Sermaye devleti Barzaniyle gerilimi yükseltiyor...
Irakın yağmasından pay kapma kavgası Iraka yönelik savaş hazırlıkları sürerken, ABDnin savaş koalisyonu oluşturmakta yüzyüze kaldığı zorluklara, savaşta maşalık rolü biçilen uşak takımı arasında yaşanan bir it dalaşı da eklendi. Savaşta maşalık rolü biçilen Türk sermaye devleti ve KDP arasında yaşanan dalaşma, Ortadoğunun nasıl da kaygan bir zemine sahip olduğunu bir kez daha gösteriyor. Çıkar çatışmalarının karmaşık olması ve dengelerdeki en küçük oynamanın büyük sarsıntılara yol açma potansiyelini barındırması, ABDyi atacağı her adımda çeşitli risklerle yüzyüze bırakıyor. Geçtiğimiz hafta patlak veren dalaşmanın kıvılcımı Milli Savunma Bakanı Sabahattin Çakmakoğlunun yaptığı açıklamayla çakıldı. Çakmakoğlu açıklamasıyla sermaye devletinin Güney Kürdistana yönelik yayılmacı emellerine ayna tuttu. Kuzey Irakın Misak-i Milli sınırları içerisinde kalan bir Türk toprağı olduğunu, kimsenin bu topraklar üzerinde hayal kurmaması gerektiğini tehditkar bir üslupla dile getiren Çakmakoğlu, bölgenin Türk devletinin doğal bir egemenlik sahası olduğunu ilan etti. Çakmakoğlunun bu sözleri, uzun yıllardır PKKye karşı bölgedeki işbirlikçi Kürt gruplarını kullanan sermaye devletinin artık doğrudan doğruya bölgede hak iddia etmeye başladığının bir göstergesi oldu. Yanı sıra, her ağzını açtıklarında Irakın toprakbütünlüğünden bahsedenlerin nasıl bir iki yüzlülükle davrandıklarını ortaya serdi. Çakmakoğlunun açıklamalarına bölgedeki Kürt gruplarından Barzani liderliğindeki KDPden sert yanıt geldi. KDP, yarı-resmi yayın organı Brayatide yayınlanan bir başyazı aracılığıyla; Türkiyenin bölgeye yönelik müdahaleye girişmesi halinde, Türk ordularının Osmanlı ordularıyla aynı kaderi paylaşacaklarını sert bir üslupla ileri sürdü. KDPnin çıkışını Türk sermaye devletinin ve onun üst düzey yetkilerinin sert ve küfüre varan açıklamaları izledi. Dış konularda tümüyle devlet güdümlü olan burjuva medya, Barzani üzerinden küfür ve hakaret dolu şoven bir kampanya başlattı. Tam bir it dalaşına dönen bu kavganın savaş hazırlıklarını tehlikeye sokması üzerine ABD, tarafları sert biçimde uyararak şimdilik ortamı yatıştırmış görünüyor. Ancak bunun geçici bir durum olduğundan kuşku yok. Çünkü ABDnin Iraka karşı hazırladığı emperyalist saldırı savaşında etkin rol olmaya soyunmuş bu iki aktörün çıkarları ve beklentileri birbirleriyle çelişki içerisinde. Her ikisi de Saddam rejiminin yıkılmasından sonra ABD tarafından yağmaya açılacak Iraktan pay kapma hesabı içerisindeler. Ama hesapları birçok yanıyla çelişiyor, hatta birbirlerini dıştalayıcı niteliğe sahip. Geçtiğimiz hafta patlak veren bu sorun, uzun dönemdir kapalı kapılar ardında gizli pazarlıklar biçiminde süren, zaman zaman ise karşılıklı tehditlerle su yüzüne çıkan bir sürecin ürünüydü. 91 Körfez savaşı sonrasında uçuşa yasak bölge ilan edilerek Irak yönetiminden fiilen koparılan Kuzey Irakta, ABDnin doğrudan yardımıyla, KDP ve YNK yönetiminde kukla bir devletin oluşumu yönünde önemli adımlar atıldı. ABD bu iki gruba dayanarak bölgede tam bir hakimiyet kurarken, Iraka yönelik ikinci bir savaşın güçlerini de hazırlıyordu. Bu dönemde Türk devleti de bölgedeki boşluğu kullanarak, bizzat ABDnin de kapıları açmasıyla, ve PKKyi ezmek bahanesiyle sık sık askeri operasyonlar düzenledi. İşbirlikçi Kürt grupları bu operasyonlarda etkin görevler aldılar. Türk devletinin yerel polis kuvveti biçiminde davrandılar. Bizzat Türk ordusu tarafından silahlandırılıp, eğitildiler. Türk devletince verilen diplomatik pasaportla yurtdışına çıktılar, resmi törenlerle karşılandılar vs., vs. Bu dönemde Türk sermaye devleti açısından birincil tehlike devrimci bir çizgide hareket eden PKK olduğu için, KDP ve YNK ile PKKya karşı böylesi bir kirli işbirliğine gidilmiş oldu. Bu süreç KDP ve YNKnın bölgede güçlenmesini getirdiği gibi, bu güçlenme bizzat Türk devletinin kontrolünde olduğu ölçüde esasta onun bölgeye yerleşmesi sonucunu yarattı. Ama PKKnın büyük ölçüde etkisizleştirilip, teslimiyet sürecine sokulmasıyla birlikte, bu kirli işbirliği de bozulma sürecine girdi. Kirli savaşın bölgedeki yerel dayanakları olarak bu dönemde elde ettikleri siyasi ve askeri gücü koruma ve geliştirme yönünde hareket eden Kürt grupları, kendi topraklarında devrimci Kürt hareketini ezen Türk devleti için buradaki oluşum yeni bir tehdit haline geldi. Onları dizginlemek ve güdümlü de olsa bir Kürt devleti kurma girişiminden alıkoymak, bölgesel politikasının merkezine oturdu. Ancak KDP ve YNKnın esasta ABD emperyalizmine yaslanıyor olması, ayrıca bölgedeki askri varlığına bir gerekçe oluşturmaları, Türk burjuvazisini açık ve saldırgan tutumlar geliştirmekten de uzak tuttu. Bu geçici olan bir denge durumuydu ve 11 Eylül sonrası ABDnin bölgeye yönelik saldırgan politikalarının hız kazanması bu dengeyi altüst etti. Afganistana yönelik emperyalist savaşın belli bir başarıyla noktalanmasının ardından namlunun ucuna Irakın konulmasıyla bu denge hızla çatırdadı. ABDnin Iraka yönelik savaşında esasta bölgedeki bu iki uşağa yaslanarak hareket etmek zorunda kalmasıyla, yeni kırılmalar ve yeni dengeler oluştu. Bölgenin Kürt işbirlikçi beyleri ABDnin savaşında etkin rol oynama karşılığında bölgedeki egemenliklerini güçlendirme hesabı yapmaya başladılar. ABDye yaslanacak ve onun bölgedeki çıkarlarının bekçiliğini yapacak kukla bir Kürt devleti, ABD hesabına savaşmanın bir karşılığı olarak isteniyordu. Türk sermaye devleti ise kukla da olsa bir Kürt devletinin kuruluşunun hem kendi siyasal egemenlik alanındaki Kürt halkı içerisindeki ulusal başkaldırı dinamiklerini besleyeceği, hem de bölgedeki fiili otoritesini kıracağı hesabıyla, başından itibaren bu muhtemel tehlikeyi görerek davrandı. ABD ile yapılan pazarlıklarda bunu temel sorun olarak öne sürdü. Ancak ABDye kölece bağlı olmanın doğal bir sonucu olarak, bu hesaplarına ancak savaşta işbirlikçi Kürt gruplarından daha etkin bir rol alarak ulaşabilirdi. Bu şekilde Kürt gruplarının Irakın yağmasından büyük paylar kopartması engellenebilirdi. Sermaye devleti açısından bunun dışında başkaca bir hareket imkanı görülmüyordu. ABD, bölgedeki uşaklarının birbirleriyle çelişen hesaplarını onları savaş batağına çekebilmek için etkin bir kement olarak kullandı. Türk devletinin savaşta etkin rol alacağı ortaya çıktıkça, çeşitli gerekçelerle pazarlık gücünü arttırmaya çalışan Kürt gruplarının eli zayıfladı. Tersi oldukça, bu kez diğer taraf ABD karşısında pazarlık gücünü yitirdi. Sonuçta her iki taraf da, ABDnin savaşında etkin rol almak için birbirleriyle yarışır hale geldiler. Diğer yandan ABD birbirleriyle çelişen bu hesapları dengelemek için kapalı kapılar ardında tarafların her birinin yüreklerine su serpmekten de geri durmadı. Türk devletinin yetkilileriye yapılan görüşmelerde bir Kürt devletine izin verilmeyeceği söylenirken, Kürt gruplarıyla yapılan görüşmelerde Kürt devleti için güvenceler verildiği su yüzüne çıktı. Genelkurmayın Wolfowitzin ziyareti öncesi Kürt devleti kurulmasını savaş nedeni sayacaklarını ilan etmesi bu nedenle bir tesadüf değildir. Wolfowitzin ziyaretinde ABD tarafından gelen Kürt devleti istemiyorsan o zaman savaşa girersin tehdidi karşısında sermaye devleti, politik planda alabileceği tek olanaklı tutum olduğu için hummalı bir savaş hazırlığına koyuldu. Bununla beraber bölgedeki Kürt gruplarının savaştaki ve buna bağlı olarak sonrasında kazanacakları ekinliklerini sınırlayacak bir çaba içerisine girmekten de geri durmadı. Türkmen kartı buradan hareketle, savaşta etkin rol almanın dışında bir ikinci yol olarak kullanılmaya başlandı. Sermaye devletinin KDP ile gerilimi tırmandırma siyaseti, ABDnin işbirlikçi Kürt gruplarına savaşta üstlenecekleri ileri rolün kesinleştirildiği Washington toplantısı arkasından özel bir tarzda yükseltildi. Sözkonusu toplantı, sermaye devletinin Iraka yönelik hesapları için dayanak olarak kullandığı Türkmenlerin dıştalanmasıyla gerçekleştirildi. Bu tutum işbirlikçi Kürt gruplarına verilmiş bir ABD güvencesiydi. Dolayısıyla sermaye devletinin Kürt devleti korkusunu derinleştirdi. Bundan dolayı Washington toplantısının hemen arkasından Çakmakoğlunun açıklamalarıyla adım adım KDP ile ilişkiler gerginleştirildi. Amaç bölge üzerindeki denetimini yitirmemek ve Iraka yönelik bir askeri harekata meşruluk kazandırmaktı. Aynı günlerde İngiliz Daily Telegraphda yayınlanan bir makale, Türk devletinin Kuzey Iraka 15 kilometre kadar i&ccedi;eriye girerek sözde mülteci akınına karşı bir tampon bölge oluşturma amacında olduğu yazıyordu. Bu haliyle denilebilir ki sermaye devleti Kuzey Irak üzerindeki kontrolünü kaybetmemek ve gelecekte emperyalist savaşla teslim alınacak Irakın yağmasından pay kapma telaşı içerisinde, her türlü kirli ve saldırgan politik manevraya başvuruyor. Mülteci akını, Kürt devleti, Türkmen kartı vs. tümüyle bu gerici hesaplara hizme ediyor. KDP ve sermaye devleti arasındaki bu kavga, ABDnin bölgesel çıkarlarına bekçilik temelinde gerici sefil sınıf çıkarlarının bir ürünüdür. Dolayısıyla emekçi halklar bu gerici kavganın bir tarafı değildirler. Olmadıkları gibi bu işbirlikçi uşak takımını efendileriyle birlikte Ortadoğudan söküp atacak devrimci savaş bayrağını yükseltmek zorundadırlar. |
|||||