13 Nisan'02
Sayı: 14 (54)


  Kızıl Bayrak'tan
  Amerikan işbirlikçileri siyonist İsrail'den, emekçiler direnen Filistin'den yana...
  Filistin sorununu başta Filistin halkı olmak üzere Ortadoğu halkları çözecektir
  Filistinle dayanışma eylemleri ve görevler
  Filistin halkı özgürlüğü için savaşıyor!
  Zafer direnen Filistin halkının olacak!
  Filistinle dayanışma eylemlerinden...
  Kurtuluşun tek olanaklı yolu direnmektir!..
  Siyonist saldırganlık dünyanın dört bir yanında lanetleniyor
  Faşizme karşı omuz omuza!
  Birleşik eylemi yükseltme zamanı!
  Zafer direnen Filistin'in olacak!.."
  "1 Mayıs'ta üretimi durdurarak alanlara akmalıyız!"
  "Geniş emekçi kitleleriyle hareket etme kaygısı içinde olmalıyız"
   Sendika bürokrasisi barikatını 1 Mayıs alanlarında aşalım!
   KESK Genel Kurulu...
   İşçi Kültür Evi Bülteni'nden...
   1 Mayıs'ta iş bırakarak alanlara!...
   Adana Öncü İşçi Platformu Girişimi Bülteni'nden...
   İzmir İşçi Bülteni'nden...
   Mevcut birikime yaslanarak geleceği kazanmalıyız
   "Dahav'ın öbür yüzü Filistin..."
   Gökçesu maden işçileri yeni saldırılarla karşı karşıya
   Mücadele postası

Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 
Amerikan işbirlikçileri siyonist İsrail’den, emekçiler direnen Filistin’den yana...

AB konusunda dalaşanlar İsrail’le ilişkilerde birleşiyorlar

Üçüncü haftasına giren İsrail işgali ve vahşeti Türkiye’nin siyasi tablosuna yeni açıklıklar getirdi. Bir kez daha açıkça görüldü ki, tüm kurumlarıyla devlet ve tüm kesimleriyle düzen siyaseti, siyonist İsrail’le ilişkiler konusunda tam bir mutabakat içinde. Buna istismar ettikleri dinsel temalar nedeniyle lafta bazı İsrail karşıtı açıklamalar yapan gerici dinci partiler ile sol söylemlerle emekçilerin hoşnutsuzluğunu yeniden arkasına almayı uman CHP de dahil.

Daha dün AB sorunu üzerinden kendi aralarında dalaşan ve bunu kitlelere aldatıcı misyonlar üzerinden yansıtmaya çalışanlar, bugün siyonist İsrail’le ilişkilerin korunması konusunda aynı hararetli hassasiyeti gösteriyorlar. Bir yanda ordu ve MHP öte yanda ANAP, Filistin halkına uygulanan soykırım karşısında, “milli çıkarlar” adına aynı “soğukkanlı” ikiyüzlülüğü paylaşıyorlar. Filistin halkına yapılanları onaylamadıklarını söylüyorlar; fakat hemen ardından, Filistin direnişini İsrail’in ağzıyla “terörizm” olarak damgalıyorlar, İsrail’le ilişkileri titizlikle korumak gerektiğini savunuyorlar ve “taraflara karşı eşit mesafe” adı altında gerçekte saldırgan ve işgalci İsrail’e destek veriyorlar.

Tümünü bu ortak çizgide birleştiren, Amerikancı ve NATO’cu uşaklık konumudur. Bu, düzen siyasetinin son zamanlardaki AB tartışmalarıyla karartılmaya çalışılan en temel gerçeğidir. Türkiye’de tüm kurumlarıyla devlet ve tüm kanatlarıyla gerici burjuva siyaseti, Amerikan işbirlikçisi ve NATO’cudur. AB üzerinden gündeme gelen tartışmalar, bu ortak konum ve kimlik üzerinden yansıyan ikincil derecede görüş ayrılıklarıdır. AB ile ilişkiler alanında iç siyasi dengede kendi konumlarını etkilediği ölçüde farklılaşanlar, ABD ile, NATO ile, İMF, Dünya Bankası ve DTÖ ile ilişkilerde tam bir görüş ve davranış birliği içerisindedirler. Bu, işbirlikçi tekelci burjuvazinin temel çıkarları ve tercihleri temelinde belirlenen bir “milli mutabakat” alanıdır.

ABD emperyalizminin Ortadoğu’daki vurucu gücü olan İsrail’le ilişkiler de tarihsel ve güncel olarak bu çerçeveye oturmaktadır. İsrail’le stratejik ilişkilerin ikili değil üçlü bir ortaklığa oturduğu unutulmamalıdır. İlişkilerin merkezinde ABD emperyalizmi vardır. Akdeniz’de yapılan ortak deniz tatbikatları, Konya’da yapılan ortak hava tatbikatları, ABD eksenli bu üçlü arasındaki stratejik-askeri mihverin bir ifadesidir. Bu askeri mihver NATO’nun Ortadoğu’daki bir uzantısıdır ve ABD emperyalizminin çıkarları ekseninde tümüyle Ortadoğu halklarına yöneliktir. (Basındaki ordu uzantısı Amerikancı kalemler, son gelişmeler karşısında, bu üçlü mihverin Ortadoğu’da AB’ye karşıtlığından söz ederek, temel misyonunu gizlemekle birlikte varlığını itiraf etmiş ve savunmuşlardır.) Siyonist savaş makinası tarafındn Filistin halkına yöneltilmiş ölçüsüz ve kuralsız savaşın “soğukkanlı” bir tarafsızlık adı altında gerçekte anlayışla karşılanmasının gerisinde işte bu ilişkiler vardır.

Ordudan MHP ve CHP’ye siyonist İsrail yandaşlığı

NATO’cu düzen ordusu, İsrail ile stratejik ortaklığa vardırılmış ilişkilerin baş mimarı olduğu için, İsrail’le ilişkilerin korunarak ve sürdürülerek geliştirilmesinin de en hararetli savunucusudur. Düzen ordusu bu tutumunu, İsrail işgali ile aynı güne denk gelen tank modernizasyonu anlaşmasıyla bir kez daha ortaya koymuştur. Bu arada ordu bağlantılı kalemler basında en kaba ve rezil türden bir Filistin düşmanlığına soyunmuşlardır. Kendi ülkesinde mazlum bir halka hiçbir ulusal varlık hakkı tanımayan bir kurumun, Filistin halkının haklı mücadelesi karşısında siyonist İsrail’den yana bir tutum ortaya koymasında şaşılacak bir yan yoktur kuşkusuz. Ordu için tek sorun Türkiye halkının ezici çoğunluğunun Filistin halkından yana olması, ABD ve İsrail’e karşı büyük öfke ve nefret duyguları taşımasıdır. (Bunun etkisiyledir ki, ABD ve İsrail’le birlikte ge¸en yıl Konya’da gerçekleştirilen ve önümüzdeki günlerde bir yenisi yapılacak olan kapsamlı askeri tatbikattan güncel ortamın etkisiyle İsrail’in çekilmesi gizlenmiş, kamuoyuna İsrail’in katılımının zaten söz konusu olmadığı yalanı söylenmiştir.)

Ordunun yanı sıra siyonist İsrail’e karşı söz planında bile bir tutum almaktan kaçınan bir başka güç faşist MHP’dir. Bu rastlantı da değildir. Çıkışından itibaren Amerikan beslemesi olan bu faşist parti, ordunun yanı sıra İsrail’le geliştirilen ilişkilerin ikinci önemli mimarı durumundadır. Tüm siyasi yaşamı boyunca bir Amerikan ajanı gibi hareket eden faşist Türkeş’in, siyasi yaşamının son yıllarında siyonist İsrail’le geliştirilen ilişkilerde önemli bir rol oynadığı bilinmektedir. Türkeş Türkiye-İsrail ilişkilerinin geliştirilmesinde aktif bir rol üstlenmekle kalmamış, İsrail ile Orta Asya Türk Cumhuriyetleri arasındaki ilişkilerin geliştirilmesi için de bir misyoner gibi çalışmıştır. Amerikancı faşist MHP bugün işte bu çizginin izleyicisi olarak hareket etmekte, sadık Amerikan uşaklığını İsrail yandaşlığı ile birleştirmektedir.

Düzen solunun tutumu ordu ve MHP’den farklı değil. Ecevit’in ülkenin başbakanı olarak düştüğü utanç verici durumu biliyoruz. Türkiye’nin emekçileri ve Arap halkları karşısında devletin gerçek pozisyonunu gizlemek ya da hiç değilse bir ölçüde olsun dengelemek için yaptığı ikiyüzlü çıkış, Türkiye’yi yönetenleri avucunun içinde tutan Amerikan Yahudi lobisi duvarına çarptı. Ecevit o günden beri yanlış anlaşıldığını anlatmaya çalışıyor ve bu çaba İsrail’in mazur gösterilmesi işlevi görüyor. Asıl vurgulamak istediğimiz ise, CHP’nin tutumudur. Kendini Amerika’ya ve TÜSİAD’a beğendirmeyi temel kaygı haline getirmiş Baykal CHP’si, İsrail işgaline ve vahşetine karşı kılını kıpırdatmazken, intihar eylemleri üzerinden Filistin halkının haklı direnişini ABD ve İsrai ağzı kullanarak “terörizm” olarak niteleyebiliyor. Bunu yapmak zorundalar; çünkü hayal ettikleri iktidara ABD ve dolayısıyla Amerikan Yahudi lobisinin desteği ve onayı olmaksızın gelemeyeceklerini düşünüyorlar.

Perinçek’çi İP’in derin açmazı

Bir de ordu şakşakçısı İP’in durumu var. Bu partinin sıkıntısı ise daha başka. Siyonist saldırganlığı mahkum ediyor ve Filistin halkının haklı mücadelesini desteklediğini ilan ediyor. Fakat son gelişmeler, tüm siyasal geleceğini ipotek ettiği düzen ordusunun İsrail ile stratejik ilişkilerin baş mimarı ve kollayıcısı olması nedeniyle, onu bu konuda yıllardır kaba bir biçimde kendini gösteren açmazla bir kez daha yüzyüze bırakmış durumda.

Tüm dünyanın İsrail-Filistin çatışmasını tartıştığı bir sırada Perinçek haftalık yazısını Robespierre savunuculuğuna ayırarak, sözümona devrimcilik taslayarak durumu kurtarmaya çalışıyor. Aydınlık dergisi ise, İsrail işgali ve vahşetiyle aynı güne denk gelen “tank modernizasyonu” anlaşması üzerine kendi tutumunu ve talebini ortaya koyacağına, AB yandaşlarının bundan hareketle orduya dokundurmalar yapmasının arkasına gizlenerek, sorunun özünden kaçıyor.

Düzen ordusu Türkiye’deki en hararetli NATO ve İsrail yanlısıdır. Ordunun bu konumu, ordu yalakalarının altından kalkamayacakları ağırlıkta ve katılıkta bir açmaz olmaya devam edecektir. Önümüzdeki günlerde Türk ordusunun ABD ile ortak olarak yapacağı (ve ortamın ağırlığı karşısında İsrail’in “anlayış göstererek” son anda çekildiği) kapsamlı Konya tatbikatı var. Türk generallerini “Avrasya kalesinin Ön Asya siperi”nin bekçileri ilan edenlerin açık hedefi Ortadoğu halkları olan bu saldırgan askeri tatbikat üzerine ne diyeceklerini birlikte göreceğiz.

Emekçilerin kalbi Filistin’le çarpıyor

Amerikan işbirlikçilerinin bu “milli mutabakat”ı karşısında Türkiye’nin emekçileri tümüyle farklı bir konumda duruyorlar. Tüm belirtiler ve çok değişik kesimlerin fiilen ortaya koyduğu tepkiler, Türkiye’nin emekçilerinin ezici çoğunluğunun yüreğinin Filistin halkından yana çarptığını, siyonist İsrail’e ve onun gerisindeki ABD emperyalizmine karşı öfke ve nefretin hızla büyüdüğünü göstermektedir.

Bu olgu, iç politikada olduğu gibi uluslararası politikada da burjuva düzen cephesiyle emekçi halk kitleleri arasındaki derin uçurumu ortaya koymaktadır. Geçmişte buna Körfez Savaşı karşısındaki tutumlar üzerinden tanık olmuştuk. 11 Eylül sonrasında “terörizme karşı mücadele” adı altında gündeme getirilen Amerikan saldırganlığı ve daha somut olarak da Afganistan’a yönelik emperyalist savaş karşısındaki tutumlar üzerinden tanık olduk. Şimdi aynı olguya Filistin halkına karşı yürütülen işgal ve yoketme savaşı üzerinden tanık oluyoruz. Uluslararası politikanın bu temel önemdeki olayları, düzen propagandasının tüm çarpıtma ve aldatma çabalarına rağmen, emekçilerin kendi duygu, deneyim ve önsezilerinden hareketle zalimler karşısında mazlumlardan yana tavır aldıklarını göstermektedir.

Türkiye’nin işçileri ve emekçileri aynı tutumu iç politikanın bazı temel sorunları üzerinden de göstermektedirler. ABD ve İMF ile uşakça ilişkiler, sosyal yıkım programları karşısındaki tavır buna örnektir. Emekçiler bu politikaların sonuçlarını kendi etinde ve kemiğinde duymakla kalmamakta, bunun dış politikada kendini Amerikan emperyalizminin paralı askeri olmak, İsrail saldırganlığına gözyummak olarak gösterdiğini de iyi-kötü görmektedirler.

Bütün sorun emekçilerin daha çok deneyimlere ve sezgilere dayanan bu tutumunu bilinçli ve örgütlü bir harekete dönüştürmek, bu temelde yeni bir devrimci kitle hareketinin önünü açmaktır. Türkiye’nin ilerici ve devrimci güçleri halhazırda bundan uzaktırlar. İsrail saldırganlığına ve vahşetine karşı varolan büyük öfke ve nefrete rağmen, halihazırdaki yaygın eylemli protestoların sınırlı katılımlarla gerçekleşmesi de bunu göstermektedir.

Fakat durum ve ortam birçok açıdan son derece elverişlidir. Gelişmeler işçileri, emekçileri ve gençliği etkili protestolara yöneltmek için son derece haklı ve meşru bir zemin yaratmış bulunmaktadır. Günün görevi bundan en iyi biçimde yararlanabilmek ve bu havayı etkili bir biçimde 1 Mayıs’a taşıyabilmektir.