Bültenimizin ilk sayısının çıktığı bu günlerde Türkiye işçi sınıfının tarihinde görülmedik boyutlarda çok yoğun ve kapsamlı bir saldırıyla karşı karşıyayız. Bu saldırıyla işsizlik, yoksulluk ve sefalet diz boyu ve her geçen gün katlanarak artıyor. Özelleştirme, taşeronlaştırma ve krizle birlikte milyonlarca işçinin işine son verildi. Aldığımız ücretlerin alım gücü bir gecede %50 düşerken, her geçen gün yapılan zamlarla soframızdaki tek yiyeceğimiz ekmeğimiz iyice küçüldü. (...) Türkiye işçi sınıfı olarak savaşların ve krizlerin faturasını canımızla, kanımızla, katlanarak artan sefaletimizle ödüyoruz. Yaşamı vareden fakat ürettiğimiz değerlerden yararlanamayan yine bizleriz. Ürettiğimiz değerlerle bir avuç asalak zevk ve sefa içinde yaşıyor. Bizlerin bir yılda kazandığı parayı bir günde köpeklerine mama ve kuaför parası olarak veriyorlar. Sermaye sınıfı çıkarlarını korumak için kendi aralarında örgütlenerek yeni yasalarla varlığını güvenceye alıyor. Biz milyonlarcayız. Ancak bir avuç asalak tarafından eziliyor, sömürülüyor ve horlanıyoruz. NEDEN? Elbetteki örgütlü bir gücümüz yok, örgütlü bir güçle saldırılara karşı duramıyoruz. Güçsüzlüğümüz bundandır. Tek örgütlerimiz sendikalarımız, ama bugün sendikaların başına çöreklenmiş sendika ağaları, bugüne kadar işçi sınıfına ihanetten başka bir şey vermedi. Sermaye sınıfı nasıl ki bizim örgütsüzlüğümüzden yararlanarak istediğini yapabiliyorsa, sendika bürokratları da daima ihanet edebiliyorlar. Tabanın iradesini açığa çıkarıp örgütlü bir güce dönüştüremeyişimiz, tabanın söz ve kararda etkili olamayışı sendika bürokratlarının işini kolaylaştırıyor. Bu yaşadıklarımız bizim kaderimiz değildir. Bunu değiştirebilecek güç ve birikim fazlasıyla var. Sorun, bunu açığa çıkarabilmektedir. Bunun için öncü işçilere büyük görev düşüyor. İşçi sınıfına yöneltilen saldırılara ve ilimizde yaşanan sorunlara karşı sınıf bilinciyle hareket ederek öncü işçileri, devrimci işçi temsilcilerini görev ve sorumluluklarını yerine getirmeye çağırıyoruz. Adana Öncü İşçi Platformu Girişimine güç verelim, sahip çıkalım!..
Emperyalist savaşa, sosyal yıkım programlarına karşı, 1 Mayısta alanlara!.. İşçi sınıfının uluslararası birlik, mücadele ve dayanışma günü olan 1 Mayıs yaklaşırken işçi sınıfı ve dünya halkları emperyalist kapitalist sistemin ağır iktisadi ve siyasi saldırılarıyla karşı karşıya. Emperyalizmin küreselleşme adı altında yürürlüğe soktuğu dizginsiz sömürüyle, dünya işçi sınıfının bedeller ödeyerek kazandığı haklar elinden alınıyor. Ücretler düşürülürken, işşizlik büyüyor, yaşam koşulları kötüleşiyor. Bizim gibi emperyalizme bağımlı yoksul ülkelerin işçi ve emekçileri ise bu saldırıları çok daha yakıcı bir biçimde yaşıyorlar. Milyonlarca işşiz, açlık, sefalet ve bunalımın yarattığı intiharlar, bugün sistemin bize reva gördükleridir. Emperyalizmin bölge halklarına karşı başlattığı saldırıyla birlikte işçi ve emekçilerin üzerindeki yük daha da artırmaktadır. ABD emperyalizminin sadık uşağı Türk devleti, işçi ve emekçi çocuklarını üç kuruş için ABDnin emrinde bölge halklarına karşı savaşa sürmeye hazırlanmaktadır. 1 Mayısı emperyalist-kapitalist saldırılara karşı her zamankinden daha fazla birliğe beraberliğe ve dayanışmaya ihtiyaç duyduğumuz bir dönemde karşılıyoruz. Türkiye işçi sınıfı bugüne kadar kendisine yöneltilen saldırılara karşı anlamlı bir yanıt verebilmiş durumda değil. Onun için özelleştirme, taşeronlaştırma, düşük ücret vb. saldırıları kolayca uygulamaya sokuyorlar. 1 Mayısta sömürüye ve emperyalist kapitalist barbarlığa karşı durmak için, Kurtuluş yok tek başına, ya hep beraber ya hiçbirimiz! şiarıyla alanları kızıl bayraklarla donatmalıyız. Gün mücadele günüdür!.. Siyonist İsrailin Filistin halkına karşı giriştiği katliamı lanetleyip onurlu direnişlerine destek olmalı, bir başka onurlu direnişe, tecrite karşı Ölüm Oruçlarında bedenlerini ölüme yatıran tutsaklarla dayanışmayı güçlendirmeliyiz. Sermaye ve sendika ağalarına karşı biriken öfkemizi alanlarda haykıralım! (İlk sayısı çıkan Adana Öncü İşçi Platformu
Sendikal rekabet işçileri saldırılara açık hale getiriyor... Sınıf birliğimiz ve inisiyafimiz yanıtımız olmalı Bossa fabrikalarında yaklaşık 1 yıl önce Teksa ve Bossa yöneticilerinin işçileri DİSK Tekstilden Hak-İşe transfer etme çalışmalarıyla Bossalarda sendikal rekabet başladı. Bu süreç içerisinde DİSK ve Hak-İş üye kayıt işleri için milyarlarca para harcadılar ve hala üye kayıt edebilmek için para saçmaya devam ediyorlar. Şube yöneticisi olan Teksa ve Bossa yöneticilerinin DİSK Tekstilde yapmak isteyip de yapamadıkları neydi? Yapmak istediklerini engelleyen ne vardı? Üstelik bu yöneticiler DİSK merkez yönetimindeydiler. Bu sorulara cevap oluşturacak herhangi bir gerekçe kamuoyuna yansımadı. Bugün Öz iplik-İş, DİSK Tekstil Sendikasından fazla ne verebilir diye sorduğumuzda somut hiçbir şey vaad edemiyorlar. Öyleyse var olan sendikal örgütlülüğü bölüp parçalamanın kime ne kazandıracağını görmek gerekir. İstanbul Büyükşehir Belediyesi işçileri, 1997den beri, Belediye-İş ile Hak-İşe bağlı Hizmet-İş Sendikası arasında yaşanan yetki kavgası nedeniyle sürünüyor. DİSKin ve Hak-İşin genel başkanları ve kurmayları Adanayı su yoluna dönüştürdüler. Adanada karargah kurdular. Oysa geçmişe şöyle bir dönüp bakalım. Bossalarda işçi çıkartmalar yaşanır, taşeronlaştırma yaygınlaştırılırken neredeydi bu paşazadelerimiz? Bossada bugün (1 yıl içerisinde) yaklaşık 600 işçinin işine son verildi. Taşeron işçiler kadrolu işçilerle aynı makinede çalışır durumda. Öz iplikiş işçileri sağcı, milliyetçi, dinci argümanları kullanarak kendisine üye yapmaya çalışmaktadır. Bossalarda çalışan işçiler aynı sermaye tarafından sömürülen horlanan bir sınıf kesimidir. İşçi sınıfını sağcı-solcu, Alevi-Sünni, Türk-Kürt diye bölmeye, birlik bütünlüğünü bozmaya çalışanlar, işçi sınıfına değil sermayeye hizmet ederler. Sendikaların üye sayıları nedir ne değildir diye baktığımızda, her iki sendika da üye çoğunluğunun kendilerde olduğunu ifade ediyorlar. Her iki sendika da yetki için başvuracak. Üye çoğunluğuna sahip olan sendika yetkiyi alır. Ancak böylesi sorunlar yaşanan işyerleri örneklerine baktığımızda, bu süre çok fazla uzayabilir. Sahte üyeler yapıldığı iddiasıyla yetkiye de itiraz edecekler ve mahkeme, bilirkişi derken ayları, belki İstanbul Belediyesinde olduğu gibi yılları bulacak ve bunun faturasını Bossa işçileri ödeyecek, toplu sözleşme görüşmeleri yapılamayacak, hiçbir sendika yetkili olmadığı için birtakım kazanılmış hakları gaspedilecek, işçi çıkarmaları daha rahat gerçekleştirilecek. Taşeronlaştırmalar da yaygınlaşacak. 1970 yılında Teksif ve DİSKe bağlı Tüm-İş Sendikası arasında böylesi bir sorun yaşanmıştı ve Tüm-İşe üye 140 işçinin işine son verilmişti. Bossa işçisinin bugünkü bölünmüşlüğü ve dağınıklığı onu sermayenin saldırıları karşısında savunmasız bir hale getiriyor. Bugün her zamankinden daha fazla birliğe ve beraberliğe ihtiyacımız var. Bossa işçisi sınıf bilinciyle hareket ederek kendi adına kendisi politika yapmadığı sürece, kazanan sermaye ve sendika ağaları olacaktır. Sınıf bilinçli öncü işçilere bu konuda önemli sorumluluklar düşmektedir. Sendikaların bugünkü halleriyle birbirleri arasında herhangi bir fark yoktur. Bunun temel nedeni işçi inisiyatifinin zayıflığıdır. Birleşik işçi inisiyatifinin sendikalara yansıtılması ile sendika bürokratları etkisizleştirilir, sermayeye karşı güçlü bir barikat örülür. Bunun için öncü işçiler taban inisiyatiflerinde güçlerini birleştirmelidirler. (İlk sayısı çıkan Adana Öncü İşçi Platformu Girişimi Bültenininden alınmıştır...) |
|||||