1 Haziran'02
Sayı: 21 (61)


  Kızıl Bayrak'tan
  AB tartışmaları ve düzenin aldatıcı manevraları
  Denetim tamam, saldırıya devam!
  5 Haziran'da iş bırakarak alanlara!
  Grev yasağı ve sendikal ihanet
  Lastik-İş bürokratlarına işçilerden yoğun tepki
  Kıbrıs üzerine AB pazarlıkları
  Türkiye'de siyaset yapmanın zorluğu ve kolaylığı
  KESK bölge mitingleri...
  Kürdistan'ın öteki parçalarıyla ilişkiler
  Nazım Hikmet 100 yaşında!..
  "Farklı tutum"un sahiplerinin pratiği
  "Ticarethane değil üniversite istiyoruz!"
  Anadolu Yakası Liseli Gençlik Platformu Bülteni'nden...
   Anadolu Yakası İşçi-Emekçi Platformu Girişimi Bülteni'nden...
   Emperyalist "şer cephesi"nin başı Bush'un Avrupa turu
   Yurtdışı eylemlerinden...
   Emperyalist dünya ve ABD-Rusya ilişkileri
   Sorun çözümün ta kendisi
   Ankara Öncü İşçi-Emekçi Platformu'nun Gökçesu maden işçilerini ziyareti...
   Mücadele postası

Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 
Ankara Öncü İşçi-Emekçi Platformu olarak Gökçesu maden işçilerini ziyaret ettik...

“Kazanana kadar direnişimiz sürecek!”

“Şimdiden sonra bizim direnişimizi kıramazlar... Kazanmak zorundayız, ikibin kişinin adına kazanmak zorundayız”

Bu sözler geçtiğimiz Pazar günü Ankara Öncü İşçi-Emekçi Platformu ile Bolu Mengen Gökçesu (Salıpazarı) Maden ocaklarında Nisan ayından beri direnen 58 maden işçisinin ortak sözleri. Dev-Maden Sen’e üye oldukları için Aralık ayından beri ücretsiz izinli sayılan, 8 Nisan’dan bu yana maden ocağının yanına kurdukları çadırda direnişe devam eden işçiler; eşlerimizle, çocuklarımızla bu direnişi kazanacağız diyorlar. Gösterdikleri bu kararlılığı gördükten sonra bütün olumsuzluklara, patron ve devletin yalnızlaştırma politikalarına karşı direnişi kazanacaklarına olan inancımız pekişiyor.

Sıcak bir pazar sabahı. Üç saatlik bir yolculuktan sonra; her tarafın yeşile büründüğü ormanın içinde kömür ocaklarının yanı başına kurulan direniş çadırlarına vardık. Platform çalışanlarının herbirinde tarif edilemez heyecan, yüzlerinde bir tebessüm ve direnişin yarattığı bir coşku var. Bizleri karşılamak için yemeklerini bırakan direnişçi işçilerin, "buyrun beraber yiyelim” teklifine “biz az önce yedik, siz devam edin" yanıtını veriyoruz. Direnişçi işçiler sofrayı kaldırdıktan sonra bizlerle sohbete başlıyorlar.

Platform çalışanı bir yoldaş kısa bir konuşma yaptı. Konuşmasında; "Bizler Ankara Öncü İşçi-Emekci Platformu olarak hem sizleri ziyaret etmek, hem de sınıf dayanışmasını yaşama geçirmek için buraya geldik. Direnişiniz direnişimiz, başarınız başarımız olacaktır! Sendikal mücadele için yürüttüğünüz bu direniş, ülkenin başka bir yerinde daha değişik kazanımların yolunu açacaktır. Bu bakımdan direnişinizi selamlıyor, başarı ile sonuçlanacağına inancımızın tam olduğunu belirtiyoruz" dedi.

Konuşma sonrasında direnişin sürecini bizzat direnişçi işçilerden dinlemeye başladık.

Sendikalaştıkları için Aralık ayından beri ücretsiz izinde olduklarını belirten bir işçi, sözlerini şöyle sürdürdü:

"Biz 2001 yılının Haziran’ında çalışırken sendika üyesi olan 96 işçiden geriye kalanlarız. Aralık ayında ‘ocaklarda bakım yapılacak’ gerekçesi ile ücretsiz izine çıkarıldık. Mart ayı sonuna kadar çeşitli girişimlerde bulunduk fakat her seferinde ‘sendikadan istifa edin ocakları açalım’ cevabını aldık.

“Başta 96 kişiydik, fakat paraya ve çeşitli vaadlere kanan arkadaşlarımız birer-ikişer sendikadan istifa edince patrona ait başka ocaklarda çalışmaya başladılar, fakat eskisinden daha beter koşullarda. Biz şimdi 58 kişiyiz. Devletin, jandarmanın, kaymakamın, ev sahiplerinin ve ilk zamanlar eşlerimizin (eş ve çocuklarımız bir süre sonra direnişin bir parçası ve birer neferi oldular) baskısına rağmen kararlılığımız ile başta sendika yöneticilerimiz ve bize maddi manevi destek sunanların desteğiyle bugüne geldik.

“Bugüne gelmekle kalmadık, iki aylık direnişimiz meyvelerini yavaş yavaş vermeye başladı. Daha evvel 10, 11 hatta 12 saate kadar çıkan çalışma saatleri patronun diğer ocaklarında şimdi 8 saati geçmiyor.”

Sözü bir diğer işçi alıyor, "Ben ömrümde ilk defa bir direniş yaşıyorum ve kazanacağız" derken coşkusu ve kararlılığı yüzünden belli oluyordu.

Çadırın altında sürdürülen bu konuşmaların, ikram edilen çay ve evden getirilen yiyeceklerin yenmesinin ardından Ahmet hocanın gelin yukarı gidelim, burası iyice ısındı demesinden sonra, direnişçilerin top oynadıkları sahanın kenarında ağaçların gölgesinde sohbetimize devam ettik.

Bizimle birlikte ziyarete gelen Mamak İşçi Kültür Evi'nin müzik grubu hepimize bir müzik dinletisi sundu. Direnişçi işçiler ilk başta çekinerek katıldılar marşlarımıza. Fakat zaman ilerledikçe daha bir coşkuyla söylemeye başladılar.

Platform çalışanı bir arkadaşımızın haydin halaya çağrısını "bilmiyoruz" diyerek geri çeviren işçiler, teypten çaldıkları müzik eşliğinde yöresel oyun havalarını oynadılar.

İkinci kez demlenen çayı içerken ikişerli-üçerli sohbetlerde neler konuşulmadı ki... Fakat konuşulanların hepsinin tek bir ortak yanı vardı: "Gökçesu madenci direnişi ve bu direnişin kazanılması sonucu işçi sınıfı içerisindeki yeri ve etkisi..."

Çok çabuk geçen zamanın sonunda işçiler; "Patron elektiriği kesti fakat, Salıpazarı’ndan bir esnaf bize jeneratör hediye etti. Su almamızı engellediler. Biz de harap olmuş, suyu akmayan pınarı tamir ettik ve yeniden akar hale getirdik.” dediler.

İşçilerin direniş çeşmesinden “su için" demesi üzerine çeşmeye kadar yürüdük, "işçi sınıfı için imkansız diye bir şey yoktur" tanımının pratik karşılığını gördük. Bizim de gelen geçen içsin diye bir çeşmemiz vardı artık Salıpazarı’nda.

"Geldiniz bizi onurlandırdınız, kalın bir gün, iki gün bizimle" talebini işlerimizin yoğunluğundan dolayı geri çevirmenin burukluğunu yaşadık.

Tek tek vedalaşmanın ardından "Tekrar geleceğiz, ama bu sefer zaferi kutlamaya geleceğiz" sözleriyle direnen sınıf kardeşlerimizi geride bırakarak yola koyulduk.

Araca bindikden sonra hep bir ağızdan türkü ve marşlarımızı söyleyerek Gökçesu’yu geçtik. Yol boyunca aracın içerisinde direnişi ve direnişçilerle birlikte neler yapılabileceği üzerine yürüttüğümüz tartışmanın ardından Ankara’ya vardık.

Gerçekten çok güzel bir gün yaşamıştık...

Kurtulmak yok tek başına yumruktan ve zincirden, ya hep beraber ya hiçbirimiz!

Ankara Öncü İşçi-Emekçi Platformu çalışanları



Ölüm Orucu eylemi rolünü oynamıştır

Emperyalizmin dünya halklarına yönelik büyük çaplı saldırısının parçası olarak, ideolojik, siyasi kimliğimizi, fiziki ve sosyal varlığımızı yok ederek, bizleri insanlığımızdan çıkarmayı amaçlayan F tipi hücre ve tecrit terörüne karşı, insanlık tarihine altın harflerle yazılacak bir direnişle yanıt veriyoruz. İnanıyoruz ki, direnişimiz, her milliyetten işçi ve emekçilerin sömürü ve zulüm dünyasından kurtulma yolundaki dindirilemez özlemlerini de yansıtmaktadır.

Bizleri teslim almayı ve bu yoldan devrimci hareketi yenilgiye uğratmayı amaçlayanlara, ölümüne bir direnişle karşı durduk. Onurumuzu ve ideallerimizi koruduk, teslim olmadık. Faşizmin bakanları, ideologları ve çanak yalayıcıları her türlü saldırı ve oyuna rağmen engelleyemedikleri irademiz ve görkemli direnişimiz önünde eğilmek zorunda kaldılar.

Hücre hücre büyüttüğümüz direnişimizle faşizmin planlarını bozduk. İdeolojik, ahlaki ve moral bakımdan biz kazandık. Bu bakımlardan devrimci iradenin üstünlüğü ve zaferi kesindir. Gelinen yerde ölüm orucu eylemimiz F tipi hücre, tecrit ve tretmana karşı mücadelemizde devrimci rolünü oynadı. Direnişimizin kahramanları, şehitlerimizin anıları önünde saygıyla eğilirken, her zaman onların davasına bağlı kalacağımıza söz veriyoruz.

Faşizmin bütün pervasızlığıyla yürüttüğü ve şimdiye kadar 92 devrim savaşçısının hayatına mal olan, yüzlerce arkadaşımızı sakat bırakan saldırılara karşı sürdürdüğümüz büyük direnişte yeni bir evreye geldik. Aşağıda isimleri belirtilen davalardan yargılanan devrimci tutsaklar olarak; değişik mücadele araç ve biçimleriyle sürdürmekte olduğumuz direnişimizin, ölüm orucu biçimini 28 Mayıs tarihinden itibaren sonlandırıyoruz. Son verilenin sadece ölüm orucu eylemi olduğunu, hala sürmekte olan hücre ve tecrit saldırısına karşı direnişimizin kesintisizce devam edeceğini bir kez daha ilan ediyoruz.

Devrimci tutsakların teslim alınamayacağı şimdiye kadar yürüttüğümüz mücadeleyle defalarca kanıtlanmıştır. Bu saldırıları da püskürtecek, hücre ve tecrit terörünü yeneceğiz.

F tipi hücre saldırısı tüm topluma yönelik bir saldırıdır. Hayatı hücreleştirmeyi hedeflediği, geride kalan süreçte çok net bir şekilde açığa çıkmıştır. Dolayısıyla, bu saldırılara karşı çıkmak tüm ezilenlerin görevidir. Meşru taleplerimiz, işçi ve emekçilerin de talepleridir. Tüm ezilenleri bu taleplerimizi sahiplenmeye, hücre ve tecrit terörüne karşı mücadele etmeye çağırıyoruz.

Devrimci tutsaklar teslim alınamaz!
Hücre ve tecrit terörünü yeneceğiz!
Biz kazanacağız!

TKP/ML, MLKP, TKP(ML), TİKB, TDP, DİRENİŞ HAREKETİ, MLSPB, TKP(K)
Dava tutsakları adına: Bayram KAMA, Yunus AYDEMİR, Cemal ÇAKMAK, Kenan GÜNGÖR, Aytunç ALTAY, Ramazan SADIKOĞULLARI, Hasan YÜKSEL, Özgür ASLAN



“Ölüm orucunu bırakan tedaviye
sürdüren hücreye”

Halkın Hukuk Bürosu, F tipi cezaevinde kalan ölüm orucu eylemcilerinin 'aklınız başınıza gelsin, hücrede biraz düşünün' denilerek tek kişilik hücrelere alındıklarını açıkladı. Halkın Hukuk Bürosu'ndan yapılan yazılı açıklamada, bloklarda nöbetçi olarak bulunan gardiyanların sifon sularını sürekli açık tutup düzenli gürültü yaptıkları savunulurken, Edirne F Tipi Cezaevi’nde Ali Osman Köse'nin bu durumu yaşadığı aktarıldı. Açıklamada, tecrit koşullarının kalkması ve tecrite son verilmesi için süren ölüm orucu eylemine sekizinci ekiplerin de katıldığı hatırlatılarak, bu kişilerin tek kişilik hücrelere alındığı belirtildi. Açıklamada, Sincan, Edirne, Tekirdağ, Kırıklar ve Kandıra cezaevi idaresinin 'aklınız başınıza gelsin, hücrede biraz düşünün' diyerek ölüm orucu eylemcilerini üç kişilik odaardan tek kişilik hücrelere naklettikleri kaydedildi. (Medyakoop’un aynı başlıklı ve 29 Mayıs 2002 tarihli haberinden...)