1 Haziran'02
Sayı: 21 (61)


  Kızıl Bayrak'tan
  AB tartışmaları ve düzenin aldatıcı manevraları
  Denetim tamam, saldırıya devam!
  5 Haziran'da iş bırakarak alanlara!
  Grev yasağı ve sendikal ihanet
  Lastik-İş bürokratlarına işçilerden yoğun tepki
  Kıbrıs üzerine AB pazarlıkları
  Türkiye'de siyaset yapmanın zorluğu ve kolaylığı
  KESK bölge mitingleri...
  Kürdistan'ın öteki parçalarıyla ilişkiler
  Nazım Hikmet 100 yaşında!..
  "Farklı tutum"un sahiplerinin pratiği
  "Ticarethane değil üniversite istiyoruz!"
  Anadolu Yakası Liseli Gençlik Platformu Bülteni'nden...
   Anadolu Yakası İşçi-Emekçi Platformu Girişimi Bülteni'nden...
   Emperyalist "şer cephesi"nin başı Bush'un Avrupa turu
   Yurtdışı eylemlerinden...
   Emperyalist dünya ve ABD-Rusya ilişkileri
   Sorun çözümün ta kendisi
   Ankara Öncü İşçi-Emekçi Platformu'nun Gökçesu maden işçilerini ziyareti...
   Mücadele postası

Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 
“Farklı tutum”un sahiplerinin pratiği

Sermayenin emperyalizm güdümlü köleleştirme saldırısının hız kazanarak sürdüğü şu günlerde, bu saldırıya karşı koyuş da güçleniyor. Üniversiteleri sermayenin arka bahçesi haline getiren YÖK Yasa Tasarısı’na karşı yürütülen mücadele, 18 Mayıs günü Kızılay’da, dostun-düşmanın önünde geldiği düzeyi ortaya koydu. Öğrenci gençliğin en ileri unsurları şahsında Kızılay gibi bir mevzinin alınması, daha önce de olduğu gibi bir takım tartışma, hatta karalamaları gündeme getirdi. Hareketin yükselmeye başladığı dönemlerde her zaman, kendinden menkul öncüler, hareketi kendine endeksli ele alanlar olmuştur. Bu süreçte de böylesi tutumların sergilenmesi genç komünistler için şaşırtıcı değildir.

Nitekim, 27 Mayıs tarihli Evrensel Gençlik’de “Gençliğin Sesi” köşesinde yayınlanan “YÖK Yasa Tasarısı ve iki farklı tutum” başlıklı yazı bunun çok iyi bir örneğidir. Yazıda çalışmanın genel düzeyine değinildikten sonra, “Emek Gençliği’nin başını çektiği çalışmalar sonucunda” diye başlayan bir cümle yer alıyor. Kendinden menkul öncülük kendini böylesi cümlelerde ortaya koyuyor. Emek Gençliği -bu siyasal çevreye yakışan bir tutumla- kendisi dışındaki çalışmaları görmezden geliyor. Oysa gerçekte Emek Gençliği için söz konusu olan, bir çalışmanın başını çekmesi değil, yalnızca kendi çalışmasını yürütüyor olmasıdır. Kimse Emek Gençliği’nin arkasına takılmış ya da peşinden sürükleniyor değildir. Birçok devrimci gençlik grubu şu ya da bu düzeyde kendi çalışmasını yürütmektedir.

Devamında söylenen, “Tasarıya karşı yürütülen çalışmaların bu başarısı karşısında, üniversitelerde hakim olan başka bir anlayış da, geleneksel hastalıkları nedeniyle tasarıyı, meclise geldikten, imza kampanyası başladıktan ve bir çok yerde etkinlikler düzenlemek için harekete geçildikten 3 ay sonra gündemlerine almayı başardılar” cümlesi ise tümüyle gerçek dışıdır. Tasarıyı Ekim ayında, üstelik Emek Gençliği’nden önce gündemlerine alan genç komünistler, Kasım ayından başlayarak bu konuda bir kampanya örgütlediler. Ayrıca genç komünistler, bunu yaparken dar grupçu bir anlayışla hareket etmemiş, kitleleri harekete geçirme perspektifiyle esnek platformlar örgütlenmesini önlerine koymuşlardır. Yine ara dönemde sorunu emekçilere taşımışlar, 30 bin imza ile ciddi bir çalışma düzeyine ulaşmışlardır. Çalışmanın başladığı zamanı görmek isteyenler, Ekim Gençliği’nin Ekim ve Kasım sayılarına bakabilirler.

“Bir yandan kendi aralarında üniversitelerdeki tüm öğrencileri harekete geçirmekten bahseden bu kesimler, işe gelince dar grupçu mantığı aşamayıp tasarıya karşı mücadeleyi üniversite içerisinde var olan 100-150 kişilik solcuların işi gibi örgütlemeye çalıştılar.” Öyle görünüyor ki, Gençliğin Sesi yazarı yaşanan süreçlerden bihaber. Kitlelerden kopuk gençlik gruplarının bulunuyor olması, kendileri dışında herkesi dar grupçulukla suçlamalarını meşrulaştırmadığı gibi, bu grupları bahane ederek ortak mücadeleden kaçmalarını da gerektirmiyor. Genç komünistlerin yerellerden doğru oluşarak kitleleri mücadeleye sevk etmeyi amaçlayan platformlar konusundaki çabalarını anlatmak sanırız gereksiz. Öğrenci hareketi içinde sürüklenmek yerine, bu harekete müdahale ederek onu örgütleme, eylemle var etme çabamızın sonuçları da ortada. Fakat bu arkadaşların birçok yerde kurulu platformlardan uzak durmaları, bunu yaparken de yerelliklerin kullanılabilecek araçları tükettiklerini söylemeleri ile merkezi eylem kararı alınırken (18 Nisan) yerellerde yeterince çalışma yapılmadığını söylemeleri arasındaki çelişki hangi dar grup¸uluğun ürünü? Ondan sonra da kalkıp, “yürütülen mücadeleyi eylemlerden ibaret sanan bu gruplar, bu bakış açılarını en son olarak yapılan Kızılay eylemine de taşıdılar” diye yazarak, kendilerini gülünç duruma düşürüyorlar.

Yerellerde yeterince çalışma yapılmadığını gerekçe göstererek eylemlere katılmayanlar (kimi okullarda yapılan kampüs eylemlerine dahi katılmamaktalar), 1 Mayıs’a endeksli, ömrü birkaç günle sınırlı fason örgütlülükler oluşturmaktan çekinmiyorlar. 1 Mayıs’tan birkaç gün önce sadece imza olarak ortaya çıkan ODTÜ, Beytepe, Cebeci vb.. Öğrencileri, imzayı yanlış algılayan birkaç öğrenci dışında tümüyle Emek Gençliği çalışması olabiliyor, üstelik böyle cüretkar bir imza atılırken kimseye (okulun öğrencilerine özellikle) sorma ihtiyacı duyulmuyor. Şimdi bu … Öğrencileri 2 Mayıs’ta ortada olmadıklarına göre, acaba Emek Gençliği “mücadeleyi yapılan eylemlerden ibaret” mi sanıyor?

Genç komünistler bu konuda da tam bir politik açıklık ortaya koymuşlardır. Aylar öncesinden var olan ve yerellerde –elbette bir takım sorunlarla beraber- eylemli bir mücadele süreci örgütleyen kitle platformları üzerinden merkezi eylemlere katılmışlardır. Ayrıca 18 Nisan eylemlerinde ortak pankart açılarak grupçuluk değil birliktelik öne çıkarılırken, Emek Gençliği kendi köşesine çekilmeyi uygun görmüştür. Daha önce belirtmiş olmamıza rağmen bir kez daha hatırlatalım; bizim için sorun, (…) Öğrencileri imzası değil, bu imzanın pratik karşılığının olmaması sorunudur. Yoksa bir çalışma üzerinden yıllardır kullanılagelen DTCF Öğrencileri ve yine bir pratiğin yansıması olan AMYO Öğrencileri gibi imzalar son derece anlamlıdır. Bu imzaların sahiplerinden uzak durmak amacıyla “DTCF Talebeleri” gibi ucube yollar tutanlarla ise hiçbir ortaklığımız olamaz.

Son olarak Gençliğin Sesi yazarının 18 Mayıs eylemi üzerine söylediklerine bakalım: “Bu gruplar, polisin provokatif tutumuna rağmen Kızılay’daki eylem çağrısına yanıt veren 2 bin öğrencinin sorumluluğunu duymak yerine provokasyona çanak tuttular. Bir de bunu ‘devrimci kararlılık’ olarak ifade edip yaklaşım tarzlarındaki darlığı ve hareketin çıkarlarıyla ne kadar ters durumda olduklarını bir kere daha ortaya koydular. Üstüne üstlük, burjuva basının ekmeğine yağ sürmüş oldular.”

Fakat ne ilginçtir ki; “polisin provokatif tutumuna rağmen Kızılay’daki eylem çağrısına yanıt veren” öğrencilerin en bilinçsizi bile Emek Gençliği’nin içinde yer aldığı eylem komitesinin kararına uymaktan birkaç saat önce vazgeçip, doğrudan YKM önüne çıkmasını kınadı. Önceden alınan karar gereği Zafer Çarşısı önünde toplanarak Kızılay’ı zorlayan ve alan öğrencilerin sayısı ve coşkusu ise, YKM önünde duran ve polis saldırısı esnasında bile bu kitleyle birleşmeyen Emek Gençliği’ni kat kat aşıyordu.

Evet bu gruplar “2 bin kişinin sorumluluğunu duymuş”, bu kitleyi polis önünde yalnız bırakmamış ve paniğe kapılmasını engelleyerek “kararlı” bir tutumla Kızılay’ı hedef göstermişlerdir. O esnada yanımızda olmayan, “darlığını ve hareketin çıkarlarıyla ne kadar ters durumda olduğunu ortaya koyan” Emek Gençliği ise, tam da bu tutumuyla objektif biçimde “provokasyona çanak” tutmuştur. “Burjuva basının ekmeğine yağ sürmesi” de bu tutumdan ileri gelmektedir.

Geniş kitlelerin gündemini tutmanın karalama siyasetiyle yapılamayacağı yeterince açık olmalı. Genç komünistler, son süreçte bir kere daha kanıtladıkları gibi, kitlelerin ve pratiğin içinde hareketin çıkarlarını gözeten bir politika tarzının, kararlı ve samimi bir devrimci duruşun sahibidirler. Dün olduğu gibi bugün ve yarın da hareketi kendinden ibaret sanan dar grupçuluğa, önderlik adına yapılan kitle kuyrukçuluğuna karşı tavrımız açıktır. Bu tür politik aymazlıklarla uzlaşmayız ve bunları kitleler içinde teşhir ederiz. Geleceğin yaratıldığı yerde, kafaları çok geride kalanların, metafizik akıl yürütmeleri ve yalanı politika sananların yeri yoktur.

Y. Çeliker