20 Aralık'03
Sayı: 2003 (12)


  Kızıl Bayrak'tan
  Son kararı direnen halklar verecek!
  "İnsanca yaşamaya yeten, vergiden muaf asgari ücret" için mücadeleye!
  TÜSİAD'dan hükümete asgari ücret ültimatomu
  Kuzey Kıbrıs seçimleri... Seçim sandığından emperyalistlerin sofrasına!
  İstanbul BBG-kenti haline dönüştürülüyor...
  Birleşik Metal Genel Kurulu yaklaşıyor...
  Kristal-İş yönetimi grev yasağını sessizlikle geçiştirme niyetinde...
  Gençlik soruşturuluyor... Sıra sermayenin düzenine de gelecek!
  İstanbul Üniversitesi'ndeki faşist idareye ve polis ablukasına karşı Yaşasın devrimci dayanışma!
  Gençlik eylemlerinden...
  Görkemli direniş unutulmayacak! 19 Aralık katliamının hesabı sorulacak!
  Parti çalışmasının güncel sorunları
  Sınıf hareketinden...
  Kongra-Gel'in hedefleri ve açmazları...
  Almanya'da onbinlerce öğrenci ve emekçi alanlardaydı!
  BİR-KAR Avrupa'da sosyal saldırılarına karşı kampanya başlattı...
  Avrupa'da sermayenin saldırıları hız kazandı
  ABD Kongresi Suriye'ye yaptırımları onayladı...
  Saddam'ın yakalanması ve ötesi
  "Kanlı diktatör"leri halkların üstüne salan güç: ABD emperyalizmi!..
  Irak'ta direniş cephesi genişliyor
  Amerikancı basının "kanlı diktatör" kampanyası...
  CIA-Saddam işbirliğinin 20. yıldönümü
  Saddam'ın özlü geçmişi
  Mücadele postası

Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın



 
Birleşik Metal Genel Kurulu yaklaşıyor...

“Çağdaş” uzlaşmacı sendikal anlayıştan
hesap soralım!

Birleşik Metal Sendikası’nın Genel Kurulu 25-28 Aralık tarihleri arasında yapılacak. Aylar öncesinden başlayan hazırlık çalışmaları son bir haftadır hızlanmış durumda.

Önden yapılan şube kurullarının havasına bakarak, nasıl bir genel kurul süreci yaşanacağını tahmin etmek mümkün. 16. Dönem Genel Kurulu, işçi sınıfının ve Birleşik Metal’in gerçek sorunlarını tartışmaktan, bunlara çözüm üretmekten uzak bir atmosferde geçecek. Hem genel kurulun ön hazırlık süreci, hem de şube kongreleri bunu yeterince gösteriyor.

Son dönemde Hak-İş ve Türk-İş ile değişik sendikaların merkez/şube genel kurulları yapıldı. Ancak hiçbirinde de işçi sınıfının ve sendikal örgütlenmenin sorunları tartışılmadı. Bu genel kurulların sınıf hareketine tek yararı, sendikal bürokrasinin sendikaları ne hale getirdiğini bir kez daha gözler önüne sermesi oldu. Hem şube, hem genel merkez, hem de konfederasyon genel kurulları göstermektedir ki, Türkiye’de sendikal hareket dibe vurmuş, bütün gerçek amaç ve işlevlerinden uzaklaştırılmıştır. İşçi hak ve özgürlüklerini korumak, bunun için mücadele etmek şöyle dursun, bizzat bu mücadelenin önünde engel haline gelmeye başlanmıştır.

DİSK’e bağlı birkaç sendika (başta da Birleşik Metal) kendilerinin bu tablonun dışında olduğu iddiasını bir şekilde sürdürüyor. Bu sendikalar, sendikal hareketin zor durumda olduğunu ve kendilerinin de bu zorluklardan esaslı bir pay aldıklarını kabul etmekle birlikte, diğer sendikalardan temelli farklılıkları olduğunu, bu farklılıkların esas kaynağının ise kendilerinin sahip olduğu mücadeleci gelenek ve demokratik anlayış olduğu savunuyorlar.

Bu iddianın en yüksek sesli savunucusu Birleşik Metal Sendikası. Tabii bu iddia, geçmişe göre bir takım farklılıklarla savunuluyor. Dün daha çok mücadeleci bir sendikal anlayış ve bunun kaynağı olarak demokratik bir işleyişe sahip olma, farklılığın bağlandığı esas söylemdi. Bugün ise mücadeleci söyleminin yerini “gerçekçilik” almış durumda. Her türlü uzlaşmacı çizginin hatta ihanetçi yaklaşımın ortak bahanesi haline gelmiş olan sınıf mücadelesinde “gerçekçi” olma iddiası, bir farklılık alanı değil tersine bürokratik anlayışın ortak zeminidir.

Geriye Birleşik Metal adına, demokratik bir işleyişe sahip olma iddiası kalıyor. Mücadeleci bir anlayışın ihtiyaçlarına göre şekillenmemiş bir demokratik olma iddiasının ne kadar gerçekçi olabileceği tartışmasına ise Birleşik Metal’in son dönem pratiği fazlasıyla cevap veriyor. Birleşik Metal’de bir takım sendikal demokrasi kuralları artık seyirlik oyun halini almış durumda. Bu, sendika yöneticileri için olduğu kadar bu demokrasi oyununun işlevsizliğini gören taban açısından da bir yüke dönüşmüş durumda.

Biz komünist işçiler, ancak temelleri işçi sınıfının kurtuluş mücadelesine sıkı sıkıya bağlanmış bir sendikal anlayışın, sınıfın mevcut geri tablosunun tersine çevrilmesine hizmet edeceğine inanırız. Biz böyle bir çizginin sendikalarda hakim kılınması için mücadele ederiz. Bu anlayıştan mahrum olan her türlü çizginin sınıf mücadelesinde yetersiz kalacağını, her fırsatta gözler önüne sermeye çaba gösteririz. Ancak, özellikle sendikalarımızın bürokrasi eliyle sermaye tarafından ele geçirildiği bir dönemde, sendikal bürokratik çizgiden şu veya bu oranda farklılık gösterebilen mevzilerin varlığını önemseriz. Bu tutumları devrimci bir sendikal anlayışın yaratılması için imkan olarak görürüz.

Ne yazık ki, gelinen yerde, Birleşik Metal’in tüm genel tutum ve davranışlarının Türkiye sendikal hareketine damgasını vuran bürokratik çizgiden hiçbir temel farkı kalmamıştır. Ne değişik siyasal gelişmeler üzerinden söz bazında ortaya konulan sol jargonlu tepkiler; ne diğer sendikalarla karşılaştırıldığı zaman fazlasıyla olumlu bulunabilecek olan işçi eğitiminde gösterilen duyarlılık; ne sakız gibi çiğnenen mücadeleci bir geçmiş; ve ne de artık bütünüyle altı boşaltılmış, fiilen boşa düşürülmüş olan katılımcılık, açıklık, denetim, şiarlarıyla ifade edilen demokrasi iddiası bu durumu değiştirmemektedir. Gerek Türkiye’de gerekse Birleşik Metal’in örgütlü olduğu yerlerde gelişen olaylara ve bunlara Birleşik Metal’in verdiği tepkilere baktığımızda, bu gerçek bütün çıplaklı&currn;ıyla karşımızda durur. Ne özelleştirmeye karşı, ne iş yasasına karşı, ne de emperyalist savaş ve saldırganlığa karşı... Liste uzatılabilir. MESS ya da işyeri sözleşmeleri ya da işyerlerinde üyelerinin karşı karşıya kaldığı saldırılara karşı aldığı tutumlar veya örgütlenmeye yaklaşımı, özetle hiçbirisi çok esaslı farklılıklar arz etmemektedir.

Diğer sendikalarla karşılaştırıldığında Birleşik Metal’in politik düzeyi daha ileri bir tabanı olduğu söylenebilir. Hakkını vermek gerekir ki, belli düzeyde yürütülen sendikal eğitim çalışmalarının bunda önemli bir rolü vardır. Birleşik Metal için bir ayrım noktası aranacaksa daha çok burada aramak gerekir. Fakat ne yazık ki bu taban, yıllarca bizim sendikamız farklıdır söylemine inandırılmış, Birleşik Metal’in bütün kırılma noktalarında etkisiz bırakılmıştır. Sektörde bulunan Türk Metal’in yöneticilerinin bütünüyle kokuşmuş bir ceset olması, Öz Çelik-İş’in (şimdiki Çelik-İş) ise aslında Türk Metal’e fazlasıyla yakın bir çizgide bulunması, bu söylemi daha inadırıcı hale getirmiştir. Bugün onlarca pratiğin arkasından bu söylem büyük ölçüde etkisini yitirse de, taban mevcut giişata tepkisini örgütlü bir şekilde ortaya koymaktan uzak görünmektedir. Kendini değişik kesimlerde gösteren tepkiler bir hareket programı etrafında birleştirilememekte, bir alternatif olarak kendini ortaya koyamamaktadır.

Gerek sınıf hareketinin genel tablosu gerekse zamanında bel bağlanan uzlaşmacı çizginin iflası bu kesimleri de etkiledi, atalet ve ümitsizlikten paylarını almalarını yolaçtı. Bu durumun en önemli göstergesi olarak, 16. Merkez Genel Kurulu’nun hazırlık çalışmaları ve onu önceleyen şube kongreleri gösterilebilir. Uzlaşmacı sendikal çizgiyle bir hesaplaşma platformuna döndürülebilecek şube kongreleri, genel olarak, geçmişle dahi karşılaştırılamayacak düzeyde cansız geçmiştir. Öyle ki bazı kongrelerde (örneğin Sefaköy) delegeler dahi konuşmamıştır. Bazılarında ise (örneğin Kartal), işi önden koltuk pazarlıklarıyla bitirmenin rahatlığıyla, muhaliflerin yaptığı eleştirilere esaslı bir cevap verme ihtiyacı bile duymayan yönetimler görülmüştür. Gebze ve İzmir hariç şube genel kurullarındaki tartışmaların anlam ve düzeyi, temsilcile toplantılarının bile katbekat altına düşmüştür. Koltuk hesaplarının sol, hatta sosyalist etiketli insanları dahi etkilediği görülmüştür. Tüm bu süreç tabanındaki farklı potansiyele rağmen işbirlikçi bürokratik anlayışın Birleşik Metal’de nasıl yer ettiğinin bir göstergisidir.

Gelinen yerde Birleşik Metal diğer tüm sendikalarla özünde aynı akıbeti paylaşıyor. Elbette ki bu durum yıllardır Birleşik Metal’in yönetimini tutan, adeta oraya çöreklenen şahıslarla, bu şahısların kişilikleri ya da bireysel tutumlarıyla açıklanamaz. Bu tablonun gerisinde, son 20 yıldan bu yana sürekli gerileyen, gelinen noktada ise adeta dibe vuran; sınıf mücadelesi bilinci dumura uğratılmış ve her çıkışında yenilgiye uğramış işçi hareketi ile, artık marjinalleşmiş, mevzilerini kaybetmiş bir devrimci hareket gerçeği önemli faktörlerdir. Fakat temel sorun bunlarla bağlantılı olsa da başkadır.

Sınıf mücadelesi bir anlayış, bir çizgi, nihayetinde bir program sorunudur. Sendikal hareketin genel olarak karşı karşıya kaldığı en önemli sorun ise, bu programın oluşturulması ve bunu uygulayacak güçlerin açığa çıkarılmasıdır.

16. Genel Kurul öncesi böyle bir çabanın filiz verdiği süreç olamadı. Geride kalan bir hafta ise böyle bir iddianın hakkını verebilecek girişimlerin oluşturulması için çok müsait görünmüyor. Tüm bu tabloya rağmen, Birleşik Metal Genel Kurul delegelerinin koltuk pazarlıklarına dayanan ittifaklardan uzak durmasının, genel kurul kürsüsünü kullanarak işbirlikçi icazetçi çizgiyi teşhir etmesinin büyük önemi var. Bu çerçevede, sınıf bilinçli işçi delegeler, mevcut yönetimi içinde barındırmayan, dürüstlüğüne güvenilen, genel olarak sınıfın ve Birleşik Metal’in sorunlarına çözüm olabilecek bir program etrafında bir araya gelmenin ifadesi bir liste çıkarmayı başarabilirlerse eğer, bunun desteklenmesinin de önemli bir işlevi olacaktır.

Sendikalarımızı ele geçirmiş bürokratik anlayışın artık bir kişinin yerine bir başkasının geçmesiyle defedilemeyeceği açıktır. Bu ancak tabanın devrimci inisiyatifine dayanan bir program etrafında uzun süreli ve soluklu bir çalışmayla başarılabilinir. Bu yapılmadan Birleşik Metal’in bünyesinde de sınıfın temel sorunlarına çözümler üretilemez.

Birleşik Metal’in öncü işçi ve delegelerinin gerek kalan süreyi, gerekse genel kurulu bu amaca hizmet edecek tarzda kullanmaları sınıfa karşı sorumluluklarıdır. Yapılacak genel kurul böyle bir mücadelenin filizlendiği bir platform haline getirilmelidir. En azından bu kadarı için olanaklar hala mevcuttur.

BDSP’li metal işçileri



Mücadeleci sendikacılıktan “çağdaş sendikacılık”a...

Birleşik Metal’in evrimi

Birleşik Metal’in kökleri 1949 yılında kurulan Türkiye Maden-İş Sendikası’na ve 1963 yılında kurulan Otomobil-İş Sendikası’na dayanmaktadır. ‘80 faşist askeri darbesinden sonra Türkiye Maden-İş’in DİSK ile birlikte kapatılmasının ardından bu sendikanın üyeleri Otomobil-İş’e yöneldi. 1992 yılında DİSK’in ve Türkiye Maden-İş’in tekrar açılmasından sonra iki sendika arasında birleşme görüşmeleri başladı. Görüşmeler sonunda 5 Eylül 1993’te Birleşik Metal Sendikası kuruldu.

Bu dönem, Sovyetler Birliği’nin yıkılmasının sonuçlarının en etkin hissedildiği yıllardı. Dünya ve Türkiye’de burjuvazi zafer çığlıkları atıyor; yeni bir dünya düzeninin kurulduğu, artık hiçbir şeyin eskisi gibi olamayacağı, hatta tarihin sonunun geldiği iddiaları geniş emekçi kitlelerin beynine pompalanıyordu. Bu durumun siyasal plandaki yansıması, birçok devrimci yapının geçmiş iddia ve değerlerini terkederek düzene kaymaları oldu. Bunun sınıf hareketine yansıması ise “çağdaş sendikacılık” adı altında kendini buldu.

Buna göre artık her şey değişmişti. Doğal olarak işçi sınıfı ve onun mücadele anlayışı da değişmişti. Başta sendikalar olmak üzere işçi örgütleri de anlayışlarını değiştirmeli işlevlerini yeniden tanımlamalıydı. “Sendikalar toplumun her alanında güç olmalıdır” parlak söylemi altında yeni düzenin uzlaşma düzeni olduğu propagandası yapılıyordu. Artık grevlerle, mücadelelerle hakları kazanmak mümkün değildi; yeni çağ uzlaşma çağıydı. Ve bu çağda keskin mücadelere yer yoktu.

Bu bakış başından itibaren Birleşik Metal’e yön verdi. Bunda, Birleşik Metal’in kuruluşunda rol oynayan kadroların 12 Eylül’ü ve SSCB yenilgisini boydan boya yaşamış insanlar olması temel rol oynadı. Başlangıçta tabanın mücadeleci kimliğine ve geleneğine takıldığı için pratikte çok etkin olamadı. Fakat zamanla Birleşik Metal’in mücadeleye ve örgütlenmeye yaklaşımını belirledi. Bu anlayışın en temel sonucu, eylemlerle kazanılanın masa başında geri verilmesi oldu. Dünyada yeni dünya düzeninin kocaman bir aldatmaca olduğu, sınıf mücadelesinin ve işçi sınıfının özünde bir değişikliğe uğramadığı, bizzat hayatın içinde görüldü. Ama “çağdaş sendikacılık” adı altında hüküm süren uzlaşmacı çizgi, DİSK ve Birleşik Metal’de durduğu yerde hala duruyor.



Esnek üretime karşı mücadele ve Birleşik Metal

Yıllar boyunca hemen hemen tüm sözleşmelerde esnek üretimin kabul edilmemesi Birleşik Metal’in en önemli başarısı diye göründü. Birleşik Metal de zaten MESS ve işyeri sözleşmelerinde temel farkını buradan tanımlardı. “Evet, diğerleriyle aynı sözleşmeyi imzaladık. Ama biz esnek üretimi kabul etmedik” ya da “Evet şunu şunu kabul ettik, ama esnek üretimi işyeri sözleşmesine geçirmedik” söylemleri, Birleşik Metal yöneticilerinin en çok kullandığı mazeretlerdi.

Keza Birleşik Metal’in tabanı da bu konuya çok önem veriyordu. Genel Temsilciler Kurulu toplantılarının en önemli konularından biri esnek üretim dayatmaları oluyordu. Bir yanıyla esnek üretime karşı verdiği mücadele Birleşik Metal’in o çok önemsediği, biraz da böbürlendiği ayrım noktalarından biriydi.

İş Kanunu’nun değişmesiyle esnek üretim iş yasalarına geçti. Tasarı gündeme gelmesinden bir yıl sonra onaylandı. Bu soruna en duyarlı tabana sahip olan Birleşik Metal, kendi başına bir şey yapmak söyle dursun, tasarıya karşı oluşan birliktelikler eylemler yaparken o itinayla bundan uzak durdu. Esnek üretimin yasalara girmesi karşısında sessiz kalındı. Şimdiyse sırada esnek üretim hükümlerinin toplu sözleşmelere girmesi var. Birleşik Metal’in bu aşamada nasıl davranacağını hep birlikte göreceğiz.



Üye olmak isteyen binlerce işçiyi ortada bırakan sendika...

Sendikal ihanete tepki ve Birleşik Metal

‘98 yılında MESS toplu sözleşmeleri sırasında sözleşmenin kendilerine sorulmadan imzalanmasına tepki gösteren işçiler eyleme geçti. Binlerce Türk Metal üyesi sendikadan toplu biçimde istifa etti. Aslında söz konusu tepki sözleşmenin imzalanmasının sınırlarını aşıyor, faşist Türk Metal mafyasını ve onun temsil ettiği sendikacılık anlayışını hedefliyordu.

İstifa eden işçiler Birleşik Metal’e yöneldi. Birleşik Metal ise işçileri örgütlemek için bir çaba göstermediği gibi, çok kısa bir süre içinde aynı sözleşmeye imza atarak, böylece işçilerin kendisine yönelmesinin önünü bizzat kesti. Denilebilir ki bu, uzlaşmacı çizginin sendikadaki en önemli, buna en utanç verici de denebilir, marifetiydi. İşçi akışı karşısında duyulan gerici korku elbette nedensiz değildi. Zira eğer Türk Metal’den istifa eden işçileri örgütlemek yoluna gidilse, böylece MESS ve hükümetle karşı karşıya kalınacak, kıyasıya bir mücadele başlayacaktı. Oysa ki böyle bir sonuç, Birleşik Metal’in “çağdaş” çizgisini çok fazlasıyla aşıyor, dahası onunla çelişiyordu.

İzleyen yıllarda da Türk Metal’in imza attığı her MESS sözleşmesine imza atıldı. Açıklama basitti; “biz en küçük sendikayız, tek başımıza direnemeyiz.” Böylece Birleşik Metal kendi eliyle kendini öteki sendikalar karşısında anlamsız ve işlevsiz bir konuma mahkum etti.



11 Aralık Adana KESK eylemi...

“Parasız eğitim, parasız sağlık!”

Adana’da kamu emekçilerinin 11 Aralık’ta gerçekleştirdikleri iş bırakma eylemi 10 Aralık günü gerçektirilen vizite eylemine göre daha az katılımla yapıldı. İş bırakan kamu emekçileri Eğitim-Sen binasında toplandılar. Buradan dövizler ve sloganlarla yürüyüşe geçerek Uğur Mumcu Meydanı’na geldiler ve KESK’e bağlı diğer sendikalarla birleştiler.

Eyleme yaklaşık 500 kişi katıldı. KESK dönem sözcüsü BES Şube Başkanı Ali Dinigüzel basın açıklamasını okudu. Eylemde “Parasız eğitim parasız sağlık!”, “Kahrolsun ABD işbirlikçiliği!”, “AKP yasanı al başına çal!”, “Kurtuluş yok tek başına, ya hep beraber ya hiçbirimiz direne direne kazanacağız” sloganları atıldı. (Kızıl Bayrak/Adana)