Yürüyüş Yasasına muhalefet etmek suçlaması ile Fatih Adliyesine çıkartıldı. Tutuksuz yargılanmak üzere serbest bırakılan diğer DEHAPlılar da ifade vermek ve arkadaşlarını yalnız bırakmamak üzere Fatih Adliyesine gelerek bahçede toplandı.
DEHAP İstanbul İl Kadın Kolları Yöneticisi Gülbahar Gündüz, polis olduğunu söyleyen iki kişi tarafından kaçırılarak işkenceye maruz kaldı. İHD İstanbul Şubesinde basın açıklaması yapan Gündüz, kol ve sırtındaki darp izlerine göstererek, başından geçen insanlık dışı olayları anlattı.
DEHAPın Fatihte bulunan ilçe binasına giderken, ellerinde telsiz bulunan ve polis olduğunu söyleyen sivil kişilerce zorla beyaz bir otomobile bindirildiğini söyledi. Bu olaylar anında bayıldığını dile getiren Gündüz, kendine geldiği zaman ise gözlerinin bağlandığını, bu yüzden gittiği yerleri ve kendisine işkence yapanların yüzünü görmediğini ifade etti. Bir binaya girdiklerini ve merdivenlerle iki kat aşağı indiklerini anlatan Gündüz, Sürekli olarak tehdit ediyorlardı. Gelsin arkadaşların seni kurtarsın diyorlardı dedi. Gündüz, diğer arkadaşlarına ders olsun denilerek serbest bırakıldığını; gözaltındayken oral yoldan tecavüze maruz kaldığını, yüzünde sigara söndürüldüğünü, başına sert bir cisimle vurulduğunu, sırtının ise benzer bir cisimle çizildiğini aktardı.
Haseki Eğitim ve Araştırma Hastanesinde muayenesi yapılan Gülbahar Gündüzün sırt, kol ve bacaklarında darp izleri olduğu, yüzünde sigara yanığı bulunduğu belirtildi. Hastane Başhekimliğinin Gündüz adına düzenlediği raporda ise maruz kaldığı cinsel şiddetin belirlenebilmesi için Adli Tıp Kurumuna sevk edilmesine karar verildiği ifade edildi.