20 Aralık'03
Sayı: 2003 (12)


  Kızıl Bayrak'tan
  Son kararı direnen halklar verecek!
  "İnsanca yaşamaya yeten, vergiden muaf asgari ücret" için mücadeleye!
  TÜSİAD'dan hükümete asgari ücret ültimatomu
  Kuzey Kıbrıs seçimleri... Seçim sandığından emperyalistlerin sofrasına!
  İstanbul BBG-kenti haline dönüştürülüyor...
  Birleşik Metal Genel Kurulu yaklaşıyor...
  Kristal-İş yönetimi grev yasağını sessizlikle geçiştirme niyetinde...
  Gençlik soruşturuluyor... Sıra sermayenin düzenine de gelecek!
  İstanbul Üniversitesi'ndeki faşist idareye ve polis ablukasına karşı Yaşasın devrimci dayanışma!
  Gençlik eylemlerinden...
  Görkemli direniş unutulmayacak! 19 Aralık katliamının hesabı sorulacak!
  Parti çalışmasının güncel sorunları
  Sınıf hareketinden...
  Kongra-Gel'in hedefleri ve açmazları...
  Almanya'da onbinlerce öğrenci ve emekçi alanlardaydı!
  BİR-KAR Avrupa'da sosyal saldırılarına karşı kampanya başlattı...
  Avrupa'da sermayenin saldırıları hız kazandı
  ABD Kongresi Suriye'ye yaptırımları onayladı...
  Saddam'ın yakalanması ve ötesi
  "Kanlı diktatör"leri halkların üstüne salan güç: ABD emperyalizmi!..
  Irak'ta direniş cephesi genişliyor
  Amerikancı basının "kanlı diktatör" kampanyası...
  CIA-Saddam işbirliğinin 20. yıldönümü
  Saddam'ın özlü geçmişi
  Mücadele postası

Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın



 
Avrupa’da sermayenin saldırıları hız kazandı

Avrupa’nın istisnasız tüm ülkelerinde işçi sınıfının ağır bedeller ödeyerek elde ettiği tüm temel haklara dönük saldırılara gitgide hız kazandırılıyor. Son dönemlerde özel bir hedef haline getirilen haklardan biri de toplusözleşme ile ilgili olanıdır.

Sermaye sözcüleri yaptıkları açıklamalarda artık, gelinen yerde işçilerin çalışma ve yaşam koşullarına ilişkin sorunları tartışmak ve bir sonuca bağlamak için sendikalara gerek olmadığını, esasen bu tür kurumların günümüzün gelişmelerine uyum sağlamadığını, çağdışı olduğunu, bundan böyle tüm sorunların işçilerle işverenler arasındaki doğrudan görüşmeler yoluyla ele alınıp sonuca bağlanması gerektiğini dile getiriyorlar. İşbaşındaki hükümetlerin ellerini çabuk tutmalarını, hazırlanan bu içerikli sözde reform paketlerini bir an önce yürürlüğe koymalarını istiyorlar. Bu yönde onlara sürekli baskı yapıyorlar.

Sermayenin gerici-faşist, sosyal-demokrat ve yeşil tüm partileri özünde benzer düşüncelere sahipler. Farklılık yalnızca saldırının biçimine ve bazı teknik yanlarına ilişkindir. Sözgelimi gerici-faşist partiler sendikaların gereksiz olduğunu ve tümüyle devreden çıkartılmasını istiyorlar. Sosyal-demokrat partiler ise sendikaların tümüyle devreden çıkartılmasının sermayenin çıkarları bakımından da pek akılcı olmadığını, saldırının bir miktar yumuşatılmasını, bu çerçevede uyumlu bir sendikacılığın daha tercih edilir olduğunu dile getiriyorlar. Sendikaları gerçek işlevinden tümüyle arındırarak, hiçbir söz, yetki ve karar hakkı olmayan bir kurum haline getirmeyi ve bir danışma organı düzeyine indirmeyi savunan sosyal-demokratlar işçi düşmanlığında gerici-faşist partilerden hiç de geri kalmıyor. Nihayetinde onlar da birer sosyal yıkım ve svaş hükümetleridirler.

Çeşitli adlarla hazırlanan saldırı paketlerindeki konuya ilişkin (TİS hakkı) yasaların yürürlüğe konması demek, işçilerin çalışma ve yaşam koşullarının her geçen gün biraz daha katlanılmaz hale getirilmesi demektir. Daha açık bir anlatımla, sömürünün katmerleştirilmesi, sürekli olarak işçi ücretlerinin aşağıya çekilmesi, grevli-toplu sözleşmeli sendika hakkının gaspedilmesi, yani sendikasızlaştırma, işçi sınıfını her düzeyde örgütsüzleştirme demektir. Zaten Avrupa’nın tekelci sermayesinin temel amacı da budur.

Birçok Avrupa ülkesi söz konusu saldırı paketlerini 2004 yılı başlarında yürürlüğe koyacaklarını açıklıyorlar. Ancak saldırı fiilen başlamış bulunuyor. Örneğin Almanya’da metal işkolunda dişe diş bir mücadeleyle elde edilen 35 saatlik iş haftası fiilen ortadan kaldırılmış, 42 saatlik iş haftası uygulamasına başlanmıştır. Başta uyarı grevi olmak üzere grev hakkı da tehdit altındadır, “güvenlik”, “toplumun huzuru” gibi beylik yalanlarla fiilen gaspedilmektedir.

Avrupa´da işçi sınıfı irili-ufaklı tüm haklarını dişe diş mücadelelerle kazandı. Şimdi tüm bu kazanımlar, sermayenin tek bir merkezden hazırlanan ve adeta tek bir merkezden yönetilen topyekun bir saldırısıyla ortadan kaldırılmaya çalışılıyor.

Kapitalist sistem gitgide derinleşen iktisadi bir kriz içindedir ve çözümü krizin faturasını işçi ve emekçilere ödetmekte bulmaktadır. Avrupa’nın hemen tüm ülkelerinde 2. Dünya Savaşı sonrasının en acımasız ve en kapsamlı saldırısı olan bugünkü saldırılar bunlarla da sınırlı değildir. Bu saldırıların temel demokratik ve siyasi hak ve özgürlüklerin gaspedilmesiyle birleştiği, bunun ise Avrupa´daki polis devleti uygulamalarıyla, devletin şiddet aygıtlarının tahkim edilip, faşistleştirilmesiyle kendisini ortaya koyduğu bilinmektedir. Dahası, Avrupa’daki servet ve zenginlik herkesin refah ve mutluluğunun kaynağı olabilecekken, işçilerin ve emekçilerin gaspedilen emekleri yeniden azdırılan silahlanmaya, militarizme, dizginlerinden boşanmış bir emperyalist saldırganlığa ve savaşa yatırılmaktadır. Demek oluyor ki, Avrupalı işçi ve emekçilerin yanızca demokratik ve sosyal hakları tehlike altında değildir. Söz konusu olan tüm bir geleceğidir. İşçi sınıfı demokratik ve sosyal hakları için mücadeleyi kapitalist barbarlığı tarihe gömme perspektifiyle yürütmek durumundadır.



Bavyera İçişleri Bakanı Günther Beckstein Nürnberg’teki Ülkücü Türk Birliği Derneği’ni ziyaret etti...

Faşistlerin buluşması!

Bavyera Eyaleti İçişleri Bakanı Günther Beckstein 29 Kasım günü Nürnberg’teki Türk Birliği’ni ziyaret etti. Bir iftar yemeğine davet yalanıyla gizlenmeye ve gözden kaçırılmaya çalışılan sözkonusu bu ziyaret Almanya’nın popüler haber-yorum dergisi Der Spiegel tarafından kamuoyuna duyuruldu. Olay başta Türkiyeli ilerici ve devrimci çevreler olmak üzere, tüm ilerici-demokrat çevrelerde tepkiyle karşılandı.

Olayın yankıları ve tartışmalar halen sürüyor. Öylesine ki, ırkçı yabancılar yasasının hazırlanıp onaylanmasından işçi ve emekçilere dönük saldırı paketlerinin onaylanıp uygulanmasına, nihayet Alman emperyalizminin saldırgan ve militarist dış politikasına kadar herşeyin altında imzası bulunan Yeşiller Partisi dahi bu gelişmeye tepki gösterdi. Konuya ilişkin soru önergesi vermek ihtiyacı duydu.

Türk Birliği nasıl bir kuruluştur ve
neyin uzantısıdır?

Bavyera İçişleri Bakanı Beckstein, bunun Türkler’in Alman toplumuna entegrasyonu çerçevesinde gerçekleştirilmiş bir buluşma olduğunu belirtmekte, dolayısıyla doğal ve meşru bir iş yaptığını ileri sürmektedir. Elbette bu buluşmanın gerçek amacının perdelenmesine yönelik bir yalandır.

Türk Birliği ırkçı-faşist, paramiliter bir kuruluştur. Yurtdışında pek çok kirli ve karanlık işe bulaşan, zaman zaman siyasi cinayetler işleyen, 12 Eylül sonrasında bizzat Abdullah Çatlılar, Serdar Çelebiler ve Oral Çelikler tarafından örgütlenen Ülkücü Türk Dernekleri Federasyonu’na bağlı olarak çalışmaktadır. Türkiye’deki MHP ve Ülkü Ocakları’nın yurtdışındaki uzantısıdır.

Bu ırkçı-faşist çeteler, özellikle ‘60’lı yıllardan başlayarak işçi sınıfının ve emekçilerin sosyal sınıf mücadelesine, ilerici-devrimci gençliğin akademik-demokratik ve anti-emperyalist mücadelesine, ‘80’li yılların ortalarından itibaren de yoğun ve yaygın bir biçimde Kürt halkının özgürlük mücadelesine karşı bir mücadele yürütmüşlerdir. İlerici-devrimci kişi, kurum ve kuruluşlara dönük sayısız siyasal saldırı, cinayet ve toplu katliamın altında onların imzası vardır.

Bu karanlık çetenin icraatları yalnızca siyasal saldırı ve cinayetlerle de sınırlı değildir. Öteden beri yurtdışı ve yurtiçinde her türlü kirli ve karanlık işin arkasından bunlar çıkmaktadır. Eroin ticaretinden fuhuşa her türlü kirli ve karanlık işin içindedirler. Özellikle 12 Eylül sonrasında tümüyle mafyalaşmışlardır ya da mafyaların tetikçisi durumundadırlar. Devletin karanlık cinayet aygıtlarının en aktif elemanları da yine bunlardır. Susurluk olayının arkasında da bu çetelerin “reis”i Abdullah Çatlı ve tetikçi ülküdaşları çıkmıştır.

Bu faşist çetenin yurtdışındaki faaliyetlerinin Türkiye’dekinden aşağı kalır yanı yoktur. Burada da başta TC konsoloslukları olmak üzere, bulundukları ülkelerin polisi ve istihbarat örgütleriyle karanlık ve kirli ilişkileri vardır. Onlarla içiçe çalışmakta, Türkiyeli ilerici ve devrimci kişi, kurum ve kuruluşlar hakkında bilgi ve belge temin etmektedirler. Bununla da yetinmemekte, zaman zaman ilericilere ve devrimcilere dönük sonu siyasal cinayetle biten saldırılara da başvurmaktadırlar. En son olarak Almanya’nın Köln ve Hollanda’nın Rotterdam kentinde iki devrimciyi katletmişlerdir.

Buluşmanın siyasal anlamı

Türk Birliği ve onun bağlı olduğu Ülkücü Türk Dernekleri Federasyonu üyeleri yurtdışında Türkiyeli işçi ve emekçiler arasında milliyetçi-şoven bir propaganda faaliyeti yürütmekte, diğer uluslardan işçi ve emekçilerle onların arasına düşmanlık tohumları ekip, duvarlar örmektedir. Bunun temel amacı Türkiyeli işçi ve emekçilerin gelinen yerde organik bir parçası oldukları yerli uluslardan işçi sınıfıyla birliğini ve ortak mücadele etmelerini engellemektir. Böylece onların mücadelesini zayıf düşürmektir. Bunun kendisi Avrupa’nın tekelci burjuva sınıfına ve devletlerine olduğu gibi, ırkçı ve yabancı düşmanı neo-nazi propaganda, eylem ve örgütlenmeye de bir hizmettir. Türk Birliği faşistleri neo-nazilerin ve Avrupa’daki ve bu arada Almanya’daki faşist partilerin kardeş örg&uul;tüdür. Yurtdışındaki faşistlerle, dolayısıyla da Bavyera İçişleri Bakanı Beckstein ile tam bir işbirliği ve dayanışma içerisindedirler. Bu ilişki ve dayanışma önümüzdeki dönemde gitgide daha da belirgin hale gelecektir. Zira Avrupa’da da sınıf mücadelesi gelişmektedir ve giderek güçlenecektir.

İşte bu esaslı nedenden hareketle Alman devleti ve Alman faşist parti ve örgütleri her vesileyle dışladıkları, ırkçı-faşist propagandalar eşliğinde saldırdıkları Türkiyeli ilerici-devrimci kişi, kurum ve kuruluşlara dönük olarak bu gücü kullanmaya ihtiyaç duyacaklardır ve tetikçi olarak onları kullanacaklardır. Şimdiden bunun hazırlıkları yapılmaktadır. Bavyera İçişleri Bakanı Beckstein’ın Nürnberg’teki Türk Birliği derneğini ziyareti faşistlerin buluşmasıdır ve yarına ilişkin bir tehlikeyi anlatmaktadır.

Geleceğe hazırlıklı olmak

Özellikle ve öncelikle, ilerici ve devrimci çevreler bu buluşmayı tam bir ciddiyetle değerlendirmeli ve geleceğe dönük olarak içerdiği tehlikeyi de ciddiye almalıdır. Bu çeteler neo-nazi faşist güruhuyla birlikte sınıf mücadelesinin şiddetlendiği koşullarda yerli ve yabancı işçilere, emekçilere, ilerici ve devrimcilere dönük tüm karanlık, kirli ve kanlı operasyonlarda aktif rol almaya adaydırlar. İhbardan cinayetlere, polis sorgularına katılmaktan açık saldırılara kadar her türlü pis işi yapacaklardır.

Irkçı-şoven propagandalara karşı halkların kardeşliğini savunmak, yerli-yabancı her türlü ayrımcı politika ve pratiklere karşı işçilerin mücadele birliğini ve tam dayanışmasını savunmak günümüzde her zamankinden daha yaşamsal önem kazanmıştır. Demokratik hak ve özgürlüklerin gaspedildiği, polis rejimi uygulamalarının hız kazandığı, faşist kurum ve aygıtların tahkim edildiği ve nihayet ilerici ve devrimci politika, eylem ve örgütlenmeye dönük saldırıların adım adım geliştirildiği bugünkü koşullarda rehavete kapılmamak, devrimci politik faaliyetin gerektirdiği ilke ve kurallara bundan böyle tam riayet etmek her zamankinden daha çok gereklidir. Geleceğe hazırlıklı olmak bu demektir.

Demir Toprak