18 Mayıs'02
Sayı: 19 (59)


  Kızıl Bayrak'tan
  Sermayenin işçi sınıfı hareketi içindeki ajanları
  Yakıcı sorunlar karşısında yasak savma tutumu
  Göstermelik eylem işçilerin basıncı karşısında zamanından önce bitirildi
  Lastik işçisi grev hakkına sahip çıkmalıdır!
  Kamuda çalışan binlerce işçi ve emekçinin tasfiyesi gündemde
  Kamu bankalarında büyük tasfiye
  Yonca Teknik işçisi greve devam ediyor
  16. Geleneksel İTÜ Şenliği ve devrimci tavır
  Paralı Eğitim Karşıtı Öğrenci Platformu Bülteni'nden...
  Platform çalışmasının güncel sorunları
  Düzen siyasetinin açmazı ve iflası
  AB tartışmaları, yoksulluk ve demokrasi...
  Siyonizm ve uluslararası emperyalizm/2
   Hollanda parlamento seçimlerinde politik deprem
   Türkiyeleşme" politikasının içyüzü ve birleşik mücadelenin gerekleri
   Filistin kazanacak!..
   Kadın hakları için ayağa kalkın!..
   Faşizmin işkencehanelerinde ser verip sır vermedi!..
   Ezilen halklarla dayanışmayı yükseltelim!
   Mücadele postası

Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 
Hollanda parlamento seçimlerinde
politik deprem

A. H. Yalaz

Bu yazı parlamento seçimlerinin geçici sonuçlarının açıklanmasının üzerinden henüz bir gün bile geçmeden yazıldı. Seçim sonuçlarının ayrıntılı politik çözümlenmesi bu yazının görevleri arasında değil. Amaç, seçimlere giderken ve seçimler sonrası genel görünümü ve seçim sonuçlarının neye işaret ettiğini, kısaca da olsa, okura sunabilmek.

15 Mayıs 2002 parlamento seçimleri iki sağ kapitalist düzen partisinin zaferiyle sonuçlandı. Özellikle, daha altı ay öncesine dek halk tarafından hemen hemen tanınmayan neo-liberal ırk ve kültür ayrımcısı Pim Fortuyn’ın (PF) burjuva politika sahnesine çıkışı istikrara alışmış bu sahneyi altüst etti. Hıristiyan Demokratlar dışında geleneksel düzen partileri şaşkınlık içinde karşıladılar seçim sonuçlarını.

Sınıf bilinçli işçilerin ve komünistlerin destekleyebilecekleri herhangi bir partinin katılmadığı seçimlere katılma oranı %78,9 oldu (1998 seçimlerinde %73,2 idi). Hıristiyan Demokratlar (CDA) ve 6 Mayıs’ta öldürülen PF’nin listesi (LPF) 150 sandalyeli parlamentoda sırasıyla 43 ve 26 sandalye kazandılar. Sekiz yıl süren “mor” koalisyonu oluşturan partiler (PvdA, VVD ve D66) ağır seçim yenilgisine uğradılar. Seçim öncesi sahip oldukları 97 sandalyeden 44’ünü yitirerek 53 sandalyeye indiler. En ağır yenilgiyi, burjuva solun en önde gelen temsilcisi olan ve sosyal-demokrat olarak tanımlanan İşçi Partisi (PvdA) aldı. Bu parti 45 sandalyeden 23 sandalyeye düşerek tarihinin en ağır seçim yenilgisini yaşadı. Politik yelpazenin solunda kabul edilen partiler içinde yalnızca sosyal reformist küçük-burjuva solun görece radikal tmsilcisi Sosyalist Parti sandalye sayısını 5’ten 9’a çıkardı. Burjuva ve küçük-burjuva sol partiler 1998 seçimlerinde 75 sandalye kazanmışlardı, 2002 seçimlerinde 50 sandalyeyle yetinmek zorunda kaldılar.

Parlamento seçimlerinin sonuçları kısaca şöyle özetlenebilir: Seçimler sağ kapitalist düzen partilerinin zaferi ve burjuva ve küçük-burjuva sol partilerin yenilgisiyle sonuçlandı.

Seçime giderken toplumsal ve politik iklim

Pim Fortuyn’ın öldürülmesi (bu cinayetin nedeni ve arkasında hangi güçlerin olduğu henüz aydınlatılmış değil), genel olarak Hollanda toplumunda olduğu gibi politik yaşamda da gerginliği artırdı. Göçmenlerin ve politik sığınmacıların duydukları korku arttı. PF hareketinin kimi sözcüleri, taraftarları ve faşist politik çevreler, cinayeti işleyenin militan bir çevreci olduğu savından hareketle, Fortuyn’ın öldürülmesinden solu ve medyanın kimi kesimlerini sorumlu tuttular. LPF’nin başkanı, solu PF’nin öldürülmesine uygun koşulları hazırlamış olmakla suçladı. Bazı politikacılar ve gazeteciler hakkında, insanları PF’ye karşı nefrete kışkırttıkları savıyla, suç duyurusunda bulundular. Burjuva ve küçük-burjuva sol partilerin önde gelen temsilcileri, anti-faşist örgütler ve kimi gazeteciler tehdit edildiler. Sukast, anti-kapitalist ve sol olanı karalamanın ve tehdit ederek korku salmanın ve sindirmenin bir aracı olarak kullanıldı. Kısacası, seçimlere doğru sol politik görüşlere sahip olan insanların görüşlerini açıkca söylemekten korktukları bir politik iklim egemendi Hollanda’da.

PF’nin öldürülmesinden sonra partiler seçim kampanyasının durdurulmasını kararlaştırdılar. İşler medyaya bırakıldı. Önemli ölçüde medyanın ürünü olan PF’nin düşünceleri olabildiğince yayılma olanağı buldu. Seçim kampanyası durdurulmuştu, ama PF’nin öldürülmesini protesto gösterileri, medyanın gösterdiği ilgi, cenaze töreni, vb. LPF için, diğer partilerin kampanyalarının durdurulduğu koşullarda, en bulunmaz seçim kampanyası oldu. Kampanya cenaze töreninden sonra da yeniden başlatılmadı.

Nasıl bir hükümet?

Hollanda bir koalisyon ülkesi. Parlamentoda sandalye dağılımı istikrarlı bir hükümetin kurulmasına elverişli görünmüyor. En olası olan, sağcı düzen partilerinin, CDA’nın önderliğinde bir koalisyon hükümet kurmaları. Ne var ki, CDA ile LPF arasındaki görüş ayrılıkları ve LPF’nin birkaç aylık bir geçmişe sahip olan istikrarsız “parti olmayan bir parti olması”, istikrarlı bir sağ hükümetin kurulmasını oldukça güçleştiriyor. Kesin olan bir şey var ki, o da CDA’sız bir hükümetin kurulmasının olanaksızlığı. Erken seçim de yakın olasılıklar arasında.

Seçim sonuçları neye işaret ediyor?

Seçim sonuçları gösteriyor ki, Hollanda toplumunda genel bir sağa kayış var. Hollanda’da toplumsal olarak politik sağa kayışın yanı sıra, düzen partilerinin de giderek daha fazla sağa kayışları, yani politik sağın güçlenmesi Avrupa Birliği’nde görülen eğilimin bir öğesi. Büyük düzen partileri giderek birbirlerine benziyorlar. Uluslararası bir bunalım yaşayan sosyal demokrasinin sağa kayması nedeniyle de, seçmenler düzen içi bir “sol” seçenekten bile giderek daha çok yoksun kalıyorlar. Hatta kimi küçük-burjuva sol partiler (örneğin Hollanda’da Yeşil Sol) hükümete katılabilmek için “merkez”e kayıyorlar.

Nesnel koşullar Avrupa Birliği’ni oluşturan devletler içinde solun güçlenmesi için uygun olmasına karşın, komünist işçi hareketlerinin ve marksist-leninist partilerin yokluğu, bu elverişli koşulların sosyalizm mücadelesinin güçlendirilmesi yönünde değerlendirilmesine olanak tanımıyor. Kapitalist sınıf, hem tek tek ülkelerde, hem de bölgesel olarak Avrupa Birliği düzeyinde örgütlüyken, işçi sınıfı kapitalizme karşı sosyalist mücadelede öncüsünden yoksun durumda. Irk, ulusal kimlik, göçmenler, vb. sorunları hoşnutsuzluğu kullanmak için işleyen demagog politikacılar, diğer şeylerin yanı sıra, bu nedenle de işçi sınıfı saflarında destek bulabiliyorlar. İşçi sınıfı, işçi aristokrasisi ve sendika bürokrasisinin kapitalist sınıfla işbirliği yapması nedeniyle, neo-liberal kapitalist yeniden yapılanmnın ülkesel ve Avrupa Birliği düzeyinde sürdürüldüğü tarihsel koşullarda, on yıllarca verilen savaşımın kazanımlarını da koruyamıyor.

Egemen politik kültür çerçevesinde politika yapan geleneksel düzen partileriyle halk kitleleri arasındaki uzaklığın açıldığı da bir gerçek. Geleneksel düzen partilerinin tartışma gündemine getirmedikleri ya da getirmek istemedikleri sorunları gündeme getiren, bu sorunlara ilişkin var olan hoşnutsuzluğu kullanan parti ve hareketler toplumda oya dönüşen yankı bulabiliyorlar. Örneğin, PF hareketi, güvenlik, azınlıklar politikası, politik sığınmacılık politikası ve sağlık ve eğitim hizmetlerine ilişkin olarak toplumda var olan hoşnutsuzluğu iyi kullandı.

Seçim sonuçlarının işaret ettiği bir başka olgu da, Hollanda toplumunda açık ve gizli “yabancı” düşmanlığının ciddi boyutlarda olduğudur. PF’nin özellikle İslama, göçmen işçilerin toplumdaki yerlerine ve kültürlerine, politik sığınmacılara, vb. ilişkin saldırganca savunduğu görüşleriyle kitlesel destek alması bunu gösteriyor. Bugünkü gönenç düzeyinin belki de en önemli kaynağı olan kendi sömürgeci (ve köle ticaretçisi) geçmişiyle hesaplaşmak bir yana, Doğu Hindistan Şirketi gibi savaş gemileri eşliğinde “ticaret yapan” kötü ünlü bir uluslararası şirketin 400. kuruluş yıldönümünün devlet düzeyinde kutlandığı bir toplumda, yerli olmayanlara karşı demokratik bir hoşgörü gösterilmesi de beklenemez.

Henüz kitlesel bir karakter kazanmamış olan faşizmin politik etkisini artırması için toplumsal ve politik koşullar elverişli. Sağ burjuva düzen partilerin seçim zaferi; PF hareketinin ortaya çıkışının ve PF’nin öldürülmesinin daha da açığa çıkardığı ve harekete geçirdiği kendinden olmayana karşı güçlü toplumsal hoşgörüsüzlük ve tepki, Hollanda’nın yerlisi olmayanları ve komünist, ilerici ve diğer anti-faşist toplumsal güçleri zor bir dönemin ve zorlu görevlerin beklediğini gösteriyor.