18 Mayıs'02
Sayı: 19 (59)


  Kızıl Bayrak'tan
  Sermayenin işçi sınıfı hareketi içindeki ajanları
  Yakıcı sorunlar karşısında yasak savma tutumu
  Göstermelik eylem işçilerin basıncı karşısında zamanından önce bitirildi
  Lastik işçisi grev hakkına sahip çıkmalıdır!
  Kamuda çalışan binlerce işçi ve emekçinin tasfiyesi gündemde
  Kamu bankalarında büyük tasfiye
  Yonca Teknik işçisi greve devam ediyor
  16. Geleneksel İTÜ Şenliği ve devrimci tavır
  Paralı Eğitim Karşıtı Öğrenci Platformu Bülteni'nden...
  Platform çalışmasının güncel sorunları
  Düzen siyasetinin açmazı ve iflası
  AB tartışmaları, yoksulluk ve demokrasi...
  Siyonizm ve uluslararası emperyalizm/2
   Hollanda parlamento seçimlerinde politik deprem
   Türkiyeleşme" politikasının içyüzü ve birleşik mücadelenin gerekleri
   Filistin kazanacak!..
   Kadın hakları için ayağa kalkın!..
   Faşizmin işkencehanelerinde ser verip sır vermedi!..
   Ezilen halklarla dayanışmayı yükseltelim!
   Mücadele postası

Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 
Türk-İş ağalarının Güvenpark soytarılığı...

Yakıcı sorunlar karşısında yasak savma tutumu

Türk-İş tarafından örgütlenen 3 günlük Güvenpark oturma eylemi, bu yazı hazırlandığında, sendika ağalarının kontrolünde bir panayır havasında sürüyordu. İşçi hareketinin karşı karşıya bulunduğu saldırılara yanıt olmak açısından hiçbir işlevi bulunmayan bu eylem, ilk iki gününün de açıkça gösterdiği gibi, tümüyle sendika ağalarının kontrollü biçimde tabanda biriken öfkeyi zamana yayarak boşaltma amacına hizmet etmektedir.

Güvenpark eylemine sendika ağalarınca biçilen misyon Türk-İş tarfından yalın biçimde afişe edilmiş durumda. Eylem sırasında Türk-İş Genel Merkezi’ne asılan afişlerde şunlar yazılı: “Bugün salonlardayız, yarın Ankara’dayız, sonra meclisteyiz!”

Amaçları sermayenin saldırılarına karşı durmak değil, işçilerin inisiyatifini boğarak şov yapmak, bunun üzerinden kendilerini meclise taşımak. Güvenpark alanı bu anlamda ağaların şov sahasına dönüştürülmüştür. Şiş göbekli bürokratlar işçi tulumu ve baret takarak alanda göbek atıp, yüzsüzlüğün bu kadarı dedirtecek denli mücadele sloganları atıyorlar. Elbette mücadele isteği ve öfkesiyle işçiler alanda göründüğü anda, tüm bu maskeler de suratlardan inip yere seriliyor. Bir anda saldırgan ve gerici yüzleriyle işçilerin karşısına dikiliyorlar.

Eylem sendika ağaları tarafından gerici amaçlarına ulaşmak için dört dörtlük bir organizasyonla sürdürülmektedir. Profesyonel sendikacılarla sınırlanmış bir eylem olarak tümüyle taban inisiyatifi ve basıncına kapalı, denetimlerini zorlayacak her türden girişime karşı saldırgan bir nitelik taşıyor. Ama eylem bu niteliğine karşın yine de denilebilir ki sendika bürokrasisinin yaşadığı açmazı ve taban inisiyatifi karşısındaki zorlanmayı da gözler önüne seriyor. Öyle ki sınırlı işçi katılımının olduğu ziyaretler dahi alandaki işçi düşmanı ağalar üzerinde büyük bir korku yaratabilmektedir.

3 günlük eylemin ilk iki gününde öğlen iş araları ve mesai bitiminde gerçekleştirilen işçi ziyaretleri bir yana bırakılırsa, eyleme gerçekten tam anlamıyla bir panayır havası hakim oldu. Hatta yer yer açık hava gazinosu gibiydi alan. Yüksek sesle çalınan oyun havasıyla bol bol göbek atıldı, göbek arasında mücadeleci bazı sendikaların direniş sloganları duyuldu. Türk-İş bürokratları alanda oluşturdukları ağırlığa dayanarak direnişten yana tutum alan bu sendika yöneticileri üzerinde dahi büyük bir basınç oluşturdular. Bunun en açık seçik görüldüğü an eylemin ilk saatleri oldu. Parti ziyaretlerine başlayacak olan Türk-İş yönetimini “Ziyaret yok, direniş var!” sloganıyla protesto eden Belediye-İş, Tümtis, Türkiye Gazeteciler Sendikası, Harb-İş ve Hava-İş yöneticileri, Türk-iş başağası BayramMeral tarafından azarlandılar. “Ne yapacağımızı biz biliriz, kesin sesinizi” şeklinde bağıran Meral, bu sözleriyle eylemdeki sendikal ihanetin ne denli büyük bir ağırlık oluşturduğunu da göstermiş oluyordu. İşçi katılımından yoksun bir eylem, Bayram Meral ve ekibine istedikleri biçimde hareket etme serbestisi sağlıyordu.

Meral’in bu aymazlığına karşı bahsi geçen sendikalar parti ziyaretlerine katılmama kararıyla tutum aldılar. Ancak bu tutumu geliştirip, sendikal ihaneti parçalayacak bir duruş içerisinde de olmadılar. İşçi katılımından yoksun bırakılmış bir alanda at koşturmak mümkün değildi, böyle de oldu. İhaneti etkisizleştirmenin yolu eylemin profesyonel sendikacılardan menkul katılım biçimini kırmaktan, işçileri alana taşımaktan geçiyordu. Bu, ağaların inisiyatifini tanımamak anlamına geliyordu. Ancak bu yöneticiler böyle bir irade ve inisiyatif gösteremediler. Üyelerini gece kalmak üzere getiren TÜMTİS dahi Türk-İş’in basıncı karşısında işçileri evlerine geri gönderdi. Bunun arkasından ise, alana polis barikatını yararak giren TÜMTİS işçileri şahsında benzer girişimlere karşı gözdağı amacıyla, TÜMTİS Şube Başkanı ve sekreteri alandan apar topar göaltına alındılar. Bu olay karşısında şiş göbekli hain bürokratların hiçbiri tutum almadılar, olayı izlemekle yetindiler. Yaşanan bu olay eylemin gerçek muhtevasına tutulmuş bir aynaydı adeta.

Eylemin gerici havasını bir parça değiştiren ziyaretler için ise formül kısa sürede bulundu. İşyerlerinden eylem alanına gelen işçiler bir geçit töreni gibi alanın bir ucundan yürütülüp ağaların önünden geçirildikten sonra diğer ucundan alan dışına çıkarıldılar. Böylelikle değişik işkollarından alana gelen işçilerin birbiriyle buluşması engellenmiş oldu. Yanısıra sendika ağalarının eylem boyunca kendilerine vermek istedikleri mücadeleci sendikacı imajı en azından mizansen olarak güçlendirilmiş oldu.

Ziyarete gelen işçilerin mücadele ve direnişten yana, sendika bürokratlarına tepki yüklü sloganları ise anında ses aracından çalınan yüksek sesli oyun havalarıyla bastırıldı. Tüm bunlara rağmen alana gelen işçi ve emekçiler taşıdıkları mücadele isteği ve birikimini ortaya koymuş oldular. Kortejlerde atılan sloganlar genellikle direniş ve öfke yüklüydü. Öfkenin hedeflerinden birisi ise sendika ağaları oldu. Hemen hemen tüm işçi kortejlerinde “Genel grev-genel direniş!”, “Direne direne kazanacağız!”, “Söz bitti sıra eylemde!”, “Yılgınlık yok direniş var!”, “İş, ekmek yoksa barış da yok!” sloganları coşkuyla atıldı. Yine İMF’yi hedef alan ve bağımsız Türkiye talep eden sloganlar da belli bir ağırlık oluşturdu.

Öfkenin ve mücadeleci ruhun, ve tabii ki sendika ağalarının gerici barikatının da en yoğun yaşandığı anlar, değişik sektörlerde çalışan geçici işçilerin sendika ağalarının bulunduğu yöne yürüyüşleri oldu. “Kadro istiyoruz!” talebini öfkeyle haykırarak ağaların bulunduğu yere ulaşan geçici işçiler kendilerini dinlemeyen Meral’i “Türk-iş uyuma işçilere sahip çık!” sloganlarıyla protesto ettiler. Bunun üzerine özellikle Yol-İş bürokratları devreye sokularak, geçici işçilere fiili saldırıda bulunuldu. Aynı anda Meral’in arkasında bulunan, ağırlığını Yol-İş bürokratlarının oluşturduğu bir grup da, “Türk-İş nerede biz oradayız!” sloganını atarak geçici işçilerin haykırdıkları talepleri bastırdılar. Yalnız kalan geçici işçiler bir süre sora susmak zorunda kaldılar. Yaşanacak benzer girişimleri baştan engellemek için birçok sendika bürokratı kendi güçlerine “provokatörlere karşı dikkatli olunması” yönünde konuşmalar yaptılar. Böylelikle alanda ağaların tahakkümü yeniden sağlanmış oldu.

İkinci gün ise, benzer girişimlerin ve ağaların sarsılan alan tahakkümünü sağlamlaştırmak için Yol-İş üyesi işçiler alana taşındılar. Öğlen saatlerinde Ankara’daki tüm Yol-İş şubeleri “Türk-İş nerede biz oradayız!” sloganlarıyla alana geldiler. Ancak ağalar bu kadarıyla da yetinmediler. Yaşadıkları korku o kadar büyük olacak ki, 3 gün üzerinden planlanan eylemin ikinci gününde bitirilmesini gündeme getirdiler.

Eylem programına göre eylemin bundan sonraki seyri Cuma günü yapılacak genel değerlendirme toplantısı sonucunda belirlenecekti. Bazı sendikaların (Belediye-İş, TÜMTİS, Hava-İş gibi) yöneticileri ilk gün eylemin sonuç alıncaya kadar sürdürülmesi ve haftasonu tüm Türkiye’den işçilerin katılımıyla merkezi bir düzeye ulaştırılması gerektiğini ifade ediyorlardı. Cuma günü yapılacak toplantıda da bu düşüncenin ileri sürüleceği belirtiliyordu. Ancak bu düşünceyi taşıyanlar ne bunu başarabilecek bir inanca sahip oldular, ne de çaba içerisinde bulundular. Yılgınlık ve çaresizlik öncelikle onlar şahsında gözlemlenen bir olguydu.

Ankara Öncü İşçi-Emekçi Platformu, eyleme ilişkin tutumunu önden, eyleme katılan işçilere dönük hazırladığı bir çağrı bildirisiyle duyurdu. Yapılan eyleme sendika bürokratları tarafından nasıl bir misyon biçildiğini ifade eden Platform, eylemin tüm Türkiye çapında işçi ve emekçilerin katılımıyla ve sonuç alıncaya kadar sürdürülmesi için öncü işçi ve emekçileri göreve çağırdı.

Bu tutum ve beraberinde alanda geçici işçilerle birlikte gerçekleştirilen duruş, sendika ağalarının Platform çalışanlarına ve materyallerine saldırılarına neden oldu. Ancak tüm saldırılara karşın Platform gerek işlevi, gerekse ortaya koyduğu tutum ile öncü işçi ve emekçilere kazanmanın yolunu gösterdi.

Bu yol, sendika ağalarının ihanetini parçalayarak sermayenin karşısına bir sınıf cephesi olarak çıkmak için örgütlenme zorunluluğundan geçmektedir. Ankara Öncü İşçi Platformu bunun küçük ama anlamlı bir örneğidir.