18 Mayıs'02
Sayı: 19 (59)


  Kızıl Bayrak'tan
  Sermayenin işçi sınıfı hareketi içindeki ajanları
  Yakıcı sorunlar karşısında yasak savma tutumu
  Göstermelik eylem işçilerin basıncı karşısında zamanından önce bitirildi
  Lastik işçisi grev hakkına sahip çıkmalıdır!
  Kamuda çalışan binlerce işçi ve emekçinin tasfiyesi gündemde
  Kamu bankalarında büyük tasfiye
  Yonca Teknik işçisi greve devam ediyor
  16. Geleneksel İTÜ Şenliği ve devrimci tavır
  Paralı Eğitim Karşıtı Öğrenci Platformu Bülteni'nden...
  Platform çalışmasının güncel sorunları
  Düzen siyasetinin açmazı ve iflası
  AB tartışmaları, yoksulluk ve demokrasi...
  Siyonizm ve uluslararası emperyalizm/2
   Hollanda parlamento seçimlerinde politik deprem
   Türkiyeleşme" politikasının içyüzü ve birleşik mücadelenin gerekleri
   Filistin kazanacak!..
   Kadın hakları için ayağa kalkın!..
   Faşizmin işkencehanelerinde ser verip sır vermedi!..
   Ezilen halklarla dayanışmayı yükseltelim!
   Mücadele postası

Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 
Seçim tartışmaları...

Düzen siyasetinin açmazı ve iflası

Düzen siyaseti tam bir çöküntü ve iflas yaşıyor. Son günlerde yoğunlaşan seçim tartışmaları bunu bir kere daha gösterdi.

Tartışmaları Kemal Derviş’in “yapılacak seçimin tarihi şimdiden açıklanmalı” şeklindeki demeci ateşledi. Başbakan Ecevit’in sağlık sorunlarının ağırlaşması ve evine kapanması, tartışmaları daha da kızıştırdı.

Seçimden kaçışın bahanesi ekonomi

Derviş’in sözleri hem hükümet ortağı üç partiye mensup bakanlardan hem de sermaye çevrelerinden yoğun bir tepki aldı. Türkiye’nin büyük bir ekonomik kriz yaşadığı, henüz bunu atlatma aşamasında olduğu ve tam da işler yoluna girmeye başlamışken seçimden bahsetmenin doğru olmadığı Derviş’i eleştirenlerin hemen hepsi tarafından dile getirildi.

Ama bunun bir bahane olduğunu herkes biliyor. Düzen siyaseti bugün tam bir enkaz yığını halinde. Mevcut hükümet dışında bir siyasal alternatif yaratılamamakta. Tüm düzen partileri, inandırıcılıklarını ve güvenilirliklerini yitirmiş, toplumsal desteklerini kaybetmiş durumda. Seçim yasasındaki yüzde 10 barajı hemen bütün partiler için aşılması güç bir engele dönüşmüş halde. AKP dışındaki hiçbir parti yüzde 10 barajını aşma konusunda kendine güvenemiyor. Mevcut tablo böyle olunca, sermaye sözcülerinin ve iktidar partilerinin neden seçim istemedikleri de kendiliğinden ortaya çıkıyor.

Öte yandan muhalefet partileri Derviş’in sözleri üzerinden “erken seçim yapılsın” ya da “seçim hükümeti kurulsun” gibi isteklerde bulunuyor, sözümona hükümeti sıkıştırmaya çalışıyorlar. Fakat onların gerçekten seçim istediklerini, bir seçime hazırlandıklarını söylemek de mümkün değil. Düzen siyasetindeki iflas tablosunun birer parçası olarak onların yaptıkları da görüntüyü kurtarmaktan ibaret.

Düzen siyasetinde çözüm arayışları sürüyor

Şubat krizinden bir süre sonra düzen siyasetinin yaşadığı çözümsüzlüğe emperyalistler tarafından doğrudan müdahale edilmiş, Kemal Derviş Türkiye ekonomisinin başına tam yetkili bir memur olarak atanmıştı. Bunun nedenlerinden biri düzen siyasetini temsil eden partilerin içinde bulunduğu durumdu. Kemal Derviş’in fiili başbakanlığındaki hükümet birçok kez dağılmanın eşiğinden dönse de bugünlere kadar geldi.

Saldırı politikalarına işçi ve emekçiler cephesinden güçlü bir karşı koyuşun olmaması, bir canlı cenaze şeklinde de olsa hükümetin ayakta kalmasını sağladı. Fakat bunun böyle sürüp gideceğinin hiçbir garantisi yok. Emperyalistlerin ve sermayenin çıkarları sömürü ve yıkım politikalarının daha da ağırlaştırılmasını ve yaygınlaştırılmasını gerektiriyor. O nedenle de sermaye bir taraftan “seçimin zamanı değil, mevcut hükümet devam etmeli” derken, bir taraftan da yeni siyasal alternatifler yaratmaya çalışıyor. Bu çerçevede Kemal Derviş, Mehmet Bayar, İsmail Cem, Hüsamettin Özkan ve Recep Tayyip gibi bir takım isimler özenle parlatılarak, gelecek döneme bunlar üzerinden bir hazırlık yapılıyor. Gene düzen siyasetindeki boşluğu doldurmak iddiasıyla peş peşe yeni partiler kuruluyor.

Ecevit’in hastalığı yeni alternatifler yaratma çabasını daha da hızlandırmış görünüyor. Ecevit istediği kadar “üç gün sonra görevimin başındayım” türünden laflar etsin, sermaye çevreleri Ecevit öldüğü ya da siyasetten çekildiği takdirde ne tür seçeneklerin devreye sokulması gerektiğini tartışmaya başladılar bile.

Düzen siyaseti çözümsüzlüğe mahkumdur

Sermayenin siyaset cephesini yeniden düzenleme, yeni siyasal alternatifler yaratma çabasının giderek daha da yoğunlaşacağı bir döneme girildi. Fakat sahte umut tacirleriyle bu işi nereye kadar götürebileceğini sermaye de biliyor.

İMF eliyle kotarılan emperyalist sömürü ve yıkım saldırıları giderek boyutlanıyor. Öte yandan Türkiye’deki iktidar Amerikan emperyalizminin savaş ve saldırganlık politikalarına tam destek veriyor, ülke ve dolayısıyla emekçiler adım adım bir savaşın içine sürükleniyor.

Buna karşılık işçi ve emekçi yığınlar belki henüz örgütlü ve güçlü bir şekilde tepkilerini ortaya koyamıyorlar, fakat sömürü ve savaş politikalarının ne anlama geldiği konusunda giderek daha da bilinçleniyorlar. İşçi ve emekçi eylemlerinde tepkiler eskiden olduğu gibi yalnızca düzen partilerine değil, doğrudan İMF’ye ve onun arkasındaki emperyalizme yöneltiliyor.

Bu nedenle sermayenin düzen partilerini ve düzen siyasetini kullanarak kitleleri denetim altında tutma olanakları gün geçtikçe azalmaktadır. Bundan sonra kim ortaya sürülürse sürülsün sermayenin işleri eskisi kadar kolay olmayacaktır.

“Şimdiden açık olan şu ki; sermaye yürüttüğü saldırı politikalarını değişik araçlar üzerinden topluma kabul ettirme, işçi ve emekçileri vaatlerle, yalanlarla aldatma ve tepkisiz bırakma olanaklarını günden güne yitirmektedir.

“Sermayenin kriz ve bunalımların faturasını işçi ve emekçilerin sırtına yüklemekten başka şansı yoktur. Bunun için de elinde tek yol kalmaktadır; daha fazla baskı ve daha yoğun terör. Yeni dönemde saldırılara karşı tepki ve öfkenin artışına, bunlar bir mücadele kanalına aktıkça da sermayenin baskı ve zoru daha pervasız kullanışına tanık olacağız.” (SY Kızıl Bayrak, sayı:10, Mart 2001)

Düzene karşı devrim, iflas eden düzen siyasetine karşı devrimci sınıfın siyaseti! Sömürü ve savaşa karşı mücadeleyi yükseltebilmenin, baskı ve terörü geriletebilmenin yolu, işçi ve emekçi yığınları partinin siyasal çizgisinde örgütlemektir.



Bakırköy Sümerbank işçisiyle konuştuk...

“Kararlıyız, her türlü eylemi yapacağız!”

- Son süreçte gündeme gelen ve Türk-İş’in altına imza attığı zorunlu emeklilik yasası sizin iş yerine nasıl yansıdı? İşçilerin bu yasaya tepkileri ne oldu?

- Pek de hoş karşılanacak bir yasa değil. Emekliliği gelse de çoğunun planları var, kimisi çocuğunu okutuyor, geçinemiyor. Kimsenin hoşuna gitmedi bu yüzden. Hemen gönüllü olanlar emekli edildi. Ardından yine hiç süre verilmeden sendika ve işverenin belirlediği kişiler emekli edilmeye başlandı.

- Bu kişiler neye göre belirlendi?

- Performansına göre belirlendiği söyleniyor. Ama aslında sendikanın kayırdığı kişiler korunuyor. Onlar dışta tutularak, kalanlar gelişi güzel seçiliyor.

- Yasaya karşı tepki var mı?

- Tepkiler var. Ama mecburen kabul ediyorlar. Türk-İş’e bağlı bir sendikayız. Türk-İş Genel Başkanı Bayram Meral bize rağmen protokole imza attı. Kendini ispatlamak, hükümete yaranmak için imza attı. Bu yüzden boyun eğmek zorunda kaldık.

- Zorunlu emeklilik yasası kıdem tazminatlarından vazgeçilmesi koşuluyla işçilerin memur olarak atanabileceğini ön görüyor? Bu işçilerin kazanılmış haklarının gaspı anlamına geliyor. Siz bu konuda ne düşünüyorsunuz?

- Sendikamız (Teksif Bakırköy Şubesi) tavizlerden yana değil. Direnme geleneğine sahip. İşçi sayısının azaltılmasına, isteyenin memur kadrosuna kıdem tazminatından vazgeçmesi koşuluyla geçmesine, bunu kabul etmeyenlerin ise işten atılmasına kesinlikle karşı duracağız, kabul etmeyeceğiz. Kararlıyız, her türlü eylemi yapacağız.