Paris Gençlik Korosundan İsviçre Gençlik Kampına dair düşünceler...
Mevcut birikime yaslanarak 29 Mart-1 Nisan tarihleri arasında İsviçrede gerçekleşen gençlik kampına, Parisdeki gençler olarak bizler de davet edildik. Bundan önce gerçekleşen iki kampa da katıldığımız için nasıl bir etkinlik olacağını az-çok biliyorduk. Bu kez biraz daha kalabalık katılma imkanı bulduk ve kamp yerine Cuma akşamı gelebildik. Kampın önceden gençlerin oluşturduğu bir komite tarafından belirlenmiş ve onların inisiyatifinde gelişen bir programı vardı. Dört gün boyunca bu program ciddi bir şekilde uygulandı. Her seferinde olduğu gibi kültürel ve politik etkinliklere ağırlıklı yer ayrılmıştı. Öncelikle gençler çok başarılı kültürel etkinlikler sergilediler. Orada sadece bir kaç saatte ortaya çıkan tiyatro, skeç, folklor ve şiir dinletisi çok büyük beğeni gördü. Bu etkinlikler her zaman olduğu gibi politik mesaj da veriyordu. Kampın havası gençlerin hepsini değişik etkinliklerde yer almaya teşvik ediyordu. Çok sıcak ve yakın arkadaşlığın yaşandığı kamp bizlerde de çok olumlu bir etki bıraktı. Çünkü aynı zamanda yurtdışında gençlik çalışması üzerine kafa yormamıza ve fikir üretmemize vesile olduğunu söyleyebiliriz. Birkaç kamp deneyiminden sonra belirli bir seviyenin yakalandığı ve çok önemli kazanımların olduğu çok açık ortada. Burada olumlu gördüğümüz bir iki noktaya kısaca değinmek istiyoruz. İlk önemli nokta; yaşadığımız süreçte süreklilik haline gelmiş bir gençlik kampı büyük bir başarıdır. İki örnek bunu doğruluyor. Birincisi; oraya katılan gençlere burjuvazi okullarda komünizmle faşizmin eşit olduğunu öğretmeye çalışıyor; oysa gençler böyle bir etkinlikte, tam tersine, gerçek alternatifin sosyalizm olduğu sonucunu çıkarıyorlar. İkincisi, yaşadığımız toplumda tamamen düzenin istediği gibi biçimlenmiş yoz bir gençlik bulunuyor. Düzen her türden imkanlarıyla gençliği kendi sınırları içinde tutup istediği yola yöneltebiliyor. Etrafımızda herkesin esrar içmesine, disko ve kahvelerden çıkmamasına ve yoz Amerikancı yaşam biçimini benimsemesine rağmen, kampdaki topluluk bu türden pisliklerin uzağında olmasıyla yetinmeyip bu durumu teşhir etme bilincini göserebiliyor ve mücadelenin gerekliliğini anlıyor. Gençler bu düzenin onlara geleceksizlik getireceğini ve sadece alternatif olan sosyalist düzenin insanlığın sorunlarını çözebileceğini anlamaya başladılar. İkinci nokta ise, gençliğin artık bilinçli ve örgütlü hareket etme isteğidir. Bunun anlamı ve önemi ortadadır. Fakat biz bunu kampın deneyimi üzerinden örneklemek de istiyoruz. Kampta iki değişik politik etkinlik düzenlendi. Birincisi gruplar halinde Nazım Hikmetin bir şiiri üzerine düşünce üretmek ve yorumlamak, tartışmanın sonucunu diğer gruplara sunmaktı. İkinci etkinlik ise, klasik seminerdi. Burada gençler, çok önemli bir noktaya el attılar; orada açık bir cesaretle politik terim ve kavramları anlamadıklarını ve toplantı havasının pek uygun olmağını dile getirebildiler (tabi burada seminer konusunun can alıcı olmasını ve seminerci arkadaşın da konusuna hakim olmasını dışta tutuyoruz). Gençler daha çok grup halinde çalışmayı, tartışmayı böyle sürdürmeyi tercih ettiklerini söylediler. Klasik monolog şeklinde geçen seminerlerin pek uygun olmadığını anlatmak istediler. Bu açıdan, bu önemli nokta üzerinden, bizi gençlik çalışmasına ilişkin derince düşünmeye ittiler. Diğer taraftan gençler artık kendilerinin örgütlü çalışmaya ihtiyaç duyduklarını belirttiler. Oraya artık daha fazla gencin gelmesini, gençlerin daha çok bilinçlenmesini ve sonuçta herkesin kendi bölgesinde bir çalışma yaratmasının acil bir ihtiyaç olduğunu hissettiklerini söylediler. Bu durumda bizim gençlik çalışmalarımızda yaptığımız hatalar gözümüzün önüne geldi ve yeniden düşünmemize vesile oldu. Yani Avrupadaki gençliği anlamamız, onların kapasitelerini, becerilerini, istemlerini, seviyelerini, özetle her türlü özelliklerini anlamaktan geçiyor. Kısa vadede gerçekleşmeyecek büyük hedefler peşinde koşmaktansa, uzun vadeli düşünmek gerekiyor. Somut hedeflere dayalı, küçük ama sistemli adımlar, bizi daha ileriye götürecektir. Avrupada gençlik çalışmasını başarabilmek Türkiye koşullarına göre yapılan politikalarla değil, Avrupadaki somut olanak ve koşulları yaratıcı bir biçimde değerlendirip hesaba katmakla mümkündür. Elde edilen birikimi küçümsememek, tam tersine, ona değer vermek gerekiyor. Ancak böyle daha ilerisini hedefleyebiliriz. Bir şey açıklık kazanmış bulunuyor; o da gerilemeyi sadece biz durdurabiliriz. Artık biz bir aşamaya gelmiş bulunuyoruz. Daha bilinçli ve örgütlü hareket ediyoruz. Eğer İsviçredeki kamp bunun kıvılcımıysa, oraya değer vermek gerekiyor. Bu konuda gelecek kampların gerçekten birer okula dönüşmesini istiyoruz. Son olarak biz bilimsel bir düşünceyi savunuyoruz. Bu demektir ki, eğer örgütlenmek istiyorsak, rasyonel ve bilimsel temeller üzerinde oluşması gereken bir örgütlülük ve mücadele biçimi gerekiyor. Kendimizi kandırmaktansa her türlü zaaflarımızı tespit edip ileriye yönelik bir çalışma başlatmamız gerekiyor. Biz, Paris Gençlik Korosu olarak, hiçten oluşan bir müzik grubuyuz. Ama Paris Gençlik Korosu sadece müzik grubu olmakla yetinmiyor. Bunun yanından yine gençlik koromuz Avrupada duyarlılığa sahip ve gençliğinin sorunlarına eğilen bir topluluk haline gelmiştir. Bu seviyeye gelmemizin nedenlerinden birisi de doğru tesbit yapabilme bilincidir. Bunu, imkanları kullanmanın ve her kıvılcıma değer vermenin önemini göstermek için söylüyoruz. Paris Gençlik Korosu
ABD destekli siyonist barbarlığa karşı Filistin halkıyla dayanışmaya! İsrail siyonizminin mazlum Filistin halkına yönelik terör ve katliam politikası devam ediyor. İsrail ordusu Filistinde son yılların en büyük operasyonunu yürütüyor. Filistin tam bir işgal atında. İsrail savaş makinası günlerdir, özgürlüğü için yiğitçe direnen Filistin halkının üzerine ölüm kusuyor. Filistin lideri Yaser Arafat kendi ülkesinde tam bir esir durumuna düşürülmüş bulunuyor. İsrail siyonizminin günlerdir Filistin yerleşim birimleri ve mülteci kamplarında gerçekleştirdiği icraat yeni bir soykırımdan başka bir şey değildir. İsrailin Filistinlilere dönük bu işgal, katliam ve terör saldırısı uygar dünyanın efendileri, yani emperyalistler ve esas olarak da ABD emperyalizmi tarafından tam desteklenmektedir. ABDnin son günlerdeki sözde barış çabaları tam bir ikiyüzlülükten ibarettir. Bölgedeki Arap devletleri mazlum Filistin halkına dönük siyonist vahşete karşı ciddi ve samimi bir tepki göstermemektedirler. Zira tümü de ABD işbirlikçisi devletlerdir. Yıllardır özgürlüğü için direnen Filistin halkının gerçek ve kalıcı dostları dünyanın tüm uluslardan ezilen ve sömürülen işçileri ve emekçileridir. Mazlum Filistin halkına hak ettiği ve beklediği desteği yalnızca kardeş halklar verebilir. İsrail siyonizminin vahşetine ve katliamlarına daha fazla seyirci kalmayalım! İşçilerin birliği, hakların kardeşliği platformu olarak, tüm ilerici, emekten ve özgürlükten yana olan herkesi, bölgeyi ateşe vermek isteyen emperyalist haydutlara, İsrail siyonizmine ve işbirlikçi uşak iktidarlara karşı İşçilerin birliği, hakların kardeşliği şiarıyla mücadeleyi yükseltmeye ve Filistin halkıyla tam dayanışmaya çağrıyoruz. Emperyalistler Ortadoğudan elinizi çekin! ABD Ortadoğudan defol! BİR-KAR
İtalyan işçi sınıfı genel greve hazırlanıyor İtalyada Berlusconi hükümetinin özelleştirme ve işten atmaları kolaylaştıracak yasal düzenlemelerine karşı işçi ve emekçilerin öfkesi büyüyor. 20 Martta Romada 3 milyon kişinin katıldığı protesto gösterisinden sonra tepkiler daha da büyüdü. En son ülkenin en büyük üç sendikası (CGIL, CISL ve UIL) biraraya gelerek, genel grev kararı aldı. Tüm İtalyada işçiler 16 Nisanda bir günlük iş bırakacaklar. Üç sendikanın temsilcileri işten atmaları kolaylaştıran yasal düzenlemenin değiştirilmesi için hükümetle görüşmeyi planlıyorlardı. Ama Savunma Bakanı, 3 milyon kişinin katıldığı kitlesel eylemi örgütleyen özel kitle örgütlerinin siyasi yaşamda söz sahibi olmak istediğini, bunun da demokrasi için tehlikeli olduğunu söylerken; Reform Bakanı da eyleme ilişkin terörizme yakın nitelemesini yaptı. Bu açıklamalar, Berlusconi hükümetinin bu saldırıdan vazgeçme niyetinde olmadığını, buna karşı işçilerin üretimden gelen gücünü kullanmaktan başka yollarının kalmadığını gösteriyordu. Ülkenin üç büyük sendikasının genel grev çağrısı yapması en son 20 yıl öncesinde yaşanmıştı. 1982de işçiler Corfindustria tekelinin ücretlerin enflasyona göre otomatikman ayarlanmasını tek taraflı kaldırılmasını protesto ederek bir günlük genel grev yapmışlardı. |
|||||