BMnin Sürdürülebilir Kalkınma Zirvesi...
Dünya tekellerinin zirvesi sürüyor! Dünyanın en büyük zirvesi olan BM Dünya Sürdürülebilir Kalkınma Zirvesinin dördüncüsü, 26 Ağustosta Güney Afrikanın Johannesburg kentinde, gergin tartışmalar ve protestolar eşliğinde başladı. 4 Eylüle kadar sürecek olan zirve, 92de Rioda gerçekleşen çevre zirvesinin devamı ve bilançosu niteliğini taşıyor. Balide gerçekleşen hazırlık toplantısında tartışılamayan maddelerin Johannesburgta görüşülmesi kararı alınmıştı. Bunlar; yoksullukla savaş, Güneyde sürdürülebilir gelişmeye destek için teknoloji ve sermaye transferi, küreselleşme, ticaret, ortak ve farklı sorumluluklar, çalışma planı için somut takvimden oluşuyor Zirveden bir süre önce cepheler sağlamlaştırılmış, senaryolar hazırlanmıştı. Ve Johannesburgda dünyanın en güçlüleri geri kalan dünyaya karşı yerlerini aldılar. İklim değişiklikleri, çölleşme, balta girmemiş ormanların tahribatı, içme suyu kıtlığı vb. sorunları yaşayanlara düşen yerler seyirci sıralarıydı. Tüm dünyadan yaklaşık 40 bin kişi yoksulluk, su sıkıntısı, sosyal ve ekonomik sorunlar ile çevre felaketlerinin önlenmesi için çözüm paketleri sunmak üzere Johannesburga geldiler. Zirveye 175 ülkenin devlet ve hükümet başkanları davet edilmişti, ama sadece 104ü liderler düzeyinde katılıyor. Zengin ülkelerin büyük bir kısmı üst düzeyde temsil edilmeyecek. Almanya, İngiltere, Fransa başbakanları önümüzdeki günlerde zirveye katılacak. ABD emperyalizminin küstah başkanı Bush toplantıya katılmayanlar arasında. ABD kendisini siyasi olarak bağlayacak hiçbir karar alınmasını istemediğini söyleyerek, her türlü çözüme karşı duracağını gösterdi. ABDnin bu tavrı özellikle AB ile ABD arasında Uluslararası Ceza Mahkemesi ile açığa çıkan gerilimi daha da derinleştirdi. AB özellikle maddi yardım ve ticaret konusunda ABDyi sert dille eleştiriyor. Böylece ABD sorumluluktan kaçan, kendileri ise sözde sorumluluk sahibi oluyorlar. Açılış konuşmasında tartışmalar G. Afrika devlet başkanı Tabı Mbeki, ev sahibi sıfatıyla 4 bin delegeye hitap eden açılış konuşmasında; dünyada yoksul ve zenginler arasında uçurumun büyüdüğünü, yoksulluk, azgelişmişlik, eşitsizlik ve ekonomik krizlerin arttığını vurguladı. Derinleşen sefaletin ve artan ekolojik felaketlerin tüm insanlığın yıkımının ön habercisi anlamına geldiğini söyledi. Mbeki konuşmasına tekellerin geri kalmış ülkelere yardımı üzerine bir tartışmadan sonra devam edebildi. Zirvenin daha ilk gününde uluslararası sermaye temsilcilerinin serbest ticaret, özelleştirme gibi gündemleri dayatmaları, zirvede sermayenin ağırlığını hissettirmeye yetti. Zirvenin en kritik sorununu yoksulluk, açlık, su, enerji, sağlık, tarım, biyolojik çeşitlilik, çevreyi koruma, küreselleşme, tüketim ve üretim, Afrikanın kalkınması gibi sorunların çözümü için gerekli maddi kaynağın sağlanması ve ticaret serbestliği oluşturuyor. Bir diğeri ise su sorunu ve yenilenebilir enerji gibi konularda bir takvimin belirlenmesi. Zirvede Rio zirvesinde karara bağlanan prensiplere uyum ve mali sorunlar, küreselleşme ve ticaret sorunlarındaki tartışmaların oldukça sert geçtiği söyleniyor. Maddi yardım ve ticaret konularında özellikle ABD ve AB çatışıyor. ABD bu konudaki tutumunu sürdürürken, AB kalkınmakta olan ülkeler (G 77) grubuyla her konuda aynı fikirde görünmesine rağmen Doha ve Monterreyde verdiği tavizin çok üzerine çıkamayacağını belirtiyor. Bu, ABnin kendisinden beklenenin çok altında katkı sunacağını gösteriyor. Süren diğer bir tartışma da tarım alanında. Yoksul ülkeler AB ve ABDnin tarım teşviklerini sınırlandırarak ürünlerinin girişini kolaylaştırmalarını istiyor, bunun açlık ve yoksulluğu sınırlamada yararlı olacağını vurguluyorlar. Zirvede şu ana değin çevre kirliliği ve çöpün azaltılması, Afrikanın kalkınması ve gıda güvenliği, okyanuslar ve balıkçılık konularında anlaşmaya varıldı. Sorumluluktan kaçmak Riodaki iklim ve çevre konferansında sera etkisi yapan gazların yoğunluğunun azaltılması için öncelikle sanayileşmiş ülkelerin sorumluluk üstlenmesi karara bağlanmış, atmosferdeki gazların yoğunlaşmasından yalnızca endüstrileşen kuzeyin sorumluluk taşıdığı söylenmişti. Ancak, Riodan bu yana birçok devlet birlikte sözünü sıkça tekrarlayarak, azgelişmiş ülkeleri sorumlulukları yüklenmeye zorluyor. Rionun üzerinden geçen on yıl içinde dünyada çevre sorunu daha da büyürken, ABD 97deki Kyoto Protokolünden geri çekildi. Bu yüzden Johannesburgta küresel çevreyle ilgili sonuç getirici kararlar beklenmiyor. Bugünkü veriler üzerinden bakıldığında, durum on yıl öncesinden çok daha vahim. 2002 yılında atmosferde sera etkisi yapan gazların yoğunluğu arttı. Tropik yağmur ormanları, Avrasyada ve Kuzey Amerikada balta girmemiş ormanların yok edilmesi hızlı tempoda devam etti. Ekilebilir topraklar zarar görürken, içme suyu kaynakları giderek tükeniyor. Sağlık hizmetlerinden yoksunluk nedeniyle, malarya, AİDS vb. bulaşıcı hastalıklar yaygınlaşıyor. Sera etkisinin yüzde 50si fosilli yanıcı maddelerin yanması sonucunda açığa çıkıyor. Özellikle petrol, enerji üretimi, otomobil ve kimya sektöründe kullanılıyor. Bu sektörlerdeki tekeller Rio konferansı ön çalışmaları için lobi çalışmasını yürüttüler ve iklim-çevre korumasına ilişkin önlemlerin alınmasını engellemek için herşeyi yaptılar. Zirve çevre tahribatının daha da Zirvenin, ABD ve diğer emperyalistlerin dünya kaynaklarının yüzde 80ini sömürerek yol açtığı çevre felaketlerinin önüne geçemeyeceği, dünyanın sorunlarını çözmeyeceği yeterince açık. Tersine, zirvede alınan kararların kendisi çevre tahribatının daha da artmasına yolaçacak. Emperyalistler yoksullukla mücadele ve çevrenin korunmasının serbest ticaretten sonra geldiğini açıkça ifade ediyorlar. Tekeller yoksullukla savaşın, dünya ticaretinin genişlemesi, gümrük bariyerlerinin kaldırılması, yabancı yatırımların kolaylaştırmasıyla olanaklı olduğunu iddia ediyorlar. Rio dökümanlarında, bizzat tekellerin baskısıyla, açık pazar ve serbest bölgelerin gelişmesi, bir koşul olarak formüle ediliyor. Bu ise dünya halkları için yıkımın derinleşmesi anlamına geliyor. Bir süre önce BM tekellere yalnızca tartışma sonuçlarını değil, süreçleri de belirleme hakkı tanımıştı. Böylece paralı ve güçlü olan, dünyamızı tahrip eden uluslararası sermaye, çevre kurtarıcı rolünü üstlenerek süreci yönetecek. Bunun ne anlama geldiğini belirtmek gerekmiyor. Şimdi BM, aralarında Alman kimya devleri BASF, Austis ve Bayer, otomobil tekeli BMW, DaimlerChrysler ile Alman Deutsche Bankın da bulunduğu 44 çok uluslu tekel ile üzerinde anlaştığı Küresel Sözleşme örgütünün reklamını yapıyor. Böylece dünyanın yoksul halkları artık BMlerin İMF, Dünya Bankası ve DTÖden hiçbir farkı olmadığını daha açık görüyorlar. Zirve karşıtı eylem ve etkinlikler Bir dizi çevre ve insan hakları örgütleri maddi zorluklara rağmen sözcülerini neo-liberal politikalara ve onun sonuçlarına karşı çıkmak üzere Johannesburga gönderdiler. Burada bir dizi kongre düzenleniyor, onlarca yürüyüş ve sokak eylemi yapılıyor. 18 Ağustosta hükümet dışı örgütlerin formu başladı. Tüm dünyadan 150 örgüt temsilcisi 4 Eylüle değin resmi zirveye paralel olarak toplantılarını sürdürecek. Güney Afrika solcularının oluşturduğu İndaba Sosyal Hareketi de toplantı ve tartışmalar düzenliyor. Bunlar Güney Afrikada hükümet dışı örgütlerden ayrılan Borçların iptal edilmesi komitesi", Topraksız vatandaşlar hareketi, Anti özelleştirme forumu, Soweto elektrik kriz komitesi üyelerinden oluşuyor ve ayrı eylemler düzenliyorlar. Birçok devlet başkanının geleceği 31 Ağustosta büyük bir yürüyüş düzenlenecek. Yürüyüşe 50 bin kişi bekleniyor. |
|||||