13 Nisan'02
Sayı: 14 (54)


  Kızıl Bayrak'tan
  Amerikan işbirlikçileri siyonist İsrail'den, emekçiler direnen Filistin'den yana...
  Filistin sorununu başta Filistin halkı olmak üzere Ortadoğu halkları çözecektir
  Filistinle dayanışma eylemleri ve görevler
  Filistin halkı özgürlüğü için savaşıyor!
  Zafer direnen Filistin halkının olacak!
  Filistinle dayanışma eylemlerinden...
  Kurtuluşun tek olanaklı yolu direnmektir!..
  Siyonist saldırganlık dünyanın dört bir yanında lanetleniyor
  Faşizme karşı omuz omuza!
  Birleşik eylemi yükseltme zamanı!
  Zafer direnen Filistin'in olacak!.."
  "1 Mayıs'ta üretimi durdurarak alanlara akmalıyız!"
  "Geniş emekçi kitleleriyle hareket etme kaygısı içinde olmalıyız"
   Sendika bürokrasisi barikatını 1 Mayıs alanlarında aşalım!
   KESK Genel Kurulu...
   İşçi Kültür Evi Bülteni'nden...
   1 Mayıs'ta iş bırakarak alanlara!...
   Adana Öncü İşçi Platformu Girişimi Bülteni'nden...
   İzmir İşçi Bülteni'nden...
   Mevcut birikime yaslanarak geleceği kazanmalıyız
   "Dahav'ın öbür yüzü Filistin..."
   Gökçesu maden işçileri yeni saldırılarla karşı karşıya
   Mücadele postası

Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 
Dün Hitler Almanya’sı bugün Şaron İsrail’i...

“Dahav’ın öbür yüzü Filistin...”

H. Ezgi

II. Emperyalist savaşta, 6 milyon Yahudi, Alman faşizmi tarafından katledildi. 6 milyon insanın içinde kadın, erkek, yaşlı ve çocuklar vardı. Yahudi soykırımı, emperyalizmin tarihine kanlı bir sayfa olarak yazılırken, insan eti için yakılan fırınların korkunçluğu ise insanların hafızalarından bir türlü silinemedi. Bir yasa dönüştü; şiir oldu, şarkı oldu, roman oldu ve ağıtlaştı:

“deri, kemik, saç, tırnak
sevgi, nefret, umut, özlem, düş, gerçek
yani nesi varsa insanoğlunun
çığlık çığlığa yanması tutuşarak
yani yanıp kül olması çığlığın
birdenbire seni andım Yahudi”

Bu ağıtlar şimdi başka bir halkın dilinde. Çünkü emperyalizm bugün Yahudilere başka bir rol biçmiş durumda. Kurban artık Filistin halkı katleden ise emperyalizmin güdümündeki İsrail. İsrail ordusu kadın-erkek-çocuk ayrımı yapmadan Filistin halkını katlediyor. Ancak kendi topraklarında mülteci durumuna düşen Filistinliler, emperyalizmin kendilerine biçtiği bu “kurban” rolünü hiçbir zaman kabul etmemiş, bu oyuna boyun eğmemişlerdir. Onlar için direnmek yaşamanın tek koşuludur.
Yıllardan beri Filistin direnişini kırmayı başaramayan emperyalizm, bugün bu direnişi bitirmek için olanca gücüyle saldırıyor Filistinlilere. Yakıyor, yıkıyor, katlediyor. Emperyalizmin kanlı kitabına en az Yahudi soykırımı kadar vahşet dolu sayfalar, hemen yanı başımızdaki topraklarda, kardeş bir ulusun kanıyla yazılıyor. Ancak Filistin herşeye rağmen direniyor.

Filistin’in çocukları, tüm dünya halklarına adeta ders verdiler, veriyorlar. Onlar İntifada’nın simgeleri haline geldiler. Auschwitz’de, Dahav’da fırınlarda yakılan Yahudi çocukları ile yaşıttılar, ama onlar başlarını önlerine eğip beklemediler, emperyalizmin getirdiği kanlı ölümü. En ölümcül silahları; taşlarıyla kafa tuttular İsrail tanklarına. Bu direnişçi çocuklar ilk hedefi oldular İsrail siyonizminin. Pek çoğu oyun çağında olmasına rağmen ölümle tanıştıklarında bir kez olsun oyun oynayamamışlardı.

Bu onurlu çocuklar bize emperyalizme karşı alınacak tutumu gösteriyorlar. Özellikle de ABD, yakın zamanda gerçekleştirilmek istenen Irak’a saldırıda Türkiye’nin rolünü garantiye almış durumdayken. Bu savaş planları bizlerin kanları üzerine yapılıyor. Emperyalizm kanlı kitabına yeni sayfalar eklemek istiyor. Ama o kitabın son sayfasını yazacak olanlar emperyalistler olmayacaklardır. Dünyaya mutlak barışı getirecek olan o son sayfayı, tüm dünyanın işçi ve emekçi sınıfları emperyalizmi yeryüzünden alaşağı ettiklerinde yazacaklar.

Emperyalizm varlığını korudukça emperyalist savaşlar da sürecek; kendine yeni katiller ve kurbanlar bulmaya devam edecektir. Tıpkı dün Dahav’da Yahudileri katleden Naziler, bugünse Filistinlileri katleden siyonistler gibi. Siyonistler Yahudilere soykırım uygulayan Nazileri aratmamaktadır.

Hasan Hüseyin’in dediği gibi, Dahav’ın öbür yüzü Filistin’dir:

“Sen bir nazi kurbanıydın
Yahudi
fırınlanmış çığlıktın
sardı acın dünyamızı yıllarca
kara bir duman gibi
acı çektim seninle
Yahudi
başkaldırdım senin için
tükürdüm suratlarına nazi kasaplarının
savundum seni
savundum insan yüzünün güzelliğini
savundum insan sesinin güzelliğini
savundum insan yüzlü dünyamızın güzelliğini
insan sesli dünyamızın güzelliğini
savundum sende beni
Yahudi
bende dünyamızın güzel geleceğini

şimdi artık hepsi boş
bir Filistin celladısın şimdi sen
Yahudi
bir azgın emperyalizmin
kanlı elisin
savunamam seni artık
Yahudi
sevemem seni artık
çirkinsin sen
kötüsün sen
pissin sen
sırtlana dişlettiğin etini
güvercinden kopartmak isteyensin!
Dahav’ın öbür yüzü Filistin...”

(Ekim Gençliği’nin Nisan 2002 tarihli
53. sayısından alınmıştır...)



Suç tamamen İsrail’de

1930 yılında Polonya’da doğan Felicia Langer, Almanya’nın Polonya’yı işgali sonrası önce Sovyetler Birliği, daha sonra da İsrail’e göçtü. 1990 yılına kadar İsrail’in işgal ettiği bölgelerde yaşayan Filistinliler’in savunuculuğunu yaparak hakları için mücadele etti. Bu nedenle bir yandan 1990’da Alternatif Barış Ödülü’nü alırken diğer yandan da ülkesinden ayrılmak zorunda kaldı. 1991’den beri Tübingen’de yaşıyor.

Mart ayı başında Konkret dergisinin sorularına cevap veren Langer, İsrail’in işgal ettiği tüm bölgelerden çıkması gerektiğini vurguladı. Langer, verdiği yanıtlarla, derginin İsrail saldırganlığına destek veren tutumunu da boşa çıkardı.

Konkret: Kısa süre önce Kudüs’te bir pizzacıya yapılan saldırıda 15 Yahudi öldürüldü. Böylesi haberler duyduğunuzda neler hissediyorsunuz?

Langer: Öfke, acı ve yas... Ama en fazla İsrail devletinin sürdürdüğü saldırgan politikanın bu felaketlere yol açtığını, bu saldırgan politika nedeniyle suçsuz insanların öldüğünü bildiğim için öfke duyuyorum. Tabii ki intihar eylemlerini doğru bulmuyorum, ancak bunlar hastalığın nedenleri değil sonuçlarıdır. Ben hastalığın nedeninin 30 yılı aşkın süredir varolan İsrail işgali olduğuna inanıyorum. Şu an şikayet edilen terörün sona ermesi için İsrail terörünün sona ermesi gereklidir. Ben İsrailli biri olarak, İsrail’de barış için savaşan insanlar ve kuruluşların varolduğunu ifade etmek istiyorum. Gush Shalom, Siyahlı Kadınlar, Kadınların Barış Koalisyonu gibi kuruluşlar, “Bizi öldüren işgaldir!” şiarıyla barış mücadelesi veriyorlar.

Konkret: Arafat, çocukların askeri eğitimi için açtığı kampları kapatmadığı sürece barış hareketi bir işe yarayabilir mi?

Langer: Böyle kampların olduğuna inanmıyorum.

Konkret: Her gün televizyonda bu kamplar gösteriliyor.

Langer: Evet gösteriliyor, resimlerin kaynağı belli değil. Ben 40 yıl boyunca Filistinliler’in ne denli baskı altında tutulduğunu, ne denli aşağılandığını gördüm, yaşadım. Öylesine kötü koşullar oluşturduk ki, insanların kaybedecek bir şeyleri kalmadı. Çocuklar, babalarının dövüldüğünü, evlerin basılıp tarumar edildiğini, zeytin ağaçlarının kökünden söküldüğünü görerek büyüdüler. İsrailliler olarak bu politikayı sürdürdüğümüz sürece, bağımsızlıkları için ölmeye hazır, herşeyi göze almış çocuklar olacaktır.

Konkret: İsrail’in işgal ettiği alanlardan çıkmasıyla barışın geleceğine gerçekten inanıyor musunuz?

Langer: Eğer başkenti Doğu Kudüs olan bağımsız Filistin devletinin varlığı kabul edilirse, mültecilerin ülkelerine geri dönme hakları tanınırsa ve tüm tutuklular serbest bırakılırsa, halkın bireysel terör eylemleri yapan örgütlere kucak açacağını sanmıyorum. Hamas ve İslami Cihad örgütlerinin tüm üyeleri terörist değil. Onlar yıllardır baskı altında olan, kendi topraklarında esir tutulan Filistinliler’in duygularının çığlık şeklindeki ifadeleridir.

Konkret: Filistin’deki demokratik barış hareketinin gittikçe zayıfladığını, radikal dincilerin etkinliklerinin arttığını gördükçe, kurulacak bir Filistin devletinin İran’daki gibi bir İslam devleti olacağından korkmuyor musunuz?

Langer: Haklısınız, ama bunun nedeni de İsrail’in sürdürdüğü politika. İşte bunun için barışın gelmesi gerekiyor, barış olmadığı sürece radikal dincilerin etkisi de artacaktır.

Konkret: İsrailliler’in kendilerini tehdit altında hissedip Arafat’tan hesap sormalarının haklılığına inanmıyor musunuz? Arafat en azından tanınmış bazı teröristleri mahkûm etmek zorunda değil mi?

Langer: Söylediğiniz, barış sürecinde hiç de önemi olmayan bir konu. Arafat’ı sıkıştırmışlar, her taraf işgal altında tutuluyor. Arafat, saldırıları onaylamadığını açıklamış ama hâlâ saldırılıyor. Problem Arafat falan değil. Barışın anahtarı İsrail’in elinde. İsrail, dünyanın askeri açıdan en güçlü beşinci ülkesi. Biz, Filistin halkının varlığını kabul edip halklar hukuku çevresinde çözüm aramadığımız sürece, barış gelmeyecektir. Hiç kimse sahte suçlular aramamalıdır. Gerçek suçlu İsrail devletinin sürdürdüğü politikadır. (Çev.Semra Çelik, 09 Nisan 02/Evrensel)